'Duanın vakti kaza olmadı'

Okuma Süresi 3 dkYayınlanma Perşembe, Ocak 25 2018
''Dua, yer çekiminden daha güçlüdür ve hiçbir cephanelikte bulunmayacak kadar önemli bir kalkan ve silahtır. Onu kalbten ve ızdırar içinde edenler, ettikleri bu duanın neticelerini mucizevârî bir şekilde görürler…''
Safvet Senih / samanyoluhaber.com

Yirmi Üçüncü Söz’ün Birinci Mebhasi’nin Dördüncü ve Beşinci Noktaları dua ve çeşitleri üzerine yazılmıştır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri “İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. Öyle ise, insanın asıl vazifesi îman ve duadır.” dedikten sonra, insan ve hayvanların dünyaya geliş ve hayat şartlarını öğreniş şekillerini delil olarak sunuyor: “İnsanın yirmi senede kazandığı hayatî gücü, amelî beceri ve yeteneğini, serçe ve arı gibi bir canlı yirmi günde tahsil eder yani ona ilham olunur. (…) İnsan dünyaya gelişinde herşeyi öğrenmeye muhtaç ve hayat kanunlarına câhil, hatta yirmi senede tamamen hayat şartlarını öğrenemiyor. Belki ömrünün sonuna kadar öğrenmeye muhtaç, hem gayet âciz ve zayıf bir surette dünyaya gönderilip, bir iki senede ancak ayağa kalkabiliyor. On beş senede ancak zarar ve menfaati farkeder. Hayat-ı beşeriyenin, (insanlığın ictimaî hayatının yardımıyla) ancak menfaatlerini elde edebilir ve zararlardan sakınabilir. Demek ki, insanın fıtrî (tabiî) vazifesi ilim öğrenerek kemâle erip yükselmedir; dua ile Allah’a kulluktur. (…)  Demek insan bu âleme, ilim ve dua vasıtasıyla mükemmel hâle gelmek (insan-ı kâmil olmak) için gelmiştir. (…)  Hem insan, nihayetsiz âciz olduğu halde nihayetsiz belâlara maruz ve hadsiz düşmanların hücumuna mübtelâ, nihayetsiz fakir ve muhtaç olduğu halde nihayetsiz hâcetlere giriftar ve nihayetsiz istek ve arzuları bulunduğundan, aslî, fıtrî vazifesi, imandan sonra duadır. Dua, kulluğun esasıdır.” diyor. 

Dua, yer çekiminden daha güçlüdür ve hiçbir cephanelikte bulunmayacak kadar önemli bir kalkan ve silahtır. Onu kalbten ve ızdırar içinde edenler, ettikleri bu duanın neticelerini mucizevârî bir şekilde görürler… Ama duanın neticesi ne zaman tahakkuk edecek, vakti ne zaman kaza olacak, onu Allah’ın hikmeti bilir ve tesbit eder. Bu hususta İlahî hikmeti ve takdir edilen kaderi sorgulamak hiçbir kimsenin hakkı ve haddi değildir.

Bu haberler de ilginizi çekebilir