[Abdullah Aymaz ] Sözlere Besmeleyle giriş

Sonra yedi-sekiz misafirden her birinin teker teker yüzüne bakarak “Bismillahirrahmanirrahim” der, tane tane telaffuzla duya duya ve doya doya Besmele çeker. Herkes için böyle birer Besmele çektikten sonra “Buyurun!” der. Bu nimet Besmele bereketiyle hepsine yeter, artar bile…

SHABER3.COM

ABDULLAH AYMAZ 


Üstad  Bediüzzaman’ın daha görmeden keşfettiği ve Sözlerin girişinde bahsettiği Hulusî  Ağabeyimiz, Barla’ya ziyarete  gittiğinde yedi sekiz misafirin de olduğu bir sırada  Üstadın önüne ancak bir çocuğu doyuracak kadar bir yemek getirilir. Hulusî Ağabeyimizin aklına bu kadarcık şey kime yetecek, diye geçer. Fakat Üstad Hazretleri: “Bu nimetin evvela bir fiyatını verelim” der. Sonra yedi-sekiz misafirden her birinin teker teker yüzüne bakarak “Bismillahirrahmanirrahim” der, tane tane telaffuzla duya duya ve doya doya Besmele çeker. Herkes için böyle birer Besmele çektikten sonra “Buyurun!” der. Bu nimet Besmele bereketiyle hepsine yeter, artar bile… Bütün bunları Hulusî Ağabeyimizin kendi konuşmasından  işittim. Arkasından şunları ilave etti…

“Kars’ta yanımda iki arkadaşımla bir ziyarete gitmiştik. Akşam vakti… Geleceğimizden ev sahibin haberi yok. Onlar da karı koca, önlerine bir tas patates  yemeği koyup yerlerken biz gelmişiz. Yanımdaki iki oburu da görünce ‘Bu yemek kime yeter’ düşüncesiyle telaş ederken, ona ‘Telaşa gerek  yok’ dedim ve Barla’da Üstad’ı, ziyaretim sırasında şahit olduğum Besmele gerçeğini anlattım. Hep beraber Üstad Hazretleri gibi yavaş yavaş, duya duya ve doya doya Bismillahirrahmanirrahim dedik. Dişlerinin kovuğunu  bile doldurmaz zannettiğim o patates yemeğini bizim oburlar bitiremediler bile…”

Emekli olup memleketi Elazığ’a yerleştikten sonra her ikindi namazından sonra Hulusî Ağabeyimiz dersanede Risaleleri izah ederdi. Ben de 1974/1975’te derse katılmıştım. Yirminci Mektubun ikinci bölümünden bir yer okunuyordu, Ağabeyimiz de herkesin anlayabileceği şekilde çok güzel izah ediyordu. Bir genç itirazvârî, “Bu şekilde izaha ne gerek var?” dedi. Bu saygısızlığa karşı Ağabeyimiz, “Ben Üstad Hazretlerine böyle ders yaptığımı anlattım. O da bunu kabul etti. Siz neci oluyorsunuz?” dedi. 

Bir teypten kendi sesinden dinlediğim kadarıyla şunları söyledi:
“Yaz günleri pazarları dersleri dışarıda bahçelerde yapıyorduk. Birisine bahçesine gidiyoruz, birimiz de bohçayı yani yemekleri hazırlayıp dersi öyle yapıyoruz. Bir Pazar günü çevreden de otobüslerle  gelenler oldu. Sanki on kat… Bohça sahibi telaşa kapıldı. Şehre inip birşeyler temin etmesi de zordu. Onun için elime bir mikrofon alıp, Barla’da Üstad Hazretleri yanında yaşadıklarımı anlatıp onun çektiği Besmeleyi hep birlikte aynen taklid edeceğimizi söyledim. Hep birlikte duya duya ve doya doya yavaş yavaş Besmeleyi çektik. İşte o kadar bir kalabalık o kadarcık bir yemeği bitiremedi. Cenab-ı Hak, Üstadımızın taklidine bile bize büyük bir bereket ihsan eyledi.”

Bismillahirrahmanirrahim’den sadece Rahîm  ismini çeken kör ve sağır bir kedinin vesile olduğu bir güzelliği takdim etmek istiyorum: 
Konya’da bulunurken eşim mübarek bir zatın kızıyla tanışıyordu. Fatma Zehra isimli bu abla da babası gibi gönül ehli imiş. Vefat edinceye kadar babasına bakmış, onun vefatından sonra İzmir’deki bir arkadaşımızın amcasıyla evlenmişti. Seneler sonra o arkadaşımızın ailecek ziyaretine gitmiştik, sohbet sırasında dediler ki:  “Fatma Zehra yenge amcamızın vefatından hemen iki hafta sonra vefat etti. Vefatlarından bir kaç sene önce bahçelerinde yeni doğmuş ve ölmeye terk edilmiş bir ya da iki günlük olduğunu tahmin ettikleri bir yavru kedi bulmuşlar. Kediyi veterinere götürdüklerinde yavrunun sağır olduğunu ve bir gözünün şiddetli darbe alıp kör olduğunu öğrenmişler. Veteriner onlara bu yavrunun yaşama ihtimalinin neredeyse olmadığını, onu ilaçla uyutmanın daha iyi olacağını söylemiş, ancak onlar Allah’ın verdiği canı Allah alsın diyerek yavruyu eve getirip şırınga ile süt vererek beslemişler. Evladı gibi baktığı sağır kedi onlardan hiç ayrılmadı. Yengemizin bir yerinde rahatsızlığı olunca hemen orasına yaklaşır, mır mırlarla (yani Ya Rahim Ya Rahim diyerek) terapi yapar gibi ön patileriyle okşamaya başlar, bir nevi tedavi ederdi. Yengemiz vefat edince bu sağır kediyi ne yapacağız diye düşünürken, kedilere bakan fakir bir kadının var olduğunu öğrendik ve ona teslim ettik. Kadının bu şekilde terk edilmiş kedilere bakmada gösterdiği ali cenaplığa karşılık kendi maddi durumunun zayıf olduğu evindeki eşyalardan belli oluyordu. Biz de onun bu durumundan dolayı elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışmıştık. Hatta kadının küçük kızı evindeki değişikliği görünce ‘Artık ben de arkadaşlarımı evime davet edebileceğim’ diye sevinmesi bizim gözlerimizi yaşartmıştı. Bu olaydan bir sene sonra bu hanım bizi ziyarete geldi. Önce tanıyamamıştık zira kapıdaki hanımın başı tesettürlü idi, oysa onu ilk gördüğümüzde öyle değildi. Onu içeri davet edip sohbet ettiğimizde, -belki de bu sağır kediye baktığı için- ondaki manevi inkişafı görmek bizi çok mutlu etmişti…” 

Sağır ve kör bir kedinin “Yâ rahîm!  Yâ Rahîm!” çeke çeke ne gibi güzelliklere vesile olduğunu bu gerçek hikaye ile anlamış oluyoruz. 
Üstad  Hazretleri SÖZLER  kitabının girişinde şöyle diyor: “Ey kardeş!  Benden birkaç nasihat istedin. Sen bir ASKER  olduğun için ASKERLİK  TEMSİL TİYLE, sekiz hikayecikler ile birkaç hakikatı nefsimle beraber dinle.” (Sözler, 5. sayfa)
“Ben SÖZLERİ yazarken ihtiyarsız olarak ekser temsilatı, şuunat-ı ASKERİYE  nevinde zuhur ediyordu. Ben hayret ediyordum. Neden böyle yazıyorum, sebebini bulamıyordum. Sonra hatırıma geldi ki, belki istikbalde  SÖZLER’i hakkıyla anlayacak, kabul edip hırz-ı can edecek en mühim talebeleri ASKERİYEDEN yetişecek. Onun için böyle yazmaya mecbur oluyorum, (diye) düşünüp o kahraman ASKERLERİ bekliyordum. İşte mağrur olma, şükret; sen (Ey Huluûsi)  o ASKERLERDEN bahtiyar birisisin ki, evvel yetiştin. Yirmi dört adet SÖZLER’i meşâğıl-ı dünyevîye içinde yazmaklığın, benim bu  hüsn-i zannımı teyit etti.” (Barla  Lahikası, 248)     
Bu hazinelerin kıymetini bilelim ve hazineler üzerinde oturan züğürt ağalar gibi olmayalım…

<< Önceki Haber [Abdullah Aymaz ] Sözlere Besmeleyle giriş Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER