[Abdullah Aymaz] Işık Karanlığı Boğarken

Süreyya Yayınları M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “Kırık Testi-19’u Işık Karanlığı Boğarken” ismiyle istifadelerimize sundu.

SHABER3.COM

ABDULLAH AYMAZ 

Süreyya Yayınları M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “Kırık Testi-19’u Işık Karanlığı Boğarken” ismiyle istifadelerimize sundu. Eserde yer alan ve her biri ayrı bir yaraya çeşitli tedaviler sunan 42 makale bulunmaktadır.

Birinci makalenin başlığı, “Dinin Müstakim Yorumu Adına Ölçüler.” Giriş paragrafında diyor ki: “Asr-ı Sadette yaşanan hayatın kelimesi kelimesine aynen uygulanmaya çalışması, çatışmaya sebep olabileceği gibi dinin ruhuna da ters düşebilir. Yapılması gereken sünnetin temel felsefesinin iyi kavranması ve dinin açık bıraktığı uçlardan hareketle içinde yaşadığımız zaman ve şartlara uygun olarak günümüz problemlerine çözümler bulunmasıdır. Siyere bu gözle bakılacak olursa, Allah Resul’ünün savaş ve barış stratejisinden, irşad ve tebliğ usulünden, idare ve yönetim anlayışından veya fetva ve kazaya dair uygulamalarından günümüz için çok önemli ilke ve prensipler çıkarılabilir.”

1966’da M. Fethullah Gülen Hocaefendi İzmir’e Kestane Pazarı İmam-Hatip Yurdu’na geldiği zaman her gün sabahtan akşama öğrencilerin derslerine girdiği gibi her cuma, vaaz ve hutbe veriyor ve cumayı cumartesiye bağlayan akşamları devamlı tehzib-i ahlâk sohbetleri yapıyordu. İslam tarihinden misaller veriyor bilhassa sahabe efendilerimizden ağlayarak tesirli örnekler vererek ortaya koyuyordu, talebeler de göz yaşlarıyla ona eşlik ediyordu. Ne muhteşem manzaralar ve mazhariyetlerdi!..  Ama her zaman bizlere şunu söylerdi: “Asr-ı Saadet’te meydana gelen en cüz’i bir olayı bile siyer felsefesi ile ele alacak olursak, daha sonra karşılaştığımız en muğlak, en karmaşık problemlerimiz çözümünde sihirli bir anahtar olarak kullanabiliriz.”

M. Fethullah Gülen Hocaefendi, şimdi de siyer felsefesinin üzerinde durmaktadır. “Dinin Müstakim Yorumu Adına Ölçüler” başlıklı yazının devamında Hocaefendi şöyle diyor: “Elimizde âlem şümul değerlerin bulunduğuna şüphe yoktur. Fakat önemli olan, bunları mevcut konjonktüre uygun yorumlayabilmektir. Bu gün yaşamak istediğimiz hayat, farklı bir çizgide de olsa, geçmişte yaşanmış olabilir. Ama, o günkü çizgiyle bugünkü çizgiyi çok iyi bilmemiz ve bunlar arasındaki farkları göz ardı ederseniz, arza ettiğiniz şeyleri gerçekleştiremezsiniz. Format farklılığına ihtiyaç olduğunu, önümüzde duran bir kısım hazır çözümlerin yeniden ele alınması gerektiğini unutmamalıyız. Bununla birlikte, bize miras kalan değerleri ve temel disiplinleri mevcut şartlara ve konjonktüre göre yorumlamanın kolay bir iş olmadığını, bu konuda çok büyük hatalar yapıldığını da unutmamak gerekir. Özellikle şahsî inisiyatiflerle problemlerin halledilmeye çalışıldığı ve sübjektif mülahazaların öne çıktığı yerlerde yanılmalar çok olur. Muhtemel yanılmaları en aza indirmenin yolu ise bu işin bir heyetin mütalaa ve müzakeresine havale edilmesidir. Zira tedavül-ü efkâr (fikir alışverişi) sâyesinde hakikatler ortaya çıkar.

“Hayatın gittikçe kompleks hale geldiği günümüzde her şeyi bilmek mümkün değildir. Bazen nazarlarımız sınırlı kalabilir, hadiselere geniş bir perspektifle bakamayabiliriz. Meşgul olduğumuz alanın bütün detayları hakkında yeterli bilgimiz bulunmayabilir. Dahası bazen kendimize, nefsimize, arzularımıza takılabiliriz. Ele aldığımız her meseleyi Kur’an ve sünnetin yanıltmaz kıstaslarına göre değerlendiremeyebiliriz. Bize makul gelen, maslahat gördüğümüz şeyler, maslahat-ı merdude (din tarafından reddedilen şeyler; bir kısım kimselerce maslahat kabul edilse de İslam’ın maslahat görmediği hususlar) olabilir. Bu sebeple de dinin ruhuna aykırı hükümler verebiliriz.

“İşte bütün bu mahzurlardan kurtulmanın yolu kollektif şuuru devreye sokmaktan geçer. İnsan tek başına halledeceğini düşündüğü meselelerde bile mutlaka başkalarıyla görüşerek karar vermelidir. Şayet karar ve görüşlerinizi meşveret filtresinden geçirir, şahsî mülahazalarınızı başkalarının bakış açılarıyla kalibre ederseniz işte o zaman doğru ses ve soluğu bulabilirsiniz. Nitekim Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (S.A.S.), istişare yapan kimsenin haybet ve hüsran yaşamayacağını ifade buyurmuştur. (Et-Taberanî) 
<< Önceki Haber [Abdullah Aymaz] Işık Karanlığı Boğarken Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER