Bakmak ayrı , görmek ayrı

Fethullah Gülen Hocaefendi ' Orayı çok rahat aşmak için, burada sırat-ı müstakimi yaşamak lazım. Başka bir yerde bir levha halinde ifade edildiği gibi: “Öbür tarafta sıratı rahatlıkla geçmek, burada sırat-ı müstakimi yaşamaya bağlıdır!' dedi

Bakmak ayrı , görmek ayrı

You Tube aracılığıyla yayın yapan Raindrops TV kanalı Fethullah Gülen Hocaefendi'nin 'Bamteli' Sohbetlerinden derlenen 'İkindi Yağmurları ' programının yeni bölümünü yayınladı. 

11/09/2016 tarihli Bamteli sohbetinden derlenen sohbette Hocaefendi ' Orayı çok rahat aşmak için, burada sırat-ı müstakimi yaşamak lazım. Başka bir yerde bir levha halinde ifade edildiği gibi: “Öbür tarafta sıratı rahatlıkla geçmek, burada sırat-ı müstakimi yaşamaya bağlıdır!' dedi 



İşte yayınlanan bölümün detayları 

 İnsanlar, o vicdanî körlükleriyle, o latife-i Rabbaniye körlükleriyle, o his körlükleriyle, o şuur körlükleriyle; görmeleri gerekli olan şeyleri göremiyorlar.

“Basar”, zâhirî nazardır; meselenin sadece zâhirini görür, arka planını bilemez; o işin riyazî mülahazasına ulaşamaz; matematik açısından, hendese açısından “Bu neyi ifade ediyor?”, onu bilemez. Sadece sathî “bakma”dır o, “görme” değildir. Gören, esas “basiret”tir. Değerlendirmedir “basiret”in işi. İşi, arka planıyla, ön planıyla, ifade ettiği mana ile, muhteva ile ve size ışık tutmasıyla, gören esas “basiret”tir.

Bu da Kur’an-ı Kerim’de, değişik yerlerde ifade edilmiştir.“İbret alın ey basiret sahipleri!..” (Haşr, 59/2) diyor.
Işığı, karanlığı birbirine katar karıştırır; onu, onun içine sokar; onu, onun içine sokar; evirir, çevirir, size dersler verir. Size sahneler sergiler.. Size ne dantelalar sergiler.. Size ne meşherler sergiler!..

Ama basireti olanlar için, bunlarda ibretler vardır. Gözünü kapayan, bakan fakat göremeyen, gidip ya Natüralizme, ya Pozitivizme, ya Materyalizme saplanan, ya Ateizme, ya Deizme aborde olan insanlar, arka planıyla bu şeyleri göremezler.

Neyden ne anlaşılacak ve ne zaman, ne, nasıl yapılacak? Önemli olan, onu anlamak ve yapmaktır. “Allah’ım! neyi, ne zaman, nerede, nasıl yapacağız? Basiretlerimizi aç ve bizi ona hidayet eyle!” Yol aldığı halde -geçendeki ifadesiyle- hikâyelerin başında söylenen o sözün durumuna düşme talihsizliğine maruz bırakma! “Az gitti, uz gitti, dere tepe düz gitti, bir çuvaldız boyu yol aldı-alamadı!” Öyle değil. Yol alma.. O’na doğru yol alma.. yolu alanlar ufkuna doğru yol alma.. Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-Enam’ın gösterdiği ufka doğru yol alma… Asıl mesele o. Ama gelin görün ki, taklit, şekil, sûret, ülfet ve ünsiyet (onların birer bela olduğunu da Hazreti Pîr ifade ediyor) gözümüzü kör ettiğinden dolayı, görülecek şeyleri göremiyoruz; maalesef Allah’ın verdiği şeyleri kullanılması gerekli olan yerde kullanamıyoruz.

Risaleler’de kaç yerde geçen, hususiyle haşir ile alakalı meselelerde serlevha yapılan bir âyet:“İşte, Allah’ın rahmetinin eserlerine bak ki, öldükten sonra yeri nasıl diriltiyor! Bunu yapan, ölüleri de aynı şekilde diriltecek olan aynı Zat’tır. O, her şeye hakkıyla güç yetirendir.” (Rum, 30/50) Öldükten sonra yeryüzünü, bahar mevsiminde âdeta bir nevzuhûr, bir nevbahar olarak, bir meşher gibi sizin gözünüzün önünde sergiliyor. Bakın, okuyun, ders alın, ibret alın, anlamanız gerekli olan şeyleri anlayın!..İşte o şânı yüce olan Allah.. Zâlike’de “lâm”, “lâm-ı imâd”; “kâf”, “kâf-ı hitâb”. O şânı çok yüce olan imasıyla hem aradaki Mübelliğe, hem de o tebliğin Sahibine işaret ediliyor. Şânı çok yüce olan Allah, yeniden sizi diriltmeye kâdirdir. Çürümüş kemiklere takılıp kalmayın, mezardaki enkaza takılıp kalmayın.

Siz esasen ölmekle, bir yönüyle, tatlı rüya iklimlerine açılma gibi berzahî bir seyahate soyunuyorsunuz. Nasıl rüyalarla o âlemde geziyorsunuz? Dünyada güzelce yaşamışsanız şayet, nasıl yaşamış iseniz, öyle ölüyorsunuz.. ve berzahı da o güzellikle geçiriyorsunuz.. hep tatlı rüyadan tatlı rüyaya; Cennet temâşâsına koşuyorsunuz… 

Mü’minleri bekleyen, bir “hüsn-i akıbet” ki tatlı rüyâ iklimleri halinde… Bazen gider Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in mübarek eteklerine sarılır.. bazen Ebu Bekir’lerle, Ömer’lerle, Osman’larla, Ali’lerle aynı çanağa kaşık çalar.. bazen Cenâb-ı Hakk’ın müşahedesiyle mest olur, kendinden geçer.. bazen Cennet’in bağını-bahçesini, çağlayan ırmaklarını, şerbetten ırmaklarını, soğuk sudan ırmaklarını, katışıksız baldan ırmaklarını, insanı mest ve sermest hâle getiren ırmaklarını temaşa eder, kendinden geçer.

Öyle ölmek için öyle yaşamak lazım. Orayı çok rahat aşmak için, burada sırat-ı müstakimi yaşamak lazım. Başka bir yerde bir levha halinde ifade edildiği gibi: “Öbür tarafta sıratı rahatlıkla geçmek, burada sırat-ı müstakimi yaşamaya bağlıdır!”

Allah’ın (celle celâluhu) nafile namazlar da dahil günde kırk defa onu talebi teşrî kılması, meselenin önemini vurgulama adına, yeter de artar. 
“Hidayet eyle bizi doğru yola. Kendilerine nimet lûtfettiklerinin yoluna; üzerlerine gazap hak olmuş bulunanların ve dalâlette olanlarınkine değil.” (Fatiha, 1/6-7) Nebilerin, sıddîklerin, şehitlerin, sâlihlerin, büyüklerin, muhlisînin, muhlasînin, mülheminin yoluna.. Allah’ım bizi ona hidayet eyle! O yolda yürürseniz, sırat-ı müstakimi yaşarsanız, sıratı kuş gibi geçersiniz. Hadis-i şeriflerde “berk-i hâtif” gibi, “çakıp geçen şimşek” gibi “yıldırım” gibi, Allah’ın izni ve inâyetiyle. Hatta hadisin sıhhati mevzuunda bir şey diyemeyeceğim: “Cehennemin alttan size seslendiğini duyacaksınız: Çabuk geçin, nûrunuzla nârımı söndürüyorsunuz, çabuk geçin!..” diyecek.
11/09/2016 tarihli Bamteli sohbetinden derlenmiştir.
<< Önceki Haber Bakmak ayrı , görmek ayrı Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER