“Darbeyi askerler yapar, eğitimcilerin ne alakası var!..”

Türkiye'yi terk etmek zorunda kalan Binlerce eğitimciden Hüseyin Tolar ve Sevim Tolar çiftçi yaşadıklarını anlattı

“Darbeyi askerler yapar, eğitimcilerin ne alakası var!..”

BASRİ DOĞAN – Tr724

15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra açılan soruşturmalar, davalar ve haklarında çıkarılan yakalama kararları nedeniyle binlerce eğitimci Türkiye’yi terk etti.

Bunlardan birisi de uzun yıllar farklı şehir ve kasabalarda öğretmenlik yapan Hüseyin Tolar ve Sevim Tolar. İnsanlara hizmet idealiyle yola çıktıklarını belirten Hüseyin öğretmen, darbeyi askerlerin yapabileceğini, kendisi gibi eğitimlecilerin darbe ile ilişkilendirilmesine anlam veremediğini söylüyor. ’’Biz hizmet mensupları olarak barış ve sevgiden yanayız. Hocaefendi sürekli diyalog ve barış istedi. Evrensel değerler altında birleşin çağrısı ile diyaloglarda ve hizmetlerde aktif yer aldık. Sevgiden, hoşgörüden, merhametten, diyalogdan ve dinin güzelliklerinden bahsettik. Nereden bilelim diyalog kurmanın bir gün suç sayılacağını? 15 Temmuz’dan sonra bir anda kapılar kapandı. Bir gecede bir camia sözde terörist ilan edildi. Bunu kabullenmedik ve hazmedemedik. Ama yapacak bir şey yoktu. Bu yolun kaderi böyle idi.’’ diyor.

Türkiye’yi İran sınırı üzerinden bir kaçakçı ile anlaşarak terk ettiğini, bu esnada macera filmlerini aratmayacak bir şekilde dağları aştıklarını anlatan Hüseyin Tolar, bu çıkışın, hayatının en unutulmaz 8 günü olarak nitelendiriyor. Gökhan Açıkkolu öğretmenin ihraç edildikten sonra gözaltında işkenceye bağlı olarak vefat etmesini hatırlatan Tolar, ülkeden çıkmaması durumunda aynı akıbete uğramak endişesiyle çok sevdiği vatanını terk ettiğini söylüyor. Hollanda’ya geldiğini ve ailesini yanına aldıktan sonra yeni bir hayata başladıklarını kaydeden Hüseyin Tolar, süreçte eşi Sevim Hanım’ın desteğinin büyük olduğunu vurguluyor. Sevim hanım, Atina’ya geldiklerinde babasının vefat ettiğini anlatırken hıçkırıklarını tutamıyor. Babasının hasta yatağında son telefon görüşmesinde verdiği tavsiyelerin kendisine güç ve moral verdiğini aktarıyor: ’’Kızım haklı olan bir davadasınız. Haklı davanızdan vazgeçmeyin. Üzülmeyin. Bir gün bunlar geçecek. Sizler de güzel günler yaşayacaksınız. Hasta yatağında bunu söylemesi beni çok mutlu etti.’’

Tolar çifti, zaman zaman gözyaşları ve hıçkırıklarla kesilen söyleşide, Türkiye’de yaşadıkları süreci ve Hollanda’da devam eden hayatlarını Tr724’e anlattı.


HİZMET BİZİM İÇİN BİR YAŞAM TARZI

İsmim Hüseyin Tolar. 1977 Erzurum doğumluyum. 11 yaşına kadar Erzurum’da yaşadım. Sonrasında ailecek Bursa’nın Gemlik ilçesine göç ettik. Gemlik İmam Hatip 3. sınıfta Hizmet ile tanıştım. Hafızlığımı tamamladım. Ağabeylerimizi çok sevdik. Onlar bizlerin derslerinde yardımcı oluyorlardı. Bir nevi hizmetin yurdu bizim evimiz olmuştu. İkinci evimiz ailemizin yanı idi. Bundan sonra  hizmet bizim için bir yaşam tarzı olmuştu. Koşturdukça mutlu oluyor idik. Üniversiteye hazırlık dönemi yine hizmetin dershanelerinde oldu.

Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesini kazandık. Sonra Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesine geçiş yaptım. 2002 yılında bu üniversiteden mezun oldum. Mezuniyetten sonra aktif hizmet serüvenim başladı. Hizmetin değişik kurumlarında din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olarak göreve başladım. Bunun yanında gönüllü olarak Kuran-ı Kerim eğitimi vermeye başladım. Biz bunları yapar iken, tamamen Allah’ın rızasını kazanmak için yaptım. Bu yaptıklarımdan pişman değilim.Çünkü vatan dedik, hizmet dedik görevimizi yaptık. Yapmaya da yine devam ediyorum.



ÖĞRETMEN OLARAK DARBEYLE SUÇLANDIK, BİZE İFTİRA ATILDI

15 Temmuz darbe girişimi sonrası hayatımız ciddi anlamda değişti. İşimizi kaybettik. İş aramaya koyulduk. Ailecek bu darbeden ciddi derecede etkilenmiş olduk. Belli düzeyde gelirimiz vardı. Onu tamamen kaybettik. Bu defa kıt kanaat geçinmenin yollarını aradık. 15 Temmuz günü Bursa Gemlik’te idik. Arkadaş aradı. ‘Abi darbe oluyor sakın dışarı çıkmayın’ dedi. Bizde şaşırmıştık. Şuandaki iktidarın ülkeyi germeleri neticesinde bir çıkış yolu olarak bunu yapması ve bu işin bizim üzerimize kalmasına ihtimal vermiyorduk. Darbeyi askerler yapar. Öğretmenlerin, akademisyenlerin ya da benzeri kişilerin darbe ile ne ilgisi olabilirdi ki! Öğretmen olarak biz de darbeci olarak suçlandık. Üzerlerimize iftira atıldı. Her şeyimizi kaybettik. Sonra Tekirdağ Merkezli Savcılıktan hakkımızda gözaltı kararı çıktığını öğrendik. Ekim 2016 idi. Hanım evde polis var diye mesaj attı. Bende ilk planda şaka sandım. Şaka olmadığını net bir şekilde anladığımızda evimizden uzaklaşma kararı aldık. Evimize bir daha giremedim. Bir arkadaşın evinde bir ay kaldım. Çocuklar evde kalmaya devam ediyorlardı. İlk bana karşı dava açılmıştı. Sıkıyönetim ilan edilmişti. Muhtarlık kimin nerede kaldığını direkt bildiriyordu. Rahmetli kayınpederim adına bir ev tuttum. 3 ay bir evde kaldım.

ÜLKEDE YAŞAMA İMKANIM KALMADI

Bu sürede çok ciddi stres başladı. Bayağı yoruldum. Eve girdiğin zaman huzurlu değilsin. Dışarı çıkıyorsun huzurlu değilsin. Her an her şey yaşayabilirsin trafiğe çıkıyorsun, kontroller oluyor. Bir kontrolde enselenilirsin. Bizim için yaşam olanağının olmadığını, burada artık duramayacağımı, bir şekilde yurtdışına çıkmam gerektiğini düşündüm ve eşimle bu konuyu istişare ettim. Onlara sizlerle ilgili bir durum yok. Olaylar benim üzerimde yoğunlaşıyor. Ben çıkayım tekrar bir düzen kurduktan sonra sizleri de yanıma alırım, yeniden bir yuva kurarım ümidi ile çıktım.

YOLSUZLUK VE HIRSIZLIĞIN DİNDE YERİ OLMADIĞINI ANLATTIK

Bir kısım insanlar bizden birileri gibi içimize girdiler. Bizleri tanıdalar. Her türlü bilgilerimizi aldılar. Böyle bir olayın sonrasında aslında işleri zor olmadı. Hepimizin yerleri belli. İsim ve adresimizi biliyorlardı. Çünkü biz onları kendimiz gibi bildik. Her şeyimizi onlara açtık. Evimizi, yurdumuzu ve okullarımızı onlara açtık. Her şeyimizi anlattık. Bunlar tamamen münafık bir düşünce ile içimize girmişler. Biz mümin zannettik. Bizim programlarımıza geliyorlardı. Biz onları Müslüman zannediyorduk. Bizler Allah’ın rızasına kilitlenmiş olarak, insanlara iyiyi güzeli, doğruyu ve güzellikleri anlatıyorduk. Bunları Kur’an ve Sünnet çizgisinde anlatıyorduk. Hırsızlık ve namussuzluğun kötü olduğunu, bunların memlekete fayda vermeyeceğini, idarecilerin adil olmaları gerektiğini dilimiz döndüğü şekilde anlatmaya çalıyorduk. Adil olamayınca, adaleti elden kaçırınca her türlü yolsuzluk ve namussuzluğa bulaşınca bunlar, tamamen değiştiler. Bizler de bunlar onlara  kardeşim bunlar Müslüman’ca bir tavır ve yaşam değil bunlar dediğimizde, bunlar bizlere uğraşmaya başladılar. Daha doğrusu savaş başlattı. Artık çekilecek gibi değildi. 19 Mart 2017 tarihinde Ankara’dan Van’a doğru hareket ettim.

MEMLEKET BİZİM MEMLEKETİMİZ, ÖMRÜMÜZÜ VERDİK, RIZA-İ İLAHİ İÇİN ÇALIŞTIK

İran Üzerinden Türkiye’yi terk ettik. Van Başkale’den İran’a geçtik. Bu süre tam 8 gün sürdü. Bu süre zarfında yaşadıklarımız normal bir insanın kaldıracağı şeyler değildi. Daha doğrusu doğduğumuz büyüdüğümüz ekmeğini yediğimiz, her şeyini kaybetmenin hüznünü yaşadım. Bir daha dönememe korkusu oluştu. Hala bu korku var. Çünkü bu tip süreçler kolay, kolay bitmiyor. Umut var. Fakat kısa vadede mümkün görünmüyor. Memleket bizim memleket. Hayatımızı verdik. Askerlik, eğitim ve her türlü görevlerimizi yerine getirdik. Türk halkının çocuklarına insanlara faydalı olmaya çalıştık. Gecemizi gündüzümüze kattık. Uyumadık. Yemedik, yedirdik içirdik. Yatırdık. Her türlü alicenaplığı ortaya koyduk. Tüm bunları Rıza-i İlahiye düşüncesinde yaptığımız için, insanların ne yaptığı ne dediği, insanların bize bu şekilde davranmaları aslında bir şekilde sarsmıyor. Çünkü biz bunları Allah rızası için yaptık. Bugün olsa yine yaparız. Yine yapıyoruz. İmkan bulduğumuz zaman yine yapacağız.

OLUMSUZLUKLAR KARŞISINDA HAYATTA KALMA MÜCADELESİ VERİYORUZ

Bu insanlar kaçakçı. İnsanın aklına aslında her türlü şey geliyor. Canınız emanet ediyorsunuz. Cebinize yanınıza almış olduğunuz bir miktar para var. Sizi belli süre idare edecek paranızı onlara emanet ediyorsunuz. Daha doğrusu canınız emanet ediyorsunuz. Sizleri bilinmez yere doğru götürüyor. Onlara mecburen güvenmek zorundasın. Bu insanlar için aslında para her şey. Kişi başı 5 bin TL verdik. Başka da para vermeyeceğiz. Öyle enteresan yerlere girdik ki, orada yatmak yemek içmek çok zor idi. Sizi karanlık odaya koyuyorlar. Üzerinize bir battaniye veriyorlar. Bu şekilde idare et diyorlar. Doğuda malum kış şartları ağır. Her türlü olumsuz şartlar var. Böyle olumsuzluklar karşısında hayatta kalma mücadelesi veriyoruz. Köyden köye götürülüyoruz. Bir gece o köyde kalıp tekrar yola koyuluyoruz. Sonrasında dağlarda yürüme serüveni başlıyor. Yaya yürüyemezseniz at kiralamanız lazım deniliyor. At kiralıyoruz. Sonra atlar bizi düzlüğe çıkardıktan sonra bizler düzlükten yürümeye başlıyoruz. Adam boyu kar var İran sınırında. Yanımda ki arkadaş daha yaşlı idi. 60 yaşında idi . Onun için yürümek zor oldu. Kar yumuşak olduğu için belimize kadar batıyorduk. Yürümek imkansızlaşmıştı. Bir taraftan da korku var. Sınırda keskin nişancılar var. Kaçakçılar korkutuyor. Bütün olumsuzluklar bizimle beraber idi. Her şeyimiz aleyhimizde idi. tek sığınacak kalemiz Rabbimiz idi. Karaya çıkınca rahatladık. İki saat yürüdük.



HERKESİ KENDİMİZ GİBİ ZANNETTİK GÜVENDİK 

Gece İran köylerinden bir adamın evine girdik. Bir oda da dinledik. Sabah kalktıktan sonra saat 10:00’da Hoy şehrinden bizi biri almaya geldi. Bizi resmen rehin aldı. Bizim Türk olduğumuzu ve hizmetten olduğunu anlayınca, bizim üzerinden plan yapmaya başladılar. Oysa biz güvenmiştik. Türkçe konuşuyor. Muhabbet ediyoruz imkansız şüphelenmek. Van’daki adam bize parayı vermedi dedi. Biz Van’da ki arkadaşı aradık. Ben parayı verdim dedi. Bu arada biz sizi götürmüyoruz dediler. Bavullarımızı da vermediler. Bizden ne istiyorsunuz diye çıkıştık. İranlılar bizi ortada bıraktı. Tekrar pazarlık yaptık. 1200 dolara anlaştık. Sonra bizi bir genç aldı. Bu yaşadıklarımız o gence anlattık. Sabah bizi biri alacaktı. Murtaza isimli İranlı ben onları götürmüyorum demiş. Bunun da blöf olduğunu anladık. Bu arada kardeşi ile irtibata geçtik. 1100 dolar karşılığında anlaştık. Bu arada param bitti. Yanımdaki arkadaştan borç aldım. Bizi bir taksici aldı. 5 Saat sonrasında bir kasabaya ulaştık. Adamları derdi para. Paran varsa kurtulursun. Adamlarda vicdan yok. 7 gündür yollarda olduğumuzu söyledik. Gideceğimiz yere gece 03:00’te vardığımızda 8 gün sonunda bize hayal gibi geldi. 8 gün hayatta kalma mücadelesi verdik. Allah’ın inayeti ile hayatta kaldık.

KARDEŞLİK DESTANINA ORADA DA ŞAHİT OLDUM

Orada 5,5 ay kaldım. Ancak pek fazla güvenli olmadığı için, buradan çıkmak istedik. Kardeşlik destanına orada şahit oldum. Oradan Brezilya’ya gittim. Orada bir hafta kaldım. Hollanda aktarmalı bilet aldım. Fakat uçağa almadılar. Transit vizeden dolayı. Daha sonra Arjantin’e geçtim. Orada 20 gün kaldım. Sebebi bilet çok pahalı olduğu için ucuz bilet araştırdım. 1800 dolara bilet buldum. Hollanda aktarmalı Belgrad bileti aldım. Pasaportumuza baktı. Çıkış kaşesini vurdu. Ancak uçağa binene kadar ve kalkışa kadar tedirginlik yaşadım. Uçak uçuşa geçtiğinde derin bir nefes aldım.

HOLLANDALILAR BEYEFENDİ İNSANLAR 

Uçak Amsterdam’a indiğinde havalimanındaki göçmenler ofisine pasaportumu vererek iltica ettim. Orada bana ilk söz “Welkom” yani hoş geldin oldu. O kadar nezaketli beyefendi insanlardı ki, hatta birisi başka bir isteğin var mı diye sordu. Bavulumu o taşıdı. Ofiste beni beklettiler. İşlemleri yaptılar saat 17:00’da bizi havalimanı yakınındaki iltica merkezine götürdüler. 10 gün orada kaldım. Daha sonra kampa gönderildik. 16 ay bekledim. Sonrasında oturum ve ev işlerim halloldu. Bu arada iki yıldır çocuklarımdan ayrı idim. 3 yıldır diğer akrabalarımdan uzağım. O hasretlik ne kadar sürer bilemiyorum. Uzun süreceği kesin gibi. 5 yıllık bir oturum verdiler. Hollandalıların bizi geri göndermeyeceğini oturumumuzu  yenileyeceğini umuyorum. Çünkü Hollanda demokratik bir ülke çok güzel bir ülke. Adaletli bir ülke. Bağlayıcı kanunları var. İnsanlara yatırım yapıyorlar. kanunlara bakıyorsunuz hep insan odaklı. İnsan hayatı burada çok kıymetli ve değerli. İnsana çok değer veriliyor. Aslında burada insan olduğumuz anladık. İnsanlığımızı keşfettik. Bu insanlarla sorunsuz, hiç bir problemsiz yaşayacağımıza inanıyorum. Çünkü ülke problemsiz bir ülke.

BİZ VATANSIZ KALDIK, HOLLANDA BİZİM VATANIMIZ OLDU

Dönüşümüz ancak sıla-i rahim olarak ziyaret amaçlı olur. Sonrasında tekrar Hollanda’ya ülkeme dönerim. Hollanda artık bizim ülkemiz. Bizi sahiplendi. Bize oturum verdi. İmkanlar sundu. Biz vatansız kaldık. Hollanda bizim vatanımız oldu. Eşim ve çocuklarımı buraya getirdik. Onlara da oturum verecek.  Bize daha ne yapsın? Bize insanca ve özgürce yaşama hakkı sundu. Biz bundan sonraki hayatımızı burada noktalamak istiyoruz. Çocuklarımızın böyle huzurlu bir ortamda eğitimlerini tamamlayıp, buraya faydalı olmalarını istiyoruz. Bütün insanlar kardeşçe huzur içinde yaşasınlar. Çünkü faydanın kimseye faydası yok. Herkesin rızkı belli. Kavga nedendir anlamış değilim.

NEREDEN BİLELİM DİYALOG KURMANIN SUÇ OLDUĞUNU?

Biz hizmet mensupları olarak barış ve sevgiden yanayız. Hocaefendi sürekli diyalog ve barış dedi. Onu evrensel değerler altında birleşin çağrısı ile diyaloglarda ve hizmetlerde aktif yer aldık. Nereden bilelim diyalog kurmanın suç olduğunu. Biz dünyanın hiçbir yerinde suç teşkil etmeyeceğini bildiğimiz için, insanlar ile oturduk; sevgiden, hoşgörüden, merhametten, diyalogdan ve dinin güzelliklerinden bahsettik. Adalet ve hukuktan bahsettik. Bunların suç olabilme ihtimalini düşünmedik. Bilemezdik ki gaddar, diktatör bir zalim, bir gün bu yaptıklarımızı suç sayacak. Bunları suç kapsamına alarak bizi dövmeye başladı. Dershaneler, yurtlar ve okullar ile insanlara yatırım yapıldı. Bu kadar insana yatırım yapan bir camia nasıl olur da bir gecede canileşir ve bir sürü insanın tutuklanmasına ve ölümüne sebep verir, mümkün mü? Buna kimse inanır mı? İnanmaması gerekir. İnsanların sorgulaması lazım. Hocaefendi açıkça çağrı yaptı. Bağımsız bir kurul oluşturulsun. Darbe araştırılsın dedi. Eğer zerresinde bir dahlimiz var ise biz kendimiz gideriz dedi. Bunu bu şekilde dünyaya ilan etmesi neticesinde bir adım atılmadı.





SEVİM HANIM ANLATIYOR: SÜT VE YUMURTA SATIP EVİ GEÇİNDİRDİM

15 Temmuz’dan sonra en çok çileyi kadınlar çekti. Kimi tutuklandı kimi bebeiyle cezaevine girdi, Çoğusu da ailenin yükünü üstlendi. Eşlerinden ayrı ailenin hem anası hem babası oldular. İşte Hüseyin Tolar’ın kendisi gibi eğitimci eşi Sevim Tolar bu kahramanlardan birisi. Eşinden iki yıl ayrı kalmasına rağmen ümidini hiçbir zaman yitirmediğini söylüyor Sevim Hanım. Eşinin Ankara’daki evlerine uğrayamadığı o günden sonra yaşadıklarını ve verdiği mücadeleyi şöyle anlatıyor: Eşim Ankara’dan ayrıldıktan sonra 5 ay daha orada kaldık. Çok zor oldu. Sürekli polisler evimizi kontrole geliyorlardı. Fakat o süreçte komşularımız çok iyi olduğundan dolayı, binayı terk etmedik. Eşim olmadığı için arkadaşlarımız ile beraber geçimimizi sağlayacak şekilde işler yapmaya başladık. Süt ve yumurta satarak evimizin geçimini sağladık. Böyle geçen 5 aydan sonra Ankara bizim için artık zor olmaya başladı. Ankara’yı terk edip ailemin yanına gittik. Ailemin yanında 1,5 yıl kaldım.

ÜLKEDEN AYDILMA KARARINI ALMAK ZOR OLDU

Eşimin iknası ve ısrarı neticesinde Türkiye’yi terk etmeye karar verdim. Bu kararı almak çok zor oldu. Babam da rahatsızdı. Kanser hastası idi. Babamı bırakmak zor oldu. Bu arada çocuklar babasına kavuşmak istiyor. Dolayısıyla ülkeden ayrılmaya karar verdik. Aileden sadece abim biliyordu. Eşime kavuşmak istiyorduk. Dolayısıyla çok şükür, Rabbim’in sekine göndermesi ile Atina’ya geçtik ve orada 4 ay kaldık. Atina süreci bizim için zor olmadı. Arkadaşlar ve Atina halkı, halleri ve tavırları ile bize yardımcı oldular. Kazasız belasız Hollanda’ya geldik.


BİZ HİZMETE GÖNÜL VERMİŞTİK BU YOLUN DİKENLİ BİR YOL OLDUĞUNU BİLİYORDUK

Babama ve anneme bunu ilk planda söyleyemedim. Çünkü babamın durumunu biliyordum. Biz bu hizmete gönül vermiştik. Bu yolun dikenli bir yol olduğunu hepimiz biliyorduk. Bu insanlık davasına samimi şekilde gönül verdik. Babama ’’Biliyorum hastasın rahatsızsın. Ama sonuçta çocuklarımın babası. Gitmek zorundayım. Müsaden olur ise bize müsaade et gidelim’’ dedim. Babam çok ağladı. Babamı bir daha göremeyeceğimi biliyordum. Rahatsızlığının çok ileri boyutlarda olduğunu biliyordum. Ama babam beni yatıştırdı. ‘Gidin’ dedi. ’’Ben de bir daha sizleri göremeyeceğimi biliyorum ama yapacak bir şey yok. Sonuçta eşin seni orada bekliyor. Gitmek zorundasın’’ dedi. Babamın müsaadesi ile oradan ayrıldık. Sevdiklerimizi, eşimizi ve vatanımızı öyle bırakmak çok zor oldu. Ama yapacak bir şey yoktu. Sonuçta bir yuvanız vardı. Eşimle beraber birlikteliğimiz vardı. Bu birlikteliği aynı şekilde devam ettirmek istedik. Öyle olunca sevdiklerimiz herkesi geride bırakıp geldik.

15 TEMMUZ SONRASINDA KAPILAR YÜZÜMÜZE KAPANDI

Gönüllü olarak eğitim faaliyetlerinin yanı sıra barışı tavsiye ettik. Hiç bir zaman boş çevrilmedik. Herkes kapılarını bizlere açtı. Ama 15 Temmuzdan sonra o kapılar birden bize kapandı. Biz de anlayamadık. Bir anlam veremedik. Sevgiden bahseden barış dilinden bahseden bir camia bir gecede sözde terörist grup ilan edildi. Biz bunu kabullenmedik, hazmedemedik. Ama yapacak bir şey yoktu. Bu yolun kaderi böyle idi.  Bizimle birlikte çay içenler 15 Temmuz sonrasında bize kapılarını kapatabildiler. Ama yapacak birşey yok. İnsanları o zaman tanıdık. Mühlet tanıdık. Belki bir gün her şeyi anlarlar. Fakat insanların basireti bağlanınca görmek istemediler. Böyle olunca da o vatanı o milleti terk ediyorsunuz. Her şeyi göze alıp geliyorsunuz.

DEMOKRATİK ÜLKEDE OLMAKTAN MUTLUYUM

Beraber, oturduk, beraber paylaştık. 15 Temmuz’dan sonra kendimizi anlatmak için kapıları çalmamıza rağmen kapılar açılmadı. Bu durum bizi çok üzdü. Bu insanların değişmesine bir anlam veremedik. Hollanda’ya gelmeden bir hafta önce Atina’da iken babamı kaybettim. Çok hüzünlendim. Çok üzüldüm. Gidememe, görememe, zaten ayrılırken, bir daha babamı göremeyeceğimi… (Gözyaşları) Hollanda’ya geldikten sonra, buranın demokrat bir ülke olduğunu gördüm. Yani insanlarının son derece mütevazi ve güler yüzlü olmaları beni mutlu etti. Ve şu anda süreci bekliyorum. Eşim oturumu aldı. Biz de çocuklarımız ile oturum almayı bekliyoruz. İnşallah bir iki aya kadar bizlerde oturumu alırız.

ALLAH’IN İZNİYLE ÜSTESİNDEN GELECEĞİZ

Bizler Hollanda’ya sevdiklerimizi geride bırakarak geldik. Babamın acısı hala içimde (Ağlıyor). Babamın bizi beklediğini zannediyorum. Onları görmek sarılmak istiyorum. Bu arada babamdan sonra da amcamı kaybettim. Onu da babam kadar çok seviyordum. Bunlar anlatılmaz yaşanır. Zannediyorum ki babam bahçemizde oturmuş sandalyede bizi bekliyor. Bu ümit ile yaşıyorum. Ve bu süreçte Atina’da telefon ile konuşurken babam şunu dedi: “Kızım haklı olan bir davadasınız. Haklı davanızdan vazgeçmeyen. Üzülmeyin. Bir gün bunlar geçecek. Sizlerde güzel günler yaşayacaksınız.” Hasta yatağında bunu söylemesi beni çok mutlu etti. Babama, ’’İsterdim ki yanına geleyim bir bardak su vereyim sana’’ dedim. Babam ise, ’’Sen 15 Ttemmuz sonrası 1,5 yıl yanımda kaldın ve bana belki 40 yıllık hizmet ettin. Siz rahat olun. Gittiğiniz yerde hep yüzünüz gülsün.’’ şekilde duasını aldım. Ben zannediyorum ki babam o bahçede oturmuş çocuklarım ile bizi bekliyor. Babamın kansere yakalanmasına da bizim yaşadığımız sıkıntılardan sebep oldu. İnşallah bu günler geçecek insanlar sevdiklerine kavuşacak. Ama ben babama ve amcama kavuşamayacağım. Biz gitsek dahi onları göremeyeceğiz. Bu süreçte biz onlara hasret, onlar bize hasret gittik. Ama ne yapalım. Biz bu işe gönül verdik. Bu işin zor olduğunu da biliyoruz. Sıkıntılı olduğunu da biliyoruz. Allah’ın izni ile her şeyin üstesinden geleceğiz.”
<< Önceki Haber “Darbeyi askerler yapar, eğitimcilerin ne alakası var!..” Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER