'İttihat Terakki'den AKP'ye değişmeyen metodlar...'

Gazeteci-yazar Ahmet Altan, Samanyolu Haber'de Metin Yıkar'a konuk olduğu Gündem Özel programında AKP iktidarının son durumunu yüz yıl önce Osmanlı Devleti'nin yönetimini ele geçiren İttihat ve Terakki Partisi'ne benzetti.

'İttihat Terakki'den AKP'ye değişmeyen metodlar...'

Ahmet Altan, ayrıca son romanı "Ölmek Kolaydır Sevmekten' de anlattığı İttihat yönetimi döneminde yaşanan yolsuzluklar ve baskıların şu an ülkemizde yaşananları anımsattığını ifade etti.

Samanyoluhaber yazarlarımızdan Eyüp Ensar Uğur da "Yüz Yıl Önceki Muktedirler Çağlayan Adalet Sarayı’nın Yanında Yatmakta " yazısıyla İttihat Terakki dönemiyle günümüz arasında ilginç benzerlik ve olaylara işaret etmekte.

İşte o yazıdan bazı pasajlar.

Çağlayan’daki Büyük Adalet Sarayı, Hizmete açılalı henüz bir yılını doldurmadan ülke tarihine geçecek olaylara ev sahipliği yaptı. Önce “rüşvet ve yolsuzluk” operasyonuyla hükümet üyelerinin yakınları ve iş tuttukları şahıslar burada gözaltına alındılar ve sonrasında yine buradan serbest bırakıldılar.

Ve daha sonra ise gelişi güzel intikam operasyonları ile yüzlerce emniyet görevlisi ve medya mensubu yine burada gözaltına alındı ve tartışmalı yargılamalarla tutuklanıp Silivri Cezaevine gönderildiler. En son ise bu adliyede, kendileri gelip teslim olanlar hakkında tutuksuz yargılama karar veren hakimler akıl almaz bir kararla tutuklandılar. 
 
Ülke gündemine sık sık giren Adalet Sarayı’nın konumu çok ilginç bir yerde. Zira bahçesi sayılabilecek kadar yakın bir alanda, “Adalet ve Hürriyet!” sloganıyla iktidara gelen İttihat ve Terakki(Kalkınma) Cemiyeti’nin en önemli mensuplarının mezarları var.

Ülkeyi istibdat rejiminden kurtarma iddiasıyla yola çıkan ve II. Meşrutiyet’i ilan ettiren, İttihat Terakki Cemiyeti’nin iktidara gelmesiyle geçmişi unutturacak, baskıcı bir rejim kuruldu.

İttihatçılar, devri sabık olarak nitelendirdikleri Sultan II. Abdulhamid Han döneminin tüm kadrolarını tasfiye ettiler. İstibdâtı sona erdirmek iddiasıyla yola çıkan cemiyet, çok geçmeden ülkede baskıcı bir yönetim kurdu. Siyasi tarih literatürüne “sopalı seçim” olarak geçecek 1912’deki müdahaleyle meclisi istedikleri gibi şekillendirdiler.

Cemiyetlerini meşrutiyetin ilanı ve 31 Mart Devriminin tek müsebbibi olarak görenler,kendilerini bir memur değil adeta devletin sahibi olarak addediyorlardı.

Tarık Zafer Tunaya’nın ifadesiyle, parti "Cemiyet-i Mukaddese" sayılmakta, İttihatçı olmak bir vatan borcu, karşı çıkmak, hatta bir eleştiri bile ihanet olarak nitelenmekteydi. 

Diğerlerini mihnet altına alan bu zihniyetin hiçbir muhalif sese haliyle tahammülleri yoktu. Tutuklamalar, sürgünlerin hatta cinayetlerin ardı arkası kesilmiyordu. 

Cemiyet’in iktidarda gelmesi henüz altı ayını doldurmamışken, yolsuzluk iddiaları konuşulur olmuştu. Muktedirlerin keyfi olarak hukuk tanımazlığının sonucu olarak tarihin her döneminde görülen, baskı ve sansür bu dönemde de başlamış oldu.

<< Önceki Haber 'İttihat Terakki'den AKP'ye değişmeyen metodlar...' Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER