Türk - Alman ilişkilerini 2023'te neler bekliyor?

Almanya-Türkiye ilişkilerini yeni yılda neler bekliyor? Türkiye'deki 2023 seçimleri neden bir dönüm noktası olarak görülüyor? Zordaki Türk ekonomisi Alman iş dünyasını endişelendiriyor mu? Bu sorulara cevap aradık.

SHABER3.COM

DW'den Değer Akal'ın hazırladığı kapsamlı değerlendirme haberine göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile diyaloğundan memnun. Aralık ayındaki Türkmenistan ziyareti dönüşünde Erdoğan gazetecilere, "İkili görüşmelerimizde Scholz'dan ben doğrusu memnunum, yani anlaşılmayacak bir insan değil" dedi. Genelde Batılı liderler hakkında çok da olumlu açıklamalar yapmayan Erdoğan'ın bu sözlerinin Almanya başbakanlığında ilgiyle not edildiğinden şüphe yok.

Aralık 2021'de başbakanlık koltuğuna oturan Scholz'un, kendisinden önceki Başbakan Angela Merkel gibi, Almanya için stratejik öneme sahip Türkiye ile ilişkilere önem atfettiği biliniyor. Bu nedenle Scholz, Batı'da aslında "zor bir muhatap" olarak görülen Erdoğan liderliğindeki Türk Hükümeti ile yakın diyaloğu sürdürmeye özen gösteriyor.

Mart ayında Türkiye'ye ilk resmî ziyaretini yapan Sosyal Demokrat Parti'li (SPD) Başbakan Scholz, Erdoğan ile pek çok kez telefonda görüştü ve uluslararası zirvelerde ikili temaslarda bulundu yapti.

"Türkiye Almanya için önemli"

Scholz'un partisi SPD'ye yakınlığı ile bilinen Friedrich Ebert Vakfı (FES) Türkiye Temsilcisi Henrik Meyer, Almanya-Türkiye ilişkilerini DW Türkçe'ye değerlendirirken, iki ülke arasındaki güçlü bağlara vurgu yapıyor.

Üçlü koalisyon hükümetinin görevdeki ilk yılında Basbakan Scholz'un yanı sıra, Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ve İçişleri Bakanı Nancy Faeser'in de Türkiye'yi ziyaret ettiklerini hatırlatan Meyer, "Ortak bir sınıra sahip olmamalarına, birbirlerine 3 bin km uzaklıkta olmalarına rağmen iki ülke ve toplumları arasında ekonomiden güvenliğe, kültürden bilime çok güçlü bağlar oluşturan pek çok alanda iç içe geçmişlik söz konusu. Bunun başka bir örneği yok. Türkiye Almanya için önemli" diye konuşuyor.

Hem Avrupa hem de Almanya siyaset sahnesinde Erdoğan'ın politikalarına duyulan tepkilere rağmen diyalogun kopmasına izin verilmediğine işaret eden Meyer, "Ama gerilimler, AB üyelik sürecinin durma noktasına gelmesi gibi, ilişkilerin niteliğinde değişime yol açtı" diyor.

Dikkatler seçimlere çevrildi

Almanya-Türkiye ilişkilerini yakından izleyen Kristian Brakel da artık dikkatlerin Türkiye'deki seçimlere çevrildiğine işaret etti. Koalisyon ortaklarından Yeşiller partisine yakınlığı ile bilinen Heinrich Böll Vakfı'nın Türkiye Temsilcisi Brakel, "Alman hükümeti, iktidardaki ilk yılında kayığı sallayan taraf olmak istemedi. Ama seçim sonuçları kadar, seçime giden süreçte neler olacağı, İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu hakkındaki mahkumiyet kararının onanıp onanmayacağı, HDP'nin kapatılıp kapatılmayacağı ve benzeri konularda atılması muhtemel adımlar, dikkatle izleniyor… Bu tür gelişmeler, Alman hükümetinin bugüne kadar 'zor olsa da ilişkiyi sürdürelim' zemininde ilerleyen stratejisini zora sokabilir" degerlendirmesinde bulunuyor.

Brakel, Alman hükümetinin aynı zamanda AKP hükümeti ya da diğer siyasi partiler tarafından seçimlerde araçsallaştırılabilecek malzeme vermekten de kaçındığına vurgu yaparak, "Almanya'da herkes son derece dikkatli. Seçimler Türkiye demokrasisi için önemli bir sınav olarak değerlendiriliyor ve 'Biz bu işin dışında duralım, trolleri besleyebilecek malzemelerden kaçınalım' görüşü hakim" diye ekliyor.

Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) Müdür Yardımcısı Hürcan Aslı Aksoy da, Almanya'daki ihtiyatlı bekleyişe dikkat cekiyor. DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Aksoy, "Almanya, Türkiye'de seçime giden süreci takip ediyor ama bunu belirli bir mesafeyi gözeterek yapıyor, çünkü seçimlere müdahale intibasını vermek istemiyor" diye vurguluyor.

Türkiye ile yeni miting krizi istenmiyor

Türkiye'deki seçimlere mesafeli bir tutum takınsa da Alman hükümeti Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarının, geçmişteki seçimlerde ve anayasa referandumunda olduğu gibi Türkiye'deki kutuplaşma ve gerilimlerin bir kez daha Almanya'ya taşımasını istemiyor.

2017 yılındaki Anayasa referandumu sürecinde, Türkiye ile Almanya arasında, ikili ilişkiler tarihinin en ağır krizlerinden biri yaşanmıştı. Alman siyasetçiler, siyasi kutuplaşmanının tırmanması üzerine AKP'li bakanlara Almanya'da siyasi etkinlikler düzenlenmesine izin vermemiş, Erdoğan'ın buna "Nazi" ve "faşist" ithamları ile tepki vermesi kamuoyunda ve medyada büyük tepkilere yol açmıştı. Dönemin Merkel hükümeti, tırmanan gerilim üzerine yabancı ülke yetkililerinin Almanya'daki seçim kampanyalarını belirli kurallara bağlayarak sınırlama getirmişti.

Scholz hükümeti, 2023 seçimlerine giden süreçte benzer geriliminlerin yaşanmasını istemiyor. İçişleri Bakanı Faeser, bir süre önce yaptığı açıklamada, Türkiye'de seçimlere giden süreci ve bunların Almanya'ya yansımalarını çok yakından izlediklerini, Türk muhataplarıyla konuyla ilgili görüşmeler yürütüldüğünü söylemiş, "Türkiye'deki ihtilafların Almanya'ya taşınmaması için çaba göstereceğiz" açıklamasını yapmıştı.

CATS Müdür Yardımcısı Aksoy, Alman makamlarının Türkiye'deki kutuplaşmanın Almanya'da karşılık buldugunun farkında olduklarını ve bunun olabildiğince sınırlandırılmasını istediklerini söylerken, "Ama zaten bu sefer Erdoğan'ın geçmişte olduğu gibi seçmenlerini stadyumlarda toplayarak gövde gösterisi yapmak isteyebileceğine ihtimal vermiyorum" diyor.

Henüz Türkiye'den izin talebi gelmedi

DW Türkçe'nin edindiği bilgilere göre henüz Türkiye'den Erdoğan ya da başka bir devlet yetkilisi, Almanya'da seçim etkinliği düzenlemek için Alman hükümetinden izin talebinde bulunmadı.

Almanya Dışişleri Bakanlığı, Türk devlet yetkilileri ve seçilmiş temsilcilerinin Almanya'da seçim kampanyası, miting ya da benzeri etkinlikler düzenlemelerinin Alman hükümetinin iznine bağlı olduğunun altını çiziyor. Ayrıca, seçimlerin yapılacağı tarihe üç ay kala bu tür miting ve seçim etkinliklerinin yapılmasına izin verilmeyeceğine dikkat çeken bakanlık, bu kuralların sadece Türkiye için değil Avrupa Birliği (AB) üyesi olmayan tüm ülkeler için geçerli olduğuna vurgu yapıyor.

En geç 18 Haziran 2023'te yapılması beklenen seçimler Almanya'daki Türk vatandaşları tarafından da merakla bekleniyor. Alman Dışişleri Bakanlığı kaynakları henüz Türkiye'deki seçim tarihinin belirlenmediğine, bu nedenle de henüz kendilerine Türk makamları tarafından konu ile ilgili bir başvuru yapılmadığına dikkat çekerken, sandıkların kurulmasına izin verilip verilmemesinin de Alman makamlarının vereceği izne bağlı olduğunu kaydediyor.

Almanya'nın öncelikleri siyasi ve ekonomik istikrar

Almanya - Türkiye ilişkilerini yakından izleyen Hürcan Aslı Aksoy, seçimlerin dünyada jeopolitik değişimlerin yaşandığı bir dönemde Türkiye'nin kendisini nasıl tahayyül ettiğini, nasıl konumlandırdığını ve kimliğini de tayin edeceği görüşünde. Aksoy,  NATO üyesi ve resmi olarak halen AB'ye aday ülke olan Türkiye'deki gelişmelerin Almanya'yı birebir etkileyen yönleri olduğuna dikkat çekerken, bu nedenle Türkiye'deki siyasi ve ekonomik istikrarın Almanya için büyük önem taşıdığını vurguluyor. Aksoy, "Almanya Türkiye'de en çok yatırımı olan, Türkiye pazarına çok ciddi ilgisi olan Avrupa ülkelerinden biri. Ayrıca Türkiye'deki istikrar, göç, mülteciler gibi farklı nedenlerden ötürü Avrupa güvenliği için de önemli. Çünkü Türkiye, AB'nin doğrudan komşusu konumunda" şeklinde konuşuyor.

Ekonomik ilişkiler yeni sınamalarla karşı karşıya

2023 yılı Almanya ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkiler bakımından da dönüm noktası olarak niteleniyor. Almanya, Türkiye'nin en önemli dış ticaret ortağı. Ancak Alman iş dünyası Erdoğan'ın Türk ekonomisinde kötüleşmeye yol açan politikalarından endişeli ve yapılan anketler önümüzdeki yıl için öngörülerin çok da olumlu olmadığını ortaya koyuyor.

Üstelik Almanya'da 1 Ocak itibariyle yürürlüğe girecek Alman Tedarik Zincirlerinde Durum Tespiti Yasası (LkSG) Alman şirketlerini, Türkiye gibi tedarik zincirlerinde yer alan ülkelerdeki insan hakları ihlalleri, çevreye verilen zarar ve benzeri alanlardan da sorumlu hale getiriyor.

Dolaysıyla Türkiye'de bu alanlarda iyileşme yaşanmaması, ihlallerin sürmesi halinde Alman şirketleri aleyhinde Almanya'da davalar açılmasi mümkün olabilecek. Bu da bu tür davalarla karşılaşmak istemeyen Alman ekonomi dünyasının Türkiye'deki yatırımlarını gözden geçirmesine yol açabilecek.

Ayrıca 1 Ekim itibariyle AB'nin Sınırda Karbon Vergisi Uygulaması (CBAM) da uygulamaya geçiyor. Bunun, ihracatının yaklaşık yarısını AB'ye yapan Türkiye sanayisinin belirli kolları için pazar kaybına yol açabilecek ciddi bir sınama olduğuna, ayrıca Türkiye'nin Avrupa'nın değişen tedarik zincirindeki avantajlı konumunu da gölgeleyebileceğine işaret ediliyor.

Alman yatırımcıları neden çekiniyor?

FES Türkiye Temsilcisi Meyer, modern bir sanayi ülkesi olan Türkiye'nin çok büyük bir potansiyeli olduğuna ancak ekonomik kriz ve özellikle döviz krizinin Alman iş dünyasında, Türkiye ekonomisinin geleceği ile ilgili soru işaretlerine yol açtığına dikkat çekiyor.

Önce salgının, daha sonra da Rusya'nın Ukrayna savaşı ve Çin ile yaşanan gerilimlerin önde gelen Avrupa üreticilerini tedarik zincirlerini, üretim merkezlerini AB'ye daha yakın coğrafyaya taşımaya yönelttiğini de anımsatan Meyer, şöyle devam ediyor:

"Türkiye müthiş sanayi altyapısı, eğitimli ve genç nüfusuyla aslında çok avantajlı bir konuma sahip. Ama yapılan anketlere göre, Avrupalı yatırımcılar Türkiye'deki siyasi istikrara çok güven duymuyor, çok yüksek enflasyon nedeniyle de geleceğe yönelik planlama yapamadıklarına işaret ediyorlar. Ama şayet Türkiye'de makroekonomik ve ekonomik istikrar tesis edilebilirse işte o zaman Türkiye bu küresel dönüşümden devasa boyutta fayda sağlayabilecek, Avrupa ekonomisi için önemi daha da artacak, şu anda olduğundan çok daha fazla Avrupa ekonomisine entegre olabilecek. Tek yapılması gereken istikrarın ve güvenin tesis edilmesidir".

Scholz Atina - Ankara hattında devrede

Almanya hükümeti açısından, Türkiye ile Yunanistan arasında gerilimlerin sıcak bir çatışmaya dönüşmemesi, NATO içerisinde büyük bir krizin engellenmesi de en önemli öncelikler arasında bulunuyor.

Erdoğan'ın son aylarda Yunanistan'ı "bir gece ansızın gelebiliriz” ve "rahat durmazlarsa vururuz” açıklamalarıyla hedef alması, diğer Batılı başkentlerde olduğu gibi Berlin'de de rahatsızlık yarattı.

Ekim ayında Yunanistan'ı ziyaret eden Scholz, "Bir NATO ortağının diğerinin egemenliğini sorgulaması kabul edilemez" diye vurulayarak Atina'ya destek çıktı. Ama Scholz aynı zamanda tıpkı selefi Merkel gibi, gerilimin düşürülmesi ve diyaloğun yeniden başlatılması için Türkiye ve Yunanistan arasında kolaylaştırıcı rol üstlenmeyi de teklif etti. Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis'in olumlu karşılık vermeleri üzerine yeni bir görüşme süreci başladı.

İlk toplantı Aralık ayında Brüksel'de, üç ülke liderlerinin dış politika başdanışmanları arasında yapıldı. Alman Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit, görüşmelerin devam edeceğini açıklamakla birlikte, gizlilik nedeniyle daha fazla bilgi paylaşamayacağını söyledi.

Erdoğan'ın Rusya ve Çin'le temasları yakından izleniyor

Berlin - Ankara hattında dönem dönem artan gerilimlere rağmen Scholz da tıpkı Merkel gibi, Erdoğan ile görüş ayrılıklarını kamuoyuna yansıtmamayı, bunları kapalı kapılar ardında konuşmayı tercih ediyor. Bugüne kadar bu tutumundaki tek bir istisna dikkat çekti. O da Scholz'un, Türkiye'nin Şanghay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) üye olmasını istediğini açıklayan Erdoğan'a yönelik sitemi oldu.

Eylül ayında Özbekistan'ın Semerkant kentindeki ŞİÖ liderler zirvesine katılan Erdoğan, örgüte üye ülke liderleriyle samimi pozlar vermiş, Türkiye'nin bu örgüte üye olmayı hedeflediğini açıklamıştı. Erdoğan'ın, Tükiye'nin tüzüğünde NATO'nun nüfuz alanının sınırlandırılması hedefine yer veren ŞİÖ'ye üyelik hedefi konusundaki çıkışı, Batılı başkentlerde rahatsızlığa yol açtı.

Scholz, Erdoğan ile Birleşmiş Milletler Genel Kurulu vesilesiyle New York'ta yaptığı görüşme sonrasında, bu rahatsızlığı kamuoyu ile paylaştı. Almanya Başbakanı, NATO üyesi Türkiye'nin Çin ve Rusya'nın kontrolü altındaki ŞİÖ'ye üye olmak istemesini son derece garip ve rahatsız edici bulduğunu söylerken, "Biz bu örgütün dünyada bir arada yaşamaya önemli bir katkı sunduğuna inanmıyoruz" görüşünü dile getirdi.

Stratejik yönelim rahatsızlığı

Yeşiller Partili Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock'un ise Erdoğan'ın zikzaklar çizen dış politikasına yönelik eleştirilerinde daha açık sözlü davranması dikkat çekti. Erdoğan'ın Temmuz ayında Tahran'da İran Cumhurbaşkanı Reisi ve Rusya Devlet Başkanı Putin ile el ele tutuşarak verdikleri pozu Bild gazetesine değerlendiren Baerbock, "Nazikçe ifade etmek gerekirse, Türkiye cumhurbaşkanının bu fotoğrafta yer alması, bir meydan okumadır" dedi. NATO üyesi Türkiye'nin aslında Ukrayna'ya ciddi askeri destek sağladığını söyleyen Baerbock, "Bu nedenle bu fotoğraf benim için, özellikle bir NATO üyesi gözüyle, anlaşılmaz olmanın ötesinde" şeklinde konuştu ve söyle devam etti:

"Tahran'daki bu buluşma, ortak değerleri paylaşan, uluslararası kurallara sadece inanmakla kalmayıp, bunları savunan partnerlerle neden bir arada durmamız gerektiğini açıkça gözler önüne seriyor. Bizim değerlerimizi paylaşmayanlar, çaresiz kaldıklarında, birbirlerini müttefik olarak görüyor".

Baerbock'un bu sözleri, ABD ve müttefiklerinin son aylarda Rusya'ya karşı izlenecek stratejileri ele aldıkları toplantılara neden Erdoğan'ı davet etmedikleri konusunda ipuçları da veriyor.

Almanya savunma ihracatı kısıtlamalarını kaldırır mı?

Bu arada AKP yönetimi, Almanya'nın savunma ihracatında Türkiye'ye uyguladığı kısıtlamaları kaldırması için yoğun girişimlerde bulunuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya ile ilişkileri değerlendirdiği son açıklamasında, "Türkiye'nin Almanya'ya, Almanya'nın Türkiye'ye ihtiyacı olduğuna inanıyorum. Hele hele savunma sanayiinde bizim Almanya'yla attığımız ve atacağımız birçok adım var. Ama bu adımlarda maalesef ön kesenler var" dedi.

Ankara'nın bu beklentisini değerlendiren Kristian Brakel ise şu anda Almanya için önceliğin Ukrayna olduğuna ayrıca Alman savunma sanayi üreticilerin iç piyasaya bile yetişmekte zorlandığına dikkat çekerek, "Ayrıca Yeşiller için buna onay vermek çok da kolay olmaz. Bu bir ihtimal, stratejik nedenlerle olabilir. Mesela Türk ordusunun Rusya'ya karşı güçlendirilmesi amacıyla kısıtlamalar kaldırılabilir. Ama bunun için de Türk hükümetinin Rusya'ya karşı daha kararlı bir tutum sergilemesi gerekecektir" diye konuştu.

"Türkiye'ye gerçek bir partnerlik perspektifi sunmalı"

FES'in Türkiye Temsilcisi Meyer ise NATO ve AB'de, Türkiye'nin dış politika yönelimi ile ilgili soru işaretlerinin bulunduğunu, bununla birlikte konuya aynı zamanda "realist" bir perspektiften de bakılması gerektiğini, coğrafi konumu ve bulunduğu bölgenin özellikleri itibariyle Türkiye'nin dış politikasında farklılıklar olabileceğini kaydetti.

"Ben AB ve NATO'nun Türkiye için taşıdığı önemin ifade edilenden güçlü olduğu görüşündeyim" diyen Meyer, seçimlerin önemli bir dönüm noktası olacağını söyleyerek değerlendirmesini şöyle tamamladı:

"Herkes seçimlerden sonra Türkiye'nin yöneliminin ne olacağı sorusuna yanıt arıyor. Ben ise aynı zamanda Avrupa olarak ev ödevlerimizi düzgün yapmamız, Türkiye'ye bir perspektif sunmamız gerektiği görüşündeyim. AB için Türkiye gerçek bir partnerlik perspektifi verilmesinin çok önemli olduğu kanaatindeyim. Şayet ilişkiler söylemsel düzeyde normalleşebilirse, çok büyük bir potansiyel olduğu bir gerçek. Buna Türkiye'de de büyük ilgi var. Özellikle gençler büyük ölçüde Avrupa'ya ilgi duyuyor. Avrupa'nın bu beklentiye yanıt vermesi gerekiyor."
<< Önceki Haber Türk - Alman ilişkilerini 2023'te neler bekliyor? Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER