15 Temmuz gecesinin karanlıkta kalan bir yüzü daha.. Ankara Emniyetinde neler oldu?

Dün 15 Temmuz ile ilgili 'İktidar uğruna 250 kurban ' yazısını yazan TR724.com yazarı Mehmet Yıldız bugün karanlıkta kalan bir sorunun peşine düşmüş...

SHABER3.COM

Mehmet Yıldız - tr724.com

Önceki yazıda 15 Temmuz darbe girişiminin Erdoğan, Hakan Fidan ve Hulusi Akar yapımı kirli bir senaryodan ibaret olduğunu, 24 Haziran’dan sonra kurulan Erdoğan Devleti’nin toplum tarafından kabullenilmesi için de 250 kişinin kurban verildiğini ele aldık.


 
Bu ekip, kirli iktidarını tesis edebilmek uğruna bırakın 250 kişiyi, binlerce masumun canını feda edecek kadar gözleri kararmıştı. Bu konuyu Tr724 yazarı Ahmet Dönmez daha önce örnekleriyle yazdı. Özellikle 18 Temmuz 2017’de yazdığı yazı önemli. O yazının girişinde çok önemli bir soru soruyordu Dönmez: “Eğer 249 kişi can vermemiş olsaydı, o gece yaşananların gerçek bir darbe girişimi olduğuna kaç kişi inanırdı?”

Şimdi gelelim yetkililerin Meclis Araştırma Komisyonuna verdikleri ifadelere. Sadece bu ifadeler bile halkın, sivil ölümleri arttırmak için sokağa nasıl döküldüğünü net olarak ortaya koyuyor.

Ankara Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Necati Çevik’in Meclis 15 Temmuz’u Araştırma Komisyonuna verdiği ifade ile başlayalım (1 Aralık 2016 tarihli tutanak, s. 38);

“Saat 18.00-19.00 gibi ihtiyaç için ayrılmıştım. O esnada Genelkurmay Başkanlığında bir hadisenin meydana geldiği yönünde telsiz anonsları geldi. Genelkurmay Kavşağı’na geldim. Ankara İl Emniyet Müdürümüz Mahmut Karaaslan, İl Emniyet Müdür Yardımcımız Yaman Ağırlar ve Çankaya İlçe Emniyet Müdürü Tolga Ali Usta oradalardı. Arkadaşlar çelik yelek giymemizi ve elimizde uzun namlulu silah olması yönünde bizi bilgilendirdiler. Emniyet Müdürümüz Mahmut Karaaslan’ın bana ‘Necati, Genelkurmay -Meclis- Kavşağı’na geç ve oradaki görevlileri konuşlandır.’ şeklinde talimatları oldu. Çankaya İlçe Emniyet Müdürüne de Milli Müdafaa Caddesi üzerinde bulunan -Genelkurmayın arka tarafında- oradaki görevlileri dizayn etmesi yönünde bir talimatları oldu.



Meclis Kavşağı’nı araç trafiğine kapattırdım, ambulansların gelişlerine müsaade ediyoruz, resmî araçları, oradaki resmî üniformalı memur arkadaşları konuşlandırdık. Bizim yorumumuz Genelkurmay içerisinde askerin birinin cinnet geçirdiği, içeride bir kargaşanın olduğu yönünde, farkına varamamıştık ne olduğunun ama bir hareketlilik vardı sürekli.”

Bir askerin cinnet geçirmesi üzerine Genelkurmay’ın kuşatılması, etraftaki yolların kapatılması sadece komik kaçmakla kalmıyor, o geceki kasıtlı planlamaya kılıf bulma çabasını da gösteriyor. Çevik’in ifadesi, Genelkurmay’a yönelik operasyonun darbe girişiminden üç dört saat önce başlatıldığını, atılan adımların 18:10 – 20:22 arasında Genelkurmay’da Hulusi Akar’la beraber olan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la senkronize hareket edildiğini de ortaya koyuyor. Ankara Emniyetinin 18:00 – 19:00 civarında harekete geçmesi Erdoğan’ın “önceden darbeden haberimiz yoktu” iddialarını kendiliğinden çürütüyor.

Bu arada “darbe 03:00’da başlatılacaktı ancak fark edilince öne çekildi” söylemi de boşa çıkıyor. Çünkü 18:00 – 19:00 arasında alınan önlemler, Ankara Emniyetinin girişimin 21:30 – 22:00 civarında başlayacağını önceden bildiğini gösteriyor.

Ankara Emniyet Müdürü Mahmut Karaaslan o gece Genelkurmay önündeki planlamayı nasıl yaptığını Komisyona anlattı (2 Kasım 2016 tarihli tutanak, s. 94);

“Yardımcım ‘Genelkurmay kavşağından silah sesleri geliyor.’ diye bana bilgi verdi. 21.30 filandı Genelkurmaya vardığımda. Valimize ‘Genelkurmayda böyle anormal bir şeyler var’ dedim ama adını ‘darbe’ olarak daha o saat itibarıyla koyamadım. Bütün ekipleri çağırdım, özel harekâtı çağırdım, tüm Genelkurmayın girişlerini tutun filan diye talimat verdim arkadaşlarıma.”

Karaaslan’ın daha adını darbe olarak koyamamışken Ankara’daki bütün ekiplerini çağırması, Genelkurmay Başkanlığının girişlerini tutturması, etraftaki kavşakları kapattırması, hatta Polis Özel Harekâtı devreye sokması, tuhaf değil mi sizce?

O gece erken saatlerden itibaren cep telefonlarına gelen ‘Cumhurbaşkanı sizi sokağa çağırıyor’ mesajları üzerine Ankara’da sokağa çıkan vatandaşlar 21:30 – 22:00 sularında Genelkurmay önüne gelmeye başladılar. Kalabalık içinde yer alan Abdul Muhsin Türkmen, 150 kişilik bir grubun “ordu kışlaya”, “Akar Paşa’yı istiyoruz”, “darbeye hayır” sloganları atarak Genelkurmay’a doğru ilerlediğini ve tankların Genelkurmay’ı korumaya aldığını söyledi. Türkmen, televizyonların ‘halk Genelkurmaya yürüyor’ haberi üzerine 150 kişilik grubun bir anda 5 bin kişiye kadar ulaştığını, Genelkurmay önündeyken keskin nişancıların sürekli halkı vurduğunu söyledi. Bu ifadeler, kalabalığı askerlere karşı galeyana getirmek için İstanbul’daki gibi keskin nişancıların kullanıldığını gösteriyor.



Ankara Emniyet Müdürü Karaaslan Genelkurmay önündeki kalabalığı nasıl kışkırttığını da Komisyona anlattı (2 Kasım 2016 tarihli tutanak, s. 96);

“Saat 01.30 02.00 gibi Genelkurmaydaki arkadaşlarımla telefonla görüştüm, kalabalığın ne kadar olduğunu sordum. ‘2.500-3.000 kişi kadar var.’ dedi. ‘O zaman önlerine düşün Genelkurmaya girin, kapıyı pencereyi kırın, girin içeri.’ diye talimat verdim. Bir miktar binanın içerisine de girmeyi başardılar. Fakat helikopterlerin yoğun saldırısından dolayı insanlar tekrar dışarı çıkmak zorunda kaldılar. Giremedik Genelkurmaya.”

Kara Havacılık Davası İddianamesinde Ankara Emniyet Müdürü Karaaslan’ın talimatı üzerine halkın sivil polisler tarafından nasıl kışkırtıldığı anlatılıyor (s. 218);

“(Halktan bir grup) 01.30 sıralarında Genelkurmayın önüne gittiler. Burada sivil polisler ‘bizden talimat bekleyin halkı belirli bir yerde toplayıp içeri giriş yapabiliriz’ dediler.”

Olaya müdahale edebilecek on binlerce polis memuru varken halkın öne sürülmesini iyi niyetle bağdaştırmak mümkün değil. Bu kasıtlı eylemlerin, Genelkurmay Karargâhında tuzağa düşürülen ve zaten teslim olmaktan başka şansları olmayan birkaç yüz asker linç edilsin ve öldürülsün, bu askerler kendilerini savunurken içeri sokulan kalabalıklardan mümkün olduğu kadar fazla sayıda insan ölsün diye yapıldığı anlaşılıyor. O gece çekilen görüntüler kalabalıkların Genelkurmaya girmeleri için polisler tarafından nasıl kışkırtıldığını ve yönlendirildiğini gösteriyor (1). Genelkurmay Karargâhına zorla girenlerin çektikleri görüntüler içeride yaşanan arbede hakkında fikir veriyor (2) (3). Çoğu Osmanlı Ocaklarına mensup kışkırtıcı elebaşları tanımak için sosyal medya paylaşımlarına bakmak yetiyor (4).

Bir sonraki yazıda, 15 Temmuz gecesi tuzağa düşürülen askerlerin, arbedenin büyümesini önlemek, katliamın önüne geçmek ve insanların hayatlarını kurtarmak için neler yaptıklarını belgeler ışığında ele alacağız.
<< Önceki Haber 15 Temmuz gecesinin karanlıkta kalan bir yüzü daha..... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER