Kırılacaksa Kırılsın Elimiz

Okuma Süresi 3 dkYayınlanma Salı, Şubat 18 2020
Arabamız akşamın alacasında hızla yol alıyor. Yollar oldukça tenha. Her bir şey bütünüyle teslim olsa da hala kışa direnen ağaçların çokluğu gönlümüze inşirah veriyor. Arabanın camını hafifçe açıyorum. Bereketli bulutların göz pınarlarından dökülen yağmur kokusu doluyor içeriye.
Yaklaşık yarım saat kadar yol aldıktan sonra tarihi bir binanın önünde duruyor arabamız. 
Yol arkadaşım “geldik diyor”.
Genişçe bir salon…
İçerde otuz kadar pırıl pırıl insan…
Bir hatip konuşma yapıyor…
Kalabalık derin bir sükût içerisinde dinliyor. 
“Gül devri…” diyor. “Her şeyin en güzeli, en güzel devir.
 Kur’an bahar yağmurları gibi güzel güzel yağıyor. 
Yeryüzü bir mektep, Güllerin Efendisi muallim, sahabiler onun güzide talebeleri…
Güllerin Efendisi sözlerin en güzelini söylüyor…
 ‘Arşı azamın etrafında nurdan kürsüler vardır. Bu kürsülere öyle kimseler oturacaktır ki, elbiseleri ve yüzleri nur gibi parlayacaktır. Bunlar peygamber ve şehit değillerdir. Fakat peygamberler ve şehitler onlara gıpta edeceklerdir.
Sahabiler şimşek gibi atılıyor. “Ya Rasulallah kim o kullar onlarla dost olalım” 
“Onlar Allah için birbirini sevenler, Allah için buluşup oturanlar ve Allah için birbirini ziyaret edenlerdir.” Buyuruyor.
Peygamberimiz Medine’ye geleli neredeyse beş ay olmuştu. 
Muhacirlerin ellerinde avuçlarında olan ufak tefek birikimleri de bitmeye başladığından sıkıntılarda her geçen gün artıyordu.
Ayrıca Medine’de her bir kabilenin kalbinde, karşılıklı bıraktıkları acılar vardı. Emzikte büyüyen çocuk gibi gün be gün büyüyordu acılar. 
Ensar ve muhacirin bu yaralarını sarmak kolay olmasa da, gözleri ışık saçan Kutlu Nebi çevresinde ağırbaşlı bir saygı uyandırmıştı.&n

Bu haberler de ilginizi çekebilir