Ben Oğluyum

Okuma Süresi 2 dkYayınlanma Pazar, Temmuz 20 2025
Samanyoluhaber.com yazarlarından Harun Tokak, bu haftaki yazısında, bir dönem birlikte hizmet ettiği İbrahim Tabanca ve onun ibretlik hikayesini kaleme aldı.



Ben Oğluyum
Bir temmuz akşamı…
Geride garip hisler bırakarak dokunduğu her şeyi gurbet renkleriyle giydiren akşam güneşi çoktan battı.
Gökyüzünde kara kara bulutlar katar katar koşuyor.
Martılar telaşlı telaşlı uçuyor.
Ve derken bulutlar boşanmaya başlıyor.
İçli bir insan gibi bir duruyor, bir yağıyor yağmur.
Yanmış, kurumuş toprak kana kana içiyor. 
Toza toprağa belenmiş sokaklar, ağaçlar, parklar biteviye yıkanıyor.
Gönüllere ferahlık salan bir yağmur musikisi yayılıyor.  
Yağmur damlaları, sokak lambalarının ışıklarında bir an evvel toprağa kavuşmak için sabırsız atlar gibi koşuyor.
Gökler bereketini boşaltıyor.
Telefonum çalıyor.
Bir zamanlar, karanlıktan ve kuraklıktan yorgun Asya bozkırlarına, Sibirya steplerine bereketli yaz yağmurları gibi yağan Saadeddin Ağabey arıyor.
“Bugün 19 Temmuz.” diyor.
“Biliyorum.” diyorum.
“Bir İbrahim’imiz vardı. İbrahim Tabanca...”
“Tanıyorum.”
“Kırk yıl önce bugün ayrıldı aramızdan.” diyor.
1980’li yıllarda İbrahim’le bir süre İstanbul’da birlikte çalıştık.
Fedakâr bir gençti. İnce, uzun boyluydu. 
Gözleri derin bakardı.
Adını İbrahim koymuşlardı.
Alevlerin üstüne üstüne yürümeyi seven birisiydi.
Fedakardı. 
İstanbul’daki ilk talebe hizmetlerini o başlattı.
Geldiği mahallenin gençleri için “Ne olur onlara kızmayın, onlara dua edin.” der, ağlardı.
Tarihte, Hazreti Âdem, Hazreti Yakub, Hazreti Yusuf, Hazreti Fatıma ve Kerbela’nın tek kurtulanı Zeynül Abidin için “beş ağlayanlar” denilir.
Günümüzün beş ağlayanları arasına girecek birisiydi o. 
Yerlilerin “k

Bu haberler de ilginizi çekebilir