Beyaz Atlılar

Okuma Süresi 3 dkYayınlanma Pazar, Eylül 7 2025
Samanyoluhaber.com yazarlarından Harun Tokak, 'Beyaz Atlılar' başlıklı köşe yazısında yine ibretlik bir hicret hikeyesini kaleme aldı.

Beyaz Atlılar

Serin bir sonbahar akşamı…
 Hava çok güzel.
İsveç, en güzel güz günlerinden birini yaşıyor. 
Tatlı tatlı esen güz rüzgârları bizi kuzeyde yaşayan
İsa ve Selvi çiftinin mütevazı evlerine taşıyor.
Gurbette bir sonbahar akşamında sıcak çaylar eşliğinde sohbet koyulaşıyor. Hemen herkes gibi Meriç onların da hayatlarını tam ortasından ikiye bölmüş.
Anne-babaları, kardeşleri, sevdikleri Meriç’in öte yakasında kalmış. 
Güz rüzgârların her bir darbesiyle dallarından kopan yapraklar sağa sola savuruluyor.
İsa Bey’in gözleri doluyor.
“Sonbahar yaprakları gibi savrulduk,” diyor.
“Öyle an oldu ki, ölüm çok daha güzeldi.
 Ben fakir bir ailenin çocuğuydum.
“Ortaokulda okurken bir gün okul arkadaşım beni öğrencilerin kaldığı bir eve götürdü.
İtina ile döşenmiş olan salonda koltuklar, halılar, dolaplar her bir şey yerli yerindeydi.
Camdan içeri süzülen yaz güneşi halıların, koltukların üzerinde keyfince geziniyordu.
Ben arkadaşımla otururken pırıl pırıl bir genç girdi içeri.
‘’Adım Bilal,” dedi, üniversitede okuyorum.
Bize çok güzel bir ders yaptı.
Biraz sonra çaylar geldi. Yanında pötibör bisküvi de vardı.
Bu durum bana çok lüks geldi.
“Neden yapıyorsunuz bu ikramları, ücret alacak mısınız?” dedim.
“Yok ya,” dedi Bilal Ağabey, “Öyle şey mi olur?”
Bilal Ağabeyi çok sevmiş olmama rağmen babam bir daha gitmeme izin vermedi.
“Gitme oralara,” dedi.
Ben de bir daha gitmedim.
Babam değirmende çalışıyordu.
Bir gün ambara buğday atarken makineye kolunu kaptırdı.
İzmir Ege Üniversitesi Hastanesi’ne acile götürdüler.
Günlerce yoğun bakımda k

Bu haberler de ilginizi çekebilir