Cennet ucuz olmadığı gibi...

Okuma Süresi 3 dkYayınlanma Salı, Nisan 10 2018
''İslamiyeti güneşin doğup battığı her yere ulaştırmakla görevli olan Âl-i Beyt, Mekke’de Kabe'de kılınan namazlar yüz bin kat ve Mescid-i Nebevide kılınanlar da elli bin kat fazla sevaba vesile olsa da oralardan ayrılıp cihanın dört bucağına gitmeleri, hicret etmeleri gerekiyordu. İradeleriyle gitmeyince cebr-i lütfî olarak zalimlerin zorlamasıyla gitmiş oldular, milyonlar rekat namazdan daha sevaplı hayırlara vesile oldular.''
Abdullah Aymaz / samanyoluhaber.com

Albay Hulusî Ağabeyimizin, Bediüzzaman Hazretlerine “Üstadım ben seyyid miyim?” diye Âl-i Beyt’ten yani Peygamber Efendimizin (S.A.S.) torunu olup olmadığını sorduğu soruya Üstadımızın verdiği cevap üzerinde daha önce bir yazımda dururken dikkatimizi bilhassa şu soru çekmişti: “Meşhurların torunları bile şecerelerini unutmazken, falancının torunuyum diye iftihar ederken nasıl oluyor da Hulusî  Ağabey gibi birisi Muhammed Aleyhisselam'ın torunu muyum, değil miyim diye keşif yoluyla bir cevap almak için mürşidine böyle bir sualde bulunabiliyor?”

Evet, “Âl-i Beyt bir gün hilafeti elimizden alabilir. Onun için onları yok edelim, bitirelim, düşüncesiyle hareket eden siyasî düşmanları bazı Emevî ve yine bazı Abbasî yezit ve zalimlerinin gadir ve zulümlerinden kurtulmak için Âl-i Beyt dünyanın dört bir bucağına hicret edip gizlenmişler; çocuklarına bile kimin torunu olduklarını söyleyememişler. Tâ ki, bilmeden ifşa edip de başlarına bir belâ gelmesin diye…

Bugünlerde Hocaefendi’nin “Küçük Dünyam” kitabını yeniden mütalaa ederken girişte bu hususla ilgili ifadeleri dikkatimi çekti:

“Ahlat, malumunuz Bitlis vilayetimize bağlı tarihî bir belde. SEYYİDLER SOYUNUN, GÖÇ YERLERİNDEN BİRİ olarak Bitlis yöresini seçmeleri kaderin garip bir cilvesi. Geylanilerin ve diğer tarikat kollarının burada zuhuru, ancak Selçukluların Anadolu’ya gelip yerleşmesinden sonra olmuş. Kar-kış kalkmış, Bizans Hâkimiyeti bertaraf edilmiş, diğer taraftan da EMEVÎ ve ABBASİ zulmünden emin olunmuş ve bu SEYYİDLER SOYU belli tarikatların içinde ve başında kar çiçekleri gibi açmaya başlamışlardır.

“Bu günlere gelinceye kadar da hep SAKLANDILAR, GİZLENDİLER, Bitlis yöresi, SEYYİDLER adına sanki Ashab-ı Kehf'in Tarsus’taki mağarası gibi oldu. Birkaç asır, tabir yerindeyse mağara dönemi yaşadılar. Selçukluların Anadolu’ya yerleşmesiyledir ki, karanlık günler sona erm

Bu haberler de ilginizi çekebilir