Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye oturumu: İktidarın sınır ötesi baskısı ele alındı

Avrupa Komisyonu altında bir girişim olan Avrupa Demokrasi Kalkanı özel komitesinde, Pazartesi günü Türkiye’nin AB içindeki demokratik olmayan zararlı faaliyetleri gündeme taşındı.

SHABER3.COM

Avrupa Demokrasi Kalkanı özel komitesinin (Special committee on the European Democracy Shield)  Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu’nda düzenlendiği, sivil toplumun da katıldığı toplantıda Türkiye’nin AB sınırları içinde ulusötesi baskısı, Türk diasporasının Erdoğan hükümeti tarafından kontrol edilmeye çalışılması ve dini kurumların (camiler ve diyanet gibi) hükümet tarafından Avrupa’da araç olarak kullanılması ele alındı. Program, Avrupa Parlamentosu tarafından canlı yayınlandı. 

TR724'te yer alan habere göre Komite Başkanı Fransız millitvekili Nathalie Loiseau, Ankara’nın Avrupa’daki Türk diasporasını sadece ekonomik ve sosyal kaynak olarak görmenin ötesinde ayrıca bu toplumu Türkiye dış politikasının bir uzantısı olarak kullanmak istediğine dikkat çekti. Özellikle Türkiye devleti kontrölündeki camilere ve imamlara vurgu yaptı.

Türkiye’nin AB’deki diaspora toplulukları ve dini kurumlara yönelik, ulusötesi baskı da dahil olmak üzere, müdahalesi hakkında görüş alışverişinin yapıldığı komitede insan hakları avukatı Coşkun Yorulmaz, Solidarity with Others derneği adına yapmış olduğu konuşmada; komşu ve aday ülke olmasına rağmen Türkiye’nin Avrupa topraklarında yaşayan sürgündeki gazeteciler, akademisyenler ve insan hakları savunucuları da dahil olmak üzere muhalifleri doğrudan hedef aldığına dikkat çekti. Bu operasyonların çoğu zaman Hizmet Hareketi’ne yönelik devam eden kampanyasının bir parçası olarak yapıldığını ifade etti.

Avukat Yorulmaz, Avrupa Parlamentosu tarafından 13 Kasım’da açıklanan rapora atıfta bulunarak “Geçtiğimiz ay kabul edilen Parlamento kararında ayrıntılı şekilde ortaya konulduğu üzere, Türkiye maalesef “tüm sınır ötesi baskı vakalarının yaklaşık yüzde sekseninden sorumlu on rejimden biri” olarak tanımlanmıştır.” ifadelerini kullandı.

Av. Yorulmaz ayrıca sunumunun ardından vekillerden gelen sorulara yanıt verirken İnterpol sisteminin istismar edilmesi ile ilgili, Hizmet Hareketi'nin Avrupa’nın hiçbir ülkesinde Türkiye’de olduğu gibi tanımlanmadığına dikkat çekti. Bazı kurum ve kuruluşların Türkiye tarafından inandırıcı herhangi bir sebep olmadan terör listesine eklendiğini, devlet destekli bazı kurumların ise Erdoğan rejimi için araçsallaştırıldığına dikkat çekerek her bir Avrupa ülkesinin bu konuda dikkatli ve ihtiyatlı davranması gerektiğini söyledi.


Avukat Coşkun Yorulmaz’ın konuşmasının tüm metni:
“Demokrasimizin korunması, kurumlarımızın muhafazasının ötesine geçmektedir; esasen, AB içerisindeki insanları ve kuruluşları dış tehditlere karşı savunmayı gerektirmektedir. Geçtiğimiz ay kabul edilen Parlamento kararında ayrıntılı şekilde ortaya konulduğu üzere, Türkiye maalesef “tüm sınır ötesi baskı vakalarının yaklaşık yüzde sekseninden sorumlu on rejimden biri” olarak tanımlanmıştır.

Komşu bir devlet ve aday ülke olmasına rağmen, Avrupa topraklarında yaşayan muhalifleri—sürgündeki gazeteciler, akademisyenler ve insan hakları savunucuları da dahil olmak üzere—doğrudan hedef almaktadır; çoğu zaman bunu Gülen Hareketi’ne yönelik devam eden kampanyasının bir parçası olarak yapmaktadır.”

Modern sınır ötesi baskının ders niteliğinde bir örneği
“Türkiye’nin yurt dışındaki Gülen hareketi üyelerini hedef alması, modern sınır ötesi baskının ders niteliğinde bir örneğidir. Uluslararası polis işbirliğini bir silaha dönüştürmekte… terörizmin finansmanı yasalarını çarpıtmakta… ve diplomatik temsilcilikleri birer yıldırma aracına çevirmektedir. Bu durum, yalnızca iki taraf arasında bir ihtilaf değildir; uluslararası işbirliği ve adil yargılanma ilkelerine yönelik bir saldırıdır.

Türkiye’nin taktikleri arasında, yurt dışında yasal olarak yaşayan kişilerin kaçırılması ve mahkemede başarı elde etmekten ziyade hedefleri taciz etmek ve mali açıdan çökertmek amacıyla tasarlanmış temelsiz iade talepleri sunulması yer almaktadır. Bu durum, ilgili devletlerin egemenliğine yönelik pervasız bir saygısızlığı gözler önüne sermektedir.”

Finansal baskı sistematik şekilde uygulanıyor
“Ancak komitenin dikkatini, bu tehdidin daha az görünür fakat son derece önemli bir boyutuna çekmek isterim: “mali sınır ötesi baskının” sistematik kullanımına.

Türkiye’nin terörizmin finansmanı yasasında Ocak 2021’de yapılan değişiklik, ülke içinde geniş çapta eleştirilmiştir. Amnesty International gibi izleme kuruluşları, bu düzenlemeyi kötüye kullanıma imkân tanıdığı ve herhangi bir iç hukuk yoluna izin vermediği için kınamakta; orantısız olduğunu ve meşru sivil toplum çalışmalarını sekteye uğratarak FATF (Mali Eylem Görev Gücü) standartlarını ihlal ettiğini vurgulamaktadır. Bu yasa kapsamında çıkarılan dört ayrı malvarlığı dondurma kararı, STK’lar, gazeteciler ve akademisyenler de dâhil olmak üzere toplam 703 kişi ve kuruluşu hedef almıştır. Bunların birçoğu AB’de yasal olarak ikamet eden çifte vatandaşlar veya mültecilerdir.

Bu siyasi saikli tedbirler, Refinitiv World-Check ve Lexis Nexis gibi ticari veri sağlayıcıları aracılığıyla küresel finans sistemine girmektedir. Bankalar ise bu verilere dayanarak hesapları hiçbir açıklama yapmadan kapatmaktadır; zira kara para aklamayla mücadele kuralları, mağdurların nedenlerini öğrenme hakkını engellemektedir. Sonuç ise mali sürgündür: Kişiler ne iş bulabilmekte, ne kredi veya ipotek alabilmekte, ne de herhangi bir ticari faaliyette bulunabilmektedir. Veri sağlayıcıları ise yalnızca kamuya açık bilgileri aktardıklarını iddia ederek sonuçlardan sorumluluk almayı reddetmektedir.”

Hayır kurumları dahi hedef alınıyor
“Hayır kurumları bile bu şekilde hedef alınmaktadır. Time To Help Belgium, Time To Help Germany ve Time To Help France, kendi ulusal yasalarına uygun şekilde kayıtlı ve faaliyet gösteren insani yardım kuruluşlarıdır. Türkiye’de herhangi bir malvarlıkları bulunmamaktadır ve ülkeyle operasyonel bir bağları yoktur. Aslında Türkiye ile tek bağlantıları, bazı yöneticilerinin Türk kökenli olmasıdır.

Yetki bağlantısının bu kadar açık şekilde bulunmamasına rağmen, Türk makamları söz konusu kuruluşları terörizmin finansmanı yasaları kapsamında ulusal malvarlığı dondurma listesine eklemiştir. Bu işlem, herhangi bir delil, usuli güvenceler veya ilgili Avrupa ülkelerinde hukuki bir dayanak olmaksızın yabancı bir tüzel kişiye siyasi bir nitelendirme dayatarak Türk hukukunun ülke dışına taşırılması anlamına gelmektedir.

