2018’de ekonomide pek de iyi şeyler beklenmiyor....

EKONOMİDE yeni yıl görünümü için birkaç temel kilometre taşı var; bu alanlardaki gelişmeler yol haritamızı belirleyecek

'Siz ki 15 bin kadını hapishanelere koymuş kişilersiniz...'

Hurriyet gazetesi Ekonomi Yazarı Uğur Gürses 2018'de Türkiye'nin ekonomisinin yol haritasını yazdı. 

Ancak önce şu tanıklığımı aktarayım; malum, büyük mağazalarda bu zamanlarda “yılbaşı telaşesi” olur. Geçen hafta epeydir tanıdığım bir satış görevlisiyle konuşurken, bu yıl satışların nasıl olduğunu sordum; “çok iyi; binlerce paket hazırladık” dedi. Konuştukça anladım ki giderek artan bir eğilim de şuymuş: Hediye paketleri artık mağazanın farklı farklı müşterilerinden, çeşitli bankaların yöneticilerine gidiyormuş. Oysa bu trafik bundan 10 yıl önce “bankalardan, kendi müşterilerine” yönüneydi.

Bu tablo aslında 2018’in en kritik ipucunu ele veriyor.

Bankalar kalbur üstü müşterilerini hoş tutmak için yılbaşı, bayram ve yıldönümleri gibi özel günlerde hediye gönderirken, benim tanık olduğum “trafikte” tersine dönmüş görünüyor. Çok olası ki; kredi kullanan müşteriler, bankaların yöneticilerini hoş tutmak için yılbaşı bahanesiyle hediye gönderiyor.

Buradan hareketle; 2018’de ekonomide bakacağımız ana kilometre taşları şöyle:

1. Kredi büyümesine bakacağız

2017, Kredi Garanti Fonu’na (KGF) Hazine kefaletinin 250 milyar TL’ye çıkarılmasıyla mart ayından itibaren belirgin biçimde kredi büyümesi sağlandı.

Bu sayede bankacılık sistemi kabaca 290 milyar TL ilave kredi yarattı. Bunun kabaca 250 milyar TL’lik çok büyük bir bölümü TL kredilerden oluştu. Bu yüzden kredi büyümesinin ana itici gücü KGF oldu.

Bankalar arkalarındaki yüzde 7’lik Hazine kefaleti ile bu kredilere payanda buldular ama bu kredilerin kaynağı o kadar da kolay olmadı. 250 milyar TL’ye yakın kredi verirken, bunun kaynağı olarak TL mevduatı sadece 100 milyar artırabildiler. Ya gerisi? Gerisi de bankacılık sistemindeki 30 milyar dolara yakın artan döviz hesapları ile kapatıldı.

Borç alan TL alıyor; varlığı olan da dövize dönüyor. Tasarrufçu da yatırımcı da sorunların farkında. Ekonomide herkes giderek, sorunlara bakarak vaziyet alıyor.

Yine ve yeniden KGF tarzı yeni bir pencere açılıp da kredi büyümesi sağlanabilir mi? Ankara niyetlense de İstanbul’da bu kaynak yok. İşte potansiyel kaynağın ucu ise ülkeye gelecek dövizlere bağlı.

2. Ülkeye ne kadar döviz geliyor ona bakacağız

Makro ekonomik istikrarın da ekonomik büyümenin yaygın olmasının da ana “yakıtı” ülkeye gelen döviz; gelen dövizin de kalitesi.

2017’de (Ekim itibariyle son 12 ayda) 2016 kadar sermaye girişi olurken; reel kesim ve bankaların sağladığı krediler toplamında düşüş oldu. 2016’da toplam 15 milyar dolar finansman sağlayan bu iki kesim 2017’de 1.1 milyar dolar sağlayabildi. Hem de darbe travmasını geride bırakmışken.

Böyleyken nasıl oldu da 2017’de de 2016 kadar finansman sağladık? Portföy yatırımlarının 6.9 milyar dolardan 20.6 milyar dolara çıkması sayesinde. Yani ‘sıcak paranın’ yeniden akmaya başlamasıyla, yılbaşında Merkez Bankası’nın faiz artırımı ile.

Peki bu sürecek mi? 2018’in kritik sorusu bu; “sıcak paraya” dayalı finansman varken, bunun en önemli unsuru tahvil yatırımları iken, enflasyonun altında kalan bir para politikası duruşu ile yeterince sermaye çekilebilir mi? Yukarıdaki iki maddede beklenenleri sağlayacak iki nokta da şunlar: Enflasyonu düşürmek, OHAL’i kaldırmak.

3. Fiyatlama davranışındaki bozulma kontrol edilebilecek mi?

2017’de Merkez Bankası yöneticilerinin yine “eski hastalığı” nüksetti; mali piyasa “yanmadan” faize dokunmuyorlar. Bu da fena halde kredibilite kaybı. Hem 2017 başında, hem de sonuna doğru olan kur hareketi “yumurta kapıya gelene kadar” seyredildi. Bu da enflasyonu ve fiyatlama davranışını bozdu. Dövizle işi olmayan kesimler bile fiyat artışı yapar hale geldi. Merkez Bankası piyasanın gerisinde kaldı. Böyle olunca hem kur baskısının önü açık hem de piyasa faizi yüksek seyrediyor. Üretici fiyatları yüzde 20’li artış seviyesinde. Kur seviyesine dair bakış bozuldukça perakende fiyatlara yansıma hızlanabilir. Tehlike; hane halkını etkileyen enflasyonun yüzde 15’li patikaya kaymasıdır.

Kur ve enflasyonun yüksek seyrettiği bir patikada ekonomik büyüme de hasar görür.

4. OHAL kalkacak mı?

Ekonomideki oyuncuların, birimlerin aklındaki bu; telaffuz edemeseler de mülkiyet ve sermaye konusundaki kaygılar devam ediyor. OHAL ilanına dayanak oluşturan nedenlerin dışında yayımlanan ve itiraz kapısı olmayan KHK’lar yayımlanması tedirginlik yaratıyor, sözlü “kulak çekmeler” ülkeye sermaye gelmesinde, ekonomik büyümenin sürdürülebilir olmasının önünde engel teşkil ediyor. OHAL kaldırıldığında göreceğiz ki; normalleşmeyle ülkeye sermaye girişi hızlanacak, kur gerileyecek, faizler düşecek.

2018’in ülkemize adalet ve refah getirmesi dileğiyle.
<< Önceki Haber 2018’de ekonomide pek de iyi şeyler beklenmiyor.... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER