Okuyorum peki anlıyor muyum?

Günlük hayatın gürültüsü ve
koşuşturmacasında bunaldıkça, sessiz bir bucak, tenha bir koy arama ihtiyacı
hissederiz. Özellikle bir mefkûre uğruna her türlü olumsuzluğa katlananlar,
zaman zaman kendilerini bir mekâna çekerek derin bir nefes almak, ruhunu ve
bedenini yeniden şarj etmek isterler. Bu amaçla, belli dönemlerde kitap okuma
programları düzenlenir; sayfa hedefleri belirlenir, kitap listeleri hazırlanır
ve kimi zaman birlikte okuma halkaları kurulur.
Programlar başlar, kitaplar açılır;
bazen birkaç sayfa ilerledikten sonra durup kalınır. Göz satırlardadır ama
zihnin bir kısmı başka yerlere gider. Sayfayı kapatırken içimizden şu cümle
geçer: “Anlamıyorum.” Çoğu zaman bu cümle, okumanın da sonu olur. Oysa belki de
asıl mesele, anlamamak değil; anlamadığımız yerde vazgeçmeye alışmış
olmamızdır. Aslında okuma, çoğu zaman kolay ilerleyen bir yol değildir.
Özellikle derinlik isteyen metinlerde duraklamak, zorlanmak ve “anlamıyorum”
hissiyle karşılaşmak kaçınılmazdır. Bu anlar okumanın zayıf noktaları değil;
bilakis en verimli duraklarıdır. Çünkü kitapla gerçek temas, tam da anlamak
için çaba gösterilen bu eşiklerde başlar. Belki de bu noktada kendimize şu
soruyu sormamız gerekir: Okuduğumuzu anlamadığımızda ne yaptık? Bıraktık mı,
yoksa biraz daha sabredip devam mı ettik? Zira okuma sebat isteyen uzun soluklu
bir yolculuktur.
Okumak ve Anlamak Aynı Şey Değildir
Psikoloji ve nörobilim, okuma ile anlamayı birbirinden
ayırır. Okumak, gözün yaptığı bir eylem olabilir; anlamak ise zihnin aktif
katılımını gerektirir. Dikkat, tekrar ve bağ kurma olmadan okunan bilgi yüzeyde
kalır. Üstelik yeni ve karmaşık metinlerde “anlamadım” hissi son derece
doğaldır. Beyin, ilk karşılaşmada her şeyi kavrayamaz.Öğrenme, çoğu zaman
okumadan sonra ve gecikmeli gerçekleşir. Bugün anlaşılmayan bir metin, günler
sonra başka bir bilgiyle birleşip anlam kazanabilir. Sinir ağları tekrarlarla güçlenir.
Bu yüzden ilk okumada yaşanan zorlanma, zihnin kapalı olduğu anlamına değil;
yeni bir alana adım attığına işaret eder. Anlamadığımız bir metin karşısında
sabretmek ve üzerinde kafa yormak, okumanın değerini artırır ve zihnin
esnekliğini güçlendirir.
Anlamamak Öğrenmenin Bir Aşamasıdır
Teknoloji dolu hayat bize hızı
öğretti. Hızlı okuma, hızlı tüketme, hızlı geçme… Anlamadığımız yerde durmak
anlamaya çalışmak yerine, çoğu zaman okumayı bırakıyoruz. Oysa biraz
yavaşlamak, aynı satırı bir kez daha okumak, hatta anlamadan okumaya devam etmek
bile zihinsel bir hazırlık hâlidir. Her okuma hemen sonuç vermek zorunda
değildir. Anlamamak, okuma yolculuğunun doğal bir durağıdır. Zihin, anlamadan
önce metinle tanışmaya ve alışmaya ihtiyaç duyar. Israr ise bu sürecin en
güvenilir yol göstericisidir.
Araştırmalar, özellikle keyfi
okumada kaygı verici bir düşüş olduğunu gösteriyor. Örneğin, 2003 ve 2023
yılları arasındaki bir çalışmada, yetişkinlerin günlük olarak keyif için okuma
oranının yaklaşık yüzde 40 azaldığı saptandı. Bu durum, yalnızca kitap okuma alışkanlığını
değil, zihnin derinleşmesine ve metinle daha uzun süreli temas kurmasına izin
veren okuma sürelerini de olumsuz etkiliyor. İnsanlar kitapları açıyor
ama okuduğunu sindirmek, üzerinde
düşünmek için zaman ayırmak giderek zorlaşıyor. Bu da okuduğunu anlama
becerisini doğrudan etkiliyor.
Kitapla Canlanmak
Bilimsel araştırmalar okuma
motivasyonu ile okuduğunu anlama arasındaki güçlü ilişkiyi ortaya koyuyor.
Örneğin bir çalışma okumaya
gerçekten istekli öğrencilerin, okuduğunu anlama başarısının da belirgin
şekilde arttığını gösteriyor. Okuma programları sadece bir ritim kazandırmakla
kalmamalı, aynı zamanda bu motivasyonu besleyecek içerik ve paylaşımlara da yer
vermeli. Okuduğunu anlama, yalnızca kelimeleri takip etmekten
öte, bilişsel yük, odaklanma ve anlamlandırma süreçlerini de içerir.
Bu yüzden başlangıçlarda zorlanmak doğaldır.
Ayrıca, kağıda dokunmadan, ekran
üzerinden okumanın derin anlamaya ulaşmada basılı metne yani kitaba
kıyasla daha az etkili olduğuna dair araştırmalar da var. Bu da bize,
yalnızca metne bakmanın değil, onunla etkileşim kurmanın önemli
olduğunu hatırlatıyor.
Okuma, yalnızca zihnimizi derin
düşüncelere taşıyan bir eylem değildir; aynı zamanda beynimizi canlı tutan bir
egzersizdir. Araştırmalar, düzenli okumanın yaşla birlikte gelen hafıza kaybını
yavaşlattığını ve demans riskinin azalmasına katkı sağladığını gösteriyor. Her
sayfa, zihnimizi esnek tutan bir kilometre taşı gibidir; dolayısıyla kitaplar,
yaş aldıkça daha da değerli birer zihinsel koruma aracına dönüşür.
Sonuç olarak birlikte kitap okuma
etkinlikleri, okuma alışkanlığını güçlendirmek, motivasyonu artırmak ve
birbirimizi teşvik etmek için de büyük önem taşır. Hedefler belirlemek, sürece
yön verir ve istikrar sağlar; teşvikler ise okuma eylemini sürdürmede itici bir
güç olur.
Bu programlarda bizi Rabbimize
ulaştıracak, hedeflerimize bağlayacak, kâinatın sırlarını keşfetmemize ve en
karanlık noktalarda bile sürçmeden yürüyebilmemize vesile olacak kitaplarla
buluşmamız temennisiyle…
Yazıyı dinlemek isterseniz:
https://open.spotify.com/episode/1CPpBpVhHUPa9cXy8P21HR?si=s75545EUQFu5jJft72FcYg
[email protected] X:@esrabc
Bu haberler de ilginizi çekebilir
En Çok Okunanlar

ŞERİF ALİ TEKALAN
ESRA BÜYÜKCOMBAK

HARUN TOKAK

PROF. DR. OSMAN ŞAHİN

SAFVET SENİH

5 yılda 0'dan 35'e: Bir öğretmenin patronluğa uzan...

Tayyar muhalefete soyundu: İktidara ağır eleştiril...

Bir garip 'misilleme' iddiası: Libya'ya giden THY ...

Putin: Rusya artık Ukrayna ordusunun geri çekilmes...

Saray'dan Özel'in İHA iddiasına cevap!