Türkiye gibi ülkelerin uluslararası işbirliği mekanizmalarını bu şekilde kötüye kullanmasına karşı koyabilmek için, AB’nin güçlü bir yanıt vermesi gerekmektedir. Önerilen bir değişiklik, örneğin, bankaların yabancı yaptırım listelerine otomatik olarak uymalarını yasaklayacak ve onları bağımsız, insan hakları temelli bir risk değerlendirmesine tabi tutacaktır. En önemlisi, hiç kimse sırf yabancı bir yaptırım listesinde yer aldığı için—aslında bu yaptırım bir AB veya BM yaptırımı olmadığı sürece—temel bir banka hesabından mahrum bırakılmamalıdır. Mevcut AB Engelleme Tüzüğü, belirli yabancı yaptırımlara uyulmasını yasaklamaktadır; bu tüzük, siyasi saikle hazırlanmış üçüncü ülke listelerini de kapsayacak şekilde güncellenerek bu tür ülke dışı kötüye kullanımlar doğrudan engellenebilir.”

İnterpol sistemi istismar ediliyor
“Bir diğer önemli baskı mekanizması ise Interpol’ün Çalıntı ve Kayıp Seyahat Belgeleri veri tabanının kötüye kullanılmasıdır. Türkiye, muhalifleri bu sisteme kaydetmekte, pasaportlarını iptal etmekte ve onları dünya genelinde güvenlik riski olarak işaretlemektedir. Böylece uluslararası bir terörle mücadele aracını bir taciz aracına dönüştürmektedir. Bu kötüye kullanım, Interpol prosedürlerinin istismar edilmesiyle daha da ağırlaşmaktadır; zira Türkiye, veri silme taleplerinde rutin olarak bilgi vermeyi engellemekte, başvuru sahiplerini kalıcı bir hukuki belirsizliğe sürüklemekte, verilerinin veri tabanında bulunup bulunmadığını öğrenmelerini ve dolayısıyla buna itiraz etmelerini imkânsız hale getirmektedir.

Öte yandan, Avrupa’daki Türk diplomatik misyonları ve Din İşleri Müşavirlikleri giderek daha fazla sınır ötesi baskı üslerine dönüşmekte, yurt dışındaki siyasi muhalifleri gözetlemekle görevlendirilmektedir. Güvenilir araştırmacı gazeteciler, Lahey’deki Türk Büyükelçiliği’nin yakın zamanda sürgünlerin, gazetecilerin ve diaspora eleştirmenlerinin sistematik şekilde izlenmesi ve fişlenmesine adanmış gizli bir istihbarat birimi kurduğunu iddia etmektedir. Bu durum münferit bir vaka değildir; aksine, küresel çapta daha geniş bir modelin parçasıdır. Benzer operasyonlar Berlin, Viyana ve Brüksel’deki büyükelçiliklerde de belgelenmiştir.

Özetle, Türkiye’nin çok yönlü kampanyası, güvenlik ve işbirliği amacıyla oluşturulmuş uluslararası sistemleri siyasi baskı amacıyla istismar etmektedir. Bu nedenle, adil yargılanma güvencelerini, toprak egemenliğini ve küresel kurumların bütünlüğünü korumak için AB’nin güçlü ve yeknesak bir hukuki tepki vermesi zorunludur.”

Avrupa Demokrasi Kalkanı nedir?
Avrupa Demokrasi Kalkanı, Avrupa Komisyonu Başkanının Temmuz 2024’te Avrupa demokrasisini zararlı dış etkilerden korumak için bir yapı kurulması yönünde Avrupa Parlamentosu’na verdiği önergenin ardından kuruldu. 18 Aralık 2024 tarihinde Parlamento, Avrupa Demokrasi Kalkanı (EUDS) Özel Komitesi kurulmasını onayladı. 

11 Şubat 2025 tarihinde Avrupa Komisyonu, Demokrasi Kalkanı’nın çalışma programını yayınladı. Avrupa Demokrasi Kalkanı’nın temel amaçları arasında yabancı ülkelerin bilgi manipülasyonu ve müdahalesine karşı mücadele etmek, dezenformasyonla ilgili çalışmaları koordine etmek, seçimlerin adilliğini korumak, Avrupa Medya Özgürlüğü Yasası’nı uygulamak ve bağımsız medya ve gazetecileri kötü niyetli davalardan korumak yer alıyor. 
<< Önceki Haber Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye oturumu: İktidarın... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER