Bir Garip Çiftçi ve Bir Garip Bahçıvan

Okuma Süresi 3 dkYayınlanma Salı, Şubat 18 2020
İstanbul’da bir garip adam… 1907’de gelmiş Şark’tan garip şekli, farklı elbisesiyle… Dert dolu sinesini ve insanlık için zonklayan kafasını anlamıyor kimse… Dalkavukluk teklif ediliyor kendisine…

Ama o, Allah’tan başka kimsenin minneti altına girmiyor. Zira insanlığının tabiiliğini ve yaratılana olan muhabbetini ilân etmek için düşmüş yollara…  Beşerin ebedi mutluluğu uğruna dünyasını da ahiretini de feda etmiş… Dünya zevki namına bir şey bilmiyor. Hayatının hemen her faslında başkalarına hesap veriyor gibi davranmış. Öyle ki, yediği yumurtanın, giydiği paltonun ve ayağındaki çarığın kaynağını dahi göstermek suretiyle dünyada gözü olmadığını kesin bir biçimde ortaya koymuş...

Aylarca, haftalarca, günlerce… her kesimden, her dünyadan alimlerle başarılı, yüksek ilmi münakaşalar yapıyor medeniyetin beşiği bu antika şehirde… İlmin yuvası haline gelmiş Şekerci Han’da…   

Fakat, ilmin bir enaniyeti var… kendinde olmayanı çekememe var… Haset var, kıskançlık var… Ve kaldığı odanın kapısındaki “Burada her suale cevap verilir! Her müşkül halledilir, fakat sual sorulmaz!” yazısı ateşliyor hasedin ve düşmanlığın fitilini.

Sonunda ‘Bu adam delidir, çünkü her şeyi biliyor.’ diye zavallı Said’i deliler defterine kaydediyorlar… Din, ilim, maarif, memleket, medeniyet ve insanlık mecnunu bu güzel insanı tımarhaneye sevk ediyorlar.  

Tımarhanede iken, Mabeyn’den (Genel Sekreterlik’ten) bir doktor gönderiyorlar Bediüzzaman’ı muayene için. ‘Akıl melekelerini kaybetmiş. Artık sağlıklı düşünemiyor!’ yazılı bir rapor bekliyorlar hekimden… Halkı bununla kandırmak için…Yıllar sonra Mustafa Sungur Ağabey’e yapmak istedikleri gibi… Hocaefendi’ye yapmak isteyip tutturamadıkları gibi… 

‘Ben değil, memleket, millet hastadır.’ diye anlatıyor do

Bu haberler de ilginizi çekebilir