Zaman'dan CHP'li Aygün'e cevap - Video

CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, Zaman'da 19 gün önce yayınlanan ve medyada 'CHP'de dersim çatlağı' olarak nitelendirilen röportajını başka bir televizyon kanalında yorumlarken Zaman'ın sözlerini çarpıttığını iddia etti. Ama ses kayıtları Aygün'ü yalanlıyor.

Zaman'dan CHP'li Aygün'e cevap - Video

Hüseyin Aygün Tarafsız Bölge programında röportajla ilgili tercihinin Zaman gazetesi olmasının kendisi için hata olduğunu ve gazetenin söylemediği cümleleri röportajın içerisine yerleştirdiğini iddia etti. Röportajı gerçekleştiren muhabir Habib Güler'in anlattıkları ve ses kayıtları Aygün'ün yalan söylediğini ortaya koyuyor... İşte Habib Güler'in yazısı ve röportajın ilgili bölümünün tam metni... Hüseyin Aygün, gerçeklerin tartışılmasından korkmamalı "Dersim katliamının sorumlusu devlet ve CHP'dir" haberinin üzerinden tam 19 gün geçti.Türkiye'nin Dersim gerçeği ile yüzleşme sürecini başlatan CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'le bu zaman zarfında defalarca görüşme yaptım. Düne kadar söylediklerinin arkasında duran Aygün, Ahmet Hakan'ın CNN Türk'teki programında "benim söylemediğim bir cümle, röportajın içeriğine de aykırı bir şekilde haberin başlığı oluverdi." demesin mi? Haber yayınlandığı gün, Taraf gazetesinden Melih Altınok başta olmak üzere bir çok gazeteciye sözlerinin arkasında olduğunu söyleyen Aygün'e ne oldu? CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter bile Aygün'ün kapalı grup toplantısında "Zaman Gazetesi'ndeki haberin her satırının arkasındayım. Ama Aydınlık Gazetesi sözlerimi çarpıtmış" dediğini açıklamıştı. Tıpkı Dersim de olduğu gibi gerçeğin er ya da geç ortaya çıkma gibi kötü bir huyu var. Ben haberimin arkasındayım. Lakin kamuoyu için haberin hikayesini ve CHP'li Aygün'ün söylediklerini kayıtlarıyla anlatmakta fayda var. CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün ile bu yıl seçim öncesinde Kemal Kılıçdaroğlu'yla miting için gittiğim Tunceli'de tanıştım. Orda bir süre sohbet ettik. Milletvekili seçildikten sonra da kendisini birkaç kez odasında ziyaret ettim, belirli düzeyde bir samimiyetim oluştu. Kendisinin Dersim olayları konusunda uzman olduğunu, daha önceki sohbetlerimizden ve kitaplarından biliyordum. Kendisini aradım, bayramda kullanılmak üzere bir röportaj yapmak istediğimi söyledim. (Bir çok gazetenin Bayram için özel haber hazırladığını bizim meslekte bilmeyen yoktur sanırım.) Aygün, ısrarım karşısında beni kıramadı ve 2 Kasım Çarşamba günü TBMM'deki odasında buluştuk. (İddia ettiği gibi görüşme 30 Ekim'de olmadı. O sohbette bana hediye ettiği kitaplardaki imzasında da 2 Kasım yazıyor.) Ardından Genel Kurul'da yoklamaya katılacağını söyledi ve beraber kulise gittik. Yoklamaya girip çıktı, ardından kuliste konuştuk. Kendisine , Dersim uzmanı olduğunu hatırlatarak, Dersim olayları, Kürt sorunu ve Ergenekon operasyonuna ilişkin görüşlerini soracağımı söyledim. Vaktinin dar olduğunu söyleyince, ben de yıllardır Dersim olaylarını inceleyen bir uzman olarak 1938'de bölgede neler yaşandığını kısaca anlatmasını istedim. Ardından bu olayların sorumlularını, daha sonra da "Atatürk haberdar değildi" iddiasının gerçek olup olmadığı sorularını yönelttim . Kürt sorununun gelinen aşamada nasıl çözüleceği ve Ergenekon sürecine nasıl baktığı da diğer sorularımdı. Hüseyin Aygün'le yaptığım röportajın kaydı toplam 14 dakika 13 saniyeden oluşuyor. Açıklamaların önemli ve hassas olduğunu bildiğim için kayıttaki ifadeleri haberde 'Hüseyin Aygün'ün açıklamaları şöyle:' diyerek aynen ve kesintisiz kullandım. Bayramda izne çıktım ve haberin (gündemin en boş olduğuna inandığım gün olan) bayramın 4. gününde gündeme konmasını istedim. Bu arada 10 kasım vurgusunu yaparak art niyet arayanlara şunu hatırlatmak isterim. Kamuoyu Atatürk ile ilgili sözlerin tamamını duymuş olsaydı Hüseyin Aygün'ün parti içinde, başı çok daha fazla ağrıyacaktı.Hüseyin Aygün, kayıtta da görüleceği gibi "Dersim'de kanlı şekilde bir katliam sergilenmesinde sorumlu kimdir?" soruma "Bana göre Türkiye Cumhuriyeti devletidir, önce öyle söyleyeyim. Tabiî ki sonra CHP'dir" ifadelerini kullanıyor. Ancak bu başlık uzun olacağı için cümlede hiçbir anlam değişikliğine yer vermeyecek şekilde "Dersim katliamının sorumlusu devlet ve CHP'dir" ifadesi kullanılmıştır. "Katliamın sorumlusu önce devlet, ardından CHP'dir" ifadesi de ara başlık olarak tekrar verilmiştir. Yaptığımız söyleşinin dökümü umarım gerçeği net bir şekilde ortaya koyacaktır. [HABİB GÜLER / CHP MUHABİRİ / ANKARA] Hüseyin Aygün'le yapılan röportajın Dersim olaylarıyla ilgili bölümünün tam metni: Dersim'de gerçekte ne oldu? Ordaki mesele, aslında sadece cumhuriyetle başlayan mesele değil. Osmanlının son 500 yılı boyunca yani Yavuz Selim ile Şah İsmail savaşından beri var olan bir sorun. Hem etnik kimliği nedeniyle, hem dini inançları bakımından hem de coğrafyası bakımından farklı özellikler taşıyan bu özellikleri nedeniyle de 500 yıla yayılan bir yok etme siyasetiyle karşı karşıya kalan bir bölge. Cumhuriyet, esasen o politikalarda fazla bir değişiklilik yaratmıyor; sadece merkezileşme yönünde kararlar alınıyor, Dersim'i de merkezi otoriteye bağlama yönünde önce bazı raporlar hazırlanıyor, bölge tanınmaya çalışılıyor. Ama bu raporlar Osmanlı dönemi raporlarından işin ilginci farklı değil. Yaklaşım, çözüm ve meselenin barışçıl bir biçimde yoluna sokulması için yeni bir öneri getirmiyor, cumhuriyet dönemi raporları. Neticede 1938'de jenosite varan bir operasyonla Dersim meselesi tarihe havale edilmiş oluyor ama böyle de olmuyor; devam ettiğini bugün de görüyoruz. Öncesinde, iddia edildiği gibi bir Dersim isyanı var mı? Hayır, Dersim'de var olan şey daha çok direniştir. Osmanlı ordusunun, daha sonra Cumhuriyet ordusunun yaptığı acımasız hareketlere karşı mevzi direnişler oluyor. Yani eline silah alma, bir hedef bir program ekseninde planlı şekilde bir ayaklanma ve planlara uygun hedeflere ulaşma perspektifi yok. Dersim'de hoygun gibi azadi gibi herhangi bir örgütlenme de yok. Dolayısıyla, Dersim'de siyasal talepleri olan programa bağlanmış bir yasal hareket olmadığından örgüt olmadığından hiçbir zaman bir isyan iddiası ileri sürülemez. Ordu bir bölgeye askeri harekat yaptığında insanların bir kısmı kendilerini korumak için, Dersim bölgesi yüzeş bir bölgedir. O dönem Türkiye'nin pek çok yeri silahlı da, bunu da özellikle vurgulayalım. Asayiş olayları her yerde var. Yani Dersim İsyanı diye bir şey yok mu? Yok yok, hiçbir zaman böyle bir isyan yok. Hatta resmi kaynaklara da bakarsak, şöyledir: Şu dereye gittik 50 şaki öldürüldü, bizden de iki asker öldürüldü. Çatışmaları anlatıyor, onların isyanından bahsedemiyor. Ama 'Dersimde bir isyan olduğu, devlet de bunu bastırdı' şeklinde biliniyor Tabi, şimdi öyle bilinmek zorunda. Başbakan'ın deyimiyle '50 bin insanın öldürüldüğü' bir operasyonun meşrulaştırılması, ders kitaplarında doğru bir şekilde anlatılabilmesi için orda bir isyan yaratılması gerekiyordu. Dersim isyanı, icat edilmiş bir şeydir, Dersim isyanı yoktur. Burada halkı sindirme ve korkutma amacı mı var? Öyle denebilir mi? Öncelikle fethetme var, çünkü bölgede tam bir otorite yüzyıllar boyunca kurulamıyor. Karakollar var okullar var ama tam bir egemenlik kurulamadığından bölgeyi fethetme, daha sonra asimile etme Alevilikten ve konuştuğu dillerden, Zazacadan ve Kürtçeden vazgeçirme, nüfusun 10 bini aşkın bir bölümünü batıdaki illere serpiştirerek, her köye bir hane vermek suretiyle dil ve din açısından bir asimilasyon yaratma hedeflenmiştir. Bu politika 1950'lere kadar sürüyor. 37-38'de başlayıp, 50'lerde biten bir süreçtir. 50'ler derken, tek parti iktidarı boyunca mı devam ediyor? Yoo, 1947'de af çıkıyor. İskan yasasında bir düzenleme yapılarak, batıya serpiştirilen ailelerin dönüşüne izin veriliyor. Bunların nüfusu da 12 bin civarında. 10 bine yakını geri dönüyor, geri kalanlar oralarda kalıyor. Dersim'de kanlı şekilde bir katliam sergilenmesinde 'sorumlu kimdir', tartışması var. Sorumlusu kimdir? O dönemin iktidarı mıdır, başbakan mıdır? O dönem Celal Bayar'ın iş başına getirilmesi, çok hızlı bir başbakan değişikliği oluyor dikkat ederseniz o yıllarda. Celal Bayar'ın daha sert bir politika izleyeceği tahmin ediliyor. O yüzden İnönü köşeye çekiliyor. Bana göre Türkiye Cumhuriyeti devletidir, önce öyle söyleyeyim. Tabiî ki sonra CHP'dir. CHP'nin de bu açıdan kendi tarihiyle yüzleşme, o yıllarda uygulanan politikaların toplumun önünde saydam bir şekilde tartışılması için yapıcı bir tavır aldığını Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte görüyoruz. Ama tabi 'bunu CHP yaptı' ve bunun üzerinden bir politika üretmek de doğru değil, çünkü o günün şartlarında başka bir siyasi parti ve hareket yoktu. CHP, bir bakıma bugünkü AKP'nin de diğer partilerin de merkeziydi. Bu olayı sadece CHP'ye fatura eden anlayış da farklı olmaz. Dersim 1938 katliamına varan dönem en genç 1925'te başlamıştır, 13 yıl boyunca sürmüştür. Bu arada sayısız plan ve rapor hazırlanmıştır. Askeri ve sivil raporlar, başbakanların gezileri. Genelkurmay Başkanının Dersim, Erzincan gezileri olmuştur. Bütün bu dönemin sonunda alınan karar imha ve asimilasyondur. Ne yazık ki barışçıl bir yol denenmemiştir. 'İsyan' söylemi de ortaya çıkan kanlı tabloyu hafifletmek için ortaya atılan bir söylemdir, gerçekliği yoktur. Dolayısıyla herkes bugün bu meseleye bu fikirleri dikkate alarak yaklaşırsa geleceğimizi daha iyi bir temelde inşa ederiz. O olaylar yaşanırken, kanlı bir şekilde bastırılırken, insanlar öldürülürken Atatürk'ün hasta yatağında olduğu, haberinin olmadığı tezi var. Atatürk'ün hiç haberi yok muydu bu olaylardan? Bu daha çok Dersimlilerin ve Alevilerin inandığı bir anlayış. Çünkü Cumhuriyet önemli bir yenilik Osmanlı'ya göre. Osmanlı dönemindeki imha politikası, onarlı ortadan kaldırma politikası Cumhuriyet'le bir parça hafifliyor. Bunu görmek lazım. Aleviler, veya Sünni olmayan Müslümanlar diyelim bir parça nefes alma olanağı buluyorlar. Cumhuriyet kağıt üzerinde Alevilere eşit haklar vaat etmiş, bu çok önemli birşey. İlk kez eşit oluyorlar, kimlikleri nedeniyle doğrudan bir tahribata uğramıyorlar. Saltanatın ve hilafetin ilgasını olumlu karşılıyorlar. Nesnel olarak onların rahatlanmasını sağlayan bir takım reformlar yapılıyor. Ama Dersimlilere sorun, Dersim cephesinde değişen hiçbir şey yok. Osmanlı döneminde Alevilere yönelik sayısız cevap ver. Ebu Suut efendinin, diğer müftülerin 'bunların canları malları Müslümanlara helaldir' diye fetvalar var, yayınlanan emirnameler var. Onlara selam verilmez, onlarla dost olunmaz. Bu ortamın ürettiği, onların kestiği yenmez gibi çirkin iftiralar var. O dönem rahat bir dönem değil, bu dönem de değil ama kağıt üzerinde bazı haklar bahşetme var. Bundan dolayı kendilerini bir parça güvende hissediyorlar. Ama varlıkları bu dönemde de tanınmadı, hiçbir dönem tanımadı. İnkar ve asimilasyon, cumhuriyet dönemi boyunca da sürdü. (Hala sürüyor mu?) Tabiî ki. Atatürk haberdar mıydı bu olaylardan? Şimdi şöyle, Dersim olayı en geç 1925'de başlamıştır. 1938'de de nihai çözüme ulaşmıştır. Bu dönem boyunca izlenen bütün politikalarda Atatürk devletin başındadır. Fakat Aleviler, bütün bu dönemi Mustafa Kemal'den ayırmak için, onun büyük lider kimliğine de gölge düşmemesi açısından fotoğrafını alıp Hazreti Ali ile yan yana asmışlardır. O'nun bu katliamdan haberdar olmadığına inanmışlardır. Kendilerini öyle inandırmışlardır. Neticede bu şekilde de bir yaşama yolu mevcut cumhuriyette aramışlardır. Bu da insani açıdan çok anlaşılabilir bir şey. Ama 10 yıllara, hatta 100 yıllara yayılan bir politikadan CHP'nin veya Mustafa Kemal'in haberdar olmaması zaten mümkün değildir. Biraz da, Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşama olanaklarını elde etmek için buna inanıyorlar. Mustafa Kemal'e sevgileri de hakikidir; yani sadece bir takiyyeden ibaret değil, öyle bir algı var. Sanki sadece bir takiyye yapılıyor, hayır öyle değil. Aleviler cumhuriyete değer vermiştir, Dersim'e rağmen bu saygı sürmüştür. Alevilerin büyük bir bölümü Mustafa Kemal'i bu olaydan ayırıyorlar. Mustafa Kemal'in Selanikli olması nedeniyle Bektaşi kökleri olduğunu düşünüyorlar. Onun kurduğu cumhuriyet, yaptığı reformlar, devrimler bence buna yol açmıştır. Atatürk'ün haberdar olmadığı yönündeki efsane doğru değildir. Bu efsane, Alevilerin ürettiği bir efsanedir.
<< Önceki Haber Zaman'dan CHP'li Aygün'e cevap - Video Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER