İran yapımı Hz Muhammed (sas) filmi ve tartışmalar...

Efendimiz (sas)'i anlatan İran yapımı film tartışmaların odağında bulunuyor. Şii kaynaklarından yararlanılarak çekilen filmin içeriği bir yana, İranlılar hangi konularda din büyüklerine iftira etmekte, hangi konuları çarpıtarak yeni bir din anlayışı inşa etmekte... Tarihçi Eyüp Ensar Uğur'un yazısında önemli detaylar var

samanyoluhaber.com

İRAN YAPIMI HZ. MUHAMMED (SAV) FİLMİ TARTIŞMALARı VESİLESİYLE

İranlı yönetmen Mecid Mecidi’nin Türkiye’de yeni vizyona giren Hz. Muhammed(sav) filmi hakkında çıkan tartışmalar nedeniyle elzem gördüğüm bazı konuları sizlerle paylaşmak istedim.

Başta ifade edeyim ülke dışında olduğumdan dolayı filmi henüz izleme imkanı bulamadım. Bu nedenle filmin ele aldığı senaryoyu ve teknik detayları tartışmayacağım.

Bu yazıda bu film nedeniyle gündeme gelen İran Şii İslam Tarihi anlayışına değineceğim.

Film etrafinda kopan fırtınanın temel nedeni İslam Peygamberi'nin hayatını anlatan filmi İslam Dünyasının daha az kısmını temsil eden Şiilerin çevirmiş olmasında yatmakta.

Ama ben bahsedeceğim nedenlerden ötürü bunun bir Şia propagandası adına yapıldığını sanmıyorum.

En azından dünyaca tanınmış yönetmen Mecidi'nin önceliğinin bu olduğunu düşünmüyorum.

Tüm İslam aleminde kabul gören bir İranlı olan Mecidi'nin, çoğunluğu Sünni olan dünyanın inançlarına ve görüşlerine aykırı uç örneklere Hz. Muhammed filminde yer vermesi onun için basit ama neticesi büyük bir hatadır.

Ayrica geniş bir coğrafyada yaşayan insanların nezdinde sahip olduğu karizmasının yıpranma endişesinin yanı sıra maliyeti yüksek olan bu filmin kapital realiteleri de var. 

Yapılan onca zahmet ve masrafa değebilmesi için filmin geniş bir yelpazeye hitap etmesi zorunlu. Bu nedenlerden ötürü Mecidi gibi biri polemiklerden uzak kalma mecburiyetinin elbet farkındadır. Bu film tıpkı diğer İran yapımı Hz. Yusuf ve Hz. Meryem filmleri gibi tüm İslam dünyasına hatta Batı dünyasına da hitap etme iddiası ile senarize edildiğini ülkemizdeki objektif uzman yorumlarının tasdikinden anlıyoruz

Hem İran’da Şii inancına uygun şekilde çevrilmiş sayısız İslam Tarihi filmi zaten. Sünni inancına tamamen aykırı oldukları için yerel ilgiyle sınırlı kalmış onlarca film. Yeni bir tanesine ihtiyaç bırakmayacak kadar her çeşidinden de mevcut Şii filmleri bunlar.

Ama ne kadar hassas hareket edilmeye çalışılsa da Mecidi'nin Hz. Muhammed filmi İslam dünyasında büyük tartışmalara yol açtı. Bir cok ülkede yasaklandı.

Filmin senaryosunu kritik eden makaleleri ve sosyal medyada yapılan yoğun tartışmalara baktım.

Filmin içeriğinden çok İran'ın temsil ettiği Şia düşüncesine olan genel bir tavrın sonucu bu tartışmalar.

Filmde Sünni Şii ihtilaf konularının uç örneklerine pek yer verilmediği söylendiği halde halde büyük tartışmaların önü alınamadı.

Ben de bu nedenle film değil de tartışmalara neden olan Şii tarih anlayışına değineceğim.

İKİ FARKLI İSLAM TARİHİ

İslamı sahiplenen, aynı kahramanları ve hadiseleri ele alan ama birbirinden çok farklı anlatım ve yargılara sahip iki tarih literatürü var.

Sünni ve Şii’liğe göre değişen İslam Tarihi.

İslam Dünyasının genelinde olduğu gibi Türk insanının ekseriyetinin Sünnî olması itibariyle Hz. Peygamber (sas) ve sahabeler hakkında bildikleri Sünnî merkezli bilgiler, Müslümanlığın ortaya çıkışı ve gelişimi hakkındaki Şii bakışı ve malumatı üzerine ise pek bilgileri bulunmamakta.

Sünni anlatımlarına aykırılık konusunda en bilinen Şia görüşü, İranlıların Peygamberimizin arkadaşları olan ashap hakkında hiç de hoş olmayan sözler söylüyor olmaları.

Maalesef bu doğru bir bilgi.

Şiiler, İslam’ı ve prensiplerini geniş bir coğrafyaya ve çağlara aktaran ilk temsilcilerine karşı oldukça soğuklar. Bunun çeşitli nedenleri var. Bu Hz. Ali ve soyunun taraftarlığı iddiasına dayanan, uzun zamanlarda şekillenmiş bir birikim.

Şia Tarihi, insanlığın hiç bir döneminde emsali olmayan fedakarlıklarla Hz Peygamber'in (sas) davasına destek veren ve bu nedenle haklarında Kur'an'ın, “en hayırlı ümmet” diye bahsettiği, Peygamber Efendimiz’in (sas) tesis etmiş olduğu bir cemaate ağza alınmayacak ağır yakıştırmalarda bulunmaktalar.

İslamiyetin başarı hikayesinin her karesinde yer alan simaları, Şii tarihçiler ayıklama ve eklemelerle İslam tarihini çelişkiler yumağı haline çevirdiler.

Peygamber Efendimiz'den (sas) çok sonra İslam toplumunda ortaya çıkan siyasi ve sosyal problemler kaynaklı bir iç mücadele başlamıştı. Bu cedelleşme geçmişe hatta Peygamber günlerine kadar uzatılan bir tarih ameliyesine neden oldu.

Geçmişe dair tüm malumat ve ihtilaflar sonraki kavgalar için tek tek elden geçirildi. Kur’an, hadis ve birçok olayı tezlerini güçlendirmek için kırk dereden su getirerek zorlama yorumlamalara tabi tuttular.

Şiilerin en kritik iddialarından biri olan:

Hz. Peygamber(sas), “Gâdir-î Hum” denen bir yerde yüz bin sahabesine verdiği bir hutbede Hz. Ali'yi kendi yerine vekil tayin ettiği iddiası.

Allah elçisi (sas) böyle söylediği halde vefatından sonra yakın arkadaşları bu kudsî vasiyeti görmezlikten gelip yerine getirmediler, derler.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle;

Doğrular için canlarını vereceklerini defalarca ispatlamış olan ashabın, bizzat kulaklarıyla duydukları bu emre itaatsizlikle ihanet ettiler demek, en başta hakka-hakikate, vicdana ve akla hakarettir.

Bırakın Hz. Peygamber’in faziletle terbiye ettiği yüz bin insanın oluşturduğu bir topluluğu, en fesad topluluklar dahi ortaya söylenen böyle önemli bir gerçeği saklayamaz ve bu emre aykırı bir duruma hepsi birden razı olamaz.

Evet maalesef Şii tarih yazımı ile neredeyse bambaşka bir Hz. Peygamber (sas) ve İslam tarihi ortaya çıktı.

Şia tarihçileri özellikle kaba hatlarıyla 8. asırda başlayan ve iki yüz yıl kadar tedricen süren yeni bir tarih inşası gerçekleştirdiler.

Bu konuda okumalar yapmak isteyen meraklılar için İslam dünyasında ortaya konan değerli eserler dışında objektif ve derin çalışmalar yapan Batılı islam tarihi araştırmacılarının kitaplarını tavsiye edebilirim.

Bu uzmanlardan biri olan Watt Montgomery’in ifadesiyle:

“Şiiler tarafından tekrar ede ede artık kabul edilir hale gelen sırf uydurma bir sürü şeyin çokluğu şaşırtıcıdır.”

Watt Montgomery, Şiilerin iddialarını desteklemek adına yüzlerce yılda oluşturdukları külliyatı “Labirent” diye tanımlamakta ve çağdaş araştırmacıların bu zengin literatüre büyük bir şüphecilikle yaklaşması tavsiyesinde bulunur.


-İran’da yasaklanan tarih ve İsimler-


Bugün İran’da Ebubekir, Ömer, Osman, Ayşe gibi isimleri kullanmak dahi yasak. Ne paradoks?. Peygamber Efendimizin (sas) mücadelesinin en zor anlarında en yakınında bulunmuş isimler bunlar.

Epey zamandır Türkiye'de yaşayan bir İranlı doktor dostum:

"Türkiye'ye gelene kadar Hz. Ebu Bekir'in Peygamberimizin (sas) hicret ve mağara arkadaşı olduğunu bilmezdim." der.

Bu manipüle ve sansürlemeler ile Allah elçisinin yol arkadaşlarının her birine olumsuz karakterler yüklediler. Bu, tarihi ve sosyal gerçekliğe aykırılık hz. Peygamberin (sas) İlahi mesajlarına, terbiye metodlarına, hülasa inşa ettiği tüm medeniyete halel getirmektedir.

Sadece Hz. Peygamber (sas) ve ailesini övgüye layık görmek ve diğer yanındakileri kötülemek ne dini ne de Allah elçisi'nin fonksiyonunu anlamamak demektir.

Uzun zamandır Batılı ilim adamlarının akıllarını bir hayli meşgul eden soru :

"Nasıl oluyor da bir avuç çöl adamı, bin yıllık iki süper devletini kıyaslanamayacak sayı, silah, teçhizat, tecrübe dezavantajlarına rağmen nasıl defalarca mağlup edebildiler?" dir. 

Bundan daha hayret verici olan ise kısa zamanda Atlantik’ten Çin’e kadar uzanan bir coğrafyada kalıcı ve üstün bir medeniyet nasıl kurabildiler.

Dünya tarihinin en imkansız görülen fetihlerinin bugüne kadar ulaşması büyük bir birlik, kolektif çaba, inanç ve medeniyetin göstergesidir.

Bazı oryantalistlerin de paylaştığı, ilk Müslüman fatihleri, sanki kendilerinden zayıf köylüleri basan eşkıyalar gibi ganimet için savaştılar, demek ancak sözün sahibinj komik duruma düşürür.

Evet siyasi dünya tarihinin en heyecanlı ve hızlı başarı hikayesini gerçekleştirmiş olanların hatıralarını basit ithamlarla lekelemek insanlık adına ne hâzin bir durum.

İşte Sansür ve uydurma Şii tarihçiliği bu emsalsiz başarıları göz ardı ederek dogma dayanak ve bilgilerle kendilerine ve nesillerine gerçeklerden kopuk bir fanus kurdular.


-Başarı gibi Mağduriyet de istikametten kopartabilen bir imtihan-


Ben Şiiliğin özellikle Hz. Ali ve Kerbela odaklı acı kültürü ve çile anlayışını biraz Hristiyanlığa benzetiyorum. Hatta Hristiyanlığı, adeta İsevilik Şiiliği’nin aslî olanın yerini almış hali olarak tanımlıyorum.

Anlaşılamayan ve acı verilem Hz. İsa ve günahsız azizlerin çileleri üzerine kurulmuş, akıldan daha çok hislere hitap eden ve bir yönüyle romantizmi çağırıştıran bir inanç.

Duygulu anlatım ve musikiler, abartılı yas tutma kültürü ve yasa neden olanlara kin besleyip onları şeytanlaştırma. Bir yanda sevgi argümanları diğer tarafta melankolik bir ruh hali ile sevgilerini ispatlamayı diğerlerinden nefret ederek gösterme. 

Ve o nefret edilenlerin iddiaları ve temsil ettikleri her şeyi içindeki doğrularıyla birlikte topyekun reddetmek.

İnsanlara güzel ahlâk ve kulluk modeli olan Peygamberlere veya imamlara insanüstü makamlar izafe edilerek onları rol model olmaktan çıkarmalar. Azizlerin, imamların günahsız ilan edilmeleri. Peygamberlikten sonra yeni Hac yerlerinin icad edilmesi gibi Hristiyanlık ve Şia uygulamaları arasında birçok ilginç benzerlikler sayılabilir.


-Ya kimi siyasi İslamcı yazarların ve siyasetçilerin bu filme yönelik İran odaklı fitne ithamları?-


Siyasi otoritenin öngördüğü veya izin verdiği sürece tepki verirler.

Hamasî siyasi, milli ve dini söylemlerin bir çoğunun arka planında maddi ve siyasi çıkarların daha bağlayıcı faktörler olduğuna defalarca şahidiz.

Daha önce İran'la iyi ilişkiler yaşandığı dönemde Şia'ya karşı Ehli Sünnet sempozyumunun hükümet tarafındanbsdrt bir tepkiyle yasaklandığı malum.

En sert ve iddialı çıkışların bile arka planında kişisel rantların ve siyasi hesapların etkili olduğuna; değişen konjonktürle birlikte siyasilerin ve avanelerinin 180 derece farklı söylemlere girişmesi kanıksadığımız bir hale büründü.

3 yıl boyunca hayati mesele görülen Suriye'de Türkiye'nin tüm hesaplarını altüst eden İran'a laf söylemek bir yana “2. Evimiz” muamelesi yapıldı. Üstüne üstlük Türkiye'deki İran nüfuz yayılmacılığına ortaya çıkartan bürokratlar ve gazeteciler cezalandırıldı.

Ama öküz öldüğünde  dostluk bitti ve başta Ortadoğu politikaları olmak üzere İran menşeli her şeye tepki gösterilmeye başlandı. Bugün  Ortadoğu'nun her yerine uzanan İran yayılmacılığı en üst  siyasi makamlarımız tarafından eleştiriliyor. Halbuki kanın gövdeyi götürdüğü Ortadoğu’da bu gerçek tüm çıplaklığıyla çoktandır ortaya saçılmıştı.

Dün her taşın, gölgenin, olayın altında aranan İsrail’le Mavi Marmara olayında akıl almaz bir söylem değişikliğine giderek barış yapılmasından sonra yaşanan hiçbir olumsuz hadisede İsrail'in adı iktidar çevrelerinde bahis dahi edilmedi.

Ne darbe, ne Musul ve ne de diğer bol komplo teorili vakalarda İsrail’e itham şimdilik kesilmiş durumda.


Aynı çarkıfelek Rusya hakkında da yaşandı. Bu güçlü  ülke ile yaşanan uçak krizi nedeniyle aramızın limonî olduğu dönemde sürekli  kötülenen Rusya ile bir şekil barış yapıldıktan hemen sonra hükümet ve medyası tarafindan bu devlete ve liderine övgüler dizildi. Hem de Rusya'nın,  hamisi olduğumuzu iddia ettiğimiz Halep şehrini çoluk çocuk ayırt etmeden bombalarken bu güzellemelere ara vermediler.


Ve bu başdöndürücü yermek ve övgüler şaka gibi bir kaç yıl içerisinde oluverdi.

Velhasıl anlatmak istediğim; İran filmine Hz. Peygamber (sas) ve İslam adına kimi yazar ve siyasinin verdiği tepkilerin aslında dini olmaktan çok siyasi konjonktürle ilgili. Dini, akidevi, Peygamber sevgisi vs. değil. 

İran'la başta Ortadoğu ihtilafı olmak üzere, filmin yasaklandığı, ekonomik nüfuzu nezdimizde etkili olan Suudi Arabistan'a kadar bağlanabilecek bir tepki. 

Yani bugün medyada her ne kadar inanç boyutunda bu filme tepkiler de verilse de ileride İran'la kurulacak olumlu ilişkilere paralel bu tepkilerin bıçak gibi kesileceğini ve hatta bu filmin aslında dine iyi hizmet ettiğini dahi duyabilirsiniz.

Onun içindir ki bu akıntıya kapılmanın lüzumu yok. Sonra boşuna elbiselerimizi ıslatıp kurutmaya çalışıyoruz. Allah korusun elbisemiz tam kurumadan o sudan bu suya atlamaktan üşüteceğiz sonra. Hadi bir balık yakalasak neyse. Artık biraz sakin olmakta fayda var..

<< Önceki Haber İran yapımı Hz Muhammed (sas) filmi ve tartışmalar... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER