Eğer Hulusi Akar mahkemeye gelirse...

Hulusi Akar ve Abidin Ünal'ın 15 Temmuz'la ilgili ifade vermek üzere mahkemeye çağrılmasını gazeteci Adem Yavuz Arslan yorumladı

SHABER3.COM

Adem Yavuz Arslan / Tr724

Bir önceki yazımda Ankara ile Washington arasındaki görüş ayrılıklarının derin olduğunu, iki tarafın da ayağını gazdan çekmediğini dolayısıyla ufukta bir iyileşme görünmediğini anlatmıştım.
 
Geçtiğimiz birkaç gün içinde bu durumu teyit eden başka gelişmeler oldu.

Başkan Trump’ın 2019 bütçesinin detaylarına göre Pentagon YPG’nin de içinde bulunduğu SDG’ye 300 milyon dolar bütçe ayırdı.

Bu para ‘eğit-donat’ için kullanılacak.

Pentagon kurulacak sınır gücü için de 200 milyon dolar harcayacak. Ayrıca ABD, 2019’da Suriye ve Irak’ta 6 bin asker bulundurmayı planlıyor.

Bir başka ifadeyle Washington, Ankara’nın tepkilerine kulak asmıyor.

ABD cephesinden yapılan açıklamaların ortak noktası şu: “IŞID ile mücadele öncelikli, Kürtler müttefik.”

Böyle bir denklemde Dışişleri Bakanı Rex Tillerson yarın Ankara’ya geliyor.

Cuma sabahı da Erdoğan ile görüşecek. Bu görüşmelerin iki başkent arasındaki fikir ayrılıklarını gidermesi beklenmiyor zira ABD medyasına yansıyan değerlendirmelere göre Tillerson insan hakları uyarısı yapacak, Afrin’de tansiyonun düşürülmesini talep edecek.

Ankara’nın bu taleplere nasıl yaklaşacağını kestirmek zor değil.

Zira Erdoğan’ın OHAL’i bitirmek gibi bir planı yok. Projeksiyonlara göre Afrin Operasyonu da aylar sürecek.

Yani biz benzeri konular etrafında uzun süre konuşacağız.

15 TEMMUZ İÇİN TARİHİ FIRSAT

Bu aşamada Washington-Ankara ilişkilerine bir virgül koyup 15 Temmuz darbe girişimine dair önemli bir gelişmeye odaklanmakta fayda var.

Daha önce de birkaç kez yazmıştım.

Şu anda Türkiye’de olabilsem 15 Temmuz davalarını yakından izlerdim. Çünkü mahkeme salonlarında enteresan gelişmeler yaşanıyor.

İfadeler ve çapraz sorgular ‘resmi söylem’i boşa çıkartıyor. Ancak özgür ve bağımsız medya kalmadığı için mahkemeleri izleyen yok. Dolayısıyla kamuoyu gelişmelerden haberdar değil.

İşte o mahkemelerden birisinde ilginç bir gelişme oldu.

Kamuoyunda ‘Genelkurmay Çatı Davası’ olarak bilinen ve aralarında “Yurtta Sulh Konseyi” üyelerinin de bulunduğu 221 sanığın yargılandığı davaya bakan Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı tanık olarak 19 Şubat’ta mahkemeye çağırdı.

Çağrıda Org. Yaşar Güler ve Org. Abidin Ünal gibi 15 Temmuz’un kritik isimleri de var.

Söz konusu isimlerin tanık olarak mahkemeye çağrılması önemli. Zira Akar bugüne kadar TBMM Araştırma Komisyonu’na bile gitmedi.

Sürekli açılışlarda, seyahatlerde ve medyanın önünde olmasına rağmen 15 Temmuz’a dair hiçbir şey anlatmadı.

Mahkemenin çağrısına ne cevap verecek bilmiyorum.

Hatırlanacağı gibi dönemin Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı da TBMM’nin çağrısına ‘Suriye’deyim, gelemem’ demiş ve gitmemişti.

Aksakallı ayrıca Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Özel Kuvvetler Komutanlığı davasında tanık olarak çağrılmış ama oraya da gitmemişti.

Sanıklarla yüzleştirilmeyen Aksakallı yazılı ifade vermiş ve adeta avukatların sorularından kaçırılmıştı.

Akar ve kuvvet komutanları nasıl bir taktik izleyecek şimdilik bilinmiyor.

Ancak mahkemeye giderler ve sanıklarla yüzleşirlerse 15 Temmuz’a dair cevapsız sorulardan bazılarına yanıt bulunabilir.

Çünkü Akar ve Ünal, Fidan’la birlikte 15 Temmuz akşamı yaşanan ‘tuhaf olaylar zinciri’ndeki en kritik üç halkayı teşkil ediyor.

AKAR DARBEYİ NEDEN ÖNLEMEDİĞİNİ AÇIKLAYACAK MI?

Hulusi Akar bugüne kadar 15 Temmuz’a dair hiçbir soruya cevap vermedi.

Gerçi TBMM Araştırma Komisyonu’na yazılı bir cevap yolladı ama o da mevcut sorulara cevap olmaktan çok yeni sorulara neden oldu.

Hatırlanacağı gibi komisyona çağrılmayan (Darbeyi araştıracağı söylenen komisyon Genelkurmay Başkanı ve MİT müsteşarını davet etmedi!) Akar’a ‘suya sabuna dokunmayan’ 10 soru yollanmıştı.

Akar uzun süre bu sorulara cevap vermedi.

Ne zaman ki MİT’e gidip darbeyi ihbar eden binbaşı O.K.’nın ifadeleri ortaya çıktı, Akar jet hızıyla bir cevap yolladı.

Akar’ın yazılı cevapları 15 Temmuz’un kontrollü darbe olduğuna dair tezleri güçlendirirken darbe gecesine dair en temel sorulara cevap vermekten uzaktı.

AKAR’A SORULMASI GEREKEN SORULAR

Akar mahkemeye gelir ve tanıklık yaparsa belki bazı sorulara cevap bulabiliriz.

En başta darbe istihbaratını aldıktan sonra ‘personel kışlayı terk etmesin’ emrini neden vermediğini açıklayabilir.

‘Resmi 15 Temmuz senaryosu’na göre binbaşı O.K. ihbarı yaptıktan iki saat sonra MİT müsteşarı Hakan Fidan, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’e telefonla ‘durumu’ iletiyor.

Saat 18’de Fidan Genelkurmay’a gidiyor. Ardından da Akar, ‘Türk hava sahasını her türlü askeri uçuşa yasaklıyorum’ diyor.

Yani Genelkurmay Başkanı bu saat itibariyle cuntadan haberdar. Ama ‘iki dakikada açığa çıkarılacak olan darbeyi’ önlemeye dair adım atmıyor.

Kuvvet komutanları ile görüşmüyor. Cumhurbaşkanı ve Başbakanı bilgilendirmiyor.

İçişleri Bakanı ile konuşmuyor.

‘Personel kışlayı terk etmesin’ dese darbe baştan önlenecek fakat bu kritik adımı ‘nedense’ atmıyor.

Karargâhta ‘darbecilerin gelip kendini esir almasını’ bekliyor. Buna rağmen TBMM’ye ‘geç gönderdiği’ yazılı cevapta ‘alınan tedbirlerle darbe öne çekildi ve akamete uğratıldı’ diyor.

Akar’ın darbeyi önlemek için neler yapabileceğinin listesi uzun. Bir cümlelik basın bülteni hatta ‘tweet’ bile darbeyi önleyebilirdi.

Fakat hiçbir şey yapmadığı gibi gece boyunca ‘darbecilerle birlikteymiş’ imajı verdi.

Akıncı iddianamesini açın okuyun. Ya da bugünlerde devam eden mahkemeye bakın. Akar ve Ünal’ın ‘esir alınmış’ bir halinin olmadığında herkes hemfikir. Akıncı Üssü’nden 1.5 yıl sonra çıkan görüntülerde ‘esir alınmadığı’ görülebiliyor.

Akın Öztürk’ün ifadesiyle ‘önünde telefon var ve istediği kişiyle görüşebilirdi’ fakat o yapmıyor.

Olayların çığırından çıkmasını bekliyor.

Darbe sonrası kendi talimatıyla hareket eden isimleri ‘darbeci’ diye tutuklatıyor.

Mesela Mehmet Dişli savunmasında iddianamede çok çelişki olduğunu söyleyerek Akın Öztürk’ün Orgeneral Akar’ın emriyle Akıncı Üssü’ne geldiğini, Öztürk’ün daha sonra Çankaya Köşkü’ne gelmek üzere, planlama gereği orada kaldığını anlattı.

Eğer ‘işin planlayıcılarından biri değilse’ çoktan görevden alınması gerekirdi. Sonuçta emrinizdeki askerler darbe planlıyor, siz haber alamıyorsunuz, ihbara rağmen önleyemiyorsunuz ve 249 kişi hayatını kaybediyor.

Ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve yönetim kademesi darbe girişimini eşinden dostundan, eniştesinden öğreniyor!

Eğer hala görevde iseniz o zaman ‘işin planlayıcılarından’ biri olduğunuz anlamı çıkar.

Akar eğer mahkemeye gelir ve sorulara cevap verirse o gün saat 14:45 ile darbenin başladığı 21:00’e kadar olan sürede Karargah’ta neler olduğunu da anlatabilir.

O geceye dair sayısız sorulardan birisi de darbenin 1 numarası denen Akın Öztürk’ün pozisyonu.

Malûm olduğu üzere Genelkurmay Başkanlığı 15 Temmuz’dan sonra biri 19 Temmuz, diğeri 21 Temmuz olmak üzere iki açıklama yaptı. Akın Öztürk’ten Akıncı Üssü’ne gitmesinin istendiği açıklamada var.

Ayrıca Genelkurmay’ın darbeden 5 gün sonra hazırladığı raporda Akın Öztürk ‘rehine’ olarak gösteriliyor.

Akın Öztürk’ün mahkeme ifadeleri ortada. Akar’ı şahit göstermişti. Akar belki Öztürk’ün durumuna dair karmaşaya da bir açıklık getirir.

Akar’a ‘en yakın’ general olarak gösterilen Mehmet Dişli de ifadesinde benzer şeyler anlattı.

Hatta mahkemeden yansıyan az sayıdaki haberlere göre ‘ağlamaklı bir ses tonu ile’ Akar’ın kendini neden suçladığını anlayamadığını söyledi. “İnşallah buraya gelir ve açıklar” diyen Dişli “Cezaevinde 22 kilo vermeme sebep olan bu ifadeleri neden söyledi, bunun cevabını bulamadım” dedi.

Akar mahkemeye gelirse belki bu açıklamalara da bir cevap verir.

AKAR, FİDAN’LA BULUŞMASINI NASIL UNUTTU?

Aslında Akar’a sorulacak sorular hayli uzun.

Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Meclis Komisyonu’na gönderdiği yazılı metinde, O.K.’nın ihbarından sonra MİT ve Genelkurmay arasında sürdürülen iletişimin ardından, bizzat kendisinin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı telefonla arayarak Genelkurmaya davet ettiğini anlatıyor.

Oysa Hulusi Akar, darbe girişiminden üç gün sonra, 18 Temmuz’da savcılığa tanık olarak verdiği ifadesinde, O.K.’nın ihbarından sonra Hakan Fidan’ın Genelkurmay binasına gelip kendisiyle görüştüğü bilgisine yer vermiyordu.

Akar’ın ifadelerindeki bu farkın izahını yapması gerekiyor. Zira darbe gibi hayati bir olayla ilgili Fidan’ın Genelkurmay’a davet edilmesini ve onunla yaptığı görüşmeyi unutmuş olamaz.

Bugüne kadar yapılan duruşmalarda başta Genelkurmay Karargahı olmak üzere TSK bünyesinde görev yapmış birçok isim Akar’ı işaret etti.

Mesela Eski Tuğgeneral Erhan Caha doğrudan “Bu vahim ve menfur darbe teşebbüsü, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve MİT müsteşarının, planı, bilgisi ve kontrolü dahilinde olmuştur” dedi.

Akar’ı Akıncılar’dan Başbakanlığa götüren pilotun mahkeme ifadesinde söylediği “Akar bana, ‘erken davrandık, rezil olduk’ dedi” açıklaması önemliydi.

Akar bugüne kadar bu ithamlara bir cevap vermedi.

Akar’ın ÖKK’da Hakan Fidan ile yaptığı uzun toplantılara dair cevaplaması gereken başka sorular da var.

Özetle, Akar’ın 15 Temmuz’a dair açıklaması gerekenlerin listesi bir hayli uzun. Akar’ın tanıklığı bu soruların cevap bulması için bir fırsat olabilir.

Tabi mahkemeye gelirse.

ABİDİN ÜNAL’A SORULMASI GEREKEN SORULAR

Mahkemenin tanık olarak çağırdığı bir diğer kritik isim şüphesiz Abidin Ünal.

Tıpki Akar ve Fidan gibi, Ünal’ın da cevaplaması gereken çok sayıda soru var.

Mesela şuradan başlayalım:

Abidin Ünal darbe girişiminden 2 gün sonra müşteki sıfatıyla ifade veriyor. Orada darbeden 21.30 sularında eşinin telefonu ile haberdar olduğunu söylüyor. Fakat 13 gün sonra verdiği ek ifadede saat 19.06’da Hava Kuvvetleri Harekât Merkezi’nin uçuş yasağını bildirmesi ile haberdar olduğunu söylüyor.

Aynı konuda neden farklı iki ifade var? Aynı konuda iki farklı doğru olamayacağına göre Ünal hangisinde yalan söylüyor?

İfadelere ve tutanaklara göre Abidin Ünal darbeden 19.06’da haberdar olmuş gözüküyor. Peki tüm Türkiye’de hava sahasının kapatıldığı bilgisini aldığında neden karargâha geçip duruma göz kulak olma ihtiyacı hissetmedi?

Dahası düğünün sahibi, Hava Kuvvetleri’nin 2 numarası, Eskişehir Muharip Hava Kuvvetleri Komutanı Mehmet Şanver’e neden haber vermedi?

Mehmet Şanver ifadesinde olaylara dair 21.30’a kadar bilgisi olmadığını, hava sahasından sorumlu komutan olarak kendisine bilgi verilmesi gerektiğini söyledi.

Ünal’ın Hulusi Akar’la görüşmeye çalışmaması, Mehmet Şanver’e uçuş yasağı ile ilgili bilgi vermemesi nasıl açıklanabilir?

Dahası Mehmet Şanver’in anlatımlarına göre akşam 19.30’da Korgeneral Cemal Kadıoğlu’nun Eskişehir’de tuhaf durumların olduğunu söylemesi üzerine Kadıoğlu’na Eskişehir’e gitmesi talimatı veriyor.

Bu aşamada durumu Abidin Ünal’a aktarıyor. Abidin Ünal ise ‘gerek yok’ deyip Kadıoğlu’nun Eskişehir’e gitmesini engelliyor. Ünal en kritik bilgiyi ilgili komutanlardan saklarken aynı zamanda erken müdahale edilmesini de engelliyor. Neden?

Sorulara devam edelim.

Abidin Ünal’a sorulması gereken bir diğer soru şu: 19.06’da hava sahasının kapatılması talimatını almasına rağmen neden düğüne devam etti?

Düğünü basan timin komutanı Yılmaz Bahar’ın anlatımlarına göre baskın anında başta Ünal olmak üzere hiçbir komutanda panik havası yokmuş. Bu kadar yoğun terör riski olan bir ülkede kuvvet komutanı ve 23 generalin bu kadar kolay teslim alınması normal mi?

Abidin Ünal, 21.30’a kadar bu timin gelip kendilerini almasını mı bekledi?

İfadelere göre Abidin Ünal, Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan Akıncı’ya götürülüyor. Savcılık ifadesine göre kelepçesiz ve elinde telefon var. Hatta Akıncı’ya ininceye kadar Eskişehir’deki üsle konuşup darbecilerle mücadele ediyor.

Bu nasıl bir gözaltı ki ne gözleri bağlanmış, ne kelepçe takılmış ne de cep telefonu elinden alınmış. Üstelik Ünal ‘darbecilerin’ gözetiminde iken darbecilere karşı mücadelenin en etkin merkezi olan Eskişehir’le koordinasyonu yürütmüş.

Bu senaryoda bir tuhaflık yok mu?

Akıncı Üssü iddianamesinde yer alan ifadelere göre Abidin Ünal 02.00 sularında üsse getiriliyor. Binbaşı İbrahim Yozgat’ın ifadesine göre Ünal gayet neşeliymiş ve pilotlara ‘iyi akşamlar arkadaşlar’ demiş.

‘Derdest edilmiş bir kuvvet komutanı’, Ankara’nın üstünde alçak uçuş yapan pilotları görünce gülümseyip ‘iyi akşamlar arkadaşlar’ der mi?

Abidin Ünal’ın ‘son derece keyifli’ hali başka pilotların ifadelerinde de var. Ankara’ya bomba yağdıran pilotlarla karşılaşınca Hava Kuvvetleri Komutanı olarak ‘iyi akşamlar çocuklar, kolay gelsin’ şeklinde konuştu mu?

Abidin Ünal o gece Akın Öztürk ile kaç kez telefonla görüştü? Ona neler söyledi?

Sanıklardan Tümgeneral Haluk Şahar ifadesinde, Abidin Ünal’ın ‘Akın Paşa olmasaydı bazı şeyleri başaramazdık, darbe etkili olurdu’ gibi bir şeyler söylediğini anlatıyor. Abidin Ünal, ‘Akın Paşa olmasaydı bazı şeyleri başaramazdık’ dedi mi gerçekten?

Abidin Ünal’a sorulması gereken sorulardan birisi de 15 Temmuz günü Yalova Hava Meydan Komutanlığı’na yaptığı ziyaret.

O ‘sıra dışı’ seyahatin nedeni neydi?

O akşam otobüslere bindirilerek İstanbul’a gönderilecek askeri okul öğrencileri için ‘çocukları yormayın, akşam yorulacaklar’ dedi mi?

15 TEMMUZ SORULARI NE OLACAK?

15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 1,5 yıldan fazla bir zaman geçti.

250 kişinin öldüğü, binlerce kişinin yaralandığı olaylara dair etkin bir soruşturma yapılmadı.

Hatta olaylar araştırılmasın diye KHK ile özel koruma getirildi. Medya, yargı ve bürokrasi tamamen iktidarın kontrolünde olduğu için darbe girişimine dair sorulara, çelişkilere ve tutarsızlıklara cevap bulacak bir mercii yok.

İktidar ‘Allah’ın lütfu’ olarak gördüğü 15 Temmuz’un rantını yemeye devam ediyor. Cemaat ise o kadar çok dayak yedi ki artık yapmadığı darbeyi bile kabullenmiş gözüküyor.

Gelinen noktada cevapsız sorular ve çelişkiler nedeniyle 15 Temmuz kötü kokular yükselen bozuk bir yemek gibi.

Bu yemeği afiyetle yemeye devam edecek misiniz? Yoksa gerçeği aramaya devam mı edeceksiniz?

<< Önceki Haber Eğer Hulusi Akar mahkemeye gelirse... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER