'Ashab-ı Kehf ve kapıdaki Kıtmir'in günümüze bakan yönüyle sırrı

''Her devirde böyle mağara hayatı yaşayan veya yaşamaya mahkûm edilen insanlar nöbettarları da ihmâl etmemelidirler; zira belli bir fasıldan sonra, onlara, onların hizmet ettikleri müesseselere, hatta evlerine taarruzlar, hücumlar söz konusu olabilir.''

SHABER3.COM

Safvet Senih / samanyoluhaber.com
Ashab-ı Kehf ve Kıtmir

Kehf Suresinde, mağaraya sığınan gençlerin kapısındaki Kıtmir hakkında şöyle buyruluyor: “Köpekleri de mağaranın ağzında ön ayaklarını sermiş yatmakta idi. Eğer onların durumlarına muttali olsa idin dönüp onlardan kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı.” (Kehf  Suresi, 18/18)

Bu hususta “Kur’an’dan İdrake Yansıyanlar isimli kitabında M. Fethullah Gülen Hocaefendi şöyle diyor: “Ashab-ı Kehf,  Mağara Ashabı demektir ve dinlerini tebliğ adına o yola baş koymuş babayiğitlerdir. Kur’an, bunların durumlarını o kendine has üslubuyla  anlatarak, kıyamete kadar gelecek dava erlerine değişik mesajlar sunmaktadır. Evet, tebliğ ve irşad insanları önce tıpkı Ashab-ı Kehf gibi dolmalı ve ciddi bir metafizik gerilime geçmelidirler. Böyle bir kıvamı yakalamak mağara hayatı ile olacağı gibi, Ashab-ı Kiram’ın  yolu takip edilerek de olabilir ki, onlara böyle bir metafizik gerilime ulaşmak için DÂRU’L-ERKAM  yetmişti. Tabiî böyle bir ayniyet içinde olması da söz konusu edilmemelidir. Çünkü tarihi hâdiseler ‘ayniyet ölçüsünde bir misliyet’ içinde cereyan eder. Öyle ise büyük ölçüde onlar için söz konusu olan şeyler bizim için de geçerlidir. Anlatılacak şeyler çok çok iyi bilindikten sonra tecerrüdle, halvetle, vahdetle ve celvetle yakalanacak bir gerilim… Daha sonra da bir temsil ve temessül evi… 

“Âyete gelince; onların köpekleri, mağaranın girişinde hem bir caydırıcı hem de onları tehlikelerden korumak için bekleyen bir nöbetçi. Ama onlardan biri değil. Kur’an o karakteristik ifadesinde bu tabiî farklılığa işaret ediyor: ‘Dediler ki: -Yedi kişidir. Ve sekizincisi de köpekleridir.’ (Kehf Suresi, 18/22)  Onların toplam adetlerini söylerken köpeği (kıtmîr) ayrı olarak ifade ediyor. Ayrıca köpeğin hali, vazife başındaki durumu anlatılırken de onun, ‘Başkalarının ödlerini kopartacak heybetli duruşu’ nazara veriliyor. Hatta öyle ki, uzaktan onların durumlarına muttali olsan; ‘Korku içinde dönüp kaçardın’ deniyor ki, değişik durumlara göre vizyondaki çizgilerin vurgulanması bakımından gayet manidardır.

“Şimdi de, âyetin ilham ettiği nüktelerin günümüzle alâkalı yönlerine bir kuş bakışı bakmaya çalışalım:

“1-Her devirde Ashab-ı Kehf konumunda olan alperenler olacak ve bunlara başkaları da takılacak; duygu, düşünce ve inançta aynı çizgide olmasalar bile aynı mülâhazalar etrafında bu yolculuğu sürdürmede kararlı olacaklar.

“2-Her devirde böyle mağara hayatı yaşayan veya yaşamaya mahkûm edilen insanlar nöbettarları da ihmâl etmemelidirler; zira belli bir fasıldan sonra, onlara, onların hizmet ettikleri müesseselere, hatta evlerine taarruzlar, hücumlar söz konusu olabilir. Onun için tedbirlerini almalı, hatta kapı önlerinde eğitilmiş köpekler bulundurmalıdırlar. 

“3-Bu  köpekler sıradan olmamalı. Dıştan gelebilecek her türlü tehlikeye göğüs gerecek, karşı koyacak ve duruşu ile kötü niyetlerin içine korku salacak ölçüde caydırıcı olmalıdırlar.

“4-İnsan gerçek insanî değerlere sahip çıktığı ölçüde insandır. İnsanî değerleri kaybettiği andan itibaren onlar ‘Hayvanlar gibi, belki daha da sapık ve şaşkındırlar.’  (7/179)   /25/44)  âyetinin sırrınca, belki hayvan, belki hayvandan da aşağıdır. Bir başka âyet ise bu hususu daha net vurgular: ‘Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer. Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini çıkarıp solur.’ (Araf Suresi, 7/176)

“Mevzumuzla bütünleştirerek, benim buradan anladığım şey, çeşitli devirlerdeki Ashab-ı Kehfi ve onların yaptığı vazifeyi yapanları;  daha açık ifade ile, tebliğ ve irşad erlerini, Allah (c.c.) henüz vahşetini atamamış ve insanî kemâlât yoluna girememiş insanlara korkutarak dini ve o dini temsil edenleri fâcirlerle dahi teyid edecektir. Zaten, tarihi tekerrürler devr-i dâimine baktığımızda bunu ayan-beyan görebiliriz. Hakiki dindar insanların üzerine yer yer  zalimler, zaman zaman da Asya’nın münafıkları ve daha nice azılı din düşmanları, ‘fundamentalizm, gericilik, yobazlık, irtica….” Diye saldırdıkları bir dönemde onları koruyan, onlara sahip çıkan, tam onlardan olmasalar bile onları koruma kanatları altına alıp Hak inayetini ve himayesini temsil eden dünya kadar insan çıkmıştır. 

“5-Öteden beri tebliğ ve irşad erlerinin içinde yaşadıkları toplumlar ve o toplumlara sistemlerinin onlar için koruyucu birer vazife gördükleri hiç de az değildir. Tabiî bu biraz da temsilcinin basiretine bağlı. Evet bir yanda Müslümanların can alıcı düşmanları aynı imkânlardan istifade ile, duygu, düşünce ve inançları adına toplum bünyesine fesat tohumları ekerken, Müslümanlar da aynı imkanlardan –eşit derecede olmasa bile- faydalanarak davalarına hizmet etmelidirler. Demek ki, sistemler, ‘Köpekleri de mağaranın ağzında ön ayaklarını sermiş yatmakta idi…’ sırrınca, hizmet erlerine yerine göre şemsiye, yerine göre kalkan ve zırh  olabilecek. Yani dışarıdan onlara hücum etmek isteyenler, Ashab-ı Kehf’i göremeyip sütreye takılıp kalacaklardır. Evet, herkes aynı ölçüde inanmayabilir; ama inandığı nisbette  insanlığını ortaya koyacağı da göz ardı edilmemelidir.” (M. Fethullah Gülen, Kur’an’dan  İdrake  Yansıyanlar)

Seneler önce ortaya konulan bu tesbitlerden faydalanacağımız  çok önemli hususlar olduğu kanaatindeyim… 

<< Önceki Haber 'Ashab-ı Kehf ve kapıdaki Kıtmir'in günümüze bakan... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER