Akıl ve iz'an sahiplerine sesleniş

Hizmet hareketine hükümet ve onu destekleyen bir kısım müfteri medya organları eliyle atılan iftiralardan bazılarının cevabı ve karşı sorularını bu analizde okuyacaksınız.

Akıl ve iz'an sahiplerine sesleniş

İFTİRA 1: HİZMETİ YÖNETEN BİR ÜST AKIL VARDIR.

Erdoğan, AKP ve yandaş kalemlerin hizmet aleyhinde geliştirdikleri en temel ithamlardan birisi, Hizmeti yöneten bir üst akıl olduğu, Hocaefendi ve Hizmet’in bu üst akla hizmet ettiğidir. 
Bu alçakça iftirayı bazı basit sorularla çürütmek mümkündür:
Üst akıl kimdir, hangi ülkedir veya hangi örgüttür?
Bu konuda neden bugüne kadar net bir açıklama yapmadınız? 
Delilleriniz nelerdir? 
Birileri hizmet aleyhinde şeytanla bile ittifak yapmaktan çekinmeyeceğini bugüne kadarki eylemleriyle ispatladığına göre, üst aklın kim olduğunu neden hala açıklayamıyorsunuz?

Hocaefendi’yle bizzat Müsteşar ve Bakanlarınızı görüşmeye gönderirken bile, Hocaefendi’yi dinlettiğiniz ortaya çıktığına, Hizmet aleyhinde uzun zamandır ve özellikle 17 Aralık’tan bu yana her türlü istihbari çalışmayı yaptığınız, MİT tarafından bu konuda talimat genelgeler yayınlanmış olmasına, Kozmik Çalışma Grupları ile her türlü kumpası kurulmuş olmasına rağmen, neden üst akıl ve Hizmet ilişkisini ispatlayacak tek bir somut bilgi veya delil ortaya koyamadınız?

Neden sürekli karşınızdaki muhatabın kimliğine göre çift dil ve söylem kullanıyorsunuz? Hizmeti işinize geldiğinde, muhataplarınızın hassasiyet kriterlerine göre,  “El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide tarzı terör örgütü”, “radikal dini akım”, “ABD ve Vatikan düşmanı” olarak nitelendirirken, İslami hassasiyetleri olan yabancılar veya ülkedeki mütedeyyin kesimlere, “ABD ve İsrail uşağı”, “sapkın din anlayışı” gibi iftiralar atıyorsunuz?

Siz de adınız gibi biliyorsunuz ki, ortada sizin ima ve iftira ettiğiniz türden, bir “Üst akıl” yok. Zaten zorluğunuz da bundan kaynaklanıyor. İçi boş olduğunu bildiğiniz bu kavramın arkasına sığınarak, her türlü iftirayı atıyor,  kumpası kuruyorsunuz, ancak olmayan bir şeyi ispatlayamıyorsunuz. Hatta o kadar ki, Türkiye’deki bütün yalancıların sığınacak son limanı olan masonluk iftirasını da kullanıyor ve Hocaefendi’nin mason olduğu iftirasıyla, kendi seviyesizliğinizi bir kez daha ispatlıyorsunuz. Size basit bir soru daha soralım: 

“Fidan’ın MİT Müsteşarı olmasından sonra İslami cemaatleri MİT’in hedef listesinden çıkarttık, yerine mason localarını koyduk” diye her yerde övünerek anlattınız. Bunun yalan olduğunu, en azından ortaya çıkan MGK belgeleri ve hizmet camiasına karşı istihbari faaliyetleriniz ve fişlemeleriniz ortaya koydu. Madem mason localarını Fidan’ın MİT Müsteşarı olduğu Mayıs 2010’dan itibaren MİT’in hedef kitlelerinden biri haline getirdiniz, Hocaefendi’nin mason olduğuna dair belgeyi bulmanız neden 5 sene sürdü? 
Alçalmak bir yana, bu kadar mı çaresiz kaldınız? 

İFTİRA 2:  HOCAEFENDİ ABD’DE YAŞAMAKTADIR, ABD’NİN VE CIA’NİN ADAMIDIR

Muhterem Hocaefendi’nin ABD’ye gitmesinin nedenlerini bilmeyen yoktur. Dönmesini gerektirecek şartların olmadığını da, Erdoğan ve AKP’nin bugüne kadarki tavrı net bir şekilde ortaya koymuştur. Erdoğan’ın “bitsin bu hasret” çağrısının samimi olmadığını da artık herkes görmüştür. Sorularla devam edelim:

Siz olsanız, “bu adam da ölmedi gitti” diyen birisine nasıl güveneceksiniz?

Katıldığı programda, müstehzi ifadeyle “Bunlar bu kadar kalabalığı nasıl topluyor” diyen ve peşinden hakaret cümlesi kuran bir zihniyete nasıl itimat edeceksiniz?

Hizmeti bölmek ve içeriden yıkmak için “karanlık ruhlu, ruhlarındaki karanlık simalarına aksetmiş karanlık adamları” yıllardır toplantılar yapan birinin nesine güveneceksiniz? 

İnsanların mahremine girip, bunu kullanan, sonra bunu utanmadan Hizmete yıkmaya çalışan bir zihniyete siz olsanız güvenir misiniz?

“Şu şu kişiler mutlaka tutuklanmalı” şeklinde talimatlar yağdıran, sonra “çalışma arkadaşımdı, doğru bulmuyorum” diyen bir şahsa kim güvenir?

“Gökten ne yağmış ki yer kabul etmesin derken, müesseselerinizin kapısına kilit vurmak isteyen bir şahsa, “Biz de birkaç savcı buluruz, Hizmeti terör örgütü ilan ettiririz” diye tehditler savuran bir kadroya babanız olsa itimat eder miydiniz? 

İşlediği suçlara bir insanın en değerli varlığı olan kendi çocuğunu bile ortak edebilen bir kişi, size neler yapmaz ki, nasıl güveneceksiniz?

“Mümin aldanır ama aldatmaz”, “aldatan bizden değildir” ve “mümin aynı delikten iki kere ısırılmaz” beyanına inanmışsanız, “yalan bir lafzı kafirdir” fehvasındaki mesajı anlamışsanız, yalanı, iftirayı ve her türlü ahlaksızlığı şiar edinmişlere nasıl inanacaksınız?

Ortaya çıkan belge ve tapelerin gösterdiği gibi kendisinden habersiz yaprak kımıldamasına müsaade etmeyen, istediği zaman en ciddi delillerin olduğu dosyaları dahi yargı ve emniyet teşkilatını tarumar ederek kapattığını sanan, kendi istikbalini ve memleketin geleceğini belli bir kadroya ipotek eden biri size güven telkin ediyor mu?

Siyaseti yolsuzluğa, irtikaba alet yapan, kendi menfaati için muhtemel bütün siyasi rakiplerini gayrımeşru vasıtalarla bertaraf eden, kabahatlerini örtmek için İslami hassasiyet ve yaşantılarıyla maruf, örnekleri kendinden olan bir harekete, her türlü iftira ve tezviratı yapmaktan çekinmeyen bir bir zihniyete, siz olsanız güvenir misiniz? 
 
Siz de adınız gibi biliyorsunuz ki aslında Hocaefendi’nin Türkiye’ye dönmesini istemekteki tek nedeniniz, Hizmeti ve Hocaefendi’yi zecri kontrolünüz altına almaktır. Asıl rahatsızlığınız, size biat etmemesi, etmeyeceği, destek verse de, güdümünüze girmediğini ve girmeyeceğini bilmenizdir. Ancak en büyük şaşkınlığınız, kitleleri ve herkesi kandırdığınız sahte samimiyet gösterilerinize, emekli bir vaiz olarak gördüğünüz şahsın inanmamış olmasıydı. Hizmetin bağımsızlığından, hiç kimseye tabi ve teba olmamasından hep rahatsızlık duyduğunuz, yıllar önce  sarf ettiğiniz “Bu Hoca bizi çok zorlayacak” cümlesinde saklıydı. 

Siz de biliyorsunuz ki,  Hocaefendi’nin tek ülkesi Türkiye’dir, ikinci vatanı yoktur. Hocaefendi’nin, ABD’de yaşıyor olması, bu ülkenin adamı olduğu anlamına gelmediği gibi, Hizmeti de kimsenin kölesi haline getirmez. Hocaefendi’nin ABD’ye gittiği tarihten bu yana ABD’de yüzlerce müessese açılmış, Hizmet, ABD Yönetimi ve Kongresi nezdinde en etkin lobi gücüne sahip hareketlerden biri haline gelmiştir. Uluslararası sistemde ABD’nin tartışmasız ağırlığını ve ABD gerçeğini dikkate alıyor olması, kimseyi ABD’nin adamı yapmaz. Hizmetin bu kadar kısa sürede, sizin ABD’de her yıl milyonlarca dolar ödeyerek sağlayamadığınız etkinliğe kavuşması, olsa olsa Hocaefendi’nin “derinliklerde” boğulmayan stratejik zekasını ispatlar, “hakiki imanı elde etmiş insan kainata meydan okur” fehvasına inanmış, adanmış insanların ihlaslı çalışmalarının bereketini gösterir. 
Bu inkişaflar parayla oluyor diyorsanız, her türlü imkan ve maddi kaynak elinizde... Verin iki üç katını siz başarın.  Mümkün mü?

Yine sorularla devam edelim: 

Size köle olmayan, biat etmeyen, her türlü tehditlerinize rağmen kayadan ancak toz kaldırabildiğiniz bir hareket neden başkasına köle olsun ki?  

Türkiye’de en şiddetli takip ve tarassuta maruz kaldığı dönemlerde üzerine giydiği hizmet gömleğini, başkalarının yaptığı gibi, şu veya bu makam için üzerinden çıkarıp atmayan Hocaefendi, davasını kime neden köle yapsın? 

Gerçek kurtuluşu Allaha kullukta gören bir dava adamını, kendine kul yapacak hangi güç vardır?  

“Onların içinden öyle müminler vardır ki, mallarını ve canlarını cennet karşılığında Allah’a satmışlardır” ayetindeki mesajı şiar edinmiş bir kitleyi, hangi güç, makam, iktidar veya para satın alabilir ki? Üç-beş çürük elma dışında alabildiniz mi ki? Hapsi “medrese-i yusufiye”, ölümü “vuslat” görenlere siz nüfuz edebildiniz mi ki, başkaları etsin?

İFTİRA 3: HİZMET HÜKÜMET ALEYHİNDEKİ FAALİYETLERİNE ONE MINUTE HADİSESİNDEN SONRA BAŞLAMIŞTIR

One minute hadisesi, İsrail’in Gazze’ye kara harekatı gerçekleştirmesinden sonra Ocak 2009’da gerçekleşmiştir. Sorularla devam edelim: 
Erdoğan, Dünya Ekonomik Forumu’na katılmaya nasıl ikna olmuştur? 
İsrail Cumhurbaşkanı Peres’le aynı panele neden katılmıştır?
Panelin formatı neden son anda değiştirilmiştir? 
Erdoğan bir tezgaha getirilirken, neden o dönemki başdanışmanları gerekli önlemleri almamıştır?
Neticede, önce Erdoğan konuşmuş, Peres Erdoğan’a karşı ağır bir konuşma yapmış, ancak moderatör Erdoğan’a sudan bir gerekçeyle yanıt hakkı vermek istememiştir. Maksat, Erdoğan’ın karizmasını çizmektir. Erdoğan, yaptığı çıkışla bu oyunu bozmuştur. 
Necip Fazıl’ın “Üst üste sorular soru içinde, Akıl almazların zoru  içinde” dizeleriyle sormaya devam edelim:

- Erdoğan hışımla salonu terkettikten bir-iki saat sonra yaptığı açıklamada, tepkisinin Peres’e değil, moderatöre olduğu açıklamasını yapmamış mıdır? Aynı açıklamayı olaydan sonraki ilk Parti grubu toplantısında tekrarlamamış mıdır?

Peres’in talebiyle aynı gece kendisiyle konuşup, Peres’in üzüntülerini bildirmesini kabul etmemiş midir? Bunu Türk halkına özür diye yansıtmamışlar mıdır?

Hadi bu soruları bırakıp gerçek sorulara geçelim:
Peres’in konuşmasından ve Türkiye’ye yönelik ağır ifadelerinden dolayı, Türkiye İsrail’le ilişkileri kesmiş midir?
Bir protesto notası dahi vermiş midir?
Türk-İsrail ilişkilerinde bir gerileme olmuş mudur?
Üst düzey ziyaretler iptal mi edilmiştir?
Büyükelçisini geri mi çağırmıştır?
Ben Elizeer ve Ehud Barak Türkiye’ye resmi ziyaretlerde bulunmamış mıdır?
MOSSAD Başkanıyla Fidan kaç defa bir araya gelmiştir?
Bu soruları cevaplayın da gerçeği hepimiz görelim.  
Peki adama sormazlar mı?
Sizin bile İsrail’le ilişkileri kesmek için gerekli görmediğiniz, İsrail’in de sizinle ilişkilerde hiç sorun etmediği  “one minute” hadisesinden, Hizmet neden rahatsız olsun?

Bu olaydan sonra, Erdoğan’ın tavrını Hizmetin gazeteleri ve basını açıkça desteklememiş midir? 

Hadi herşeyi bir kenara koyun, one minute hadisesinin yaşandığı Ocak 2009’dan sonra Hizmet, 2010 referandumda ve 2011 seçimlerinde Hükümete açıktan destek vermemiş midir?

Hizmet bu hadiseden sonra AKP aleyhinde faaliyete başlamış ve bu konuda yabancı örgütlerle de işbirliği yapmış ise, bunu fark edemeyen bir iktidara sormazlar mı, siz hangi ülkeyi yönetiyordunuz, madem bu kadar safsınız sizi Uluslararası arenada, kurtlar sofrasında kandırmayan kalır mı? 

“Bir sabah uyandık ki bunlar vatan hainleriymiş” demeniz için, yolsuzluklarınız, irtikaplarınız ve rüşvetlerinizin açığa çıkmasını mı beklediniz?

Acaba, Hizmeti bitirmeye yönelik kumpas ve hain planlarınız o tarihlerde mi devreye girdi ki, “o tarihten sonra bizim aleyhimizde oldular” iftirasına sarılıyorsunuz? 

İFTİRA 4: HİZMET, MAVİ MARMARA HADİSESİNDEN SONRA ERDOĞAN-AKP ALEYHİNE DÖNMÜŞTÜR.

Yine bazı basit sorularla konuyu açalım: 
- Mavi Marmara’yı Hükümet olarak siz mi organize ettiniz, ya da sizin telkinlerinizle mi yola çıktı?
- Geminin bayrak devleti neden Komor olarak değiştirildi? 
- İHH ve Yıldırım’a, konvoyu iptal etmesi için hiç telkinde bulundunuz mu? 
- Yıldırım, Türk devletinden, yani kendi otoritesinden izin almak bir yana, söylenenleri mi, yoksa tam aksini mi yaptı?
- Konvoya katılacak milletvekillerinize son anda neden engellediniz? Bir risk olduğunu biliyor idiyseniz, neden 500’den fazla vatandaşınızın gitmesine müsaade ettiniz? 
- 9 vatandaşınızın İsrail tarafından hunharca katledildiği haberi ilk iletildiğinde, Erdoğan’ın İHH ve yöneticilerine ağız dolusu hakaret ve sinkaflı ifadeleri olmuş mudur? 

 “Bu bir sivil toplum faaliyetidir, Türkiye de demokratik ülkedir, gitmelerine engel olmamız mümkün değildi” diye açıklamalar yaptınız, peki ikinci konvoyun gidişine neden ve nasıl engel olabildiniz?

- Mavi Marmara’dan sonra, bizzat Erdoğan’ın talimatıyla, İsrail’le ilişkileri normalleştirmek için kaç defa açık-gizli görüşmeler yaptınız? Kaç defa anlaşma aşamasına geldiniz? 

-    MOSSAD Başkanı, one minute ve Mavi Marmara hadisesinden sonra da, Ankara’ya gelerek MİT Müsteşarı Fidan’la uzun görüşmeler yapmamış mıdır? 

-   İsrail’le ticaretiniz katlanmamış mıdır? 

- Mavi Marmara’dan sonra İsrail’in OECD’ye üyelik vetosunu kaldırmadınız mı?

- İsrail Başbakanı Netenyahu, Türkiye’den “operasyonel hatalardan dolayı özür diledi”. Operasyonel hata ne demek? Bunu kabul ederek, aynı zamanda İsrail’in uluslararası sularda yaptığı saldırının meşru, ama saldırıda orantısız güç kullanmasının yanlış olduğunu kabul etmiş olmadınız mı?     

- Tazminat anlaşması için müzakereler yürüttüğünüzü defalarca açıkladınız? Hangi aşamadasınız? 

- Saldırıda yer alan İsrail’li askerlere ve komutanlara yönelik mevzuat gereği yapılması gereken işlem olarak adli evrakı İsrail’e ilettiniz mi?

- Bayrak devleti olarak Komorların, davayı takip eden bir avuç insanın gayretiyle Uluslararası Ceza Mahkemesine yaptığı başvuruyu desteklediniz mi? Vatandaşları öldürülmüş bir devlet olarak neden müdahil olmadınız?

- İsrail’in gayrımeşru ablukası aleyhinde, uluslararası alanda bir başvurunuz oldu mu?

- Neden Gazze’ye gitmediniz, gidemiyorsunuz?

- Mavi Marmara davasını gören mahkemeyi, karar almayınca “paralelciler, israil’in çıkarlarını gözetiyor”,  dava olağan seyrinde ilerleyip de tutuklama kararı çıkınca “paraleller, bizi uluslararası alanda zor duruma sokmak istiyorlar” diyen de, tutuklama kararına istinaden kırmızı bülten çıkartılması için gerekli evrakı aylarca Interpole göndermeyen de siz değil misiniz? Bu evrakları gönderdiniz mi? 

- Bülent Yıldırım’ın bu konudaki ağır eleştirilerine neden kamuoyu önünde bir cevap ver(e)miyorsunuz? Yıldırım’ın 11 marttaki açıklamasına iddia ettiği gibi, bu belgeleri “Bu ülkede Cumhurbaşkanına,Başbakan ve Dışişleri Bakanına ragmen kendisini devlet gören 28 Şubat zihniyetli insanlar halen var.” da onlar mı göndermiyorlar? Yoksa talimatı bizzat siz mi verdiniz? Vermediyseniz, hainlik yapan bu truva atlarını görevden aldınız da biz mi duymadık?

- Mazlumder Mayıs 2013’te, Netenyahunun operasyonel hatalar için özründen sonra bir açıklama yapmıştı. Bu açıklamada, İsrail Başbakanlığının açıklamasına atfen, Türkiye ile İsrail’in mutabakatının “adem-i mesuliyet”i de kapsadığı belirtilmiş ve bunun iki devletin anlaşması yoluyla faaillerin ceza yargılamasından bağışık tutulacağı, yani bir ceza almayacağı anlamına geldiği bildirilmişti. Bu iddialar doğru mudur? İsrail’le pazarlıklarınızda, İsrail askerlerine yargı muafiyeti getirmeye söz verdiniz mi? Interpol evraklarını göndermiyor olmanızın bu sözlerle bağlantısı var mı? Şehitlerin ailelerine bunu izah ettiniz mi?

- Kürt petrolünün Türkiye üzerinden İsrail’e satılmasına “bizden yüklendikten sonra nereye gittiği bizi ilgilendirmez” açıklamasıyla, sanki gemideki yükün konşimentosunda gideceği ülke yazmıyormuş gibi, halkı kandırdığınızı sanarak izin vermediniz mi? 

İFTİRA 5: PARİS CİNAYETLERİNİ MİT İÇİNDEKİ CEMAAT MENSUPLARI YAPTI

Diyorsunuz ki, “öyle kanunlar çıkarttık ki, MİT Kanunu dahil, biz ne dersek diyelim, hangi iftirayı atarsak atalım, nasıl olsa yazanı suç işledi diye yargılarız, hapse atar, cezalandırırız, dolayısıyla gerçekleri kimse yazıp çizemez, öyleyse serbest atışa devam.”

Israrla sürdürdüğünüz yalan ve iftiralardan birisi de Paris’te PKK’lı Sakine Cansız ve diğer iki kişinin Ömer Güney tarafından öldürülmesi hadisesini, yaptığınız bütün diğer cürümlerde olduğu gibi, bir şekilde Hizmete yıkmak. Ama korkmuyor da değilsiniz. 

Sorularla devam:
Ömer Güney MİT elemanı mıdır, değil midir?
Eylem talimatını kimden aldı?
Bu kadar beceriksizce, elinize yüzünüze bulaştırarak yaptığınız bir operasyonu yönetenler hakkında bir işlem yaptınız mı?

Bunlar kolay sorulardı. Hadi daha zorlarını soralım:

Suikastle ilgili MİT antetli paraflı belgenin, hadi yalanlarınıza inanarak bir an sahte olduğuna inanalım, sahte belge hazırlayanlarla ilgii bir işlem yaptınız mı? Diyelim ki tespit etiniz veya edemediniz, neden Cumhuriyet Başsavcılıklarına hala suç duyurusunda bulunmadınız? Öyle ya, bir sürü polisi belge hazırladığı iddiasıyla içeri atan da siz değil misiniz?

Ömer Güney’le, MİT mensuplarının yaptığı iddia edilen görüşmenin kaydı sızdı. Diyelim ki belge yalan, o kayıt da mı yalan? Hadi ona da yalan deyin, peki görüşmede MİT mensubu olduğu söylenen kişiler gerçekten de MİT mensubu mu değil mi? Buna da cevap vermeyin, yine koruma kanunuzun arkasına sığının.. Peki o seslerin kime ait olduğunu ve hangi görevlerde olduklarını kendi teşkilatınızdaki insanlar ve MİT Müsteşarınız bilmiyor mu? Adama sormazlar mı, başında olduğunuz ve size de biat etmiş bir teşkilatta, üstelik bir de çözüm sürecini yürüttüğü söylenen bir teşkilatta, çözüm sürecini bitirecek derecede tehlikeli bir suikast planlanıyor, ama siz bir işlem yapmıyorsunuz?

Hadi diyelim ki olayı sonradan öğrendiniz, hangi adımları attınız? Bu kişilere soruşturma açtınız mı? Suç duyurusunda neden bulunmadınız? Ya da basında çıkan psikolojik harekat unsurunu bir iki basit uydurma haber üzerine soruşturma açan savcılar, bu konuda neden bir adım artmadılar bugüne kadar? Ayrıca, utanmadınız mı, PKK yöneticilerine dahi “MİT içindeki Fethullahçılar yaptı” demeye. Tabi, iftira kolay, yoksa “nasıl olsa PKK MİT içinden sorup doğrusunu araştıracak ya da öğrenecek değil ya” diye mi düşündünüz?

Durun daha yeni başladık…. Biraz daha zorlaştıralım mı sorularımızı?

Çözüm süreci devam ederken, PKK’nın Avrupa’daki en önemli sorumlularından birisine karşı MİT’in suikast düzenlediği ortadayken, acaba PKK bunu neden sorun etmedi?
 
Eğer iddialar doğruysa, bu operasyon neden yapıldı? Diyelim ki, “yurtdışı operasyon kabiliyetini göstermek için.” Ama beceremediniz, elinize yüzünüze bulaştırdınız. Tetikçi yakalandı ve büyük bir ihtimalle de, Fransızlara Türkiye'yi sattı, hem de onlarca delille birlikte. 

İhtimalleri sormaya devam edelim. “Çözüm sürecinde İmralı, Kandil, Avrupa eksenleri var. İmralı elinizde, Kandil’i de Oslo tavizleriyle ve İmralı’nın da etkisiyle bir şekilde ikna ediyoruz, ama çözüm sürecine en çok muhalefet PKK’nın Avrupa yapılanmasından geliyor, Avrupa’da PKK’nın en üst düzey sorumlularından birisini öldürürsek, herkese mesaj vermiş oluruz” diye mi düşündünüz? Ya da daha da kötüsü, İmralı’yla mutabakat içinde mi gerçekleştirdiniz?
PKK ve Öcalan bu nedenle mi cinayetinize basit açıklamalarla “gün ola beri gele” tepkisi verdi? 

Her şeyden öte, eğer bu yazılanlar doğruysa devlet eliyle suikast düzenletmek kanunlara göre suç mu değil mi?

Neden soruşturma açtırmadınız ve savcılığa suç duyurusunda bulunmadınız? Madem siz yapmadınız bir kişi çıkıp Cumhuriyet Savcılıklarına şu şekilde suç duyurusunda bulunmalı.. “PKK yöneticileri, MİT Müsteşarı’nın kendilerine, Paris Cinayetlerinin MİT’in içindeki Fethullahçılar yaptığını söylediğini açıklamıştır. Bu bir ihbardır, buyrun soruşturma açın”. 

Her yerde “paralelci” soruşturmalar pervasızca ve içi boş dolu dosyalarla yürütülüyor.   Hodri meydan, bakıp görelim bu ihbarı kabul edip soruşturacak bir savcı çıkacak mı? Çıkarsa ki, -ki ihtimal bile yok- ama itham edilen MİT mensuplarının soruşturulmasına müsaade edecek misiniz? Suikast planına ilişkin ses kaydındaki MİT mensuplarının ifade vermesine izin verecek misiniz? Ses tanımayla seslerin onlara ait olup olmadığının araştırılmasına izin verecek misiniz? Talimat notundaki el yazılarının, paraf atanlara ait olup olmadığının incelenmesine izim verecek misiniz?   

Palavralar, iftira atmak kolay, sorular yukarıda, görelim ne yapacaksınız?      
    
SAMANYOLUHABER.COM
<< Önceki Haber Akıl ve iz'an sahiplerine sesleniş Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER