[ M. Ertuğrul İncekul] Seçim değil mahşer sanki

Gelişmiş ülkelerde seçim sıradan bir olaydır vatandaş için. Birkaç hafta konuşulur, posterler asılır, haberler, yorumlar yapılır ve insanlar işine bakar. Ya bizim gibi ülkelerde öyle mi?

[ M. Ertuğrul İncekul] Seçim değil mahşer sanki

M.ERTUĞRUL İNCEKUL

Gelişmiş ülkelerde seçim sıradan bir olaydır vatandaş için. Birkaç hafta konuşulur, posterler asılır, haberler, yorumlar yapılır ve insanlar işine bakar. Ya bizim gibi ülkelerde öyle mi? Dışardan izleyenler judgement day (kıyamet günü) diye düşünürler. Neden?  çünkü seçimlerin ve liderlerin hayatlarımıza öyle dokunma hakları vardır ki bırakın dünyamızı, buradan sonraki hayatımızı bile etkilerler. Daha önceki bir yazımda Türkiye’nin demokratikleşememe serüvenini yazmıştım. 

Türkiye gibi demokrasi ve hukukun, insan haklarının oturmadığı ülkelerde vatandaşın ne düşündüğünden ziyade kutsal devletin, yüce başbuğlar ve seçilmiş kudretli liderlerin vatandaş hakkında ne karar vereceği, ne düşündüğü önemlidir. 

Hz. Musa’nın doğruluğundan zerre şüphesi olmayan halkın, Firavun’un tüm şerlerini, suçlarını, yanlışlarını bilmelerine rağmen, “olsun ekmeğimizi o veriyor” gibi zavallı bir düşüncenin kölesi olmaları gibi Şark toplumlarında durum tam da budur. Sol veya sağ görüşte olanların, insan hakları ihlalleri yeri göğü inlettiğinde bile ağızlarına kilit vurmaları bu sufli düşüncenin sonucu olsa gerek. Dini hassasiyetleri için hiç susmayanlar, yanı başındaki komşusunun uğradığı zulümlere kuzuların sessizliğini oynaması da bu sebepten olsa gerek. 

Kendi mahallemiz demeden mağdurlara sahip çıkan, kimlik sormayan, Erdoğan rejimi döneminde  yapılan bunca insan hakları ihlallerine, zulümlere, işkencelere sessiz kalmayan kamuoyunda maruf olan kaç isim sayabilirsiniz? Dünya çapında özellikle Avrupa ve Amerika gibi demokratik ülkelerden bu hukuksuzluklara tepki veren akademisyenler, politikacılar, bürokratlar, gazeteciler oldu. 
Türkiye’den ise hafızamı hiç zorlamadan aklıma ilk gelenler; Ömer Faruk Gergerlioğlu, Hüda Kaya, Mustafa Yeneroğlu, Kazım Güleçyüz, Züleyha Gülüm, Şebnem Korucu, Sezgin Tanrıkulu, Ahmet Altan, Gönül Yılman, Cemre Birand, Natali Avazyan, Barbaros Şansal, Zülfü Livaneli, Hilal Nesin, Nesrin Nas, Eren Keskin gibi isimler oluyor. 

Şimdilerde Sansür yasası olarak bilinen 'dezenformasyon' tasarısı, Meclis Adalet Komisyonu'ndan geçti. Türkiye’de halen gündemi belirleyen sosyal medya. Şimdi yapılmak istenen tabuta son çiviyi çakmak. “Kamuyu yanıltıcı bilgi yaymak” suçlaması hiçbir hukuki karşılığı olmayan bir kavramla bir dezenformasyon yaptığı iddia edilen kişiler hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörüyorlar.  Sadece gazeteciler değil, vatandaşlar da, siyasetçiler de, sivil toplum örgütleri de bu kanunun mağduru olacaklar.

Hukuksuzluklar Türkiye'de her geçen gün artıyor. AİHM ise gözlerini kapatmaya devam ediyor. Artık yeter diyoruz! Geciken adalet adalet değildir! Sloganları ile Türkiye iktidarı tarafından susturulan milyonların sesi olmak için protesto yürüyüşü olacak. İnsan hakları ihlallerine duyarlı olan herkesin katılabileceği bu program 24.06.2022 Cuma günü Fransa/Strazburg’ da 10.30 da başlayacak. Yayın Peaceful Actions tarafından verilecek. https://youtu.be/WUKd2yRPYeY

Hukuk, yargı bağımsız olmadan, anayasa güvence altına alınmadan seçilecek liderlerin ülkeyi kurtarmasını beklemek beyhudedir. Farklılıkları görmek, dünyayı hep aynı renge boyamamak esastır. Ötesi diktatörlüktür, otokratlıktır. Bilime, ahlâka, hikmete, geleneğe ve her şeyden önemlisi insana ihanettir.

<< Önceki Haber [ M. Ertuğrul İncekul] Seçim değil mahşer sanki Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER