Eski Bakan Ortadoğu'daki en kötü senaryoyu anlattı

İlk Ak Parti hükümetinin Dışişleri Bakanı, diplomat Yaşar Yakış, Türkiye’nin Suriye ve Mısır’da önümüzdeki dönemde yaşanacak gelişmelere kendisini hazırlaması gerektiğini söyledi.

Eski Bakan Ortadoğu'daki en kötü senaryoyu anlattı

  • Eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış’a göre Ortadoğu yeni gelişmelere gebe
  • Yakış, Esed ve Sisi’nin seçim kazanma ihtimalinin gözardı edilmemesi gerektiğine dikkat çekiyor: 
  • ''Esed otoritesini kurarsa ‘ben tanımıyorum’ diyemezsiniz.' 
  • 'Kürdistan devleti ihtimal dışı sayılamaz'

Suriye’de Esed’ın, Mısır’da ise General Sisi’nin cumhurbaşkanlığına aday olup seçimleri kazanma ihtimalinin yüksek olduğunu belirten Yakış, şu vurguyu yaptı: “Siyasette hesabımızın yanlış çıktığını itiraf edip, ‘Yanlış hesap yapmışız. Şimdi bu hatamızı düzeltiyoruz’ demek bir erdemdir.”

Yakış son dönemde Türkiye’yi de yakından ilgilendiren, bölgesel ve uluslararası gelişmeleri Vatan Gazetesi'nden Deniz Güçer'e değerlendirdi.

- “Kürtlerin devlet talebi meşrudur” yorumunuzu hatırlıyorum. Şimdi Suriye’de PYD özerklik ilan etti...

Suriye’de Kürtler Esed’ın Haseke bölgesinden askerlerini çekmesi sonucu hemen idareye el koyup fiili durum yarattılar. Bu, Kuzey Irak’ta uçuşa yasak bölge ilan edilmesinden yararlanan Talabani ve Barzani’nin bir otonom bölge oluşturmaya başlamalarına benzetilebilir. Suriye’de bundan sonra ne olursa olsun Kürtlerin şimdi elde etmiş olduklarından daha azına kolay kolay razı edilemeyecekleri kanaatindeyim. Bu, mutlaka bir otonom bölge anlamına gelmiyor, yerel yönetimde serbestlik anlamına da gelebilir. Ama Suriye parçalanmaya giderse, oranın Batı Kürdistan olması ihtimali büyüktür. Suriye merkezi otoritesi zayıflar veya güçlü bir alternatif yönetim oluşmadan Esad rejimi düşürülürse, o boşluktan en iyi yararlanabilecek, en örgütlü kesim Kürtlerdir. El Nusra, kendi kontrolündeki bölgelerde şeriat mahkemeleri kurarken Kürtler, Kamışlı’da, Suriye tarihinde bir ilk uygulama olarak, imam nikahı yerine resmi nikahla evlenme icra edilmesini sağladı. Kürtler’in, bu tutumlarıyla, dünyaya nasıl bir mesaj verdikleri iyi değerlendirilmeli.

PYD, Öcalan’ı dinler

- Türkiye güçlü merkezi bir hükümeti mi tercih eder?

Türkiye’deki demokratik açılım başarılı olursa, aynı zamanda Suriye’deki PYD’nin bölgesinde -adı bağımsız batı Kürdistan veya otonom bölge olabilir- sorunumuzu çözmüş oluruz. Öcalan’ı PYD de önder olarak görüyor. Öcalan’ın muvafakat ettiği bir çözüme PYD’nin “hayır” demeyeceğini düşünüyorum.

- Peki ya İran’ ve Suriye meselesi...

Suriye konusunda İran’ı Türkiye’nin çizgisine getirmek zor. Çünkü İran’ın, Suriye’de çok önemli ulusal çıkarları var. Suriye konusunda Ruslar’ın ve İranlıların birlikte yürüttükleri süreç, Beşar Esed’i sorunun bir parçası olmaktan çıkarıp, çözümün bir parçası haline getirmeyi amaçlıyordu. ABD, Cenevre’de Esed rejimini muhatap alan bir noktaya gelmiş bulunuyor. Esad’ın lehine bir başka gelişme de şu oldu: Kimyasal silahlardan vazgeçmek zorunda kaldı ama karşılığında konumunu güçlendirdi. Suriye’yi, ABD’nin füzelerle vurmayı düşündüğü bir ülke konumundan, ABD ile müzakere eden ülke konumuna getirdi. Bu çok büyük bir parametre değişikliğidir.

- Sizin Suriye politikasıyla ilgili uyarılarınız 2011’e dayanıyor...

O zaman da ‘Esed çözümün parçası haline gelir, uluslar arası camia bunu desteklerse, Türkiye buna karşı çıkmamalıdır’ demiştim. Türkiye şimdi o virajı arızasız dönmüş gibi görünüyor. Diplomaside hiçbir zaman tüm yumurtaları aynı sepete koymayacaksınız. Bu olayda tüm yumurtalar Esed’in gideceğini varsayan sepete konulmuştu. ‘Bu kadar vahşetten sonra Beşar Esed halen nasıl yerinde kalabilir’ diyeceksiniz belki ama, her şeye rağmen 2014’te yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığını koyup yine seçilebileceği ihtimalini göz ardı etmememiz gerekiyor.

- Öyle bir ihtimal görüyor musunuz?

Belki düşük bir ihtimal, hiç temenni etmediğim bir ihtimal ama, bizim böyle bir gelişmeyi ihtimal dışı saymamamız daha ihtiyatlı bir davranış olur. Rusya Esed’i adaylığını koymaktan caydırabilirse, bu en olumlu gelişme olur. Ama Rusya’nın böyle bir arzusu olduğunu sanmıyorum. Türkiye, Suriye halkının vereceği karara saygı göstermelidir. ‘Efendim Suriye’de serbest seçim yapılamaz ki’ denilmemelidir. Buna Türkiye yalnız başına karar veremez. Kararı uluslar arası camia verecektir. Seçim yapılırsa eminim ki dünyanın her ülkesinden yüzlerce gözlemci gidecek. Seçimden Esed başarılı çıkarsa Türkiye, ‘Suriye halkı doğru dürüst insanı seçmiyor’ diyemez.

BATI FRENE BASTI TÜRKİYE OFSAYTTA KALDI

Suriye ve Mısır’ın zarar verme kapasitesi var

- Esad kalırsa ne olur?

Türkiye ister istemez uzun vadede o ülkeyle yaşamak mecburiyetinde. Esed otoritesini oluşturur, siz halen tanımamaya devam ederseniz, ilişkiler gergin kalır. Suriye, kendisine karşı yürüttüğü siyasetten memnun olmadığı bir ülkeye zarar verme kapasitesi olan bir ülke. Başka ülkeleri istikrarsızlığa itme yeteneği var. Bunun için yetişmiş insanları, mekanizmaları var.

- Mısır’la da gerginlik yaşıyoruz...

Mısır’da bizim azarladığımız şahıs, yani General Sisi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığını koyacağını açıkladı ve büyük bir ihtimalle kazanacak. Türkiye’nin kendisini, Sisi yönetimindeki bir Mısır ile birlikte yaşamaya uyarlaması gerekecek. Siyasette hesabımızın yanlış çıktığını itiraf edip, “Yanlış hesap yapmışız. Şimdi bu hatamızı düzeltiyoruz” demek bir erdemdir.

- Hangisi için, Mısır mı Suriye mi?

Her ikisi için de geçerli. Suriye için daha geçerli. Çünkü Suriye’de herkes Esed’in bir hafta içinde düşeceğini düşünüyordu ve dış politikasını ona göre şekillendirmişti. Ama batı ülkeleri muhalefete sağlanan silahların istenmeyen ellere gittiğini görünce frene bastı. Onlar frene basınca Türkiye ofsaytta kaldı.

- Mısır’la geleceğimizi nasıl görüyorsunuz?

Bir başkentte Büyükelçimizin bulunmaması bir gerginliğin ifadesidir. Mısır, şu dönemde dahi Türkiye’nin çıkarlarına zarar vermeye muktedir olduğunu ortaya koymuştur. Türkiye’nin 2016 yılında BM Güvenlik Konseyi’ne yeniden adaylığı konusunda 40 Afrika ülkesini Türkiye’yi desteklemekten caydırmayı başardı. ‘Kargaşa içindeki Mısır bize ne yapabilir’ diye düşünüyorsak bu örneğe bakabilirsiniz.

Ortadoğu’yu tanımıyoruz

- Özellikle Suriye meselesinde bu kadar ciddi yanılgı nasıl açıklanacak?

Bölgeyi bilen insanımız az olduğu için bölge ile ilgili değerlendirmelerimizde yanılıyoruz. Zaman zaman Orta Doğu’yu çok iyi bildiğimizi ileri sürüyoruz ama biz Orta Doğu’yu en az tanıyan ülkelerden biriyiz.

- Orta Doğu’yu neden bilmiyoruz?

1916 da Şerif Hüseyin’in isyan etmesinden sonra Osmanlı, Orta Doğu’daki topraklarını kaybediyor. Yeni Türkiye, Arapları Türkleri sırtından bıçaklamış bir millet olarak görür. 1920’lerden itibaren Orta Doğu’ya sırtımızı çevirmiştik. CIA analisti olan Graham Fuller “Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Arapça bilen elemanlara sahip olmamakla adeta övünür” diye yazıyordu. Türkiye’nin Orta Doğu’da ayağı kaydığı zaman elinden tutacak kimseyi bulamaz.

Kürdistan devleti ihtimal dışı sayılamaz

- Gelecekte bir Kürdistan devleti görüyor musunuz?

Uzun vadede bir Kürdistan devleti kurulmasını kimse ihtimal dışı sayamaz. Kürtler dünyada devleti olmayan en büyük halk. 360 bin nüfuslu Malta’da bile birbirinden farklı diller konuşan birkaç etnik grup var. 40 milyon olduklarını iddia eden, dört ülkeye yayılmış olan Kürtlerin “devlet hakkı yoktur” demek, çok önemli bir gerçeği inkar etmek anlamına gelir. Eğer bir Kürt böyle düşünüyorsa, “Hayır kardeşim, sen nasıl öyle bağımsız bir Kürdistan hayal edersin” demeye hakkımız yok. Bir Kürdün bağımsız bir Kürdistan devleti kurulması ideali olmasının yadırganacak bir tarafı yok.

- O devletin içinde Diyarbakır’ı görüyor musunuz?

Bu denklemin içinde Diyarbakır’ın da olup olmayacağı esas itibariyle Türkiye’nin tutumuna bağlı. Türkiye’deki Kürtleri Türkiye dışında başka bir devlete ihtiyaç duymayacak hale getirmek bizim elimizde. İsviçre’de Almanca konuşan İsviçreliler hiçbir zaman ‘biz Almanya’nın parçası olalım’ demiyor. Biz Türkiye’deki Kürtlere 76 milyonluk bir ülkenin parçası olmayı daha cazip hale getirebilirsek o zaman Kürtler, Kürdistan devletine katılmak yerine, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayı tercih eder.

ABD çekilince Irak’taki boşluğu Türkiye değil İran doldurdu

- Türkiye - İran ilişkileri nasıl gelişir?

Türk- İran ilişkileri tarih boyunca hep dalgalanmalar geçirmiştir. Ama bir ‘Modus vivendi’ yani ‘yaşam tarzı’ her zaman bulundu. İran önemli bir ülke. ABD’nin Irak’tan çekilmesinden sonra o boşluğu ABD’nin güçlü müttefiki olan Türkiye’nin doldurması beklenirdi ama İran doldurmuştur.

- Orada bir fırsat kaçırdık mı?

Türkiye yapabileceğinin en iyisini yaptı. Elinden gelen her şey Türkiye’yi bugün bulunduğu yere kadar getirebiliyordu. Bazı konularda yaptıklarımız Osmanlı’yı yeniden canlandırma teşebbüsü olarak algılandığı için bizim işimizi zorlaştırdı. 2007-2008’lerde yakaladığımız çok güzel bir rüzgar vardı. O rüzgar bugün yok.

- Osmanlı vurgusu mu korkuttu?

Biraz korkuttu. Biz imkanlarımızın sınırlarını daha isabetle değerlendirip neleri yapıp neleri yapamayacağımızı daha isabetle belirleyebilmiş olsa idik, şimdikinden güçlü bir konumda olurduk.
<< Önceki Haber Eski Bakan Ortadoğu'daki en kötü senaryoyu anlattı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER