O ki Hazreti Ebu Bekir


Geçtiğimiz günlerde Antalya’nın güzel insanlarından Hüseyin Tulpar Hocam aradı.
Tatlı bir sitem vardı sözlerinde.
Kendisi için kullandığım bazı ifadelerden rahatsız olmuş.
Bir önceki yazımda, “boyu posu, endamı, siması, en tatlı ezgileri andıran sesindeki samimiyeti, oturuşu, duruşu, mahşere yürüyor hissi veren adımları, karanlık bir ormanın derinliklerinden bakıyor gibi güzel gözleri, bedii zevkleri, vakarı, ciddiyeti, cömertliği, helal-haramda kılı kırk yarışı, mütevazılığı, saygısı, şefkati, sadakati, ıstırabı, ilmi, irfanı, namazdaki ciddiyeti, vakarı gibi bazı güzel vasıflarını saymış ve onu ne zaman görsem ne zaman hatırlasam hatırıma hep Hazreti Ebu Bekir (r.a) gelir.” Demiştim.

Şimdi seksenini aşkın bu insan ülkesinden çok uzaklarda yaşıyor.

Başta sadakati, cömertliği ve saygınlığı gibi bazı vasıfları ile Hazreti Ebu Bekir’i andıran bu insana acaba bir Allah kulu önüne geçip, “Hocam senin gibi bir insan bu şehirde kalmalı, bu şehrin size ihtiyacı var” demedi mi acaba?” diye sormuştum yazımda.
Hüseyin Tulpar gibi halkın gönlünde taht kurmuş insanlar bir şehri terk ediyorsa bu işte bir yanlışlık olmalıydı.
Şehirleri canlı kılan içlerindeki erdemli kimseler değil miydi?
Çünkü o, herkese yardım eder, hakkı hukuku korur ve doğruluktan ayrılmazdı. Garip, gurabaya yardım eder, misafire ikram eder ve akrabalarını gözetirdi.
Birler değil binler yolunu kesip “sen bu şehirden gidemezsin” demeliydi.
Benim bu sözlerim üzerine bana uzunca bir mektup göndermiş bende aynen yayınlıyorum.
Okuyunca benim ne kadar haklı olduğumu siz de anlayacaksınız.
 Kıymetli Harun Hocam!
Merhum babam hakkında yazdıklarınız Fatihalar ve dualara vesile oldu. Teşekkür ediyorum.
 Hakkımda yazdıklarınız ise hayatımın son demlerini yaşamakta olduğumu hissettiğim, günahlarımın dehşetinden mağfireti ilahiye iltica için çırpındığım şu günlerde hicabımı, hicranımı daha çok hissettirdi.
Efendimiz (s.a.v) e iman ve ittiba hususunda sahabe efendilerimiz, bilhassa Hazreti Ebu Bekir (r.a) efendimiz, hedeftir, ufuktur.  Fakat bilhassa benim için onların çizgisine yaklaşmak, seviyelerine yol bulmak, benzer vasıflara sahip olmak, topuklarına yetişmek muhal üstü muhaldir.
Benim için hicaba, sizin için mesuliyete sebep olur diye korkuyorum. Yazdıklarınızı dua olarak kabul ediyorum.
Hafızam beni yanıltmıyorsa Hazreti Ömer efendimiz, Hazreti Ebu Bekir efendimizin vefat üzerine “kendinden sonrakilere yaşanmaz bir hayat bıraktın” demiştir.
Hasan Basri hazretleri de sahabeyi kiram efendilerimiz için, “siz onları görseydiniz deli derdiniz. Onlar da sizi görseydi bunlar Müslüman değil derlerdi’’ demiştir.
Rahmetli Necip Fazıl’ın, evliyayı-ı kiramdan mübarek bir zattan aldığı mana ile  şu kıtadan ifade ettiği, “üç ayakla seken” varlık olabilmeyi bahtiyarlık addederim.

“sonsuzluk kervanı peşinizde ben,
Üçayakla seken topal köpeğim
Bastığınız yeri taş taş öpeyim.
Bir kırıntı yeter kereminizden
Sonsuzluk kervanı peşinizde ben”

Muhterem Hocamızın nasihatleri ve rehberliği, sizlerin aşk ve heyecanınız, hizmet sunulan kitlenin memnuniyet ve duaları vesile oldu Cenab-ı Mevla’nın inayet ve lütfu gerçekleşti.
Küçüklüğümüz sebebi ile kendi küçük çevremizde başlayan, kısa bir zaman sonra bütün insanlığı kucaklayan iyilikler, nimetler, hayırlar ve güzellikler külliyen Allah(c.c)'ındır.
Perdede görünen bir gölge kadar bile hissemiz yoktur. Hicabımdan hiç kimseye anlatmadığım bir hatıramı ilk defa size yazıyorum. İmam-Hatib okulunda vazifede iken önce oğlunu sonra da torunlarını okuttuğum bir dostum geldi. İnşaatını tamamladığı bir binayı vakfımıza bağışlayacağını bildirdi. Gittik gördük. Zemin katı mescit, üstü yurt olarak planlanmış güzel ve şirin bir bina sevindik teşekkür ettik. Hemen resmi muamelelerine başladık. Tapuda imzaya sıra geldi. Masamda çalışıyorum.
Vakfımız adına tapuda imzaya yetkili arkadaşımızdan müjdeyi bekliyorum. Tam o esnada nefsim ve şeytan fahr ve ucub olarak vasıflandırılacak bir kuruntuyu içime attı, geçti. O anda telefonum çaldı. Tapuya gönderdiğimiz arkadaşımız;
“Hocam! Hayırsever amca bağıştan vazgeçti. Sizinle görüşmeyi de reddetti. Bizi hiç dinlemedi. Tapuyu acele terk etti.” Demez mi?
O anda tam manası ile bir şok yaşadım. Utandım, tevbe ettim ama olanlar oldu.  Fethullah Gülen Hocaefendi ‘Ölümsüzlük İksir’i kitabında;
“ Hak dostları insanlar hakkında suizan, gıybet, iftira, bühtan ihtiva eden yerici sözler bir yana, başkaları hakkında övgü ifade eden beyanlarında dahi çok dikkatli davranmış ve birini medh edecekleri zaman, ‘zannediyorum, falanca şöyle faziletleri olan bir arkadaştır, hakkında hüsnü zannım kavidir; fakat Allah herkesin özünü biliyorken ben kimseyi kendi bilgime göre tezkiye edemem Cenab-ı Hak herkesi benden iyi bilir’ diyor.

Ben ki nefsime çok zulmetmiş bir kulum. Şimdiye kadar işlediğim bundan sonra işleyeceğim, gizlediğim ve açığa vurduğum günahlarımı irtikâp eylediğim israflarımı benden daha iyi bilen Gaffar-ı Zünub, Settar-ı Uyub olan Rabbime sığınıyorum.
Güzel gönlünüzde hüsnü zan ve niyetinize göre biçtiğiniz son derece güzel bir elbiseyi bana giydirdiniz. Bunun makbul ve müstecab bir dua olmasını niyaz ediyorum. Her vesile ile siz ve bütün ehl-i imana dua ediyorum. Sizden de dua ümit ediyorum sizleri Cenab-ı Mevla’nın hıfz-ı emanına emanet ediyorum. Hüseyin Tulpar 10 Şubat 2020

<< Önceki Haber O ki Hazreti Ebu Bekir Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER