Nitekim Gülen’in makalelerinin önemli bir bölümü, müstakbel ideal toplumun bir tasviridir. Ne var ki, Gülen, yukarıda ismi geçen eserleri bir davranış modeli olarak öne sürmemiş; yalnızca bu eserlerin temelinde yatan derin felsefenin ihtiva ettiği mefkûreyi ortaya koymuştur. Gülen’e göre, en yüksek ideale veya gaye-i hayale hizmet etmenin benzersiz örneği, İslam Peygamberi’nin yaşadığı Asr-ı Saadet’te vücut bulmuştur.
Asr-ı Saadet denilen o mükemmel tablonun manevi bir benzerini beşeriyetin günümüzde de resmedebileceğine inanan Gülen, bir imkânsızı başardı. Kendi muasırlarını, İslam’ın çöküşü rüyasından uyandırarak, İslam’ın taşıdığı ruhun kalp ve zihinlerde tekrar ihya edilebileceğine dair ümidin kıvılcımını tutuşturdu. Gülen, İslam’ın kendi Rönesans’ını yaşayacağından gayet emindi. Bu durum, dogmatik Müslümanların “ahir zamanın arefesinde bulunduğumuz” inancıyla yaşadığı ve sömürgecilik sonrası travmaların birçok Müslümanı Batı karşıtı hâle getirdiği bir döneme denk gelmiştir. Öte yandan Orta Doğu, hâlâ her gün insanların hayatlarını kaybettikleri sıcak çatışmalarla çalkalanmaya devam etmektedir.
Hocaefendi’nin basiretinin kaynağı Kur’an-ı Kerim ve İslam Peygamberi’nin sünnetidir. Bu sebepledir ki onun fikirleri, sanki sonsuz bir nurun yankısıymış hissini uyandırmaktadır. Onun fikirleri, ezelî ve ebedî olan, inananların kalp ve zihinlerini aydınlatan Sonsuz Nur’un bir hüzmesidir. Gülen, imanın dayandığı unutulmaya yüz tutmuş ahlaki kaideleri yeniden ihya etmiş ve bunları genellikle eğitimli, kariyerlerinde yükselen müntesiplerinin ve sempatizanlarının kalplerine derinden derine aşılamayı başarmıştır.
Günümüzde dünyada takriben 2 milyar Müslüman yaşamaktadır. Bunların arasında Allah’ın (c.c.) emirlerine ve Hz. Muhammed’in (s.a.s.) sünnetine uygun amel edenlerin sayısı acaba kaçtır? Bu sorunun cevabı hiç de kolay değildir. İşte tam da bu noktada F. Gülen’in son derece büyük emeği söz konusudur; zira kendisi, Müslümanların özgür düşüncelerine kilit vuran ve değişim ile yenilenmeye yönelik iradelerini felç eden katı dogmatizme karşılık, İslam’ı yorumlamada tenvir edici bir üslup yerleştirmiştir.
Gülen, gerek Doğu toplumlarında gerekse Batı toplumlarında faaliyet gösteren birçok radikal Müslüman vaizin yaptığı gibi, önce düşmanı tasvir edip sonra da ona karşı saldırgan bir tavır takınmamıştır. O, başarının anahtarını üç maddede özetlemiştir: cehalet, yoksulluk ve tefrika ile mücadele. Gülen, Türkiye’de birçok zengin kişiyi ve iş insanını, yüksek eğitimli genç nesillerin yetiştirilmesine yönelik modern eğitime cömertçe yatırım yapmaları için Hizmet Hareketi’ne celbetmeyi başarmıştır.
Bir çağdaş münevver olarak Gülen, iman ile ilim arasında “sulh” yapılabileceğini örnekleriyle ortaya koymuştur. Onun ilham verdiği eğitim hareketi, iman ile bilimin rahatça bir arada yaşayabileceğini göstermiştir. Hizmet Hareketi’nin başarı formülü aslında gayet basittir; fakat bakımlı bir motor gibi çalışabilmesi için tam adanmışlık gerektirmektedir. Hizmet, üç ana sütun üzerine oturmaktadır: ilim, güzel ahlak ve disiplin.
Arap tarihi ve İslam uzmanı Bulgar bilim insanı Prof. Dr. Yordan Peev, “Darülislam” adlı Bulgarca eserinde F. Gülen hakkında şunları yazmaktadır:
“Kâinatın özüne ve hayatın anlamına yönelik yaklaşımında Gülen, maddenin sınırlarının dışına çıkamayan akıl ile Allah’tan ilham almak suretiyle kanatlanan ‘aklıselim’ arasında belirgin bir sınır çizmektedir. O, sadece maddî âlemi değil, mâna âlemini de kavrayabilecek maneviyatla destekli hikmet temeline oturtulmuş bir felsefenin geliştirilmesini ve uygulanmasını tavsiye etmektedir. Gülen, Müslümanlara çağdaş dönemin getirdiği şartlar içinde dine ait normlara uygun biçimde yaşamayı öğütlüyor; insanlığı yakından ilgilendiren sorunlara müspet çözümler üretmeye çalışıyor ve insan hayatının İslam’ın temel değerleri sayılan irfan, adalet, müsamaha ve dayanışma ekseninde yaşanmasını öneriyor.”
İçinde bulunduğu çağın ruhunu çok iyi kavramış olan Gülen, “Dünyanın her yerinde yoksan, hiçbir yerde yoksun.” prensibini öne çıkarmıştır. Bu prensibi kendine şiar edinen Hizmet gönüllüleri, dünyanın dört bir yanına gitmiş ve Gülen’in hayattayken “sulh adacıkları” adını verdiği okulları açmışlardır.
Gülen’in değerler piramidinin zirvesinde insan vardır. Kenneth Clarke, Medeniyet adlı eserinde “Her şeyin ölçüsü insandır.” der. Gülen’e göre, insan, halk edici olan Allah’ın sanatının en mükemmel şaheseridir; opus magnum’udur. İnsanın etnik ve dinî aidiyeti daha sonra gelir. Gülen’in düşünce sistemine göre insan, kendi konumunda kabul gördüğü takdirde onun etnik ve dinî kimliği bir kültür zenginliğine dönüşür. Gülen’in bu anlayışı ile farklı dinlerin mensuplarıyla diyalog kurma fikri arasında sıkı bir bağ mevcuttur. Ancak Gülen, bu fikri “Medeniyetler Çatışması”na yönelik bir karşı tez olarak öne sürmemektedir; zira onun anlayışının temelinde müspet hareket düşüncesi yatmaktadır. Onun fikir atlasında “Güzel gören güzel düşünür; güzel düşünen hayatından lezzet alır.” bakış açısı hâkimdir.
Eserlerinde temel yer tutan konulardan biri de sevgidir. Zira bu ulvî değer sayesinde her Müslüman, kendi değerlerine olduğu kadar Kitap Ehli’nin, Budistlerin vb. değerlerine de saygılı davranmalıdır. Gülen’e göre:
“Sevgi, dünyaya gelen her varlıkta en esaslı bir unsur, en parlak bir nur, en büyük bir kuvvettir ve bu kuvvetin yeryüzünde yenemeyeceği hiçbir hasım yoktur.”
20. yüzyılın en ünlü yazarlarından Yaşam ve Yazgı’nın müellifi Vasily Grossman da şöyle der:
“O — gözü ve dili olmayan sevgi — insanın anlamıdır.”
Gülen, tereddütsüz bir biçimde demokrasiyi savunmuştur. Gazeteci Nuriye Akman’a verdiği bir röportajda şunları söylemiştir:
“Dünyada çeşit çeşit demokrasiler var. Komünizmin olduğu dönemde onlar da demokrasi diyorlardı. Belki Çinliler de demokrasi diyor, Amerika da, İngiltere de, Belçika da. Dünyada elli çeşit demokrasi var. Hristiyan demokratlar var, Budist demokratlar var, Yahudi demokratlar var. Bir anlayışın, bir inanışın, bir felsefenin yanı başında aynı zamanda demokrat da olabiliyor insanlar. İslâmî gelenekleri, görenekleri ve teamülleri yaşamanın yanı başında bir demokrasinin olmasının hiçbir mahzuru yok. Bence böyle bir demokrasi olabilir.”
2008 yılında dünyaca ünlü uluslararası ilişkiler dergisi Foreign Policy, Fethullah Gülen’i dünyanın en etkili 100 entelektüeli arasında göstermiştir. Derginin okurları, Orhan Pamuk, Noam Chomsky, Al Gore, Bernard Lewis, Umberto Eco ve Garry Kasparov gibi dünyaca ünlü isimlerin arasından F. Gülen’i “dünyanın en büyük entelektüeli” seçmiştir.
Foreign Policy’nin Bulgarca yayınında Gülen, okuyuculara şu cümlelerle tanıtılmıştır:
“Milyonlarca takipçisinin oluşturduğu küresel bir ağa sahip Müslüman âlim Gülen, kendi vatanı Türkiye’de bir yandan övülürken, öte yandan yerilmektedir. Onun hareketinin mensuplarının gözünde Gülen, insanları ılımlı İslam prensipleri doğrultusunda yaşanan bir hayata yönlendiren ilham verici bir liderdir.”
“Boğazlar Sultanı”nın yolsuzluğa batmış sultanizm rejimine boyun eğmeyi reddettiği için Gülen, o sultan tarafından devlete ihanetle suçlanmış; Hizmet Hareketi mensupları ise insanlık dışı baskılara maruz bırakılmıştır.
Gülen, çeyrek asır kadar ABD’de sürgün hayatı yaşamış ve ana vatanından uzakta dünyaya veda etmiştir.
Muhterem Fethullah Gülen, bize bu dünya misafirhanesinde sadece birer konuk olduğumuzu; dünyanın âhiretin tarlası olduğunu ve burada ne ekersek ötelerde onu biçeceğimizi; insanca yaşayıp birbirimize karşı saygı ve sevgi duymamız gerektiğini, zira hesap gününde dünyada işlediklerimizden ötürü hesaba çekileceğimizi hatırlatan semavî mesajı zihinlerimizde ve gönüllerimizde tazelemek için aramızda bulunmuştu.
Not: Yukarıdaki makale, muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi'nin ruhunun ufkuna yürümesinin ardından 1 Kasım 2024 tarihinde, Bulgarca online yayın yapan Marginalia sitesinde “F. Gülen – Modernite ile Geleneği Bağdaştıran Müslüman Hümanist” başlığı altında yayımlanmıştır.


















