Beyaz Saray'ın 'decoder'i konuştu

Türk-Amerikan ilişkilerine dair kara bir tablo çizdi. Birçok konuda diplomatik dilin dışına çıktı, açık konuştu.

Beyaz Saray'ın 'decoder'i konuştu

Hürriyet Gazetesi'nden Cansu Çamlıbel,  Center for American Progress'in (CAP) Türkiye uzmanı ve kıdemli araştırmacısı Michael Werz ile Türk - Amerikan ilişkileri hakkında konuştu. Washington’da ABD yönetiminin eğilimlerini anlamak adına analizlerine en çok başvurulan düşünce kuruluşları arasında yer alan CAP’in uzmanı Werz, Türkiye’nin geçirdiği siyasi süreçlere dair kaleme aldığı analizler ve Kürtler konusunda hazırladığı Ağustos 2014 tarihli rapor Beyaz Saray’ın meselelere bakışı açısından için adeta dekoder niteliğinde olduğu belirtiliyor. Werz, Türk-Amerikan ilişkileri açısından parlak bir tablo çizmiyor.

İşte röportajdan öne çıkan kısımlar

*** 
 
TÜRK HÜKÜMETİ, BAŞKAN OBAMA-ERDOĞAN GÖRÜŞMESİYLE İLGİLİ YANLIŞ BEYANDA BULUNDU,  ADETA TUTANAK DEĞİŞTİRDİ

- 2015 başı itibarıyla ABD-Türkiye ilişkileri ne durumda görünüyor?

Biraz eskimiş bir evliliğe benziyor. Artık ortada gerçek bir aşk yok, epey huysuzluk var. İki taraf da birbiriyle mutlu değil. Bir de taraflardan biri devamlı kamuoyunda ilişkinin mahremiyle ilgili konuşuyor, bu sağlıklı değil. Bugün Washington’da, Türk hükümetinin yaklaşımlarıyla ilgili bir süreden beri var olan hayal kırıklıkları devam ediyor. Türk hükümeti, IŞİD karşıtı uluslararası koalisyonu desteklemiyor görünüyor. Bazılarına göre Türkiye İncirlik Üssü’nün kullanımına izin vermeyerek NATO kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmiyor. Bir de bunların üzerine Türk hükümeti iki ülkenin üst düzey yetkilileri arasındaki konuşmaların içeriğine dair yanlış beyanda bulunduğu için ABD yönetimi iki kez düzeltme yapmak zorunda bırakıldı. Bu yakın müttefikler için oldukça olağandışı bir durum.

- Başkan Obama’nın telefon görüşmeleri dışarı farklı aksettirilmesinden dolayı çok öfkelendiği söylenen o iki olayı hatırlatır mısınız?

Başkan Obama’nın öfkelenip öfkelenmediğini bilmiyorum. Zira Beyaz Saray bu meseleleri çok profesyonel bir şekilde halleder. Ama açık olan şuydu; Fethullah Gülen’in ABD’deki durumuna ilişkin olarak Türk hükümeti Başkan Obama ve dönemin Başbakanı Erdoğan arasındaki görüşmenin içeriğini yanlış aksettirdi. Bu güvenin şiddetli biçimde aşınmakta olduğunun bir göstergesi oldu, zira Türk tarafı adeta tutanakları değiştiriyordu. Politikalarda yaşanan ihtilafların yanı sıra bu da bugün Washington’da hem ABD hükümetinin içinde hem de düşünce kuruluşları dünyasında pek çok insanın Türkiye ile ortaklığın yeni bir değerlendirmeye tabi tutulmasının sebeplerinden biri.

İLİŞKİLER ARTIK SADECE ‘AL-VER’E DAYALI, BUGÜN WASHINGTON’DA KİMSE TÜRKİYE’YE BÜYÜK BİR İYİLİK YAPMAZ

- Bahsettiğiniz telefon görüşmesinden sonra 6 ay kadar Obama’dan Erdoğan’a uzun süre telefon gelmedi, ta ki Erdoğan Cumhurbaşkanı olana kadar. Bugün “Artık bu mesele geride kaldı, Erdoğan ilişkileri tamir etmeyi başardı” diyebiliyor musunuz?

Dışarıdan hiç de öyle görünmüyor çünkü tek bir olaydan bahsetmiyoruz. Sayın Erdoğan’dan ABD’nin bölgedeki rolüyle ilgili sürekli suçlamalar geliyor ve bu durum kendisinin Cumhurbaşkanı olmasının ardından da değişmedi. Hükümette devamlı bir anti-Amerikan, anti-Batı bir söylem var. Bunun belli ölçüde iç politikada kazanım için yapıldığı biliniyor ancak Erdoğan’ın seçim kampanyası da bitti. Bu ilişkileri tahrip eden bir yaklaşım. Bir önceki ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin üst düzey hükümet yetkilileri tarafından açıkça aşağılandığına tanık olduk. Eğer ABD’nin ülkedeki ana temsilcisi komploların parçası olmakla itham edilecek ve kamuoyunda dile getirilen iddiaları düzeltmek gibi son derece nahoş durumlarla karşı karşıya bırakılacaksa bu ikili ilişki nasıl yürüyecek? Türkiye hâlâ önemli bir ortak, önemli bir coğrafi konumu var. Ama bugün açık olan şu; iki ülkenin ilişkileri çok daha fazla al-vere (transactional) dayalı bir hale geldi. Benim izlenimime göre bugünlerde Beyaz Saray, Dışişleri ya da Pentagon’da kimse Türkiye’ye büyük bir iyilik yapmaya hazır değil.
 
OBAMA DÖNEMİNDEN SONRA İŞLER TÜRKİYE İÇİN DAHA DA ZORLAŞACAK

- Sözlerinizden Başkan Obama ile Erdoğan’ın ilişkisinin eski yakın haline dönmesinin de artık zor olduğunu mu anlamak lazım? Erdoğan 2013 Mayısı’nda Beyaz Saray’da en üst düzey protokolle ağırlanmıştı. O günlere dönme ihtimali yok mu bu ilişkinin?

Evet, ilişkinin 2011 ya da 2012’de bulunduğu noktaya dönebileceğini düşünmek çok zor. Obama döneminden sonra işler Türkiye için hiç de kolaylaşmayacak. Obama’dan sonra ister Hillary Clinton, ister Cumhuriyetçi bir başkan gelsin, ABD yönetimi Türkiye’ye karşı bugünkünden daha sert olacak. Bu iki liderin birbirini sevip sevmemesiyle ilgili bir durum değil çünkü insanlar bazen liderlerin kişiliklerine gereğinden fazla vurgu yapıyor. Bundan daha önemli olan Türkiye’nin bölgede dengeleyici bir aktör, NATO içinde ve ABD için güçlü bir ortak olup olmamasına dair iradesinin ve kapasitesinin değerlendirilmesi. Bu perspektiften bakınca Türkiye’nin kapasitesine dair güveni zedeleyen üç olay yaşandı.
 
(...)

GÜLEN’İN ABD’DEN SINIR DIŞI EDİLMESİ ZOR GÖZÜKÜYOR

- Türk hükümetinin Fethullah Gülen’in iadesi için ABD’ye resmi başvuru anlamına gelecek bir dosya hazırlığı içinde olduğunu biliyoruz. Bu tür bir girişimden sonuç alabileceklerini düşünüyor musunuz, izleniminiz nedir?

ABD net olarak ortaya koydu; eğer Türkiye sınırdışı için resmen başvuru yaparsa Amerikan Adalet Bakanlığı başvuruyu inceleyip değerlendirdikten sonra bir yanıt verecek. Bu aslında ilginç ve muhtemelen aydınlatıcı olacak çünkü bu süreçte aynı zamanda Türk hükümetinin Gülen Hareketi’ne karşı nasıl silahlı bir terörist örgüt suçlaması getirdiğinin ayrıntıları da ortaya çıkmış olacak. Kamuoyuna açık kaynaklardan bildiğimiz kadarıyla bu tür bir argüman ortaya koymanın zor olduğunu düşünüyorum. Bir önceki ABD Büyükelçisi Ricciardone hareketin üyeleriyle görüşüyordu. Suç işlendiğine dair tutarlı bir argüman ortaya konulmadığı sürece Türkiye’deki bütün sivil toplum aktörleriyle görüşmek ABD’nin sadece hakkı değil aynı zamanda görevi de. Bizim çeşitliliğe sahip ve kendi içinde her zaman aynı fikirde olmayan demokratik bir ülkeyle ilişkimizin doğası böyledir. Kamuoyuna açık tartışmadan bildiğimiz kadarıyla da, Fethullah Gülen’in ABD’den bir gün sınırdışı edileceğini hayal etmek çok zor. Ama elbette bu hâkimlerin vermesi gereken bir karar.

- Türkiye’deki aktörlerin bir kısmını şahsen de tanıyorsunuz. Paralel devlet iddiasıyla ilgili kişisel görüşünüz nedir? Bürokrasiyle olan iletişimlerinizde Türk hükümetinin argümanını haklı çıkaracak bir şüpheniz oldu mu?

Dışarıdan görünen Türkiye’de muhafazakâr hareketin iki farklı unsuru çok güçlü müttefikti. Gülen Hareketi AKP’yi destekleyip güçlenmesine yardım etti. AKP de Gülen Hareketi’ni destekleyip güçlendiriyordu. O nedenle de bugün tarafların birbirlerini ihanetle suçlayıp bir diğerinin kafasında ne olduğunu bilmediğini iddia etmesi oldukça şaşırtıcı! Eğer kanun dışı işler varsa bunlar mutlaka ortaya çıkartılmalı. Eğer kötü bir siyasi kasıtla birilerinin ulusal güvenliği ilgilendiren toplantıları dinleyip sızdırdığı kanıtlanabiliyorsa bu kesinlikle kabul edilemez bir durum. Sorumluları cezalandırılabilir ve cezalandırılmalı da. Ama Türk yargısının sorumluğunu yerine getirip herkese eşit yargılanma hakkı ve kanıtlara ulaşma imkânı sağlaması gerekiyor. Aksi takdirde hukuk sistemine güven zedelenir. 21’inci yüzyılda ekonomik olarak başarılı olma hedefindeki bir ülkede düşündüğünü söylemekten korkan geniş kitleler olmasından daha kötü bir şey yok.
 
ABD İLK DEFA KOBANİ’YLE BERABER KÜRT MESELESİNDE AKTİF OYUNCU OLDU

- 2014 yazında hazırladığınız raporda PKK’nın son dönemdeki hareketleriyle terör örgütünden siyasi bir aktöre dönüşme potansiyeli ortaya koyduğunu belirtiyorsunuz. O noktadan ne kadar uzaktayız? ABD, PKK’yı terör örgütleri listesinden çıkartmayı gündemine alır mı?

O noktadan oldukça uzaktayız. Biz de zaten raporumuzda PKK’nın terör örgütleri listesinden çıkartılması gerektiğini söylemiyoruz. Bugün önemli olan PKK’nın o tür bir değişim geçirmesi için gerekli koşulların belirlendiği bir yol haritasının ortaya konması. 2015 PKK’sı elbette 80’lerin PKK’sı değil. Kürt hareketi içinde farklı güç merkezleri var; İmralı’da Apo, Kandil ve HDP. PYD ve Suriye boyutu da önemli, PKK ile bağlantıları malum. Cezire kantonunda durum Türkiye’nin doğusundan daha karmaşık ve heterojen. Çünkü PYD’nin Arapça ve Türkçe konuşan aşiretlerle de uzlaşması gerekiyor. Cezire gibi bir bölgeyi yönetmeye başladığınızda ABD’nin askeri ve Irak Bölgesel Kürdistan Yönetimi’nin insani ve ekonomik yardımına ihtiyacınız var. Bunu Stalinist bir örgüt yapamaz. PYD ya modernleşir ve daha kapsayıcı politikalar ortaya koyar, diğer siyasi grupların sürece katılmasına izin verir ya da bu model işlemez. Bunun olup olmayacağını göreceğiz. ABD ilk defa bu meselede gerçekten aktif bir oyuncu oldu çünkü IŞİD karşıtı kampanya kapsamında PYD’ye askeri destek sağladı. Bu da Amerika’nın PYD ve PKK’nın siyasi sistemini açık hale getirip barıştan yana tavır almaları için baskı yapacak etkiye sahip olduğu anlamına geliyor. Bence bu herkesin çıkarına.

BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN SİYASETEN YAŞAYABİLİR BİR MODEL DEĞİL

- Gelecek 10 yıl içinde bağımsız bir Kürdistan öngörünüz var mı?

Ben bunun siyaseten yaşayabilir olduğunu düşünmüyorum. Bu ne Kürtlerin ne de Türkiye’nin çıkarına. Eğer Türkiye’nin doğusunda yaşıyorsanız çocuklarınızı okumaya Kobani’ye mi, Cezire’yi mi, Erbil’e mi göndermek istersiniz, yoksa Ankara ya da İstanbul’a mı? Bence bunun yanıtı çok kolay. Türkiye’deki Kürtlerin büyük çoğunluğu pragmatik bir karar verecek. İstanbul en büyük Kürt şehriyken şu anki entegrasyonu geri çevirmek gerçekten de 19’uncu yüzyıla ait bir fikir. Türkiye’nin batısı ve doğusu arasında yaptığımız ayrım bile artık pek mantıklı değil, ülke 30 yıl öncesine göre çok daha entegre olmuş durumda. Bazı insanlar bağımsız Kürdistan hayali kurabilir ama bence bu kimsenin çıkarına değil. Bunu söylerken kültürel ve siyasi haklar Türkiye’de tartışılmasın demek istemiyorum. Irak’taki Bölgesel Kürdistan Yönetimi güçlü olacak ve öngörülebilir bir gelecekte nispeten bağımsız bir yapı olacak. Suriye’de de Kürt oluşumları, insanların hoşuna gitse de gitmese de kalıcı olacak. Bu içinde yaşanacak güvenli ortamlar yaratılması için oldukça iyi bir ilk adım. Sonraki 10 -15 yıl içinde ne olacağını da zamanla göreceğiz.
 
TÜRKİYE WASHINGTON’DAKİ TÜM DOSTLARINI KAYBETTİ, 1915’İN 100. YILDÖNÜMÜ ZOR GEÇEBİLİR

- 1915 olaylarının 100. yıldönümü nedeniyle 2015’te Türk-Amerikan ilişkilerinde bir sürtüşme yaşanır mı?

Evet, elbette. Türk hükümeti, Washington’da hem Amerikan yönetiminde, hem Kongre’de, hem de düşünce toplulukları dünyasında neredeyse bütün dostlarını kaybetti. Türk hükümetini eleştirmek isteyenlerin bu durumun avantajını son derece talihsiz şekilde kullanmasını bekleyebiliriz. Türk hükümetinin de bu tür girişimlere son derece sert tepki vermesi beklenebilir. Bunların hepsi çok talihsiz zira 100 yıl önce 1 milyondan fazla insanın ölmesinden bahsediyoruz. Yani sağlam ve yeterli bir tarihi değerlendirme yapmak için çok zaman geçmiş. Ama bu Türkiye’nin kendi meselesi ve ABD’nin içişlerinize karışma gibi bir rolü olmamalı. Bence mesele soykırım deyip dememek değil. Ben o terimin kullanılmasına ihtiyatlı yaklaşıyorum çünkü Avrupalı Yahudilerin ortadan kaldırılması için kullanılmış bir terim. Bu ölümler endüstriyel ve barbarca yöntemlerle konsantrasyon kamplarında gerçekleştirildi. Bu nitelik olarak Ermenilerin 1915’te öldürülmelerinden farklı. Bu önemli bir tartışma ama tartışılacağı yer ABD Temsilciler Meclisi değil. Bu kadar önemli bir konu siyasi aktörler tarafından kendi argümanları için kullanılmamalı. Arşivler açılmalı ve tarihçiler tartışmalı.
 
<< Önceki Haber Beyaz Saray'ın 'decoder'i konuştu Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER