Ulusalcıların din maskesi düştü

Doğu Silahçıoğlu’nun, Türkler’in aslında Şamanist olduğunu ve kılıç zoruyla Müslüman yapıldığını ileri sürmesinin arka planında neler var?

Ulusalcıların din maskesi düştü

İstiklal Marşı’nda “Hakk, ezan, cennet ve iman” gibi kavramların geçmesinden büyük rahatsızlık duyduğunu yazan Doğu Silahçıoğlu’nun, Türkler’in aslında Şamanist olduğunu ve kılıç zoruyla Müslüman yapıldığını ileri sürmesinin arka planında neler var? Aksiyon araştırdı. 28 Şubat’ın simge isimlerinden emekli Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu 21 Şubat 2008 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ‘Ümmetçiler ve Milliyetçiler’ başlıklı makalesinde, “Milliyetçiler, ‘Türk-İslam Sentezi’nin kendilerini yok edecek bir tuzak olduğunu yıllar yılı fark edemediler… ‘Ümmetçiler’in Arap milliyetçiliğine hizmet eden, İslam şeriatçıları olduklarını göremediler!” diyor. Sonuçta “Türkiye’de, ‘ulusal kimlik bilinci’nden arındırılmış yeni nesillerin yetiştirilmesi için” yeni imkânlar oluşturulduğunu savunarak, “Dinsel kuralların geçerli olduğu bir yaşam tarzı topluma dayatıldı. Bu yolda ümmetçilere en büyük desteği de milliyetçiler sağladı!” iddiasını seslendiriyor. Silahçıoğlu’na göre Türkler kılıç zoruyla Müslüman yapılmıştı: “Türkler Arapların putlara taptığı dönemde Orta Asya’da, Tanrı bilincinde Şaman inancında yaşamaktaydılar! İslamiyet’in yayılma süreci başında Arap ordularının saldırısıyla karşı karşıya kaldılar. Yüz yılı aşkın bir mücadele sonunda bölge tümüyle Arapların istilasına uğradı! Türkler teslim oldular.” Yazısında, Arap tarihçi İbn-i Dahak’ın ağzından ‘Katledilmeyen çocuk, ırzına geçilmeyen kadın kalmamıştı! Türkler diri diri yakılmıştı.’ iddiasına da yer veren emekli general şöyle devam ediyor: “Ne acıdır ki, tarihin bu en büyük ‘Türk soykırımı’ sistemli çabalarla unutturuldu. Kılıçla katledilen Türklerin İslam’ı gönüllü olarak kabul ettikleri yalanı uyduruldu. Sonradan bu gerçeği ifade eden ‘milliyetçiler’ de ‘ümmetçiler’ tarafından susturuldu.” Türk milliyetçiliği ile ümmetçilik arasında ‘Nihal Atsız ile Mehmet Akif’ kadar fark bulunduğunu ileri süren Silahçıoğlu, Milli Şairimizi “Akif, İstiklal Marşımızın 10 kıtalık metnine Hakk, ezan, cennet, iman gibi sözcüleri ustalıkla yerleştirmiş, ama bir tek Türk sözcüğü için yer bulamamıştı.” sözleriyle eleştiriyor. Anlaşılıyor ki Silahçıoğlu da, birçok ulusalcı gibi, 22 Temmuz 2007 seçimleri sonrası Cumhurbaşkanlığı seçiminde krize geçit vermeyen ve üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılmasını öngören anayasal düzenlemeye oylarıyla destek çıkan Milliyetçi Hareket Partisi’ne (MHP) öfke duyuyordu. Milliyetçilere dili döndüğünce ‘titreyin ve kedinize gelin’ diyordu. Bir başka yazar da (Soner Yalçın) Hürriyet gazetesinde yayımlanan yazısında, Nihal Atsız çizgisindeki Türkçülerin MHP’den nasıl tasfiye edildiğini ele alarak, milliyetçi hareketin bugün geldiği çizginin güya kökenlerine işaret ediyordu. Doğu Silahçıoğlu, âdeta Şamanizm propagandası yaparak Nihal Atsız’ın yolundan uzaklaşmayı ‘ihanet’ ile eş tutarken, Soner Yalçın da AK Parti ile işbirliği yapan MHP’nin de geçmişine ihanet ettiğini ima ediyordu. Her iki yazının ortak paydası ise Türklerin İslamiyet öncesi inandıkları Şamanizm’e vurgu yapmaları ve bunun temsilcisi olarak MHP’yi görmeleri. Milliyetçilerin Nihal Atsız çizgisinden nasıl uzaklaştıklarını hatırlatarak, bugünkü MHP’yi bir tür “meğer hata yapmışız” psikolojisi içine sokmak istemeleri. ERGENEKON’LU ŞAMANİZM Peki, nedir yazılara bahse konu olan Şamanizm? Bir kültür mü yoksa inanç mı? Nihal Atsız kimdir ve Şamanlıkla ilgisi nedir? Aslında Doğu Silahçıoğlu bu sözleriyle ulusalcıların gizlemeye çalıştıkları maskeyi bilerek ya da bilmeyerek indiriyor bir anlamda. Hiç kuşkusuz, ulusalcılık, birtakım amaçlara matuf siyasi bir proje idi. Şamanizm de bu projenin inanç altyapısını oluşturuyordu; yani Şamanizm kılıfıyla dinsizlik! Ergenekon terör örgütündeki yapılanmada Şamanizm motifinin öne çıkması çok şeyi anlatıyor. Türk Ortodoks Patrikhanesi’ne çeşitli ülkelerden Şaman gençler getirilmesi de daha büyük anlam kazanıyor şimdi. Peki, MHP Şamanizm’in neresinde? Bir zamanlar MHP’de, Şamanizm’i bir tür dinî inanç gibi benimseyen bazı gruplar vardı. Milliyetçi cephede ‘kurtçu’ lakaplı kimi Türkçülerin 1969’a kadar Şamanizm’i dillendirdikleri de bir gerçek. Ancak 1969 Adana Mitingi’nde Alparslan Türkeş’in parti ambleminden bozkurdu çıkartıp üç hilali koyması, ‘kurtçuları’ daha doğrusu ‘Şamanistleri’ kısmen tarihe gömdü. O tarihten sonra Türk-İslam sentezi geliştirildi. “Türk kimdir?” sorusuna bu tarihten sonra “Türkçe konuşan Müslümanlar” cevabı verilmeye başlandı. Ord. Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan, o dönemde ‘kurtçular’ ile İslamcılar arasında hiziplerin oluştuğunu doğruluyor. Türkkan, Türkeş’in üç hilali getirmesiyle bir sentez oluşturulduğunu, kendisine Şamanist diyenlerin partiden koptuklarını söylüyor. Bugün ulusalcıların MHP’ye kızmasının altında 1969’daki değişiklik yatıyor. Milliyetçilerin, MHP’den önceki siyasal örgütü, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) idi. Eski ‘ruhlarının’ peşine düşen ulusalcılara göre, Türkeş’e “Sen git Araplara biat et…” diyen Nihal Atsız ve arkadaşları gerçek milliyetçiydi. Emekli Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu da Atsız’ı bu inanış ve heyecanla öne çıkarıyor. Peki, günümüzde MHP içinde Şamanistler var mı? MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şandır, büyük bir haksızlık edildiği düşüncesiyle kendilerine böyle bir soru yöneltilmesine şiddetle karşı çıkıyor: “MHP’nin Şamanizm ile bir ilgisi yoktur. MHP Türkiye’nin bütüncül sorunlarıyla ilgileniyor. Şamanist olduklarını söyleyenler MHP içinde asla barınamaz.” Ülkücülerin önde gelen isimlerinden Ali Güngör de Şandır gibi MHP ile Şamanizm’in birlikte anılmasına sert tepki veriyor: “Şamanizm’i biri diğerleri için kullandı. Ama kimsenin çıkıp da ben Şamanist’im dediğine rastlamadım. Tarihte kalmış inançları günümüzde çıkarıp sorgulamayı mantıklı bulmuyorum.” diyor. Bu karşı çıkışlara rağmen parti içinde Atsız ekolüne sahip kişilerin olduğu öne sürülüyor. Son dönemde “ümmetçilik” suçlamasıyla eleştirilen MHP’de alttan alta bunun kavgasının verildiği dile getiriliyor. MHP’de Şamanist anlayışa ikinci karşı duruşu da yine Alparslan Türkeş sergiledi. Türkeş, 1995 Erciyes Dağ Şenlikleri’nde konuşurken yanına bozkurt heykeli getirilmesine sert tepki göstermişti: “Götür, götürün onu buradan. Utanmıyor musunuz putlara tapmaya!” YERALTINDAKİ ŞAMANİSTLER VE DERİN ÇETE Reha Oğuz Türkkan son yıllarda Türkiye’de geliştirilen bazı kliklerin tuhaf oluşumlara yol açtığını söylüyor: “Kuvvacılar, Ulusalcılar, Atatürkçüler diye klikler oluştu. Nasıl oluştuklarını anlamak mümkün değil. ‘Hepimiz Ermeniyiz’ demek gibi aptalca bir şey. Bunun içine Şamanizm’i de koymaları vahameti gösteriyor. Bunlar çok tutarlı ve taban bulacak hadiseler değil. Şamanizm ile ırkçılık, Türkçülük olmaz.” Şamanizm’i savunan ve kullanan ulusalcı-kuvvacı grupların yanı sıra farklı yeraltı örgütleri de var. Türkçü-Şamanist sentez geliştiren bu gruplar, Türklük adına mücadeleden söz ediyorlar. Bir iddiaya göre, bu yasadışı oluşumlardan biri de Türk İntikam Tugayı (TİT). 12 Eylül öncesinin aktif ülkücülerinden yazar Metin Kaplan, iki TİT’ten bahsediyor. Birincisi Türk-İslam sentezi çizgisinde, ikincisi ise Şamanist çizgide hareket ediyor. Kaplan, 12 Eylül öncesindeki ‘İslamcı’ TİT’in ülkücüler içinde taban bulduğu kanaatinde: “Ancak buna karşın yaptıkları yanlışlar çoktu. 12 Eylül döneminde ‘derin devlet’ denilen derin çetelerin kontrolünde kaldılar. Daha sonra 12 Eylül’e giden yolda taşların döşenmesinde eylem yaparak katkı sağladılar. Bunları yapıp askerî darbeye hazır hâle getirdiler. Daha sonra bu TİT 12 Eylül ile birlikte bitti.” Kaplan, birinci TİT’in tamamen sona erdiğini; ancak bir grubun yine TİT adıyla ortaya çıktığını iddia ediyor: “Kendilerine TİT adını veren başkaları ortaya çıktı. Bunlar Şamanistlerden oluşuyor. Şamanist değillerse bile İslamiyet’e uzak duruyorlar, dinî bir renkleri yok. Açık seçik ‘derin çete’ etkisindeler. Akın Birdal’a suikast yapanlar bunlardı. Türkiye’de sürekli ön plana çıkıyorlar. Bunlara milliyetçi demekten çok ulusalcı demek daha uygun düşer. TİT adını kullanan bir derin çete.” Kendilerine ‘Atatürkçü Direniş’ adını veren ve Savaşan Atsız adlı bir ismin yönettiği oluşumda da, Şamanist unsurlara rastlanıyor. Türk ırkını ve Türk dünyasını kurtarmak için yola çıktıklarını söyleyen grup, internet üzerinden faaliyet yürütüyor. Örgütün “Türk İntikam Birliği Teşkilatı” adında bir silahlı savaş grubu da var. Grubun internet sitesinde Şamanist propagandanın yanı sıra MHP’ye yöneltilen ‘ümmetçilik’ suçlaması da dikkat çekiyor. Şamanizm’e sempatiyle bakan ama din gibi benimsenmesine karşı çıkan MHP ve BBP çizgisine yakın gruplar da söz konusu. Türkçülük faaliyetinde bulunan Türk Diriliş Birliği, Tatar Sosyalist Sultan Galiyef’in izinde giden Türkçü Toplumcu Yol, Sedat Peker’in öncülüğündeki Öztürkler grubu, Hakan Yeniay’ın başkanlığındaki El Birliği Derneği bunlardan birkaçı. El Birliği Derneği, Nihal Atsız’ın yolunda gitse ve onun çizdiği ‘Türk Ülküsü’ düsturunu benimsese de, Yeniay, Şamanist bir oluşum diye tanımlanamayacaklarını savunuyor: “Basında bizim hakkımızda çıkan haberler yalan ve yanlıştır. Sapkın gruplarla bir araya getirilmekten rahatsızız. Türkçülük ülküsü üzerine çalışmalar yaptığımız, derneğimizi dinî tartışmalar veya sadece ırkçı gösterilmesi tasvip etmediğimiz bir durumdur. Türkçülük Atsız Bey’in dediği gibi din gibi derin, tasavvuf gibi mistik bir sistemdir.” MHP’nin Adana Kongresi’nden sonra Şamanistlerin partiden kopması yeni birtakım sonuçları da doğurdu. Kimi milliyetçiler İşçi Partisi’ne giderken kimileri de değişik kliklerde boy gösterdi. Ancak Niyazi Adıgüzel ve Nihat Çetinkaya’nın yolu en farklı olandı. İkili, İstanbul Şamanistler Derneği’ni kurarak yollarına devam ettiler. Yıllar sonra kendilerini Şamanist olarak tanımlayan bir başka grup daha zuhur etti. 2000 yılında İzmir’de kurulan Türkçü Toplumcu Budun Derneği (TTBD) Şamanizm tandanslı bir dernek. “Yeni Türkler geliyor, Türk devrimi doğuyor, yeni homo-sapiensler geliyor, üstün insan doğuyor.” sloganını kullanan dernek üyelerinin çoğu Şamanist; ancak içlerinde Müslüman, Hıristiyan ve ateistler de var. Derneğin temeli de Türkçü-Şamanist bir felsefeye dayandırılıyor. Dernek bünyesinde Sert Savaşçı Budun Erleri (SSBE) adlı bir gençlik grubu da var. Bu gençler, Türkiye Cumhuriyeti’nin tehlikede olduğunu, ‘başbuğ’ dedikleri Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nden kendilerine “vazife çıkardıklarını” söylüyorlar. Dernek üyeleri için “kavim, ulus, millet” anlamına gelen ‘budun’ kelimesi çok önemli. Göktürk Alfabesi’nin öğretilmesini istiyorlar. İzmir Alsancak’ta bir apartman dairesinde bulunan derneğin duvarlarında Atatürk resimlerinin yanına kurt başı amblemi ile eski Türklerde Z harfini karşılayan ve “ozlaşma-özleşme” anlamına gelen bir işaret bulunuyor. Şamanizm’i sistemleştirerek Cumhuriyet tarihinde bir ‘ilki’ gerçekleştirdiklerini söyleyen TTBD Başkanı Cenk Tozkoparan’a göre, ‘başbuğ’ Atatürk de Şamanist yaklaşım sahibi bir şahsiyetti: “Osmanlı’da Fars Arap etkinliği artmıştı. Türkçülük yok olmaya başlamıştı. Atatürk buna müdahale etti. En Türkçü devlet Türkiye Cumhuriyeti’dir.” Ulusalcılığı ilk başlatanların kendilerinin olduğunu iddia eden Tozkoparan, MHP’nin nostalji Türkçülük yaptığını düşünüyor. “Ülkemizde bazı tehlikeler var. Kürtler bir tehlikedir. Sayıları giderek artıyor. Biz de bu vesileyle Türklere çocuk yapmaları çağrısında bulunuyoruz. ‘Türkiye Kerkük olmayacak’ sloganı ile hedefimizi belirledik.” diyor. ŞAMANİZM VE NİHAL ATSIZ Eski Türklerde görülen Şamanizm’i diriltme çalışmaları Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren başlar. Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan, Güneş Dil Teorisi çerçevesinde Şamanizm’i gündeme getirir. İnan, Türk ırkının ispatı için Asya’dan getirttiği Şaman kıyafetlerini ve aletlerini inceleyip Şamanizm’i o dönemde dile getirir. Afet İnan’ın “üzerindeki tozu kaldırdığı” Şamanizm, daha sonra bir ideoloji ve neredeyse bir din hâline dönüştürülür. Şüphesiz bu çabaları en fazla gösteren isim öğretmen Hüseyin Nihal Atsız’dır. 15 Mayıs 1931’de Atsız Mecmua dergisini çıkartarak Ziyakalp’ın daha önce işlediği Türkçülüğü ırkçılık boyutunda yeniden ele alıp işler Atsız; Şamanizm’i de en önemli argüman olacak şekilde kullanır. Dergi daha sonra kapanır. Atsız’dan etkilenen ve Bozkurtçular olarak bilinen Reha Oğuz Türkkan, Hikmet Tanyu, Cihat Fer gibi isimler de öğrencilik yıllarından itibaren öğretmenlerinin izinden gider. Şamanizm’i savunan ve bir idol haline gelen Nihal Atsız, Bozkurtların Ölümü, Bozkurtlar Diriliyor, Ruh Adam isimli romanlarıyla İslamiyet’ten önceki hayata vurgu yapar. Reha Oğuz Türkkan, Atsız’ın aşırı ırkçı yazılarının Türkçüleri böldüğünü söylüyor. Türkkan ayrıca onun ölmeden önce Müslüman geleneğine göre gömülmek istediğini de iddia ediyor. Prof. Türkkan’a göre Atsız Şamanizm’i bir din olarak görüyordu ve kendince bunu “dincilere meydan okuma” şeklinde değerlendiriyordu: “Arap düşmanlığı da vardı. Nihal ile kâh dosttuk kâh değildik. Kendisine bazen takılırdım. Tek Tanrılığı insanlığa kazandıran Hz. İbrahim Sümerliydi, Hz. Muhammed de onun soyundan geliyor derdim. O zaman o da Türk’tü. Ama buna öfkelenirdi, kızardı.” MHP eski Mersin milletvekili, Türk Kardeşlik Merkezi’nin kurucu üyesi Ali Güngör, Atsız’ın Müslüman âdetine göre gömüldüğünü aktarıyor: “Cenazesi kılındı ve defnedildi. Ben kendisini dini bütün olarak bilirim ve rahmetle anarım.” 11 Aralık 1975’te 70 yaşında kalp krizinden vefat eden Nihal Atsız’ın naaşı Kadıköy Osmanağa Camii’nde ikindi namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi. Cenazesine çok az sayıda kişi katıldı. Bugün onun izinden giden ülkücüler zaman zaman Atsız’ı kabri başında anmayı ihmal etmiyor. Ancak bu anmalar bazen bir anda dönüşüp başka bir hal alabiliyor. 11 Aralık 2005’te Atsız’ın mezarını ziyaret eden İstanbul Ülkü Ocakları, manalı kelimelerle duygularını dile getirmişlerdi. Ocak Başkanı Yüksel Kaleci arkadaşlarına hitaben şunları söylüyordu: “Ne acıdır ki, Atsız’ın Türk milliyetçilerini hatta Türk milletini tek bir ordu, tek bir yürek, tek bir yumruk yapmak için ortaya attığı fikirler, zaman zaman onun vârisi olduğunu iddia edenlerce, birer ayrışma gerekçesi sayılıyor. Atsız Hoca’nın yetiştirdiği, gurur duyduğu ülkücü camia, bu sakat fikirli güruh tarafından içeriden hançerleniyor… Önce Türkçü hepsinden önce ülkücü olan Atsız Hocamızın kabri başında, bir gün Göktürk kıyafetlerinizi giyip, büyük padişahların türbeleri önünde resmigeçit yapacağınıza söz vermenizi istiyorum. Fani olan dünyada, kenarda yaşamaya mahkûm edilmiş bu büyük dava adamının ebediyette, Tanrı Dağı’nın zirvesinde Türk beylerinin otağında başköşeye oturtulmuş olması en büyük tesellimizdir.” ŞAMANİZM DEĞİL, ATEİZM Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Güç, Şamanizm’in bütün yönleriyle bir din olamayacağını vurguluyor. Çünkü din için bir peygamber, değişmeyen ana kurallar ve bir hayat tarzı şart. Şamanizm’i, “Bir kabilenin yaşam biçimidir.” diye niteleyen Prof. Güç, “Eski Türklerde vardı ve daha çok doğaya dayalı tedavi, sihir, büyücülük içerikliydi. Günlük hayatta sürekli yer alıyordu. Yaşam şekli diye de tanımlamak mümkün. Şamanizm’e ait bazı geleneklerin hâlen Anadolu’da batıl inanç olarak tabir edilen şekliyle devam ettiğini de biliyoruz.” diyor. Güç’e göre, Şamanizm iddiasındakiler aslında ateist: “Şamanizm bir din değil. Türkler de Şamanizm’e bir din olarak inanmamışlardı. Bugün Şamanizm’e ilgi duyanlar ateistler veya dinsizlerdir. Şamanizm’i benimseyip bir dine mensup olduklarını söylüyorlar.” Dünyada ortaya çıkan yeni dinî hareketleri takip eden Londra merkezli INFORM adlı araştırma grubundan Sarah Harvey, Şamanizm’in tanımlanması kolay bir kavram olmadığını anlatıyor. Harvey, Şamanizm’de baskın olan unsurun insan-dışı varlıklarla temasa geçen ve insanlar için lider ve tedavici görevi gören bir Şaman’ın varlığı olduğunu söylüyor. Buna göre Şaman normal insanların ulaşamadığı bir bilinç düzeyine ulaşarak farklı dünyalar arasında gidip gelebiliyor. Harvey, Şamanların bazı ortak prensiplere bağlı olmakla birlikte çoğunluk yerel din ve kültürlerin etkisiyle farklı ritüeller ortaya çıkardıklarını söylüyor. Harvey’a göre Şamanların temel iddiaları ruhlarla ilişkide bulunmak, hava durumunu kontrol etmek, gelecekten haber vermek, rüyaları yorumlamak ve bir ‘ruh-beden’de hareket edebilmek şeklinde olduğundan ve bunların hiçbiri bir Allah inancı gerektirmediğinden prensipte Şamanlar inanç olarak ateist de olabiliyorlar. Geleneksel formlarının yanı sıra Şamanizm’in modern dönemde endüstrileşmiş ülkelerde yeni bir deruni hareket olarak gelişmekte olduğunu söyleyen Harvey, özellikle New Age ve Pagan cemaatlerin içinde Şamanizm’in tabii bir yayılma alanı bulduğuna değiniyor. ŞAMANİZM İLE TÜRKLÜK DOĞRUDAN ALAKALI DEĞİL Amerika’da bulunan Şamanizm Araştırmaları Vakfı’nın Başkanı Michael Harner da Şamanizm’in bir din olmadığı görüşünde. Aksiyon’a bilgi veren Harner gerek kendisinin gerekse Şamanizm üzerine araştırmalarıyla meşhur olan Mircea Eliade’in Şamanizm’in bir din olmadığı, sadece bir metotlar sistemi olduğu kanaatinde olduklarını söylüyor. Bu açıdan bazı Sibiryalıların Şamanizm’den ‘doğal dinleri’ olarak bahsetmesini kabul edilebilir görmüyor Harner. Ona göre Şamanizm diğer dinlerle, örneğin Budizm’le birlikte var olabilecek bir sistemden ibaret. Türklerde Şamanizm M.Ö. 300 yılından itibaren görülüyor. Kaynaklar, Hunlardaki Şamanizm’in daha önceleri başka topluluklarda da görüldüğünü aktarıyor. Avrupa içlerinde mağara duvarlarında da Türklerden 30 bin yıl öncesinde Şamanizm’e dair figürlerin ortaya çıkması olayı epey netleştirmiş durumda. Prof. Reha Oğuz Türkkan, Türklerden önce de Şamanizm’in olduğunu, Türklerde ‘Tek Tanrı’ inancının hâkim olduğunu dile getiriyor: “Şamanizm Türklerde sadece bir uygulama ve yaşam şekliydi. Türklerin ‘Tek Tanrı’ yani ‘Tengri’ dedikleri bir inançları vardı. Şamanizmi sadece ‘Tengri’ye ulaşmada bir araç kısmen bir ibadet olarak değerlendirmek mümkün.” Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Turan Yazgan da Türklerin dininin “Göktanrı” ya da “tek tanrı” olduğunu söylüyor: “Şamanizm Türklerde din değildir. Sadece hayatın içindeki fonksiyonlarda vardır. Bu nedenle Şamanizm’i din olarak benimseyenler büyük yanılgı içindedirler.” INFORM’dan Sarah Harvey, Şamanizm’deki insan olmayan canlıların varlığı ve onlarla temasa geçilebileceği yönündeki inancın, bireysel ve toplumsal düzlemde değişikliklere yol açacak bazı ritüellere duyulan imanın Satanizm ile ortak olduğunu söylüyor. Fakat INFORM’un kayıtlarında Şamanistlerle Satanistler arasında organik bir bağın olduğunu gösteren hiçbir bilgi bulunmuyor. Yine de Şamanizm’in modern Paganizmle girdiği ilişkide ırkçı yorumların ortaya çıkarabildiğinin altını çiziyor Harvey. Pagan hareketlerin genellikle yerel tanrı-tanrıçaları ve atalar kültlerinde tanınan eski babaları ibadetlerinin merkezlerine oturttuğunu söyleyen Harvey, özellikle Kuzey Avrupa putperestliğinde ırkçı inançların ortaya çıkışında Şamanizm’in etkisinin olduğunu düşünüyor. Ona göre Hitler’in ve Nazilerin Ari Irkçılığını desteklemek için bazı putperest sembolleri kullanmış olması da bu tür bir örnek. Harvey INFORM’un kayıtlarında Satanist inançlarla ırkçı inançlarını birleştirmiş bir grubun da bulunduğunu kaydediyor. Dokuz Melekler Tarikatı adlı bu grup insanlığın gelişmesi için seçilip iyilerin ayrılmasının ve ‘çöplerin’ atılmasının önemli olduğuna inanıyor. Şamanizm Araştırmalar Vakfı Başkanı Michael Harner Türklük ile Şamanizm arasında doğal bir ilişkinin olup olamayacağı sorusunu cevaplandıracak kadar Türklük üzerine bilgi sahibi olmadığını söylüyor. Ancak Sibirya Türklerinin uzun zamandan beri Şamanizm ve Şamanik tedavi metotlarını kullandığını aktarıyor. Harner, başında bulunduğu vakfın Türk Şamanlarla herhangi bir temasının olmadığını, ancak geçmişte bir ya da iki Türk öğrencilerinin olduğunu da sözlerine ekliyor. Bazı kaynaklarca Modern Şamanizm’in misyonerlik merkezi olmakla itham edilen Şamanizm Araştırmalar Vakfı’yla alakalı eleştirileri de cevaplandıran Harner’a göre Şamanizm’in bir misyoner yönü olması mümkün değil. Çünkü bir metodolojiden ibaret olan Şamanizm’in bir din gibi yayılması için çalışmak söz konusu olamaz: “Biz Şaman’ın mesajını yaymaya çalışmıyoruz. Yaptığımız bu metotları öğretmekten ibaret. Şamanizm’in bir mesajı varsa bu bireyin direkt kendisine, kendi tecrübeleri sırasında gelecektir. Bu da ancak Üst Âlem’e yükselmekle olur.” Oğlu, ilk kez Aksiyon’a açıkladı: NİHAL ATSIZ ŞAMANİST DEĞİL, ‘LÂ-DİNÎ’ İDİ Türkçülüğün ‘idol’ isimlerinden Hüseyin Nihal Atsız, Şamanist miydi? Atsız’ın ikinci eşi Bedriye Hanım’dan oğlu şair Yağmur Atsız, babasının “Şamanistliği” konusunda ilk kez Aksiyon’a net açıklamalar yaptı. Oğul Atsız’a göre babasının herhangi bir dini yoktu. -Nihal Atsız’ın Şamanist olduğu söylenegelen bir durum. Babanız Şamanist miydi? Türkiye’de Atsız adını kime sorsanız bilir de Atsız’ın kim olduğunu bilen pek yoktur. Çünkü bizim toplum okumaz. Rivayetlerle yetinir ve onlardan da efsaneler yaratır. Özellikle kendini milliyetçi olarak tanımlayan kesim, Peyami Safa’nın o sevdiğim ifadesiyle henüz “şiir devrinden şuur devrine” geçemediği için, Atsız’a dair en ciddî incelemeler de solcular tarafından yayımlanmıştır. İstisnaları tenzih ederim; ama genel durum budur. Bizim Maltepe’deki ev dergâh gibiydi. Gelenin gidenin haddi hesabı yoktu. Sonra baktım ki tek bir kerecik burnunu sokak kapısından içeri uzatanların çoğu “Atsız uzmanı” kesilmiş. Meselâ “Atsız’ın kafatasçılığı” da bu efsanelerden biridir. “Ömrümün İlk 65 Yılı” adlı anılarımda meselenin doğrusunu anlattığım ve söz konusu sol tandanslı araştırmacılar da gerçeği belirttikleri hâlde birtakım “hafızlar” ezberlerini bozmaya yanaşmamışlardır. Atsız’ın “Şamanizm”i buna bir başka bir örnektir. Atsız’ın dinle münasebetini bence en iyi “lâ-dînî” kavramıyla tanımlamak kabildir. Atsız gerçi Müslüman değildi; ama bu, başka bir dinin saliki idi anlamına gelmez. Semavî dinlerden hiçbiriyle başı hoş değildi. Sadece eski pagan dinleri ve bu arada tabii ki Şamanizm’i daha “şairane” bulurdu. Öte yandan “Tanrıtanımaz” (ateist/athée) de değildi. Kâinatı yaratan yüce bir güce inanır, fakat bu gücün, bir kere yaratıp sistemi kurduktan sonra olup bitenler ve biteceklerle, hele tek tek insanlarla ilgileneceğine ihtimal vermezdi. Başkalarının inancına saygılıydı. Fakat kendi inançlarına müdahale edilmesinden katiyen hazzetmezdi. Atsız gerçi Müslüman değildi ama bu, İslâmiyet’i ciddîye almadığı manasına da gelmez. Nitekim serbest aruz vezni ile bazı Sûreleri Türkçe’ye de çevirmiştir. Örnek olarak ezberimdeki İhlâs Sûresi’ni verebilirim: “De ki birdir Tanrı, Başlangıcı yoktur, sonu yoktur. Doğmaz ve doğurmaz. Denk olamaz kimse ona!” ANNEME ‘ÖRTÜLÜ PUTPEREST’ DERDİ -Babanızın Müslüman geleneğine göre gömülmek istediği doğru mu? Atsız’ın Şamanist oluşu da, hayatının sonuna doğru, herhalde “hidâyete ererek” Müslümanlığa dönüşü de palavradır. Bir kere bu, Atsız’ın karakterine aykırıdır. Onu zerre kadar tanıyanlar bilir ki farz-ı muhâl aklından geçmiş bulunsaydı bile sırf “yaklaşan ölümü hissetti de korkup döneklik etti” dedirtmemek için böyle birşey yapmazdı. Bu lakırdıyı tedâvüle sokanlar muhtemelen “Atsız” adını siyâseten sermâye edinmek isteyenlerdir. -Size dinî anlamda bir telkini olmuş muydu? Atsız tutarlı bir insandı. Meselâ bana din konusunda talep ettiğim her türlü bilgiyi vermiş, hangi kitaplara başvurabileceğimi söylemiştir; ama dinî “eğitim” vermemiştir. Ben ömrümde hiç namaz kılmadım. Zâten bilmem de. Ama dine ve dindarlara saygısızlık edenlere şiddetle karşı çıkmayı bilirim ki onu da Atsız’dan öğrenmişimdir. Dindar bir insan olan ve ara sıra namaz da kılan, fakat bazen Zekeriyâ Sofrası (dileği kabul olan kadının 40 çeşit yemek yaparak onu kadınlarla paylaşması) düzenlediği için Atsız tarafından “örtülü putperestlikle” (!) suçlanan Annem Bedriye Hanım ise zevcinin günaha girdiği tezini savunurdu. Bir yaz günü öğle üzeri sofraya koca bir tabak dolusu iri türbe eriği gelince Atsız bu eriklerden esinlenerek “Erik Yanaklı Allah” sözleriyle Anneme takıldı. Annem telaşla “Nihal, çarpılacaksın!” deyince şu unutamadığım karşılığı verdi: “Allâh’ın hiç işi gücü yok da bir hiç mesâbesinde olan benimle uğraşacak öyle mi? Bana bu kadar değer verecekse ne mutlu bana! O vakit razıyım, varsın çarpsın!” MİLLİYETÇİLİKLE BAĞDAŞMIYOR -Milliyetçilik ile Şamanizm’i ilişkilendirerek faaliyette bulunan gruplar var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Milliyetçilikle Şamanizm arasında ilişki kuranlar birtakım zaman tüneli kaçkınlarıdır. Bu kafa yapısından ne Türk Milliyetçiliği’ne hayır gelir ne kendilerine. Tam tersine, bu kadar cehâlet topluma ancak zarar verir. Zîrâ sâdece câhil değil mütecâvizler de. Behemehâl bir “düşman”a ihtiyaçları var. Tanrı ıslâh eylesin deyip geçmeniz de mümkün değil, çünkü cehl-i mürekkep gayrı kaabil-i ıslahtır. Bunlarınki cehl-i basit de değil ki uğraşıp düzeltesiniz. Hep söyler ve yazarım: Türk Toplumu’nun önündeki en çetin engel Türkler... Prof. Dr. Fuzuli Bayat*: SUNİ BİR DİN OLUŞTURMA GAYRETİ VAR Müslüman memleketlerde (mesela Türkiye’de) Şaman dinine girme gibi birtakım olgular milli kimlik veya milli bilinç arayışlarının sonucudur. Milli kimliğinin oluşmasının milli bir dinle olacağı inancı, yeni din arayışlarının başını çekmektedir. Şamanlığın bu yeni yorumu ve algılanış şekli klasik Şaman içeriğine uymamakta, suni bir din oluşturma gayreti olarak değerlendirilmektedir. Bugün Şamanlık milletler üstü bir kültür veya milletler üstü bir din haline getirilmek istenmektedir. Yaygınlaşan araştırmaların bir kısmının bu ideolojiye hizmet ettiği gözlenmektedir. *Gaziantep Üniv. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü HAŞİM SÖYLEMEZ- AKSİYON
<< Önceki Haber Ulusalcıların din maskesi düştü Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER