Efendimiz’in muhacir kızı Hz. Zeyneb zulümler karşısında nasıl dik durdu?

Efendimiz’in muhacir kızı Hz. Zeynebİlahiyatçı-yazar Dr. Ali Demirel, konusunu samanyoluhaber.com okurlarının belirlediği aylık yazı dizilerine devam ediyor. Bu ayın konusu: Efendimiz’in muhacir kızı Hz. Zeyneb . Yazı dizisinin ikinci bölümünü yayınlıyoruz...

SHABER3.COM


Efendimiz’in muhacir kızı Hz. Zeyneb - 2 
DR ALİ DEMİREL


Annesinin vefatını nasıl karşıladı?

Büyük acılar çeken ve bunlara daha fazla dayanamayan annesi Hz. Hatice, Allah Resûlü’ne (s.a.s) peygamberliğin gelişinin onuncu yılında vefat etti. Annesinin ölümü Hz. Zeyneb’i derinden sarstı. Annesinin vefatından sonra yükü daha da ağırlaştı. Babasının evine daha sık gidip gelmeye, kardeşleri ile yakından ilgilenmeye ve onlara manevî destek olmaya gayret etti.
Tam o günlerde hamile kalan Hz. Zeyneb’in dünyalar güzeli bir kızı oldu. Kızının doğumu ile buruk bir sevinç yaşadı. Zira yakın zamanda dünyanın en iyi annesini Rabbine yolcu etmişti. Ayrıca babasının yıllardır yaşadığı acı, eşinin hâlâ Müslüman olmayışı kalbini kanatan yaralardı.
Çocuklarına Ümame ismini verdiler. Bütün aileye meltem rüzgârı gibi gelen Ümâme, Allah Resûlü (s.a.s) dâhil herkesin yüzünü güldürdü. Gönüllerini hoş etti. Kalplerinin üzerinde tatlı bir esinti bıraktı.


Zulümler karşısında nasıl dik durdu?

Medineliler İslam ile şereflenmeye başlayınca Müslümanlar hicret etmeye başladılar. Bir süre sonra Mekke’de neredeyse hanımlar, hapsedilenler ve hicrete güç yetiremeyenlerden başka Müslüman kalmadı. Allah Resûlü (s.a.s) Rabbinden emir alınca Hz. Ebû Bekir ile birlikte hicret etti. Müşriklerin babasını öldürmek için ardına düşmesi Hz. Zeyneb ve kardeşlerini endişelendirdi. Medine’ye ulaştıklarını haber alınca çok sevindiler.
Mekke’de boynu bükük öksüz kalan Hz. Zeyneb, müşrikler karşısında dik durmaya, hâlini belli etmemeye çalışıyordu. Mekke’de kalan kız kardeşlerine kol kanat gerdi. Sık sık yanlarına giderek onlara destek olmaya, teselli etmeye ve ümit vermeye çalıştı.
Mekke’de yalnız başlarına müşriklerin arasında zaman geçmiyor, günler bir türlü bitmiyordu. Aylar yıl gibi uzuyordu. Yedi sekiz ay böylece sabrettiler. Allah Resûlü (s.a.s) kızları ve eşi için uygun ortamı hazırlayınca hanımları getirmeleri için Zeyd b. Hârise ve Ebû Râfi’yi görevlendirdi. 
Sahabilerin Allah Resûlü’nün (s.a.s) ev halkını alıp Medine’ye götüreceklerini haberdar olan Ebû’l- s endişelendi. Ne olur ne olmaz diyerek, onlar Mekke’den çıkıncaya kadar eşini eve hapsetti.
Mekke’de tek başına kalan Hz. Zeyneb, kardeşlerini bile yolcu edemedi. Müslümanlar Medine’de Rabbine serbestçe ibadet ve dua ederken o, Mekke’de bir başına müşriklerin arasında kalmıştı. Sanki çilesi her gün biraz daha ağırlaşarak devam ediyor, geceler uzadıkça uzuyordu.
Sabır ve dua ile ümide sarılmaktan başka çaresi de yoktu. Büyük bir metanet ve sabırla gece gündüz dua ediyor, Allah Resûlü (s.a.s) ve inananlara kavuşacağı anı ümitle bekliyordu.
Bedir savaşı onu niçin endişelendirdi?
Allah Resûlü (s.a.s) Mekke’den hicret ettikten sonra aradan on altı ay geçmişti. Bir gün, Damdâm b. Amr adında bir elçi soluk soluğa Mekke’ye geldi. Şehre yaklaşır yaklaşmaz devesinin üzerinde, avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı:
- Baskın! Baskın! Muhammed arkadaşları ile birlikte, Ebû Süfyân’ın kervanında bulunan mallarınıza saldırdı.
Haberi duyan müşrikler, önce şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemez hâle geldiler. Ancak şaşkınlıkları fazla uzun sürmedi. Hızlıca bir ordu hazırlayıp kervanlarını kurtarmak için yola çıktılar. Gerekirse Müslümanlarla savaşacak, hepsini öldüreceklerdi. Olanlardan haberdar olan Hz. Zeyneb çok endişelenmişti. 
Ne yapacağını bilmeden büyük bir endişeyle beklerken eşi eve geldi. Ona bir şey söylemeden acele ile hazırlanarak orduya katıldı. Ebû’l- s’ın kendisi ile konuşmadan gitmesi onu çok üzmüştü. Konuşsaydı veya konuşabilseydi belki gitmesini engeller, çok sevdiği eşinin babasına karşı savaşma acısını yaşamazdı.
Ordu yola çıktığında Hz. Zeyneb dua dua Rabbine yalvarıyordu. Bir tarafta canından çok sevdiği babası, bir tarafta sevgili eşi; bir tarafta Müslümanlar, diğer tarafta müşrikler. Eşini anlamaya çalışsa da babası ile savaşmaya gittiği için ona kırıldı. Ordunun yola çıkmasından itibaren günler geçmek bilmedi. Saatler durmuş, nefesler tutulmuş, herkes Bedir’den gelecek haberi bekliyordu.
Vefa timsali Allah Resûlü (s.a.s), savaş başlamadan hemen önce, ashabına seslenerek bazı kişiler hakkında özel talimatlar verdi. Savaş meydanında kendilerine karşı savaşsalar bile yine de sahabilerine onları öldürmemeye özen göstermelerini emretti. 
Tam o sıralarda Hakem b. Hizâm, Bedir kuyusundan su içiyordu. O, abluka sırasında üç yıl boyunca müşriklerin yasağına aldırmadan Müslümanlara yiyecek götüren kişiydi. Allah Resûlü’nün (s.a.s) ona minnet borcu vardı. İşte Hakem b. Hizâm, şimdi Bedir kuyusundan su içiyordu. Sahabiler Hakem b. Hizâm’ı öldürülmek isteyince Efendimiz onlara müdahale etti.
- Onu bırakın! buyurdu.
Yine Müslümanlarla birlikte abluka altına alınan Haşimoğulları ve her vesile ile müşriklere karşı Allah Resûlü’nün (s.a.s) yanında olan Ebû’l-Bahterî hakkında:
- Ben biliyorum ki Haşimoğulları’ndan ve diğer insanlardan bazı kimseler zorla savaşa getirildiler. Onları öldürmemiz doğru olmaz. Sizden kim Haşimoğulları’ndan birine rastlarsa onu öldürmesin! Kim Ebû’l-Bahterî’ye rastlarsa onu öldürmesin!
Korunması gerekenlerden biride damadı Ebû’l- s’tı. Allah Resûlü (s.a.s) onun için de:
- Ebû’l- s’ı gören kişi, onu öldürmeyip esir alsın! buyurdu.
Savaş başlayınca sahabiler büyük bir kahramanlık destanı yazarak kendilerinden üç kat fazla olan müşrik ordusunu darmadağın ettiler. Savaş sonunda pek çok müşriki esir aldılar. Bunlardan biri de Ebû’l- s’tı. Hirâş b. Simme veya Abdullah b. Cübeyr tarafından esir alınmıştı.
Müslümanlar büyük bir zaferle Medine’ye dönerken müşrikler, büyük bir üzüntü ve yıkım içindeydiler. Hz. Zeyneb’in duaları kabul olmuş, eşini ona bağışlamıştı. Eşinin esir düşmesine fazla üzülmedi. Hatta Müslümanlardan biri hidayetine vesile olur diye sevinmişti belki. Düşüncesinde yanılmamıştı. Ebû’l- s esir kaldığı süre içersinde Müslümanlardan çok etkilenmişti. Bu hâlini kendisi şöyle anlatır:
“Müslümanlar bizi esir alınca Allah Resûlü (s.a.s):
- Esirlere iyi davranın! Yediğinizden onlara da yedirin, buyurdu. Allah Resûlü’nü (s.a.s) duyan bütün sahabiler, emrini en güzel şekilde yerine getirdiler. O sırada ben, bir grup Medineli Müslüman ile birlikte oturuyordum. Akşam yemeğinin vakti gelince yemek için hazırlık yaptılar. Yiyecek olarak biraz ekmekleri, biraz da hurmaları vardı. Ekmekleri azdı. Allah Resûlü’nün (s.a.s) ‘Esirlerinize iyi davranın!’ emrinden dolayı ellerindeki zaten az olan ekmek kırıntılarının tamamını bana verdiler.”
Mekkeliler bir süre bekledikten sonra esirlerini kurtarmak için Medine’ye fidye göndermeye başladılar. Durumu değerlendiren Hz. Zeyneb, annesinin düğün hediyesi olarak verdiği gerdanlığı boynundan çıkararak fidye için eşinin kardeşi Amr b. Rebî’ye verdi. Uzun bir yolculuktan sonra Medine’ye gelen Amr, doğruca Allah Resûlü’nün (s.a.s) yanına gitti gerdanlığı uzatarak:
- Kızınız Zeyneb, eşi Ebû’l- s’ın fidyesi olması için bu gerdanlığı size gönderdi, dedi. Yanında götürdüğü mallarla birlikte gerdanlığı da vererek kardeşini kurtarmak istedi.
Allah Resûlü (s.a.s) gerdanlığı görünce hem sevgili eşi Hz. Hatice’yi hatırladı hem de kızı Zeyneb’i düşünerek hasret acısından yüreği sızladı. Geçmiş film şeridi gibi önünden akıp gitmişti belki. Hüzünlendi. Gözlerinden inci tanesi gibi yaşlar döküldü. Ashabına döndü:
- Eğer Zeyneb’in esirini serbest bırakmayı ve gerdanlığı kendisine geri vermeyi uygun görürseniz böyle yapın, buyurdu.
Sahabe-i Kirâm o derde yapmaz mı!? Sahabeydi onlar. Tereddütsüz iman eden ve tâbi olan!.. Hiç düşünmeden Hz. Zeyneb’in gerdanlığını geri verdiler, sonra da Ebû’l- s’ı serbest bıraktılar.
Ebû’l- s’ı yanına çağıran Allah Resûlü (s.a.s) kendisi ile konuşarak ondan Mekke’ye döndüğünde Hz. Zeyneb’i serbest bırakması konusunda söz aldı.



TWİTTER : @aliihsandemirel

<< Önceki Haber Efendimiz’in muhacir kızı Hz. Zeyneb zulümler karşısında... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER