Sızıntı ve Yağmur yine dopdolu

Sızıntı temmuz sayısını 'İslam ruhu' isimli başyazısıyla aralıyor.

Sızıntı ve Yağmur yine dopdolu

Sızıntı Temmuz sayısını, Kur'ân ve Sünnet'in ilk asırlardaki muhatapları seviyesinde ele alınıp değerlendirildiği takdirde, çağımızın pek çok problemlerinin çözülebileceğini ve gelecekteki muhtemel bunalım dalgalarının da kırılıp, zararsız hale gelebileceğinin vurgulandığı “İslâm Ruhu” isimli başyazıyla aralıyor: “ Evet, ruhun her türlü denâet ve sefalete karşı korunabilmesi, ancak sağlam bir inanç, engin bir irfan ve sürekli bir murakabeden oluşan mazbut bir zırha sığınmakla mümkün olabilecektir.” Kur'ân-ı Kerim beyanıyla Yüce Allah insana Kendi Ruhu'ndan üflemiştir. Bu yüzden ruh zaman ve mekân üstüdür, ölümsüzdür, bâkidir. Dr. Ömer Said Gönüllü, hisseden, düşünen, hayal eden, öfkelenen, irade mücadelesi veren, kendini ve bedeni baskılayıp sabredenin beyin değil ruh olduğuna işaret ettiği “İnsanı İnsan Yapan Cevher Ruh” başlıklı yazısında, kendimizi ve diğer insanları yaratılmış birer ruhi varlık olarak görürsek aradaki,ırk,dil,din,yaş,beden, dünyevi makam ve zenginlik gibi engellere takılmadan daha dikkatli ve saygılı davranacağımızın önemine değiniyor. Nihat Dağlı ‘Kitaplık' bölümünde, Hocaefendi'nin “ikindi sohbetleri”nden oluşturulan “Kalp İbresi” kitabı ile ilgili; “Biz bu eserde, insanın bütününe dair oylumlu hakikatler görüyoruz. Her kitabı böyledir, ancak şimdi bir kez daha dikkatimizi kalbe çekiyor, bu yaralı çağda kalp ibremizin seyrini gösteriyor” diyor ve hemen ekliyor ardından: “Yaraya şifa bir kitaptır bu, çünkü kalbimizin sıhhatine ve yönelimine göre mahiyet değiştiririz.Biz kalbimiz kadarız, kalbimizin ibresi neyi gösteriyorsa biz oyuz.” Yıllardır Sızıntı'yı yakından takip eden okurlar, olayları değişik bir pencereden görme ve analiz etme imkanı kazanırken, derginin her biri toplumsal bir manifesto olan baş ve orta sayfa yazılarıyla da hayatı yeniden anlamlandırdıkları farklı bir âlem ile tanışma fırsatı yakalıyorlar. “Cehennem insanı yakar, ama aşk ateşi de insanı yakar. Allah'tan uzak ve ayrı kalmanın verdiği ruhi azap ve ıstırap cehennemdeki işkenceden daha az elem verici değildir. Ancak bunu Ârifler ve Âşıklar bilir.” Muhterem Fethullah Gülen'in beş yıl aradan sonra,"Bilen, tanıyan, anladığını doğru ve derince anlayan, görüp hissettiklerini uzun boylu düşünmeye ihtiyaç duymadan hemen kavrayabilen, değişik ağyâr mülahazaları karşısında fikir kaymalarına düşmeyecek kadar da sâbit-kadem olan Hak eri" nin hususiyetlerini kaleme aldığı “Arif ”, Sızıntı dergisinin, insanı maverai bir yolculuğa çıkaran ve uhrevi düşünceye asrın yorumuyla incelikli bir bakış açısı sunan bu ay ki orta sayfa makalesinin başlığı. Yaradan'ı O'nun isim ve sıfatları çerçevesinde doğru bilip doğru yorumlayan, varlığın arka plânındaki hikmetlere vâkıf bulunan; her zaman eserden müessire, fiilden fâile intikâl etmesini bilen; nefsini ve onun mâhiyetini doğru okuyup doğru yorumlayan ve bütün bunlarla vicdan mekanizmasını işletmeye muvaffak olan irfan abidesi arifler, Hocaefendinin kendine mahsus üslûbu ile ses buluyor âdeta: "Ârifin hâli, teveccühün teveccühle derinleşip damla iken derya, zerre iken güneş olması şeklinde de değerlendirilebilir.. evet ârif, o kadar mârifetle meşbu'dur ki, ne dünya umûrunun hâciyât ve zarûriyâtı, ne de uhrevî âlemlerin câzibedâr güzellikleri kat'iyyen onu meşgul etmez / edemez ve hele asla ona hüsûf ve küsûf yaşatamaz. " Her nesneye ruh ve sır ufkundan bakan, her bakışta rabbânî ayrı bir derinliğe ulaşan, durup dinlenmeden O'nu duyan O'nu anan ve Allah” deyip soluklanan “Arif ” Muhterem Gülen'in beliğ ifadesi ile “O'nun cemâlini müşahede eden, her hadisede O'nun kudret-i kâhiresiyle ra'şeler yaşayan ve kalbinin ritimlerindeki “Hû” sesiyle bir kere daha teyakkuza geçen” gaybın gaybına ermiş bir bahtiyardır. Beş yıllık hasretin nihayete erme müjdesi “Arif” tarife hacet olmayan bir sırrı fısıldıyor gizlice: Vücutlarında yön bulma sistemiyle yaratılan kuşlar acaba nereye, ne zaman ve hangi yolla gideceklerini nasıl biliyorlar? Onlara, ihtiyaçları olan bu sistemi, harita ve yol bilgilerini kim yükledi? Ayrıca bu sistemin her an değişebilen meteorolojik şartlara uyumu nasıl sağlanmaktadır? Soner Efe bu ve benzeri soruların cevaplarını paylaşıyor “Kuş Gözündeki Pusula” araştırmasında. Prof.Dr.Ömer Arif Ağaoğlu'nun “Böbreklerdeki Harika İşleyiş”,Yusuf Karaosmanoğlu'nun“Artuklular,” Doç.Dr.Hasan Aydınlı'nın “Aileye En Büyük Tehdit: Boşanma” ve Dr. İbrahim Uğurlu'nun “Üstün Özellikleriyle Yün” Sızıntı Temmuz sayısının dikkat çeken çalışmalarından sadece birkaçı… SIZINTI İlim-Kültür Dergisi-Temmuz 2010 *** Yağmur 49.sayıyı; "Varlığın en bereketli ışık kaynağı, sözün en çarpıcı, en kuvvetli nüktesi odur. Yeryüzündeki bütün cazibedar güzellikler, onun ışığının varlık üzerine akseden gölgesi; en büyüleyici ses ve nağmeler, o semavi solukların sadece bir perdesidir" cümleleriyle başlayan “mutluluğun altın anahtarı” Kur'ân-ı Kerim için kaleme alınmış bir başyazı ile açıyor: “ Ey o ışık kaynağı Fahr-i Kâinat'ın gönlünde zuhur eden Nûr; ey O'nun güneşlere taç giydiren hakiki çehresine ayna olan Kitap, seslen dört bir yana; cihanlar soluklarınla dolsun…” Kadir Erdal,tarih boyunca dilden dile aktarılmış, milli kültür mirası olmalarının yanı sıra deyiş güzelliği, anlatım gücü ve anafikir zenginlikleri bakımından da önemli kabul edilen atasözleri hakkında yapılmış bir derleme “Güvâhi'nin Pendnâmesi”ni konu aldığı makalesinde; Türk insanının güzel buluşları, parlak nükteleri, ince alay ve sert taşlamalarını içeren “Pendnâme”nin ,on altıncı yüzyıl Türk toplum gelenek, görenek, örf ve âdetleri ile günlük hayatına dair pek çok ayrıntıyı da verdiğine dikkat çekiyor. Ali Osman Dönmez'in “Hocaefendi'nin Edebiyata Dâir Fikirlerini Anlama Yolculuğu” serisi altıncı bölümle devam ederken, Yağmur, iki seri yazı dizisinin daha müjdesini veriyor okuruna. İlk yazı dizisi, kültür ve estetik geçmişimizi daha yakından tanıtmak gayesi ile her bölümünde klasik sanatlarımızdan birinin anlatılacağı Prof.İlhan Özkeçeci imzalı “Yeni Nesiller ve Kültür Hayatımız”. İkinci seri yazısı ise ve Prof. Dr. Cihan Okuyucu'nun “Icapa Gezileri:Seul'den Jakarta'ya” başlığını taşıyor. Seri, uluslar arası felsefe kulübü Icapa tarafından 2009 yılında gerçekleştirilen sempozyum vasıtası ile Cihan Okuyucu'nun Uzak Asya coğrafyasına dair gezi notlarından oluşuyor. Dr. Abdülhak Tekiner bu ay, senaryosunu merhum Ömer Lütfi Mete'nin yazdığı, Türkiye'de yaşanmış belli bir dönemin idare anlayışını küçük bir Karadeniz nahiyesinde yaşanan olaylar eşliğinde anlatan “Çizme” filmini tahlil ediyor. Ahmet Akbaş “Bozkıra Atılan İmza”, Sâlim Nizam “Yeşil Kubbe Altında”, Cuma Hudaygulı ”Keteni”, Abdülmecit Orhan “İftar Topu”, Emrah Bilge Merdivan “Hikmet Baba” ve Şemsettin Yapar “Ana Bizim Nemiz Eksik” hikâyeleriyle farklı bir renk katıyorlar Yağmur'a. Ali Osman Kurun, Ahmet Metin Şahin, Hasan Çağlayan, Ziya Paşa Akyürek, Ali Ulvi Kurucu,Yaşar Beçene, Mustafa Çakmak,Mollanepes, Yusuf Türkoğlu ve Mehmet Aycı ise 49.sayının şairleri. YAĞMUR-Dil-Kültür ve Edebiyat Dergisi-Temmuz-Ağustos 2010
<< Önceki Haber Sızıntı ve Yağmur yine dopdolu Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER