[Harun Tokak] Özgür Dağları Çok Gördüler

Okuma Süresi 2 dkYayınlanma Pazar, Şubat 4 2024
Samanyoluhaber.com yazarı Harun Tokak'ın pazar yazısı
HARUN TOKAK


Kış, baharla son dansını yapıyordu.
Ülkemden kaçıyordum.
Kaçakçı yoldan Güney Doğulu olduğu anlaşılan bir genç daha aldı.
Boş bir tarlada zifiri karanlıkta yürüyorduk. 
Terlerimiz, yağmurlara karışıyordu. Yağmur damlaları elbiselerimizden geçiyor vücudumuzdaki tuzlu terlerle buluşuyordu. 
Ara vermeyen, soluk aldırmayan bir yağmur iniyordu.  Biliyorduk ki bu böylece sürerse yolları, tarlaları su basacak, yürünmez hale gelecekti. Önümüzde on-on iki saatlik bir yolumuz vardı. 
Önümüzdeki ümit, yıllarca düşman bildiğimiz Yunanistan’a geçmek; arkamızdaki korku, dün dost bildiklerimiz tarafından yakalanıp hapse atılmaktı.
Uzaklarda kabaran derelerin korkunç uğultusu ve yakınlarda çamura batıp çıkan ayakların boğuk hışırtısı…
İkide bir sendeliyordum.
Yüzüm ve vücudum belki de yağmurdan fazla döktüğüm soğuk terle sırılsıklam oldu. Dizlerimde, ayaklarımı çamurdan çekebilecek kudret gittikçe azalıyordu.
Yağmur, ter, gözyaşları yüzümü yıkaya yıkaya, biteviye, mola vermeden yürüyorduk. 
Kendi ülkemizden kaçıyorduk.
Kaçakçı çok tedbirli davranıyordu. 
Toprak yollardan, patikalardan, yemyeşil ekin tarlalarından geçiyorduk.
Karşıdan bir araba gelirken benim yüreğim ağzıma geliyordu.
Kaçakçı “Korkmayın!” diyordu.
Islak ekinlerin arasında kaçakçının “Yat, kalk, alçak sürün!” komutlarıyla yatıyor, kalkıyorduk. Kendi ülkemizin topraklarında parya gibiydik.
Gece karanlıktı. 
Nereye bastığımız belli değildi. Uzaktan derelerin sesleri, saba rüzgarının tatlı uğultularına karışıyordu.</

Bu haberler de ilginizi çekebilir