Konya hazır mı?

Okuma Süresi 8 dkYayınlanma Salı, Aralık 16 2025
Konya hazır mı?

         Gürkan Bey arkadaşımız bir hatırasını anlatırken şunları söyledi: “Amerika’da kampta M. Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyaret etmiştim. Konya’dan da mütevelli Ağabeylerden  bir grup gelmişti. Hocaefendi onlara;  ‘Konya Hazır mı?’ diye bir soru sordu. Onlar, Hocaefendi’nin bu sözünü anlamamışlardı. Hocaefendi, ‘Bu sene, Hz. Mevlana Yılı olarak ilan edildi. Onun için 17 Aralık tarihi Şeb-i Arus olduğu için, bütün dünyadan çok önemli şahsiyetler gelecek… Onlar için hazırlık yapmak gerekir. Sizler inşaallah bütün lokantalara gidip Allah rızası için duvarları güzel şeylerle süsler, Mevlâna Hazretlerinin vecizeleri, güzel sözleri ile dizayn edersiniz. Masaların üzerini de…  Bunları siz yapacaksınız. Ayrıca tuvaletleri de elden geçiriniz. O gelen insanlar alaturka tuvaletleri kullanmakta zorlanırlar. Onun için Belediye Başkanı ile görüşüp anlaşarak onları alafranga olanı da yapınız. Tuvaletleri pırıl pırıl yapın…  Güzel kokularla güzelleştirin…  Çiçekler koyunuz…  Böylece dışarıdan gelen insanlar Müslümanlığa ve İslâmiyete  sempati duyacak  vesileleri bulurlar. Bunları yapmak Hizmetimizin önemli bir işi olmalıdır.”

         Gürkan’ın şahit olduğu bu tesbitte görüldüğü üzere, Hocaefendi, Mevlana Yılı için bile, neler yapmamız gerektiği üzerine düşünüp bir hedef  belirliyor. Bizim de olaylara ve olacaklara bakarak hayır faaliyetleri için düşünüp taşınıp bir hedef belirlememiz gerekiyor.

         **               *                *

         Hocaefendi dedi ki: “Umumî heyet ile âhenk içinde hareket etmeyi Cenab-ı Hak sever…  Herkes birbirine destan kesse, şiir ve mektup yazsa, böylece kendisini bağlasa ne güzel olur!  Birbirinin aleyhinde bulunulmaz; gıybet ve iftiranın önü alınmış olur.

         “Çevreyle, kollektif şuurla  hareket  edip, ekip ruhuyla çalışmak, kabiliyetleri ortaya çıkarır. Doğrusu, vifak ve ittifakın kazandırdığını, tek başlarına on tane dâhî kazandıramaz.”

         **               *                *

         Hayatın varoluşu müthiş  ve derin bir sırdır…  Bütün kainat, hayat için  çalışırken, hatta hayatiyetin devamı için müthiş bir faaliyet gösterirken, hayatın meyvelerinin de elbette hayata gösterilen bu ihtimama göre o nisbette mühim olması gerekmektedir. En yüksek bir mertebede bulunan insanî hayatın kökleri, havası, ışığı da o vaziyete lâyık olacak şekilde  mûtenâ ve seçkin  konumda bir şey olmalıdır. Hayatın tohumları da vereceği neticeye göre çok müthiş ve muhteşem seviyede bulunmalıdır. En sonunda hayatla ilgili bütün bu meselelerin ruhu ve özü de elbette ki, her şeyi kaplayan âdetâ sarıp sarmalayan yani hayatın içini dışını, kökünü, meyvesini kucaklayan, her şeyine nüfuz eden bir hakikat olması gerekmektedir… İşte bütün bu sır ve hikmetler tamamen, Esmâ-i Hüsnâ dediğimiz Cenab-ı Hakkın Güzel İsimleri ile ilgilidir. Evet Allah, Hayy sıfatı ve Muhyî ismiyle hayat, var etmiş;  Hakîm, Mücemmil, Alîm, Kadir İrade gibi diğer güzel isimlerin tecellisiyle de hayata özel kıymet vermiştir. Meşkûr, Mahmud ve Mabud isimlerinin icabı olarak hamd ve şükür de hayatın meyveleri olarak tezahür eder. Rabb, Rezzak isimleri ile hayatiyetin devamı sağlanmış, Rahman, Rahim, Kerîm, Muhsin ve Lâtîf ve benzeri isimlerle ebedî hayatın durumu, hayatın tohumları ve çekirdekleri olarak ortaya konulmuştur.

         **               *                *

         Hocaefendi dedi ki: “Efendimiz  (S.A.S.)  ümmetini tefrika, iftirak girmesin diye ayrılık fitnesinin kalkması için dua etmiş, fakat bu  duası kabul olmamıştır. Çünkü, ittifak, tesanüt İRADENİN HAKKI verilerek elde edilecek bir nimettir.”

         Bu hususta Hocaefendi şöyle bir söz de söyledi:

         “Ancak Müzdelife’de yapılacak dua, buna bile çare olabilir.”  Yani Müzdelifede ümmet-i Muhammed’in ittifakı ve iftiraktan uzak durması için yapılacak duanın kabul edilebileceğini söylüyor…  Ümmetin ve Hizmetin Haccı niyetiyle hacca giden kardeşlerin Müzdelife’de böyle dua etmeleri gerektir…

         **               *                *

         2009 senesinin Ramazan-ı Şerif ayında Kampta, Hocaefendi ile beraber mealli Kur’an (mukabele) okunurken Hz. Musa Aleyhisselâmın elinin nur gibi parlaması mucizesi için Hocaefendi “Muhtemelen Cennette Hz. Musa’nın eli öyle parlayacak.” dedi.

         Yunus Suresi 90. Âyette, denizde boğulma halindeyken Firavun:  “Ben de İsrailoğullarının  iman ettiği ilâhtan  başka ilâh olmadığına iman ettim, ben de Müslümalardan oldum’ dedi.”  91. Âyette buyuruldu ki:  “Şimdi mi?”

         Korku halindeki iman makbul değil. Kıyamet koparken de getirilen iman ve istiğfar makbul değildir. Ayrıca Hocaefendi şöyle bir tesbitte bulundu:  “Eğer Firavun ‘İsrailoğullarının iman ettiği gibi…’  diyeceğine ‘Hz. Musa ve Hz. Harun’un iman ettiği İlâha iman ettim’ deseydi kurtulabilirdi. Çünkü İsrailoğullarının imanında eksiklikler vardı. Hatta onlar Hz. Musa’dan putperestler gibi ilâhlarının da (put şeklinde) âşikare (elle tutulur, gözle görülür) şeklinde olmasını istemişlerdi. Yani onun karşısına geçecek, gözleriyle görecek ibadet edeceklerdi. Şimdi böyle yanlış bir iman sahibi İsrailoğullarının imanını ikrar etmelerinin bir değeri  yok. Ayrıca Firavun  ümitsizliğe dayanan makbul olmayan bir iman getirmiştir…  Tabii böyle bir iman fayda vermez.”

Bu haberler de ilginizi çekebilir