Erken seçim için tarih verdi

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, İBB’ye yönelik başlatılan soruşturma hakkında, "Yapılan tamamen bir kumpas. İşin Türkçesi şu, İstanbul'u almamızı bir türlü hazmedemiyorlar. Yani İstanbul'un rantını nasıl oluyor da ben yemiyorum, yandaşlarım yemiyor da İstanbul'un rantını 16 milyona Ekrem İmamoğlu verir. Verir kardeşim Ekrem İmamoğlu İstanbul için çalışıyor" dedi. Kılıçdaroğlu, erken seçim için de tarih verdi.

SHABER3.COM

Kılıçdaroğlu, "Önümüzdeki Eylül ayında seçim bekliyorum. Ekonomiyi götüremezler. 20-27 Aralık arası Türkiye'nin en büyük soygunu gerçekleşti. Dolar alanların büyük kısmı kaybetti. Sağolsun Nebati Bey açıkladı kamuoyuna, biz de oradan öğrendik, 'küçük tasarruf sahipleri zarara uğradı' diye." ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu, TBMM Başkanı Mustafa Şentop ve Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu'nun yayına katılmasından sonra, "Şimdi Saray da bizi dinliyor. Onun da bağlanmasını istiyorum" diye konuştu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne terör teftişiyle ilgili olarak ise, Yapılan kumpas, işin Türkçesi İstanbul'u almamızı bir türlü hazmediyorlar. Nasıl olur da İstanbul'un rantını 16 milyona Ekrem İmamoğlu'na verir? Bu rantı bir avuç insana değil İstanbullular'a verecek." değerlendirmesinde bulundu.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Habertürk yayınında Teke Tek programında Fatih Altaylı'nın sorularını cevapladı.

Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından çıkan satır başları şu şekilde:

"İstanbul'u almamızı bir türlü hazmediyorlar"
"Sayın Bahçeli'nin söylediğini bir tarafa bırakıyorum. Eleman alımıyla bilgiler elbette devletin denetimdedir. Elbette denetlenebilir. Hiçbir zaman 'niye müfettiş gönderdiniz' diye şikayet etmedik. Bir suçlama yapıldı, suçlamanın gerekçesi havada, teröristleri alıyorlar, istihdam ediyorlar vesaire. Eğer soruşturma açacaksanız, iyi hal kağıdı verenlere açacaksınız. İBB'nin Milli İstihbarat Teşkilatı mı var? Yapılan kumpas, işin Türkçesi İstanbul'u almamızı bir türlü hazmediyorlar. Nasıl olur da İstanbul'un rantını 16 milyona Ekrem İmamoğlu'na verir? Bu rantı bir avuç insana değil İstanbullular'a verecek. Bütün belediye başkanlarımız, İçişleri Bakanlığı müfettişleri, kontrolleri, Sayıştay denetçileri denetliyorlar. Hiçbir şikayetimiz yok, istedikleri kadar denetlesinler. Ama önyargıyla gidiliyorsa. Önce bir bekle bakalım müfettişlerin raporunu. İBB soruşturma açtı, pek çok yolsuzluk dosyasını düzenledi, İçişleri Bakanlığı müsaade etmedi. Ne oldu bu yolsuzluk dosyaları? Üstü kapatıldı. Söylüyoruz, bunu ama dosya onların ellerinde. Rakamları kamuoyuyla paylaşıyoruz. Ama önümüzde bir duvar var.

Şimdi Ulaştırma Bakanlığı yapan kişi eskiden İBB'de Genel Sekreter Yardımcısıydı. İş olmuş gibi tutanak tutuyor, düzenliyor, adama para veriyorlar. İhale yok, bina da yok. İhale yapılmış gibi tutanağı tutup adama para veriyorsunuz. Bunun hesabı sorulacağına bu adamı bakan yapıyorsunuz. Belgeler var, imzası var. Getirdiniz, bakan yaptınız, ne oldu? Dokunulmazlığı oldu. Kimsenin hakkını yemek istemem. Müfettiş olmak kolay değildir. Herhangi partiye sempatisi olabilir. Müfettişin vicdan taşıması lazım. Olaylara bakacak, soru soracak, tabii ki Ekrem Bey'e değil; ilgili kişiye soracak. Olayların birilerinin beklediği noktaya ulaşacaklarını hiç sanmıyorum. Bunu AK Parti'nin içindekiler de söylüyor zaten. Ben müfettişlerin bir talimatla bu işi gidelim, soruşturma açalım, Ekrem Bey'i görevden alalım, böyle bir şey işin doğasına aykırı, mümkün değil."

"Teröristse tutsunlar, mahkemeye versinler"
"Teröristse şimdiye kadar neredeler? Tutsunlar, mahkemeye versinler. Polis, savcı, Bakanlık, Cumhurbaşkanlığı var mı, var. Yakalarsın, götürürsün, ifadesini alır, gereğini yaparsın. Bu adamlar şu anda çalışıyor. Ya iftira atılıyorsa. Bunlardan hepsinin tazminat davası açmasını isteyeceğim. Yerel seçim öncesi Ankara'da Mansur Bey'e iftira attılar. Kazanırsa su paralarını teröristler toplayacakmış. Akla ziyan şeyler. Bunlar günlerce yazıldı, çizildi. Düşünce saçmalıkların biriktiği bir alan gibi. Her türlü iftira rahatlıkla atılabiliyor. Ben eski denetim elemanıyım. Denetimden geliyorum. Denetimin bir ahlakı vardı. Ben buna rağmen savcılara, müfettişlere güveniyorum.

Hükümet kim? Bakan kime bağlı? Kendesine. Emniyet, MİT kime bağlı? Adalet Bakanlığı kendisine bağlı. Teröristler var diye suçluyor. Beyefendi sen orada armut mu topluyorsun. Terörist üzerinden belediye başkanını suçluyor. İftira ile devlet yönetilmez, akıl, bilgi ve birikimle yönetilir. Bu adam teröristleri istihdam ediyorsa yakala kardeşim. Telefonların sürekli dinlendiklerini düşünün. Önce kendi belediyelerine baksın. Olmayan işi olmuş gibi gösterip, tutanak düzenleyip, olmayan işin parasını veren adamı getirip bakan yaptı. Bakanın 'bana iftira atıyorlar' demesi lazım. Dava bile açamıyor."

"TÜİK Başkanıyla görüşseydim neye göre saptıyorsunuz diye soru soracaktım"
TÜİK Başkanıyla görüşseydim neye göre saptıyorsunuz diye soru soracaktım. TÜİK'in internet sitesinde 'herhangi sorunla karşılaştığınızda bizi ziyaret edebilirsiniz' diyor. Ben bir sorunla karşılaştım. Bırakın ana muhalefeti, genel başkanlığı, bir milletvekili bir yere gidecek, siz kapıyı kapatıyorsunuz. Tepkiyi TBMM Başkanı'nın göstermesi lazım. Niye gösteremedi? Çünkü saraydan talimat alması lazımdı tepki gösterip, göstermemesi için. Ben oraya işçinin, emeklinin, asgari ücretlinin, milyonlarca kişinin hakkını aramak için gittim. Sonuçta asgari ücretlilere bir rakam verildi, ama emekliye ne verildi? Yüzde 25, enflasyon kaç? Emeklinin suçu ne? Emekli çalıştı, üretti, alın teri döktü, ülkenin kalkınmasına katkıda bulundu, primini üredi, 'artık senin insanca yaşamana gerek yok, sen bunla idare et' diyor. Bütün emeklilere diyorum, 'Sandığa gidip hala AK Parti'ye oy veriyorsanız o zaman memnunsunuz' diyorum.


10 milyona yakın emekli, yine benim dillendirmem sonucu iki bayram ikramiye alıyor. Bazı emekliler PTT'de kuyruğa girmişlerdi. 'Ey Kılıçdaroğlu biz rahat geçiniyoruz diye bana telgraf çekmişlerdi'. Milli Eğitim Bakanlığı'na niye gittim? Bir tweet gördüm. Dereceye girmiş birisi KPSS sınavında, sözlü de eleniyor. Bunun üzerine hemen arkadaşlarla konuştum, Milli Eğitim Bakanlığı'ndan randevu istedim. Özel kalemime söyledim. 'Bu haksızlık nedir?' diye soracaktım. 'Bir insanın elinden ekmeği alınır mı?' bunu soracaktım. Bekledik, yanıt yok. 12 saat bekledik. 15. saatin sonunda ben oraya gittim. Ben sınava girip, hakkı elinden alınan insanın hakkını savunmayacaksam niye siyaset yapıyorum o zaman. Danıştay kararlarına baktım. Daha önce benzer uygulamalar olmuş. Danıştay kararı 'hayatın olağan akışını aykırıdır' diye iptal etmiş. Bunlar tekrar alınmış ve eklenmiş. Bir kadın öğrenci şunu söyledi; 'annem öldüğü zaman babam ağlamadı, ama ben dereceye girip sözlüye girince babamın ağladığını gördüm, içime sindiremiyorum' dedi. Onun hakkını savunmayacağım da kimin hakkını savunacağım?

"İktidar olursak KPSS'yi yapacağız, sözlüyü kaldıracağız"
Ben Milli Eğitim Bakanlığı'nın önünde konuşacaktım. Saray 'randevu vermeyin' demiştir. Benim oraya gidişim sadece ve sadece bu olayı kamuoyuna ve daha geniş kitlelere duyurmak. Kapı açık da olsa zaten girmeyecektim. Ama onlar korkularından oraya zincir takmışlar. Ben bu meseleye dikkat çekmek için gitmiştim. Bu öğrencilere söz verdim, sizin için internet sitesi açağım dedim. Artı onlara her türlü hukuki desteği vereceğimizi söyledim. Bütün illerde avukat arkadaşlarımız çalışıyor, bunların dilekçesini yazacağız, haklarını sonuna kadar savunacağız. Biz iktidar olursak KPSS'yi yapacağız, sözlüyü kaldıracağız. Bazı alanlarda sözlü olabilir, o zaman kamera koyacağız. Matematikte dereceye giren öğrenci şunu söyledi, 'Türkiye'de dereceye girmişim, bütün sorulara cevap verdim, teşekkür ettiler, ben de sevindim artık öğretmen olacağım diye. Sonuçlar açıklanınca gördüm ki kazanamamışım'. Sınava giriyoruz, yüzümüze bile bakmıyorlar diyorlar. O zaman biz anlıyoruz ki, bunlar bizi eleyecekler.

Haksızlık karşısında susarsak bizim siyaset yapmamızın bir anlamı kalmaz. Bu çocuklar bizim partiye oy verip vermiyor mu diye bir arayışa girmedim. Hiçbir zaman sormadım. Bizim bu haksızlıkları dile getirmemiz gerekiyordu. Beyler rahatsız oluyorlar. Erdoğan hiç konuşmuyor, 'niye Milli Eğitim Bakanlığı'nın önüne gidiyorsun' diyor. Arkadaş bir sor bakalım; ben oraya niye gidiyorum? Önce senin itiraz etmen lazım. Dereceye giriyor, daha düşük puan verip eliyorlar. Ben orada Bakanı görsem ne olur? Bir haksızlık var, giderilmesi lazım.

"Bizim ülkede demokrasi yok ki"
Zaten hepimiz sokaktayız. Kimimiz parkta, kimimiz parkta. Sokağa çıkmaktan kast ettiğim şu; bunlar şunu istiyor; biz sokağa çıkacağız, camı pencereyi kıracağız, Erdoğan bunlardan hoşlanacak, OHAL ilan edecek. Oh ne güzel istediğim kararnameyi çıkaracağım. Sokağa çıkmaktan kastımız buydu. İzin alarak miting yapıyoruz zaten. Mitingin korumasını polisler yapıyor. Sonuçta bu ülkenin güvenlik güçleri. Bizim ülkede demokrasi yok ki! İnsanlar çıkıp, bildiri okuyacaklar. Baskı, jop herşey var. Nasıl yapacaklar? Demokrasi olsa zaten sorun olmaz. İnsanlar düşüncelerini söylerler, yürüyüş yapabilirler. Anayasa diyor zaten, silahsız ve saldırısız önceden izin almaksızın yürüyüş yapabilirsiniz. Anayasa da askıya alınmış. CHP ve kendi tabanımız adına konuşuyorum. Mersin'de şu meydanda değil burada dediler, yaptık. Meydan belediyeye ait. Bir gerginlik olmasın diye.

"Gidici olduğunu gayet iyi biliyor, çatışma, gerginlik istiyor"
Gidici olduğunu gayet iyi biliyor, çatışma, gerginlik istiyor. O nedenle her türlü hakareti yapıyor. Sadece gülümsüyorum. Bütün yetkilere sahip olan birisi rakibine hakaret ediyorsa bu acizliğin görüntüsüdür. Artık gülüyorum. Kesinlikle artık ülkeyi yönetme kapasitesi bitmiştir. Gerginlik, kavga üzerinden varlığını sürdürmek istemektedir. Devletin güçlerini kullanarak bunu yapmak istemektedir. Cesareti varsa televizyonda karşıma çıkar. Cesareti yok, bilgisi yok birikimi yok. İstersen promteri de getir. Vereceği çok hesap var. Asıl temel nokta orası. Erdoğan'a ne söyledim; mal varlığını araştırırım. Tek kelime bile etmedi. İktidardan gitmenin onun için ciddi maliyet doğuracağını biliyor. Devlet endişe ile yönetilmez.

"Önümüzdeki Eylül ayında seçim bekliyorum"
Önümüzdeki Eylül ayında seçim bekliyorum. Ekonomiyi götüremezler. 20-27 Aralık arası Türkiye'nin en büyük soygunu gerçekleşti. Dolar alanların büyük kısmı kaybetti. Sağolsun Nebati Bey açıkladı kamuoyuna, biz de oradan öğrendik, 'küçük tasarruf sahipleri zarara uğradı' diye. Bir korku iklimi yaratmak son derece tehlikeli. 'Bu gitmez, sandığı koymaz?' deniyor. Niye gitmesin, niye sandığı koymasın. Demokratik yollardan gidecek. Bu ülkede ilk kez sandığa gidecek 6 milyon 200 bin genç gönderecek. Bundan daha güzel başarı olabilir mi? Onun tuzağına düşmeden inandığımız yoldan kararlılıkla devam etmeliyiz. O gerginlik yaratacak ama biz oraya takılmayacağız. Her türlü hakareti yapacak, yapsın sabahtan akşama, istediği kadar yapsın. Ona en büyük iyiliği ben yapıyorum. Hatalarını ben söylüyorum. Yakın çevresinden hiçbirisi buna cesaret edemiyor. Bizim MYK'da arkadaşlarımız bana söyler 'sayın genel başkanım bunu yanlış yaptık' der. Zaten bizde bunu söylememek eşyanın tabiatına aykırı. Biz gerginlik yapacak eylemin içinde olmayız.

"Dolar geriye gitmez, gittiği yeri unutmaz"
Başarı fiyatta istikrarı sağlamaktır. Doların şimdi, 6 ay, 1 yıl sonra kaç lira olacağını herkes bilir. Dolardaki bu oynaklık nedeniyle kimse 1 saat sonra ne olacağını bilmiyor. Sanayici ve esnafla konuştum. Dolar geriye gitmez, gittiği yeri unutmaz. Erdoğan da öyle yaptı. 18'e göre petrole zam yaptılar. Dolar düştü, benzinin fiyatı düşmedi, tam tersine arttı. Bu millete kazık atmak demektir.

"Ülkeye demokrasi gelmeden fiyatlarda istikrar sağlayamazsınız"
Olayı sadece Dolar endeksli alırsanız yanlış yaparsanız. Kesinlikle ülkeye demokrasi gelmeden fiyatlarda istikrar sağlayamazsınız. İlk işimiz demokrasiyi getirmek, üretimi, sanayiciyi destekleyeceksiniz. Teşvik politikasını katma değeri yüksek ürün üreten firmalara vereceksiniz. Güçlü bir sosyal devlet oluşturmanız lazım. Biri aç, bir toksa huzuru bulamazsınız. Devlette liyakat sistem, sürdürülebilirlik, bunların hepsi olacak. Önümüzdeki seçimlerde Cumhurbaşkanı, Millet İtitfakı'nın Cumhurbaşkanı olacak. İlk 1 hafta içinde stratejik planlama teşkilatı kuracağız. Her alanda birikimli 15-20 kişi atayacaksınız. 'Bana 15 gün içinde Türkiye'nin bütün rakamları getireceksiniz' diyeceksiniz. Bu rakamları beklerken Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplayacaksınız. Anlatın sorunlarızı diyeceksiniz. Hangileri nasıl çözülecek, nasıl çözülmeyecek? Sorunu yaşayanı dinleyeceksiniz ki, çözebileceksiniz.

"Havaalanı, köprüler; biz bunları kamulaştıracağız"
Devlette israfa bir genelgeyle son vereceksiniz. Yeni seçilecek Cumhurbaşkanının toplumla kendisi arasındaki güven ilişkisini sağlıklı kurması için bunu söylüyorum. Toplum Erdoğan'a, Erdoğan da topluma güvenmiyor. Bazı rakamları bilmiyoruz. Mesela İstanbul Havaalanı kaça yapıldı? Yollar, köprüler kaça yapıldı? Hangi yükümlülükler var? Ne kadar ödeyeceğiz? Sözleşmeler gizli. Biz ulaşamıyoruz sözleşmelere. Bunlar bildiğimiz ihale değil. Bunlar ayrı ve özel. Bu bilgileri istiyoruz, soru önergesi veriyoruz. Köprünün maliyeti ne? Bilmiyoruz. Biz bunları kamulaştıracağız, tamamını TL'ye çevireceğiz. İntikam duygusuyla değil, gerçek maliyetleri hesaplayıp, 'al kardeşim paranı git' diyeceğiz. Bu konuda yetişmiş, Tahkim davalarına bakmış hukukçular var."

"İktidar muhalefete hesap verecek"
"Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek için belli bir zaman dilimine ihtiyaç var. 6 partinin genel başkan yardımcıları güçlendirilmiş parlamenter sistemden ne anladığımızı, neyi nasıl yapacağımızı bir rapora bağladılar. 23 sayfalık bir rapor. Genel başkanlar yetkili organlarıyla konuştuktan sonra kamuoyuyla paylaşacaklar. Ekonomiyi sağlıklı işleyen hukuk normu içinde değerlendiremezsiniz sağlıklı sonuç alamazsınız. Kesin Hesap Komisyonu'nun kurulmasını istiyoruz. Başkanı muhalefet olacak. Biz muhalefet partisine geçen yılın bütçesinin hesabını vereceğiz. Bakın özgüvenimize. Yolsuzluk, hırsızlık yok. Gidip muhalefet partisinin başkanına hesap vereceğiz. Bu yolsuzlukların önünü büyük ölçüde alacağız anlamına geliyor. İktidar muhalefete hesap verecek.

Hakim ve savcıların görev yapmasını istiyorsanız anayasal güvenceler, HSK'da siyasiler ağırlık taşıyorsa, bu olmaz. AYM'ye üyeler seçildi. Dikkat edilmesi gereken şu; aldığı kararların kaçı Yargıtay tarafından onandı? Yabancı dil biliyor mu? Kaç tane makalesi var? Bunların içinden seçersiniz. Şimdi biz 'bizim partili mi, öbür partili mi' diye bakıp seçiyoruz. Meclis tüzüğünü değiştirerek hakimler bu kriterlere göre seçilmelidir. Bu olduğu takdirde sağı solu değil, bilgi sahibi olup, olmadığına bakacaksınız. Sınavlarda benim adamım, onun adamı olmayacak.

Ersan Hoca'nın dediği doğru. İşçiyi oraya alan belediyeyle ilgili soruşturma o bağlamda. Normalde soruşturma bakandan onay alınır, sonra teftiş kurulu başkanından alınır. Müfettişler de görevlerini yapmak için giderler. Belediyenin o işle ilgili işlemine bakacak ve ona göre rapor yazacak. Bir adam oraya önyargılı gitmişse tüzük böyle yazmış, kanun öyle yazmış hiç bunlara bakmaz."

"Siyasi Partiler Yasası'nın değişmeli"
Siyasi Partiler Yasası'nın değişmesi gerektiğini söylüyoruz. Darbe sonrası çıkmış bir yasadır. Bu haliyle parlamentoda lider vesayetini egemen kılmaktadır. Milletin vekilini millet seçmelidir. Biz mecburen seçiyoruz. Varolan sistem var. Siyasi Partiler Yasası baştan sona değişmesi lazım. Cinsiyet potasının getirilmesini de savunuyoruz biz. Son kanun teklifi 50 + 50'ydi. Onu da reddettiler. Türk demokrasisinin darbe hukukundan arındırılması lazım. Liderlere belli oranda kontenjan verilmesi lazım; çünkü akademik, bilim dünyadan insanların da davet edilmesi lazım.

TBMM Başkanı Şentop yayına bağlandı
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, "Sayın Genel Başkan diyorki ben Milli Eğitim Bakanı'nda randevu istedim verilmedi. Bu konuda TBMM Başkanı sahip çıkmalıydı, devreye girmeliydi girmedi çünkü Saray'dan talimat alıyor. Doğrusu ben siyasi parti temsilcileriyle, genel başkanlarıyla hiçbir zaman günlük meseleler siyasi tartışmalarla ilgili polemiğe girmedim, girmek de istemem, girmeyeceğim de bunu peşinen söylemek isterim. Fakat bu ilk değil bunun devam edeceğini de düşündüğüm için burada milletimizin doğru bilgilendirilmesi bakımından sadece bu kanıya mahsus olmak üzere bir açıklama yapmak istiyorum. TBMM Başkanıyım ve TBMM Başkanı sıfatı dışında hukukçuyum. Yıllarımı hukuka verdim. Anayasa ve içtüzükle ilgili muhtelif dersler verdim. Bir milletvekilinin anayasa ve içtüzükle ilgili haklarının neler olduğunu bu haklarla ilgili bir sorun yaşandığında Meclis Başkanı'nın ne zaman ve nasıl müdahale edeceğini çok iyi biliyorum. Ama milletvekillerinin bütün yaptıkları işlerle ilgili olarak sonuç alamadıkları zaman Meclis Başkanı onların yanında arkasında onların her türlü taleplerini karşılayacak bir makam değildir. TBMM Meclis Başkanlığı'nın günlük siyasi polemiklerin içerisinde  bu şekilde malzeme yapılmasından rahatsızlık duyuyorum. Siyasetçilerin kendilerine göre siyasi planları olabilir. İletişim stratejileri, oyunları olabilir ama bu oyunlarda kendileri ve gönüllü olanlar oynayabilir. Bir siyasi partinin kurmuş olduğu iletişim stratejisinin oyuncusu olarak Meclis Başkanı'nı davet etmek ve gelmediği zaman da Meclis Başkanı'nı siyasi tahammülün ve hukukun sınırlarını zorlayan bir şekilde itham etmek çok yanlıştır, vahimdir. Siyasi parti genel başkanları istedikleri gibi tartışsınlar, konuşsunlar ama kendilerini başarılı veya başarısız hissettikleri zamanlarda kamuoyunu yanıltacak açıklamalar yapmasınlar. Ben şunu ifade ediyorum zaten Sayın Genel Başkan da o sözleri söyledikten kısa bir süre sonra ben zaten Milli Eğitim Bakanı'yla görüşmeyi planlamamıştım demişti. Meclis Başkanı'ndan böyle bir siyasi çalışmanın bir yerinde yer almasını beklemek çok yanlıştır. Başka bir siyasi tartışmaya girmek istemem bulunduğum konum dolayısıyla."  dedi

"Gerçek anlamda parlamentoda başkanlık yapan birisinin milletvekilinin hakkını ve hukukunu savunması gerektiğini söylüyorum"
Kılıçdaroğlu cevap olarak, "Randevu istedim vermedi TBMM Başkanı devreye girsin bana randevu alsın böyle bir beklentim hiç olmadı. Böyle bir şey de söylemedim. Bir milletvekili olarak bir bakanlığa giderken sizin önünüze kilit vurulmuş bir kapı çıkıyorsa buna her şeyden önce TBMM Başkanlığı beyler napıyorsunuz bu seçilmiş kişi siz atanmışların olduğu bir bakanlığa bir milletvekili gelebilir, sorusunu sorabilir, siz bunu nasıl yapabiliyorsunuz diye sorması gerekirdi. Sormaz ben biliyorum Sayın Şentop bunu zaten sormayacaktır. Ama gerçek anlamda parlamentoda başkanlık yapan birisinin milletvekilinin hakkını ve hukukunu savunması gerektiğini söylüyorum yoksa telefon açsın benim yerime araya girsin randevu alsın öyle bir beklentim hiç olmadı. Aynı şekilde vatandaşlar gelebilirler, randevu almadan gelebilirler. Ben TÜİK'e gittim orada da demir kapı vardı" ifadelerini kullandı.

Şentop tekrar söz alarak, "Gerçek Meclis başkanı diyor, bunu vahim buluyorum. Ben gerçek meclis başkanı değilsem gerçek genel başkanı olmadığı aynı minvalde tartışılır. Bunları tartışırken asgari nezaket içinde kalalım. Sayın genel başkan bu dönem boyunca yüzlerce milletvekilinin gittiği, bakanlıkta görüştüğü bakanlıktan bahsediyoruz. Bir milletvekilinin bakandan randevu isteyip gittiği engellendiğini yanlış buluyorum. Çok spesfik bir şey yapıyorsunuz, buylrun yapın. Milletvekiliolarak gittim kapılar kapandı, hayır. Yüzlerce milletvekili gitmiş. Ama siz özel planlama ile iş yapmak istiyorsanız, buyrun yapın. Ama yaptığınız planlamada malzeme olmadı diye Meclis Başkanı suçlayamazsınız" diye konuştu.

"Bizi Saray da dinliyor; şimdi Saray'ın da bağlanmasını istiyorum"
Adil Karaismailoğlu yayına bağlanarak şöyle konuştu:

"Bir muhalefet lideri sayın Kılıçdaroğlu, kötü siyasete bizleri alet etmek istiyorlar. Kendi söylediklerinde çelişiyor. Genel Sekreter Yardımcısı tutanak tutmaz zaten. Bütün İstanbul beni tanıyor. Oturduğunuz yerden iftira atmak çok ayıp. Sizin temsil ettiğiniz kitle var. Siz belediye çalışanları için namus sözü vermiştiniz, onu hatırlatmak lazım. Yazıktır, kul hakkı vardır. Biz Anadolu çocuklarıyız, üzülüyorum. Milyonların önünde bu iftirayı atamazsınız. Bu iftiralar sayesinde hiçbir yere gelemezsiniz. Lütfen kendinize gelen. İstanbul Havalimanı 10 milyar Euro'ya yapılmıştır, devletin kasasından kuruş çıkmamıştır. 25 yıl devlete 22 milyon Euro kira verilecektir. Bunların hepsi açıktır. Bu işi yapabilecek olan firmaların müracaat edip, yarışma sonucu alınmıştır. İşletmeci teklifini verir. Finans maliyetini hesaplayarak teklif verir. Kamu menfaati açısından en iyi teklif kim verirse kabul edilir. Genel başkan benim büyüğümdür. Aslı astarı olmayan, belgesi olmayan bir şeyi söylemesi bizi üzmüştür. Dava edilmiştir geçtiğimiz cuma günü. Hesabına verecektir."

Kılıçdaroğlu: Önümde bir yazı var. Uydurma muydurma bilmem.

Karaismailoğlu: Genel Sekreter Yardımcısı tutanak mı tutar? Lütfen beni kötü siyasetinize alet etmeyin. Biz SSK yönetmedik. 25 yıldır İBB'nin nereden geldiği ortada. Böyle bir şey olabilir mi? Genel Başkan o kadar hassas ise mevcut belediyeden hesap sorsun.

Kılıçdaroğlu: İçişleri Bakanlığı müfettişleri gelse savcıdan bu belgeyi alsa.

Karaismailoğlu: Bu bir iddiadır. Kendisi de söylüyor. Yolsuzluk yaptı diyor, yakışıyor mu bir genel başkana. Bu zaten iddia zaten.

Kılıçdaroğlu: Şimdi Saray da bizi dinliyor. Onun da bağlanmasını istiyorum. Ben belgesiz konuşmam. Elimde belge var. Bu belge uydurma,yanlıştır diyebilirler. Devletin bütün elemanlarını devreye koysunlar.

Karaismailoğlu: Siz gidin belediye otobüsleri neden yolda kalıyor, hastane yolunu niye yapmadın diye belediye başkanından hesap sorun. Levazım Tüneli niye duruyor diye hesap sorun. Şu anda Dolmabahçe Tüneli'nden 60 bin araç geçiyor. Bu tünel yapılınca o kadar araç geçecek.

Kılıçdaroğlu: Bu bir belgedir, iddia değildir. Tarih ve numara da vereyim. Sayın Bakan ona da baksın. Belgesi var tutanak var. İçişleri Bakanı gelsin el koysun. Niye el koymuyor. Bu netameli bir iş, birilerine dokunacak. Görevlendir müfettişe. Bu iddiayı taşıyan kişi bakanlık yapamaz. Olay savcılıkta. Mutlaka bir ödeme yapılmıştır, yapılmadığı takdirde suç işlenir. Yapılmayan işe para verirseniz olur mu? Siz İBB'nin Cumhurbaşkanlığına kaç araç tahsis ettiğini biliyor musunuz? AK Parti'ye, Bakanlara, vakıflara niçin araba tahsis edilir. Bu milletin, fakir fukaranın parası çarçur edilir mi? Efendim bunlar iddia. Ne iddiası kardeşim. Plaka var, tahsis var. Ne iddiası Allah aşkına! Çıksın saraydaki zat 'Biz araç tahsisi istemedik' diye söylesin. Plakaları tek tek önlerine koyacağız. Resmi yazı var. Bakanlıklara resmi yazı var.

"Kul hakkı neymiş, erdemli olmak neymiş bütün herkes görecek"
"Cumhurbaşkanlığı'na 7 araç, 15 Temmuz Derneği'ne 7 araç, AK Parti Grup Başkanvekilliği, AK Parti Silivri İlçe Başkanlığı, Başbakanlık 100 araç, Cumhurbaşkanlığı, Erok Spor Kulübü, Irak Devlet Başkanı, Meclis 1. Başkanvekili, Okçular Vakfı, Sekbanlar Spor Kulübü, Sıcak Yuva'ya İBB'den araç, ne yapılıyor bunlar? Ne iddiası? Bunlar kul hakkı yiyorlar. İstanbul'un alın terini nasıl birilerine peşkeş çekersiniz. 27,5 yılımı devlete verdim böyle rezalet görmedim. Desinler ki 1 aracı CHP Genel Merkezi'ne tahsis etik. Desinler bakalım. Siz aracı tahsis ediyorsunuz. Sürekli tahsis ediyorsunuz. Olur bir kez acil bir şey olmuştur. Bunu anlayışla karşılarım. Başkanvekiline aracı veriyorsunuz. Uzun süreli. Bir de devletin kasasından kuruş para çıkmıyor diyorlar ya. Büyük aldatmaca. Garantileri kim verdi? Bu sözleşmeler gizli. Madem bu kadar şeffaf niye açıklamıyorsunuz? Şehir hastanelerini açıklayın? Şehir hastanelerinin kaça mal olduğunu bunlara danışmanlık yapan İngiliz firmasının internet sitesinden öğreniyoruz. Temel atıyorsunuz, arkasından ihale yapıp, aynı adama veriyorsunuz. Biz yapsak kıyamet kopar. Savcı burada bir şey yok diyor. Şu devletteki çürümüşlüğe bakar mısınız? Devletin yeniden inşa edilmesi lazım. Bunu da Allah'ın izniyle biz yapacağız. Kul hakkı neymiş, erdemli olmak neymiş bütün herkes görecek."

"Kim olursa kazanır"
"Benim ittifak anlayışımda büyüklük küçüklük yoktur, eşitler arasındaki ilişki vardır. Adayı oturur konuşuruz. Bu konu orada duruyor. Bir Cumhurbaşkanının nitelikleri ne olmalı. Devleti iyi bilmesi lazım, devlet aklının ne olduğunu bilmesi lazım. Verdiği sözün arkasında durması lazım. Ne güzel bütün imzaları atıyorum, nereden çıktı bu parlamenter sistem dememesi lazım. Devletin işleri karmaşıktır, orada sizin önceliklerinizin ne olduğunu çok iyi bilmesi lazım. Biz bugünden ne yapacağımızın temel normlarını belirlemiz lazım. Olay Cumhurbaşkanı değil sistem olayı. Devam edecek miyiz, etmeyecek miyiz? Sisteme devam edeceksiniz Erdoğan var, etmeyeceksiniz karşısında oturan var. Cumhurbaşkanı 24 saat konuşmayacak, kimseye hakaret etmeyecek.

Kısa süre içinde göreceksiniz, geçeceğiz. Olayı isme indirgerseniz en büyük hatayı yapmış olursunuz. Bizi isim mi, sistem mi kurtaracak? Kim olursa kazanır. Sisteme karşı birisi oturacak. Sen bu sistemi istiyorsan ona, değişmesini istiyorsan buna oy ver. Söyleyeceğiz, bunun nitelikleri bu, bunun nitelikleri bu."

"Geleceği yurt dışında aramayın"
"Bütün vatandaşlarıma söylüyorum, hiç kimse endişe etmesin. Geleceği yurt dışında aramayın, bu ülke güzel ülke. 6 milyon 300 bin genç bu ülkenin kaderini değiştirecek. Hiçbir varsayımın içine girmeye gerek yok. Yeni Cumhurbaşkanı Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı olacak. Ahlakı, dürüstlüğü, devlette saydamlığı, liyakatı temsil edeceğiz. Hiç kimsenin kimliği, yaşam tarzıyla ilgilenmeyeceğiz. Bu ülkede helalleşmeyi sağlayacağız. Kim kamu tarafından bir haksızlığa uğramışsa onunla helalleşmek gerek. İki kişi oturur helalleşir. Bugün kanaat önderleriyle toplantı yaptık. Toplantının sonunda bir AK Parti ile AK Partili olmayan arkadaş heyetin huzurunda helalleşmek istiyoruz diyerek karşılıklı sarıldılar birbirlerine."

"Roboski'de haksızlık var mı? Evet var"
"Vaizlerle biraraya geldik. Koşa koşa gelip, bize oy verecekleri için değil, bizi tanımalarını istiyoruz. Onlara neyin nasıl olduğunu, yanlışları anlatıyorum. Ankara'da Kocatepe Camii var diyorum. O vakfın kurucularının arasında rahmetli İsmet İnönü. Şimdi siz buna nasıl dinsiz diyebilirsiniz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1921'de yaptığı konuşma var. 'Milli abidelerimiz olan camiler için şu kadar ödenek ayırdık' diyor. Bir önyargıyla insanlara atılan iftira sonucu garip bir tablo çıkmış ortaya. Doğruları önüne koyduğunuz zaman onlar zaten düşünüyor. Ben hiç kimseye 'gel bizim partiye oy ver' demedim. Karşılıklı ön yargılarımızı kırmak istiyorum. Vallahi müthiş güzel gelişmeler oluyor. Benim bile düşünemediğim boyutta gelişmeler var. Şanlıurfa'ya gittim, ayın 27'sinde Diyarbakır'a gideceğim. İnsanlar helalleşmenin kesin olması gerektiğini söylüyorlar. Roboski'de haksızlık var mı? Evet var. İnsanlar öldü mü? Evet öldü. En azından bir özür olması gerekiyor, bir sevginin olması lazım."

"Devlet dediğimiz kurumun adil olması lazım"
"Bugün Berfu anadan söz etti birisi. Mezarını bulamadı evladının. Mezarının başında fatiha okuyamadı. Hakkını alamadan vefat edip, gitti. Allah rahmet eylesin. Buna karşı 'biz haksızlık yaptık galiba' demeyecek miyiz? Artık devlet dediğimiz kurumun adil olması lazım. Birisi haksızlık yaptıysa tepki vermesi lazım. Haksızlığı gidermesi lazım. Helalleşmeden anladığımız bu. Hesaplaşma ayrı. Birisi hırsızlık yaptı, onunla helalleşme tabi ki hayır. Akademisyenleri attınız. Bunlar beraat ettiler, yine görev vermediniz. Helalleşme bir yüzleşmedir. Gerekirse biz de helalleşelim. Biz de mesela başörtüsünü Türkiye'nin bir numaralı sorunu haline getirdik mi? Evet getirdik. Bizinm de burada kusurumuz var demeliyiz yani. Evet bir hata, kusurumuz, hatamız var, bunun telafi edilmesi lazım. Benzer bir haksızlığı yapmamamız için bizim ve toplumun hazır olması lazım."

"HDP siyasi partidir"
"HDP siyasi parti mi, parlamento grubu var mı, TBMM'yi yönetiyor mu? Peki nasıl diyeceksiniz terör örgütü diye. Bir siyasi partinin teröre mesafe koyması zaten olmazsa olmaz. Terörle mücadele ederken biz 'yapmayın, etmeyin mi' dedik. PKK'nın saldırdığı liderler içinde benim. 1 askerimiz şehit olmuştu. HDP gerçekten terörle ilgisi varsa cumuhriyet savcıları var. Sonuca bakılır, adalet tecelli ederse. Bir suçlamadır gidiyor. En kolay şey karşı tarafı suçlamaktır. Ama karşı tarafı suçlarken oturup kendinize, vicdani kanaatinize bakacaksınız. KHK ile kişinin görevine son vereceksiniz, hakim, savcı soruşturma açmıyor. HDP siyasi partidir. Millet İttifakı içinde yer almıyor, kendileri de deklare ettiler. Demokrasi aşığı parti olarak bütün siyasi partilerle görüşen tek partiyiz.

"Bir siyasi partiyi kriminalize etmeyi doğru bulmayız"
Biz bu ülkede demokrasi, din, vicdan, medya özgürlüğünü savunuruz. Bir siyasi partiyi kriminalize etmeyi doğru bulmayız. Oturur, tartışır, konuşursunuz. Elinizde belge varsa devletin istihbaratı sizde, telefon dinlenecekse sizler dinliyorsunuz. Bir ilişki varsa siz ispat edeceksiniz. Parlamentoda görev yapıyorlar. Bu kadar suçlayan AK Parti, HDP'yle imza attığı birçok belge var. Doğu'ya gidince PKK, Batı'ya gelince F oluyorsunuz. Bu garabet."

"Dış politikada ilk yapacağımız iş rüşvet yediği belli olup büyükelçi atanan kişileri derhal çekeceğiz"
"Dış politikada ilk yapacağımız iş rüşvet yediği belli olup büyükelçi atanan kişileri derhal çekeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti'nin itibarı ve saygınlığını koruyacağız. Rüşvet alan bu kişi büyükelçilik yapamaz. Zaten dava da açmıyorlar. Mahkemeye gidip, ispat edelim. AB bize ne der vs. bunları bırakalım. AB standartlarını yasalaştıracağız. AB kabul eder etmez bizi. Biz kendi irademizle yapacağız. Bunlar 'AB fasıl açsın biz yapalım' diyorlar. Talimatla mı yapacaksın? Sen etik değerlerine güveniyordun beni şimdi al bakalım diyeceksiniz. Büyük yatırımcı Türkiye'ye gelmiyor. Sıcak paracılar vurgun yapmak için geliyor."

"Almanya, ABD'deki enflasyonla ne ilgimiz var?"
"Haksız soygunun önüne geçeceğiz. Almanya, ABD'deki enflasyonla ne ilgimiz var? Tahkim mahkemesinde dava açsınlar. Hakim diyecek ki, 'Bu nasıl ülke'. Bu tamamen bir grup çeteye dolar bazında kaynak tahsis etmektir. Bunların gerçek maliyetini
<< Önceki Haber Erken seçim için tarih verdi Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER