500 günlük hüzün

Dizi senaryosu gerekçe gösterilerek Silivri Cezaevi'nde tutulan, bu süre içinde evine polis baskını bile düzenlenen Hidayet Karaca'nın özgürlüğünden mahrum bırakılalı tam 500 gün oldu.

500 günlük hüzün

28 Şubat'ın 19. yıldönümünde Türkiye, o dönemdeki baskıların daha beterini yaşıyor. Gazeteciler 28 Şubat'taki gibi hain olarak yaftalanıp cezaevlerine gönderildi. Geçen 500 günde özgür medyaya darbe davasını çökertecek raporlar ortaya çıkmasına ve mahkeme heyetine sunulmasına rağmen sonuç değişmedi. Süreci, Hidayet Karaca ve öne çıkan açıklamalarıyla yakın tanıkları böyle anlatmıştı:



Hidayet Karaca: Eğer terör örgütü kurup yönetmişsem eşim çocuklarım burada Allah bütün sülalemle canımı alsın. Kaçma şüphem yok. Yalan benim için küfür sıfatıdır. Bu şuurla söylüyorum. Ben bir yalanın küfür sıfatı olduğunu biliyorum ve bundan dolayı da ahirette hesap vereceğimi bilerek yaşıyorum.

TAM 1 YIL ÖNCE BU TWEETİ PAYLAŞMIŞTI


TUTUKLANMADAN ÖNCE..



Avukatı Fikret Duran: Anayasa Mahkemesi aynı şekilde mağdur edilen Hidayet Karaca ve Can Dündar dosyaları arasında farklı kararlar verdi. AYM'nin neredeyse 1 yıldır tutuklu bulunan Gültekin Avcı'nın dosyasını gündemine dahi almaması bu konuda ikircikli davrandığını ortaya koymaktadır. Buradan hareketle net olarak şunu diyebilirz ki AİHM'e gidebilmek için iç hukukun yollarının tüketilmesi şartı Türkiye'de fiilen ortadan kalkmıştır. Hidayet Karaca'ya 'silahterör örgütü yöneticiliği' itham ediliyor fakat herhangi bir silah yok, şiddet yok, cebir yok. 'Manevi cebir' diye yasada olmayan uyduruk bir gerekçeye sığındılar. Yaptığımız araştırmalarda rahmetli Adnan Menderes'in idamının manevi cebir bahanesiyle yapıldığını fark ettik. Adnan Menderes'in yargılandığı ve idam kararı verildiği mahkeme kararında hakimler suç bulamayınca manevi cebire sığınmışlar ve Menderes'i bu şekilde idam etmişler. Tamamen uyduruk, hukukilikten uzak, ön kabule dayalı… Yani 'sizi buruya gönderen makam böyle istiyor' şeklinde verilen kararlarla Hidayet Karaca halen tutuklu.

Avukatı Doğan Akkurt: Mahkeme heyeti gerçek anlamda ne bizi dinliyor, ne sanıkları dinliyor. Mahkeme heyeti tamamen geçiştirmek üzere bir an önce amaca ulaşmayı istiyor. Mahkeme heyetinin görevi bu olduğu için söylenen sözlere kulaklar tıkalı, göstermeye çalıştığımız belgeleri görmüyorlar gözler kapalı .Heyet tek bir şeye şartlanmış durumda kararı verecek. Bunu her hal ve şartlarından her hal tavırlarından anlıyorsunuz siz konuşun anlatın bitsin artık ben hükmümü verecem.

500 GÜNDE AİLESİ NELER YAŞADI?

Eşi Şule Karaca: Geçen yıl nisan ayında verilmiş bir tahliye kararı olmasına rağmen Hidayet Bey esir. Koca saraylar yapmışlar ama içleri bomboş. Eşim 'ben terörist isem, sülalemle birlikte Allah canımızı alsın' dedi. Bizler de yüksek sesle bu duaya 'amin' diye karşılık verdik. Hakimler de duydular. Böyle bir komedi yaşanıyor. İlk günden itibaren adil bir yargılanma istiyoruz. 

Haklı olmanın verdiği gücü hissediyorum.  O yüzden bazı şeylere takılmamak gerekiyor, takılırsanız yolda kalırsınız. Benim için önemli olan bu. Küskünlüklerimiz olmamalı, yürüdüğümüz yoldan emin isek küskünlüklerimiz olmayacak. Ama elbette şu da var. Biz Can Dündar tutuklandığında çok sahip çıktık, yazarlar Silivri Nöbetine gittiler ama onlar bunu yapmadı. Umut nöbeti devam etmiyor. Kendilerini entelektüel olarak adlandıran, hiçbir şeyden korkmadıklarını,gazeteciliği savunduklarını, ifade eden bir güruhun aslında içi boş bir balon olduğunu gördük.


Çocuklar bu süreçte çok etkilendi . Emin daha 11 yaşında, Sıdkı ise tam üniversite sürecinde bunu yaşadı. Halen devam ediyor. Babaları her noktada açığımızı tamamlayan, çocukları ile birebir çok ilgilenen bir babaydı. O yüzden çok etkilendiler. Sıdkı “ bir tarafım yarım” diyor. Ben de çok zorlandım. Sudan çıkmış balığa döndüm. İnsanlardan bir şey istemeden ayakta durup bu süreci bitirmek istiyorum.


Emin Anlayamıyor yaşananları yaşı itibariyle. Babasını kaybetme korkusu da yaşıyor. Silivri’ye kapalı görüşe gitmek istemiyor. Ben ısrarcı olunca “babamı öyle görmek istemiyorum” dedi. Açık görüşte görmek istiyor. Geçen gün çok duygulandım. Emin geçtiğimiz günlerde evde babasının pijamasını giydi ve kaç gündür o büyük pijama ile geziyor. Evin içinde onunla geziyor ve gece yatarken onunla yatıyor. “Anne babam gibi kokacağım değil mi?” dedi. O anda sadece yutkundum.

Özlediğimiz çok şeyler var ama bir de hasretle beklediğimiz mahşer var. Benim ahiret inancım daha fazla kavileşti bu süreçte. Buradaki mahkemelerde ne kadar çözülürse çözülsün bizim bir buçuk senemizi geri getirme ihtimali yok. Pazar günleri çok kötü oluyoruz. Pazar çok hüzünlü geçiyor. Herkes ailesiyle birlikte neşe içindeyken…

Şuan annem yanımda kalıyor. Ailem destek oluyor. Ben Hidayet Bey cezaevine girdiğinde de ‘Sakın sen üzülme, benim 500 lirayla da gerekirse geçinebileceğimi biliyorsun’ dedim. Benim için zaten zorunlu ihtiyaç dışında her şeyin boş olduğu bir dönem…





Silivri’ye her hafta tesbihlerimizi alıp ailecek gidiyoruz.  80 yaşında kayınpederimin gözü görmüyor, kulağı duymuyor, yürüyemiyor. Kayınvalidem’in bu süreçte beynine pıhtı attı, hastanelerde yattı ama buna rağmen her hafta oğullarını görmeye gidiyorlar. Silivri’nin ileride çok filmleri yapılacak. O kadar çok hikaye var ki… Çok büyük çileler var, daha hiç ağlayan görmedim, ayılıp bayılan görmedim, çok ilginç. Duanın gücü diyorum ben…



<< Önceki Haber 500 günlük hüzün Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER