İran'ın Türkiye'deki casusluk planları gözler önüne serildi

Karşı Gazetesi yazarı Emre Erciş, Selam Tevhid Kudüs Terör Örgütüyle ilgili bilinmeyenlere dair çarpıcı açıklamalarda bulunduğu yazı dizisine bugün dördüncü bölümüyle devam etti..

İran'ın Türkiye'deki casusluk planları gözler önüne serildi

İlk adımı, 08 Ağustos 2010 gece yarısı 00.40 sıralarında, Kamile Yazıcıoğlu isimli bir kadının Bursa Muammer Sencer Polis Merkezi Amirliğine gelmesiyle atılmasıyla başlatılan Selam Tevhid Kudüs Terör Örgütü soruşturmasında neler yaşandığı detaylarıyla gözler önüne serildi. Soruşturmanın aslının, 2000 yılından 2010 yılına kadar adeta uykuya dalan örgütün 08 Ağustos 2010 günü daldığı uykudan uyanması olduğunu belirtilen yazıda, Yargıtay'ın terör örgütü olarak kabul ettiği İran'ın casusluk yapılanmasıyla ilgili çarpıcı bilgiler verildi..


"Türkiye ve kamuoyu “Selam Tevhid Kudüs Ordusu” Örgütünü ilk olarak 2000 yılında, ‘Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi Esas no:2000/102 Karar no:2002/1” dosyasıyla tanıdı. 

Gazeteci-yazar Uğur Mumcu, Prof.Ahmet Taner Kışlalı, Prof.Dr. Muammer Aksoy ve Doç.Dr.Bahriye Üçok’un öldürülmesi eylemlerinin ardından başlatılan “Umut Operasyonu” ve bunun devamı olarak kamuoyunda “Umut davası” olarak bilinen süreç ile örgüt Türkiye’de adını duyurmayı başarmıştı. Örgüt, aradan geçen 14 yıl sonra 24 Şubat 2014 sabahı bir kez daha karşımıza çıktı.

Fakat bu sefer durum farklıydı. Çünkü bu soruşturma dosyasından rahatsız olanlar örgütü ve örgüte yönelik soruşturma sürecini bir kurgu, hükümete yönelik bir komplo ve devlet içinde paralel olarak şekillenen güçlerin AKP Hükümetine ve dolayısıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik bir darbe girişimi olarak algıladı.

Oysa durum hiç de zannedildiği gibi mevcut hükümete yönelik bir darbe girişimi değildi. 

İşin aslı, 2000 yılından 2010 yılına kadar adeta uykuya dalan örgütün 08 Ağustos 2010 günü daldığı uykudan uyanmasıydı.

Yaklaşık dört sene sonra, yani 2014 senesinde, paralel devlet “7 bin kişiyi dinledi” iddialarına neden olacak olan soruşturmanın ilk adımı, 08 Ağustos 2010 gece yarısı 00.40 sıralarında, Kamile Yazıcıoğlu isimli bir kadının Bursa Muammer Sencer Polis Merkezi Amirliğine gelmesiyle atılmış oldu.  


Kamile Yazıcıoğlu’nun Bursa’da verdiği ifadenin ardından İstanbul Emniyet Müdürlüğü harekete geçerek ihbarcı Yazıcıoğlu’nun daha kapsamlı ve daha detaylı bilgisine başvurdu.

Kamile Yazıcıoğlu, kocası hakkındaki iddialarını en ince ayrıntısına kadar 4 Mart 2011 tarihinde İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü memurlarına anlattı.

İlk olarak kısa özgeçmişi soruldu Kamile Yazıcıoğlu’na. Özgeçmişini anlatan Yazıcıoğlu, eşiniz Hüseyin Avni Yazıcıoğlu hakkında bildiklerinizi anlatınız sorusuna ise 
şu şekilde cevap verdi: 

“Eşim SSK emeklisidir. Şuan Vatan caddesi üzerinde bulunan AKGÜN Otelin arkasında yer alan AKABE Vakfında maaşlı olarak çalışmaktadır. Halen 0 533 206 79 XX nolu GSM hattını yaklaşık olarak 5 yıldır kullanmaktadır. Eşim 1996 yılında Ankara Sincan Belediyesi’nde Eğitim Kültür Müdürü olarak çalıştığı dönemde Sincan Belediyesi tarafından düzenlenen “Kudüs Günü” adlı tiyatroyu organize eden kişidir.

Bu sebeple Ankara Devlet Güvenlik mahkemesince açılan soruşturma kapsamında Hizbullah Terör Örgütü üyeliği ve Terör örgütüne yardım ve yataklık yapmak suçu ile ilgili gözaltına alındı. Çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.Yaklaşık olarak 3 yıl 5 ay kadar Ankara Ayaş Güdül Cezaevinde yattıktan sonra tahliye oldu. Cezası Yargıtay tarafından onandı.

Eşim cezaevinden çıktıktan sonra İstanbul iline taşındık. 2008 yılından itibaren eşim iki çeşit toplantı yapmaya başladı. Bunlardan birincisi düzenli olarak her Perşembe akşamı 19.00-22.30 arasında İslami ders olarak düzenlediği toplantıdır.

Bu toplantıya genellikle soyadlarını bilmediğim ‘Ömer Faruk, Saadettin ve  Ahmet’ katılır. İsmini bilmediğim bir şahıs daha olur. Eşimle beraber 5 şahıs olur. İkinci toplantı şekli ise doğu kökenli arkadaşları ile yapmış olduğu özel oda toplantılarıdır. Bu ikinci tip toplantılar ayda bir kez yapılır.Yaklaşık olarak 3-4 kişi katılır.

Odaya girmeden önce koridorda bulunan sehpanın üzerine cep telefonları kapalı vaziyette konulur. Aynı masa üzerinde radyo bulunur. Bu radyonun sesi açık şekilde bırakılarak toplantı odasına girerler. Haremlik selamlık oturduğumuz için gelen kişilerin yüzlerini görmüyor ve ne konuştuklarını duymuyordum.Uzaktan gördüğüm kadarıyla hepsinin uzun sakalları vardı. Dönem dönem toplantı sayısı değişim gösteriyordu.Yaz aylarında ayda 2-3 kez oluyordu.Toplantılar genelde 45 ile 60 dakika arasında gerçekleşiyordu.

Evimize gelen doğu kökenli insanları ben tanımıyordum. Eşimin akrabası olmadıklarını iyi biliyorum. Eşime sorduğumda arkadaşlarım diyerek konuyu kapatıyordu. Geldiklerinde çoğu zaman bir hafta evimde kalıyorlardı.

Eşim ilk evlendiğimiz dönemde Hanefi mezhebine tabiydi. Ancak cezaevinden çıktıktan sonra özellikle son 2-3 yıldır Şia mezhebine tabi olmaya başladı. Caferilik ile alakalı kitaplar okumaya başladı.Caferilik ve siyasi konular üzerinde dersler veriyordu. Her hafta düzenli olarak yaklaşık 4-5 kişiye ders veriyordu. Bu kişilere her hafta sırayla evlerine giderler siyasi ve dini eğitimler verirlerdi.

Çocuklarım olan Seccad ve Samed’e baskı kurarak Caferilik üzerine dini kitaplar okutuyordu. Çoğu zaman radikal kitaplar okuması yönünde telkinde bulunuyordu. İş arkadaşlarını ve tanıdığı çevreyi Şia yapmak için çaba sarf ediyordu.

Eşimle birlikte Ankara’da ikamet ettiğimiz sıralarda Uğur Mumcu cinayeti zanlılarından Faruk Özçelik ve Mehmet Gürova isimli şahıslar ile samimi arkadaşlardı. Birbirleriyle haftalık telefon görüşmeleri yaparlardı. Ayrıca cezaevinde hala yatmakta olan Muammer Aksoy’un cinayet zanlısı İrfan Çağrıcı ile de samimi arkadaştılar fakat ben görüştüklerine hiç şahit olmadım. Eşim İrfan Çağrıcı’yı Bolu cezaevinde yatarken ziyaretine gittiğini söylemişti. Hatta Nesim Malki cinayetinin tetikçisi Burhanettin Türkeş ile de samimi olduklarını iyi biliyorum. Hala da telefonla da olsa arkadaşlıkları devam etmektedir. En son olarak Bursa’da bir düğün münasebeti ile gittiğimizde görüştük. Birbirimize gidip gelmelerimiz devam etti.

Eskiden Selam Tevhid Örgütü mensubu Nurettin Şirin ile samimi arkadaşlardı. Ankara’da ikamet ederken bizim komşumuz oldu. O sırada eşim bulmuştu oturdukları evi. Hatta aracı olmuştu. Hala da samimiyeti devam etmektedir. Ayrıca bu şahıs hala Halkalı ilçesinde bulunan Zeynebiye Camii civarında Lübnan Hizbullahı adına örgütlenilmesi için aktif görev alıyor. 28 Şubat sürecinin başlamasında etkin olan Sincan’da gösterilen “Kudüs Gecesi” adlı tiyatronun  oynatılmasında çok aktif rol almıştır. Söz konusu toplantıda Lübnan Hizbullahı’na ait örgüt üyelerinin fotoğraflarını ve yazı afişlerini astıran, organize ve temin eden kişidir.

Yine Ankara’da oturduğumuz dönemlerde MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile irtibatı bulunmaktadır. En son olarak yaklaşık 4 ay önce MİT Müsteşarı olduğunda makamına ziyarete gittiler. Samimiyetini ilerletmek amacıyla oğlum Seccad Yazıcıoğlu Bilkent Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi okumaktadır. Oğlum ile Hakan Fidan’ın oğlu aynı üniversitede okuyorlar. Eşim oğlumu sık sık görüşmesi noktasında kuruyordu. Pek çok kez görüştüklerini biliyorum.

Ankara’da bulunduğumuz sıralarda çok samimi olduğu arkadaşı Muammer Eker isimli şahıs biz İstanbul’a taşındıktan sonra da birbirlerine sık sık gelip gidiyorlar.En son 4 ay önce evime geldi. Geldiği gün bir Pazar günüydü. Sabah saat 10.30 sıralarında acele bir şekilde geldi. Yaklaşık olarak yarım saat kadar oturduktan sonra evden ayrıldı.

Muammer Eker evden ayrıldıktan sonra masanın üzerinde zarfın içerisinde el yazılı doküman içerisinde ismini hatırlamadığım bazı kişiler hakkında nerelere gidip geldiklerini, kimlerle irtibatlı olduklarını, hangi mezhebe bağlı olduklarını, zaaflarını ve siyasi düşünceleri hakkında özel bilgiler bulunmaktaydı. Eşim de bu zarf karşılığında miktarını bilmediğim bir para verdi. Çok gizli hareket ettiklerinden dolayı ne kadar meblağ verdiğini bilmiyorum. 

2010 yılının Temmuz ayı içerisinde Fethiye Aslan isimli arkadaşıma iş amacıyla gitmiştim. O günlerde eşim ile aramızda olan bazı sıkıntılardan kaçmak amacıyla Bursa’da yaklaşık olarak 3 gün kaldım. Bu kaldığım süre içerisinde Bursa ilinde size anlatığım bu hususlarda bir ifade vermiştim. O bilgi vermem sırasında ifademi alan kişiye İstanbul’a gittiğimde onlara kargo ile birkaç bilgi göndereceğimi söylemiştim.

25 Ağustos 2010’da Bursa Emniyet Müdürlüğü fomara kat:5 Bursa, adresine adıma tanzimli bir kargo gönderdim. Kargo içerisinde kendi el yazım ile bazı bilgi ve belgeler gönderdim.

Bu belgeler içerisinde adı geçen Ramazan Arıkan isimli şahıs 35-40 yaşlarında,ticaret ile uğraşan,İstanbul ile Ankara arasında ticaret yapan bir şahıstır. Ankara’da ikamet eder. Bu şahıs İranlı “Hamit” kod isimli şahıs ile eşimi buluşturup tanıştıran kişidir. Bu kişinin İran ile Türkiye arasında bilgi alışverişi sırasında kuryelik yaptığını düşünüyorum.İranlı Hamit hakkında hiçbir bilgim yoktur.0 533 726 04 XX nolu GSM hattı kullanır.

Engin Bilgin isimli şahıs 40-41 yaşlarında aslen Kırklareli doğumlu olup İstanbul ili Çatalca ilçesinde ikamet eder. Eşimin eski iş arkadaşıdır. Eşimin evimde yaptığı toplantılara iştirak eden bir şahıstır.Kısa süren toplantılara katılır. Yukarıda da bahsettiğim gibi evde bir odaya 5-6 kişi toplanıp,cep telefonlarını dışarıda bırakıp radyonun sesi açık vaziyette bırakıp odaya giren kişilerden biridir. Engin Bilgin ve iki arkadaşının yeni çıkartılmış pasaportları yaklaşık olarak 5-6 aydır benim evimde bulunmaktadır.Eşimin neye istinaden bunları evde bulundurduğunu bilmiyorum.0 554 715 28 XX ve 0 533 326 68 XX nolu GSM hatlarını kullanır.

Fatih Özkan Balcı isimli şahıs 40-45 yaşlarında, aslen Tokat’lı olup Çorum ilinde ikamet eder. Bizim aile dostumuzdur.Eşim ayda birkaç kez benden gizli olarak Çorum’a ziyarete gider. Gittiğinde mutlaka Fatih beye gider.Ama eşim bana gittiğini söylemez. Çorum’a gittiğini Fatih beyin eşi ve benimde arkadaşım olan Güner hanımdan öğrendim. Kendisi Çorum’da Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde görevlidir. Kendisinin numarasını bilmediğim için eşinin numarasını verdim. Eşinin adı Güner Balcı’dır ve 0 505 210 82 XX nolu GSM hattını kullanır.

İbrahim Baysal isimli şahıs 50-55 yaşlarında aslen Balıkesir’li olup İstanbul ili Sultanbeyli ilçesinde ikamet eder. Eşim ile yaklaşık olarak 30 yıllık dostluğu vardır. Eşim İbrahim Baysal’la çok fazla görüşmeye gider. Normalde İbrahim Baysal’ın herhangi bir işte çalıştığını görmedim. Bu şahıs eski ülkücülerden birisidir. 12 Eylül öncesi kahvehane taranması olayına karıştığını biliyorum. Daha sonraları yapmış oluğu bu eylemi itiraf etmişti.12 Eylül döneminde tutuklandı. Bir süre hapiste yattıktan sonra aftan faydalanarak şartlı tahliye oldu.
           
İsmail Ünal isimli şahıs 40-45 yaşlarında, aslen Yozgat’lı olup Ankara’da ikamet eder. Eşimin 15 senelik samimi arkadaşıdır. Birbirlerinin her türlü gizli işlerini bilirler ama söylemezler. Eşim Ankara’ya defalarca bu şahıs ile buluşmak için gitmişti. Kendisi şuan Sincan Belediye başkan yardımcısıdır. Oldukça nüfuzlu birisidir. 0 312 270 77 XX nolu telefonu kullanır.

Musa Can isimli şahıs eşimin yakın arkadaşlarından birisidir. Eşim İstanbul’da ikamet ederken bu adamla görüşmek için Ankara’ya çok gitmiştir. Eşime “Reis”ya da “Baba” diye hitap eder. Maddi ve Manevi olarak destek sağlar. Örgütsel bağı olduğunu düşünüyorum. Şu an Devlet Demir Yollarında müfettiş olarak çalışmaktadır. 0 536  507 66 XX ve 0 505 661 45 XX nolu GSM hatlarını kullanmaktadır.

Halis Dalkılıç isimli şahıs 40-45 yaşlarında aslen Malatya doğumlu olup İstanbul ili Başakşehir ilçesinde ikamet eder. Eşim cezaevindeyken kendisini ziyaret etmesi hasebiyle tanıştığı birisidir. Yaklaşık olarak 13 yıllık dostlukları vardır. Zeytinburnu ilçesinde hırdavat dükkânı işletir. Ayrıca siyaset ile iç içedir. Bu şahısla alakalı olarak evimde özel hayatıyla ilgili yazılı bilgiler bulunmaktadır.

Eşime ait laptopda İstanbul Levent’te bulunan İsrail konSolosluğu’nun uydudan çekilmiş yakın plan krokileri bulunmaktaydı. Bu krokilerde konsolosluğun sokakları, giriş kapıları ve ulaşılabilme güzergahları hakkında detaylı bilgiler bulunuyordu. Ama yaklaşık bir ay önce bilgisayar çantasının içerisinde çıktısı alınmış şekilde birisine teslim edildi. Ama ben kime teslim edildiğini bilmiyorum.

Eşim ile küçük oğlum tahminen 4 ay önce İstanbul Halkalı’da bulunan Nükleer Araştırma Enstitüsünün el yazısı ile krokisini çizdiğini oğlum bana anlattı. Oğlumun bana anlattığına göre Nükleer araştırmanın olduğu bölgenin etrafında araç ile tur atıp, bazı noktaları işaretleyerek not almış. Önemli yerlerin adını haritaya aktarmış. Bazı el yazısı ile kısa yazılar yazmış.Bunları yaparken tedirgin bir halde olduğunu oğlum bile fark etmiş. Ne amaçla kroki hazırladığını bilmiyorum.

Eşim Hüseyin Avni Yazıcıoğlu Şia mezhebine mensup birisidir. Daha önceleri Hanefi mezhebine mensup idi. Radikal dini gruplardan Akebe Grubuna ait Akabe Vakfında çalışır. 2 yıldır bu grup ile hareket eder. Bu vakıfa ait İstanbul ili Küçükçekmece’de Medine Kız Kuran kursunun işleri ile ilgileniyor. Geçmişte Mazlum-der kurucu üyeliğini yapmıştı. Ayrıca Akıncılar grubu içerisinde aktif olarak faaliyetlerde bulunmuştur.

Evde içeriğini bilmediğim CD’ler içerisinde başkaları adına düzenlenmiş pasaportlar, küçük kağıtlara ve ajandalara yazılmış bazı notlar, Halkalı’da bulunan Nükleer santralin krokileri, ABD başkonsolosluğu’nun uydudan çekilmiş fotoğrafları var.

Ayrıca bilgisayarında şifreli şekilde dosyalar var. Düzenli olarak İran ve Ortadoğu ile ilgili haberleri takip eder. 2009 yılı içerisinde Akbank sırdaş hesap olarak bilinen gizli hesabında büyük meblağlar olarak para transferi olduğunu gördüm.

Hatta bir defasında bu hesapta 20.000-25.000 civarında para hareketi olduğunu hesap ekstresinde görmüştüm. Bu hesap hareketlerinin sebebinin başka ülkelere ya da kişilere bilgi aktarıyor olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.



Eşim bundan yaklaşık 2-3 gün önce akşam vaktinde Nurettin Şirin ile telefon görüşmesi yaptı. Bu telefon görüşmesinin içeriğinde eski Sincan Belediye başkanı Bekir Yıldız’ın 2 gün önce akşam 2 özel kanalda eşimi ve Nurettin Şirin’i suçlayarak konuştuğunu “Başımıza iş açacak. Gel görüşelim” şeklinde telefon konuşmaları yaptığına şahit oldum.

Çok tedirgin bir şekilde telefon görüşmesi gerçekleşti. Sinirli bir şekilde telefonu kapattı. Ayrıca eşim’e Sincan’da meydana gelen “Kudüs Gecesi“ ile ilgili olarak soruşturma açılmıştı. İlk etapta 5 ay kadar yattı. Mehkeme önce serbest bırakmıştı. Daha sonra yeniden tutuklama kararı verdi. Bu karar çıktığında evi hemen terk etti. Terk ederken başkasını kimlik bilgileri üzerine kendi fotoğrafını yapıştırmak suretiyle sahte pasaport yapmış. O pasaport ile ülkemizden çıkarak önce İran’a oradan da Azerbaycan’a geçiş yapmış. Ben bunları eşim ülkeye girdikten sonra öğrendim. Çünkü eşim 3 ay kadar eve gelmedi. Eve geldiğinde elinde bir çanta vardı. Çanta  şifreliydi. Daha sonra teslim oldu. Ben bu şifreli çantanın şifresini bildiğim için açıp içine baktım. O zaman öğrendim yurt dışına illegal yollar ile gidip geldiğini. Eğer ihtiyaç duyulması halinde bu çantanın içindeki belgeleri fotoğraf çekerek ispatlayabilirim.



Son olarak 02 Mart 2011’de eşim bana haftaya Salı akşamı vakıfa gelip giden ve bizim görüşlerimize yakın 7 tane polisin yemeğe geleceğini ve bunun her Salı devam edeceğini söyledi. 

Daha önce bu bilgileri hiç kimse ile paylaşmadım. Eşimin faaliyetlerini gün yüzüne çıkarmak adına her türlü yardıma hazırım. Bana bir fotoğraf makinesi verilmesi halinde bahsetmiş olduğum not ve dökümanların fotoğraflarını çekip tarafınıza verebilirim. Eşimin İran ajanı olduğunu düşünüyorum. Para karşılığı bilgi sızdırmasından korkuyorum.

Eşim Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını yok sayan bir rejimin gelmesini istiyor. Ben buna engel olmak adına bir damlada olsa yardım etmek istiyorum. Ülkemi vatanımı ve evlatlarımı çok sevdiğimden ve bu değer verdiklerime zarar gelmemesini istediğimden dolayı böyle bir ihbarda bulunuyorum. Benim bu konu hakkında söyleyeceklerim bu kadardır.”


Kamile Yazıcıoğlu’nun Polise teslim ettiği belgelerin bir kısmı...







<< Önceki Haber İran'ın Türkiye'deki casusluk planları gözler önüne... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER