Musibetlere karşı 'Sabır' ve dinimiz

"Mü’min ümitli olur. Ümit îmanla beslenir. Sabır da, îmana güç katar. Sabır zordur, acıdır ama, neticesi güzel ve meyvesi tatlıdır. Demek ki her varoluş, "sabır" dikenini yutmaktan geçiyor."

SHABER3.COM

Mehmet Ali Şengül
Sabır

Pek çok müşkil sabırla çözülür. Kriz ve sıkıntılara, musîbet ve hastalıklara onunla karşı konulur. Onun için sabır; hem zirve insanların vasfı, hem de zirveleşme yolunda olanların güç kaynağıdır.
      
Şûra sûresi 43. âyette Cenâb-ı Hak, “Her kim dişini sıkarak sabreder ve kusurları affederse, işte onun bu hareketi, ancak büyüklere yaraşan örnek davranışlardandır.” buyurmaktadır.
       
Sabır; eza ve cefâlara, musîbetlere, ibâdetlerin zorluklarına dayanma ve sıkıntılara katlanmadır. O; rızây-ı ilâhiyi kazanmanın ve fazîletlere ermenin, öteler ötesi Firdevs-i Âlâ’ya ulaşabilmek için engelleri aşmada irâdenin zaferidir.
      
Sabır mevzuunda Hz. Üstad şöyle buyurur:
‘1- Taatte (Allah’a ve Rasülüllah’a, din-i mübîn-i İslâm’a itaatte) sabır,
2- Mâsiyette (günah işlememeye karşı) sabır,
3- Musîbette (maddî- manevî her türlü sıkıntılara karşı) sabır’ 

F.Gülen Hocaefendi ise; 

‘4- Dünyânın câzibedar güzelliklerine karşı yol-yön değiştirmeden, (Şımarmadan, gurur ve kibir göstermeden, tevâzu ve mahviyet içinde) çizgiyi korumada sabır,
5- Zaman isteyen işlerde zamanın zorlamasına, çıldırtıcılığına karşı (hissi hareketlere girmeden, isyan edip baş kaldırmadan, nefis ve şeytana esir olmadan) sabır’ ilâvesinde bulunmaktadır.
      
Peygamber Efendimiz (sav), Sahabe Efendilerimiz (r.anhum), Ehlüllah, âlim ve hak dostları hayatları boyunca Kur’an’ın gösterdiği çizgide hareket etmiş ve sıkıntıların her çeşidini sabrın gücüyle göğüslemiş ve aşmışlardır.
      
Hz. Ömer (ra), ‘Ey Allah’ın Rasülü (sav)! Hz.Nuh (as), kavmine beddua etmiş, “Rabbim, yeryüzünde kafirlerden tek kişi bırakma!” demişti. Sen öyle demedin sabrettin, tahammül gösterdin, her türlü ezâ ve cefâya karşı, “Ya Rabbi! Kavmimi bağışla, onlar bilmiyorlar” dedin. Öyle yapmasa, bedduada bulunsa idin, ben ve benim gibiler bu gün burada bulunamaz, Cehennem’i boylardık’ demiş ve duygulanmıştı.
      
Hz.Habbab bin Eret (ra) gençti, fakirdi, köle idi, îmanla şereflenmişti. Müşrik birinin yanında demirci çırağı olarak çalışıyordu.  Efendisi kadın, Habbab’ın îman etmesini bir türlü hazmedemiyordu. Onun için eziyet veriyor, vücudunu kızdırılmış demirle yakıyor, ‘îmanından vazgeç!’ diyordu.
         
Bir gün canı çok yanmış olacak ki, bağrını açıp Efendimiz’e (sav), vücudundaki yanıklarını gösterdi. (Kim bilir belki Habbab’dan daha çok acı duyup) üzülen Nebiler Sultanı Efendimiz (sav), “Ya Habbab! Sizden evvelki  ümmetler içerisinde öyleleri vardır ki, diri diri açılmış çukurlara yatırılıyor, demir tırmıklarla etleri kemiklerinden ayrılıyor, ateşlere atılıyorlardı da, onlar sabrediyorlar ve yine de îmanlarından vazgeçmiyorlardı. Allah elbette bu dâvâyı tamamlayacak ve bütün dinlerden üstün kılacaktır. Öyle ki, hayvanına binip San’a’ hadremuta’a kadar tek başına giden bir kimse, Allah’dan başkasından korkmayacak, koyunları için de kurt saldırmasından başaka bir şeyden endişe duymayacaktır. Fakat siz acele ediyorsunuz!” müjdesini verdikten sonra, “bu kadarcık sıkıntılar karşısında îmanından pişmanlığını mı bana anlatmak istiyorsun” (Üstü’l-Gabe) buyuruyordu.
        
Hz.Habbab, daha sonra ‘keşke sabretseydim de, hâlimi Rasulullah’a arz edip O’nu üzmeseydim diyecekt. Ne kadar pişmanlık duydu Allah bilir.
        
Yâsir ailesinin başına gelmeyen kalmamıştı. Onlar ölüm tuzaklarında kıvranırken, Efendimiz’in (sav) elinden bir şey gelmiyordu. Sadece yanlarından geçiyor, teselli adına ancak, “Sabren yâ Âle Yasir, sabren yâ âle Yasir! Sizin mükâfatınız Cennet’dir” (İbn-i Hişam) diyebiliyordu. 
        
Bakara sûresi 45. âyette Cenâb-ı Hak, “Sabır göstererek, namazı vesîle ederek Allah’tan yardım dileyin! Gerçi bu çok zor bir iştir, fakat içi saygı ile ürperenlere değil.”
         
Ve Âl-i İmran sûresi 200. âyette de, “Ey iman edenler! Sabredin! Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin! Cihad için dâima hazırlıklı ve uyanık bulunun! Ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki felah bulup başarıya eresiniz.” buyurmaktadır.
“......(Habibim) O halde onların söylediklerine sabret!“ (Taha sûresi -130
“ ......Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal sûresi - 66)
“(Habibim) Sabret! Senin sabrın da ancak Allah’ın yardımı iledir. Kafirlerin yüz çevirmelerinden mahzun olma, yaptıkları hilelerden dolayı da telaş edip darlanma!” (Nahl süresi -127)
“ ......’ Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben yalnız O’na dayanır, O’na güvenirim. Çünkü O, büyük Arş’ın, muazzam hükümranlığın Sâhibidir.” (Tövbe sûresi -129)
“(Habibim) o halde sabret! Çünkü Allah’ın vadi kesindir.......” (Rum sûresi-60)
“(Habibim) O halde sen, müşriklerin eziyetlerine güzelce sabret! Çünkü azabın inmesi yaklaşmaktadır.” (Mearic sûresi -5)

Efendimiz’in (sav) sabırla alâkalı beyanları ise şöyledir:
“ Sabır, imanın yarısıdır.” (İbn-i Hacer)
“ Sabır, aydınlıktır.” (Müslim, Tirmiz’i, Nesai, İbn-i Hacer)
“ Hiç kimseye sabırdan daha güzel ve daha büyük bir hediye verilmemiştir.” (Buhari, Müslim, Tirmizi)
“ Sabır kurtuluşun anahtarıdır.” (Aclûni, Keşfu’l-hafa)
“ Sabır, cennet hazinelerinden bir hazinedir.” (Aclûni)

Efendimiz (sav); beşerin bunalımının zirvede olduğu bir dönemde, sürekli problem üreten bir toplum içinde neş’et etmiş olmasına rağmen, hiç bir intizam ve istikrârın bulunmadığı bir toplumdan, her biri bir toplumu aydınlatacak seçkin fertler yetiştirmiştir.
     
Bugün dünyânın bir çok yerinde, sâdece Allah’a îmanından ve İslâm’ı temsilinden dolayı, tarihte olanları, yapılanları aratmayacak kadar korkunç işkenceler, zulümler, maddî-mânevî baskılar irtikap edilmektedir.
       
Mü’minler; îmanlarının gereği bütün bu yapılanlara mukabil, “Tevekkeltü Alallah” deyip sabrederek, fitne ve fesada karşı mukâbelede bulunmadan, sokağa dökülmeden, hukûkî haklarını meşrû yollarla aramakta, Allah’a dayanıp güvenmekte, olup bitenleri Rabb’ül Alemin’e havâle etmektedirler.
       
Mü’min ümitli olur. Ümit îmanla beslenir. Sabır da, îmana güç katar. Sabır zordur, acıdır ama, neticesi güzel ve meyvesi tatlıdır. Demek ki her varoluş, "sabır" dikenini yutmaktan geçiyor.
     
Evet bu dünyânın âhireti de var. Âdil-i Mutlak Allah, mazlumun hakkını kimsede bırakmaz. -İnşâllah- Dünyada ağlayanları, âhirette güldürür. 

<< Önceki Haber Musibetlere karşı 'Sabır' ve dinimiz Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER