Frikik ustasının bilinmeyen öyküsü

Süper Lig'de üçüncü sıraya yükselen Konyaspor’da attığı birbirinden güzel frikik golleriyle öne çıkan Arnavut futbolcu Alban Meha, bir iç savaş mağduru. Henüz 5 yaşındayken ailesiyle birlikte Almanya’ya göçen ve mülteci kampında yaşarken zor günler geçiren küçük çocuk, kendisini futbolla ifade etmeyi başardı.

Frikik ustasının bilinmeyen öyküsü

Arnavutluk Milli Takımı’nın da formasını giyen ve EURO 2016 finallerinde oynamayı ümit eden başarılı orta saha oyuncusu, "Savaşın yaşandığı o dönemler ailem için çok zordu. 5 yaşında Almanya’ya göçtük. Göçmenler bugünkü gibi pansiyonlarda kalıyordu. İlk başlarda çok zordu. Almancamız yoktu. Bir pansiyondan diğerine götürüyorlardı bizi. Ailemin başına bir şey gelmez inşallah diye çok dua ettim." derken, o günlerini de, "Yaşım çok küçüktü ve savaşla direkt alâkam yoktu. Her çocuk gibi biz de çocukça şeyler yapıyorduk ve şartlar ne olursa olsun topun peşinde koşturmak da bunlardan biriydi. Futbol o zaman bile benim en çok sevdiğim şeydi. Futbolla çok kolay tanıştım bu yüzden." diye anlattı.

Almanya'da iken Türkiye Ligi’ne çok sıcak bakmadığını, ama Almanya’da büyüyen Türk oyuncuların, Türkiye’ye gittiklerini görünce şaşırdığını belirten Alban Meha, "Ligin de biraz daha geliştiğini fark ediyor insan. Konya’nın Mevlana’nın şehri olduğunu ve derin bir atmosfere sahip olduğunu anlattılar. Ben de bu yolda yürüdüğüm için buraya geldim." diyerek, Konya'yı, Aykut Kocaman'ı ve Türk futbolucalarını ise şu cümlelerle anlattı:

"Aykut Hocanın en çok hoşuma giden yönü sessiz ve sakin bir kişiliğe sahip olması. Alman hocalar en küçük şeyde bile oyuncusuna bağırıp çağırırdı. Aykut Kocaman’ın oyuncusuna saygı duyan tavırları, oyuncusundan kendisine duyulan daha fazla saygı olarak geri dönüyor.

Almanya’daki ve Türkiye’deki liginin arasındaki en büyük fark, orada sistemin olması. Türkiye’de her takımda sistem var denilemez. Teknik anlamda arada çok fark yok. Türkler çok yetenekli ve teknik. Yoksa yabancı oyuncular ve göçmenler buraya gelip top oynamazdı."

15-16 yaşından beri frikik çalıştığını da belirten Alban Meha, "Zamanında benim en iyi arkadaşlarımdan birisi kaleciydi. İdmanlardan önce her zaman gider çalışırdık. Futbolda en sevdiğim şey her zaman frikiktir. Bunu özelleştirmeye çalıştım. Kendime ait bir teknik oluşturmaya çalıştım." derken, A Milli Takım'ın EUO2016 Fransa'daki şansını ise şöyle değerlendirdi:

"Türkiye çok güçlü bir takım ve çok kaliteli oyunculara sahip. Böyle bir takımın finallerde sürekli var olması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’nin 2002’deki Dünya Kupası üçüncülüğü veya EURO 2008’deki yarı final benzeri bir başarıyı Fransa’da da elde etmesini bekliyorum."

Futbol Federasyonu Basın Departmanı'nın hazırladığı TamSaha dergisinden Seyit Ali Gülcan'a konuşan Alban Meha'nın röportajının detayları ise şöyle:

Arnavut asıllı bir oyuncusun ama Kosova doğumlusun ve Almanya’da büyümüşsün. Sanırım ailenin ilginç bir hikâyesi var. Yugoslavya’daki savaştan ötürü sen çocukken Almanya’ya göç etmişsiniz. Deden ise 80’li yılların başında Yugoslav ordusuna karşı Arnavut hakları savunucusuyken polis tarafından öldürülmüş. Ailenin ve dolayısıyla çocukluğunun hikâyeni paylaşmak ister misin?

Savaşın yaşandığı o dönemler ailem için çok zor bir zamandı. Ben henüz 5 yaşındaydım o dönemde. Dolayısıyla küçük bir çocuk olarak savaşla pek alakam yoktu. 5 yaşında Almanya’ya göçtük. Otobüslerle gittik. Stuttgart’ta babam bizi karşıladı. Göçmenler bugünkü gibi pansiyonlarda kalıyordu. İlk başlarda çok zordu. Almancamız yoktu. Bir pansiyondan diğerine götürüyorlardı bizi. İlk başlarda çok zordu ama Allah’a çok şükür zamanla her şey iyi oldu. Ailemin başına bir şey gelmez inşallah diye çok dua ettim. Onları çok merak ediyordum. Allah’a şükür her şey iyi geçti ve hiçbir şey olmadı.

Ailen, siyasi olaylardan ötürü oldukça etkilenmiş. Senin bu koşullarda futbolla tanışman ve futbola ilgi duyman nasıl gerçekleşti?

Dediğim gibi yaşım çok küçüktü ve savaşla direkt alâkam yoktu. Bu nedenle futbolla kolay tanıştım. Her çocuk gibi biz de çocukça şeyler yapıyorduk ve şartlar ne olursa olsun topun peşinde koşturmak da bunlardan biriydi. Futbol o zaman bile benim en çok sevdiğim şeydi. Ailemin çok zor bir dönemi vardı ama ben çocuk olduğum için yaşanan bu zorlukların çok farkında değildim. Futbolla çok kolay tanıştım bu yüzden.

2005’te Stuttgart Kickers ile profesyonel olduktan sonra 2011’e kadar çeşitli Alman kulüplerinde oynadın. Hiç kuşku yok ki en başarılı günlerini dört sezon oynadığın Paderborn’da geçirdin. Buradaki son sezonunda da Bundesliga tecrübesini yaşadın. Bu kulüpteki günlerin ve tecrübelerinden neler aktarabilirsin bize?

Paderborn gibi küçük bir kulüp o dönemde Bundesliga’ya çıktı. Bu bizim adımıza büyük bir mucizeydi. Hiç kimse beklemiyordu. Öyle bir kulüp İkinci Lig’de oynasa kimse şikâyet etmezdi. Bunu başardığımız için çok mutluyduk. Bundesliga’ya çıktık. Bizim için çok güzel bir andı. İlk maçlarda dizimden sakatlanıp ameliyat olduğum için oynayamadım. Maalesef benim için ilk başlarda hayal kırıklığıydı. Sonra fırsatını bulup oynadım. Bundesliga bizim adımıza güzel bir tecrübeydi.

Geçen sezon sonunda Paderborn’un 1 yıllık Bundesliga rüyası, takım küme düştükten sonra sona erdi ve sen de kariyerinde ilk kez Almanya dışında bir ülkenin yolunu tuttun. Türkiye’yi ve Torku Konyaspor’u seçmenin nedenleri nelerdi?

Buraya gelmeden önce kulübümle sözleşmem bitiyordu. Menajerimle konuştum. “Türkiye’de oynamak senin için nasıl olur?” diye sordu bana. Açıkçası Bundesliga tecrübesi yaşamış bir oyuncu olarak ilk başlarda Türkiye Ligi’ne çok sıcak bakmıyordum. Ama orada Türklerle büyümüştüm. Almanya’da büyüyen Türk oyuncular, Türkiye’ye gidiyordu. Ligin de biraz daha geliştiğini farkediyor insan. Bu yüzden de böyle bir yolu seçtim ve Konyaspor’a geldim. Çok güzel şeyler söylediler. Konya’nın Mevlana’nın şehri olduğunu ve derin bir atmosfere sahip olduğunu anlattılar. Ben de bu yolda yürüdüğüm için buraya geldim.

Torku Konyaspor, bu sezon tarihinin ligdeki en başarılı günlerini yaşıyor. Takımın hem Avrupa kupalarına katılma iddiası var hem de Ziraat Türkiye Kupası’nda son 8’e kaldı. Sen de bu başarılı takımın önemli parçalarından birisin. Bu yükselişi neye bağlıyorsun?

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum; çok kaliteli bir teknik adama ve yine çok kaliteli oyunculara sahibiz. Torku Konyaspor bünyesinde çok güzel bir takım kurulduğunu söyleyebilirim. Daha da önemlisi, bu kaliteli oyunculardan oluşan kadrosunun arasındaki dostluk ve arkadaşlık bağı. Burada mükemmel bir dostluk atmosferi var ve bu atmosfer de bizi bir takım haline getiriyor. Oyuncuların birbirini kıskanmadığı, herkesin bir diğerinin daha iyi olması için çaba gösterdiği gibi takımız. Hem yaz döneminde gelenler hem de ara transferde aramıza katılan oyuncularla çok iyi kaynaştık. Tüm bunları birebir yaşayan ve gözlemleyen biri olarak bu çıkışı bekliyordum. Benim için hiç de sürpriz olmadı.

Aykut Kocaman’ın önceden çalıştırdığı takımlarda da görüldüğü gibi Torku Konyaspor tam bir sistem takımı. Takım disiplini de saha içerisinde neredeyse hiç kaybolmuyor. Bunu nasıl sağlıyorsunuz ve etkilerini nasıl görüyorsunuz?

Aykut Kocaman’ın kafasında bir oyun felsefesi var ve bu felsefeye de oyuncularını inandırmış durumda. Hoca kendi sistemine bütün oyuncularının uymasını istiyor. Oyuncular da Aykut Hocanın ne yapmak istediğini anladıkları için istediklerini yerine getirmek için ellerinden geleni yapıyor. Hocamız geriye koşmamızı istediğinde takım halinde geriye, önü koşmamızı istediğinde yine takım halinde ileriye koşuyoruz. İşin daha güzel yanı genç veya tecrübeli fark etmeden bütün oyuncuların sisteme ayak uydurması. Belirli bir düzen içinde hareket ettiğimiz ve üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirdiğimiz için de kolay kolay gol yemiyoruz. Bence Konyaspor’un başarısının arkasındaki en önemli faktörlerden birisi de takım savunmasını çok başarılı bir biçimde yapabilmesi.

Aykut Kocaman’ın sana takım içinde verdiği rol nedir?

Kişisel yeteneklerimi kullanmam bir yana takım içinde iyi olmamı, arkaya koşmamı ve yine takım için savaşmamı istiyor. Ben de iyi bir oyuncunun böyle oynaması gerektiğine inanıyorum. Aykut Hocanın ilk geldiğim günden beri bana inanması ve şans tanıması da ekstra bir motivasyon kaynağı. Her oyuncu kendisine güvenilmesini ve inanılmasını ister.
Herkes arkasında böyle bir hocanın olmasını ister.

Aykut Kocaman’ın diğer çalıştığın teknik direktörlerden farklı yönleri ve özellikleri neler sana göre?

Her hocanın farklı bir stili var. Aykut Hocanın geçmişte çalıştığım teknik direktörlerden en önemli farkı tecrübeli olması. Daha önce çalıştığım bütün antrenörler çok genç isimlerdi ve Alman futboluna yeni yeni adapte olmaya çalışıyorlardı. Aykut Hocanın en çok hoşuma giden yönü ise sessiz ve sakin bir kişiliğe sahip olması. Alman hocalar en küçük şeyde bile oyuncusuna bağırıp çağırırdı. Aykut Kocaman’ın oyuncusuna saygı duyan tavırları, oyuncusundan kendisine duyulan daha fazla saygı olarak geri dönüyor.

Çok uzun yıllar Almanya’da oynadıktan sonra şimdi Türkiye’desin. Sana göre iki ülkede oynanan futbol arasındaki farklar, benzerlikler neler? Türk futbolunun daha üst kaliteye yükselebilmesi için nelere ihtiyacı var?

Almanya’daki ve Türkiye’deki liginin arasındaki en büyük fark, orada sistemin olması. Sisteme önem veriliyor. Türkiye’de her takımda sistem var denilemez. En büyük etken bence bu. Teknik anlamda arada çok fark yok. Türkler çok yetenekli ve teknik. Yoksa yabancı oyuncular ve göçmenler buraya gelip top oynamazdı.

Hiç kuşku yok ki Alban Meha denince ilk akla gelenler, uzaktan attığın füze gibi şutlar ve kullandığın frikikler. Uzaktan şutlar ve frikiklerdeki başarını neye borçlusun? Örneğin zamanında Pirlo, “Juninho’nun frikik stilini gözlemleyip kendiminkiyle harmanladıktan sonra frikikleri bu kadar iyi kullanmaya başladım” demişti zamanında. Senin de bu konuda benzer bir hikâyen var mı?

15-16 yaşından beri frikik çalışıyorum. Zamanında benim en iyi arkadaşlarımdan birisi kaleciydi. İdmanlardan önce her zaman gider çalışırdık. Futbolda en sevdiğim şey her zaman frikiktir. Bunu özelleştirmeye çalıştım. Kendime ait bir teknik oluşturmaya çalıştım. İnsan belirli oyunculara bakıyor ama kendi bildiğini yapıyor. Kendim çalıştığım için şut tekniğim buna göre şekillendi. O yüzden futbolda en sevdiğim şey frikik ve şut. Senelerce buna vakit harcadım. İyi olmamı buna borçluyum.

Sana göre Spor Toto Süper Lig’de senin kadar başarılı frikik kullanan ya da uzaktan şut çekebilen isimler kimler?

Şöyle bir düşününce aklıma gelen “Şu oyuncu müthiş firik atıyor” diyebileceğim bir isim yok açıkçası. Fenerbahçe’den Nani’nin, Galatasaray’dan Wesley Sneijder ve Selçuk İnan’ın iyi firik kullandığını söyleyebilirim ama frikik atışlarında topun başın geçtiğinde “Kesin gol olur” dedirtebilecek nitelikte bir frikik ustası da yok.

Bundesliga’da en beğendiğin oyuncu hangisiydi?

Sadece geçen sezon değil, uzunca bir süredir Bayern Münih’te gösterdiği performansla Arjen Robben müthiş bir oyuncu. Takıma katkısı çok fazla. Onu izlemekten büyük bir keyif aldığımı söyleyebilirim. Geçen sezon özelinde ise Hakan Çalhanoğlu’na ayrı bir parantez açmam gerekiyor. Attığı harika frikik golleriyle çok ön plana çıktığı bir sezon yaşamış ve beni de çok etkilemişti.

Küçükken bir idolün var mıydı?

Barcelona’da oynadığı dönemde Rivaldo’yu büyük bir keyifle takip eder ve onun oynadığı futbolu çok beğenirdim. Tabiî bu etkilenmede Rivaldo’nun attığı çok özel frikik gollerinin de büyük payı olduğunu eklemem gerekiyor.

Kosova’da doğmana ve Almanya’da yetişmene rağmen 2012’den beri Arnavutluk Milli Takımı’nda oynuyorsun. Arnavutluk, önümüzdeki yaz döneminde ilk kez Avrupa Şampiyonası Finalleri’nde mücadele edecek. Elemelerde Danimarka, Sırbistan ve Ermenistan’ı geride bıraktınız. Bu başarıya nasıl ulaştınız, anlatır mısın?

Elbette bizim de bir kalitemiz ve başarıya inancımız vardı ama açık konuşmak gerekirse şans da yanımızdaydı. Çok zorlu bir gruba düşmüştük. Ronaldo gibi bir dünya yıldızına sahip Portekiz’in yanı sıra Danimarka ve Sırbistan da güçlü rakiplerdi. Ama dediğim gibi, şanslıydık. Ronaldo’nun forma giymediği ilk maçta Portekiz’i deplasmanda yenmeyi başardık. Bu sonuç Avrupa Şampiyonası elemelerinin en önemli sürprizlerinden biriydi ve bize hedefimize ulaşabileceğimize dair müthiş bir inanç aşıladı. İç saha maçlarında çok başarılı olamasak da deplasmanlarda elde ettiğimiz başarılı sonuçlar bizi ülke futbol tarihimizde ilk defa Avrupa Şampiyonası finallerine taşıdı. Bu durum Arnavutluk futbol tarihi açısından başlı başına bir başarı. Şimdi de finallerde elimizden geleni yapıp yeni sürprizler çıkarmak için çaba harcayacağız.

Avrupa Şampiyonası finallerinde ev sahibi Fransa, kadrosunda birçok Arnavut asıllı oyuncu barındıran İsviçre’nin yanı sıra Romanya’yla aynı gruptasınız. Oldukça ilginç bir grup. Rakipleriniz ve turnuvadaki hedefiniz hakkında neler söylemek istersin?

İsviçre’de Arnavut kökenli oyuncuların sayısı oldukça fazla. Elemeler süresince Valon Behrami, Xherdan Shaqiri, Pajtim Kasami, Admir Mehmedi, Granit Xhaka ve Blerim Dzemaili İsviçre Milli Takımı’nın formasını giyen önemli oyunculardı. Takımın attığı 19 golden 8’inin altında da Arnavut kökenli oyuncuların imzası var. Xherdan Shaqiri, attığı 4 golle İsviçre Milli Takımı’nın en fazla gol atan oyuncusu konumunda. EURO 2016’da ilk maçımızı böyle bir İsviçre’ye karşı oynamak gerçekten de ilginç olacak. FIFA ve UEFA organizasyonlarında, hiçbir resmi maçta henüz yenemediğimiz İsviçre’yi bu kez mağlup ederek iyi bir başlangıç yapmak istiyoruz.

Arnavutluk gibi A Milli Takımımızda EURO 2016 Finalleri’nde mücadele edecek. A Milli Takımımız hakkındaki genel görüşlerin neler ve sana göre Türkiyeturnuvada neler yapabilir?

En başından şunu söyleyeyim ki, Türkiye çok güçlü bir takım ve tek tek bakıldığında da görülebileceği gibi çok kaliteli ve klas oyunculara sahip. Böyle bir takımın Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası finallerinde sürekli var olması gerektiğini düşünüyorum. EURO 2008’den sonra 2016’ya kadar hiçbir turnuvaya katılamaması hem Türkiye için hem de onları izleyemeyen futbolseverler için üzücü bir durumdu. Türk Milli Takımı, EURO 2016’da bu hasretin de vereceği ekstra bir motivasyonla sahada olacak diye düşünüyorum. Türkiye’nin 2002’deki Dünya Kupası üçüncülüğü veya EURO 2008’deki yarı final benzeri bir başarıyı Fransa’da da elde etmesini bekliyorum.

Avrupa Şampiyonası’nın favorisi ya da favorileri sana göre kim, neden?

Son yıllarda Milli Takımlar bazında dünya futbolunu domine eden iki takım var; İspanya ve Almanya… Benim EURO 2016’daki favorilerim de onlar. Kupayı bu iki takımdan birisinin kazanacağını düşünüyorum.

Konya’da boş zamanlarında neler yapıyorsun? Şehir, kültür ve yemekler hakkında düşüncelerin neler?

Ben evine bağlı bir insanım. Futbol hayatımızın büyük bir bölümünü kaplıyor ve geriye kalan kısmı da eşimle, çocuklarımla geçirmeye çalışıyorum. Onlar benim için hayatımdaki en önemli varlıklar. 

CİHAN
<< Önceki Haber Frikik ustasının bilinmeyen öyküsü Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER