Hapishanedeki, sürgündeki dostlar, ayakta yazmayı öğreniyorum!

Okuma Süresi 2 dkYayınlanma Cumartesi, Eylül 17 2016
Hasan Cemal: Ama Aslı Erdoğan’ın dediği gibi: Hayat bana ayakta yazmayı öğretiyor! Ve yazanların, düşünenlerin, özgürlük bayrağı sallayanların, devlete, iktidara itirazı olanların dilini koparmak isteyenlere lanet ediyorum.


 Hapishanedeki, sürgündeki dostlar, ayakta yazmayı öğreniyorum!

Tournier, Ayakta Yazmak adlı denemesinde, ilk cezaevi ziyaretinden “dayanılmaz buruklukta” bir izlenimle, dışarıda olmanın suçluluğuyla ayrıldığını yazar.
Bu denemede, bir başka ziyareti, hepsi “ağır suçlardan” hüküm giymiş mahkûmların bulunduğu C. Cezaevi’ndeki söyleşisini ayrıntılarıyla anlatır.
“Onlara toplumun, düzeni sağlayan güçler tarafından ölüm tehdidi altında tutulduğunu söyledim.
Her türlü güç tutucudur.
Onu dengeleyen bir şey olmazsa, karınca yuvasına benzer kapalı bir toplum doğar.

Yazarın doğal görevi düşünce, tartışma, kurulu düzeni koruma merkezlerini harekete geçirme  işini üstlenmektir.
Bıkıp usanmadan başkaldırıya çağrıda bulunur.
Düzensizliği anımsatır.
Çünkü yaratı olmaksızın insancıl hiçbir şey söz konusu olamaz, ama her türlü yaratı insanı rahatsız eder. Bu nedenle yazar sık sık zulme uğrar.”
Bu noktada ben, Tournier’in kendi sözlerine inanıp inanmadığını, bunları mahkûmların önünde dile getirmekten eziklik duyup duymadığını merak ettim.
Çünkü gerçekten rahatsız edenler hep “içeri” kapatılmaz mı?
“Ayakta yazmalı,” diye bağlar sözlerini, “Kesinlikle diz çökerek değil. Yaşam, her zaman ayakta yerine getirilmesi gereken bir iştir.”
Mahkûmlardan biri çenesinin ucuyla, göğsündeki kırmız şeridi, Legion d’Honneur nişanını gösterir:
“Ya bu? Bu bir boyun eğme belirtisi değil mi?”
Tournier’in nişanı yapıtlarıyla reddettiği biçimindeki sözlerine asıl vurucu yanıt aylar sonra gelir:
C. Cezaevi’nden bir kamyonet kapının önünde durur ve içinden cezaevi atölyesinde yapılmış gürgen bir masa, es

Bu haberler de ilginizi çekebilir