On bir Yıldız , Güneş ve Ay...

“Hani bir vakitler Yusuf, babasına demişti ki: ‘Babacığım, ben rüyamda Onbir Yıldızla Güneş’i ve Ay’ı bana secde ederken gördüm.’ Babası da ona şöyle demişti: ‘Yavrucağım rüyanı kardeşlerine anlatma sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın açıkça düşmanıdır.” (12/4-5)

SHABER3.COM

Abdullah Aymaz - SAMANYOLUHABER.COM 

“Hani bir vakitler Yusuf, babasına demişti ki: ‘Babacığım, ben rüyamda Onbir Yıldızla Güneş’i ve Ay’ı bana secde ederken gördüm.’ Babası da ona şöyle demişti:  ‘Yavrucağım rüyanı kardeşlerine anlatma sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın açıkça düşmanıdır.” (12/4-5) 
Yusuf Aleyhisselam bu rüyayı gördüğü zaman küçük bir çocuktu. Ama anlattığı, bu yaştaki çocukların görecekleri bir rüyaya benzemiyordu. En iyi rüya tabircileri de peygamberlerdir. Babası Hz. Yakup Aleyhisselam da bir peygamber olarak rüyanın ne mânaya geldiğini anlamış yani Yusuf’un kendinden daha büyük bir peygamber olacağını yorumdan çıkarmıştı. Çünkü on bir yıldız, Yusuf’un kardeşleri, Güneş Yakup Aleyhisselamın kendisi Ay ise eşi idi. Hepsi de Yusuf’un önünde eğildiklerine göre demek ki, kendisinden büyük olacaktı. Onun için, rüyayı kardeşlerine anlatmamasını Yusuf’a tenbih etti. Elbette diğer çocuklarının Yusuf’a karşı çekememezliklerini zaten hissediyordu. Böyle bir rüyayı anlatması onları hased sebebiyle iyice çileden çıkarabilirdi. Onlar da içlerindeki kıskançlık hissiyle, o hissi teskin edebilmek için hile ve tuzak yoluyla kendisine zarar verebilirlerdi. Zaten şeytan da apaçık bir düşmandı ve yaptırmayacağı kötülük olmazdı.
Buradan şu dersi de çıkarabiliriz. İnsanları hasede sevkedecek şeyleri ızhar etmemek gerekir. Onun için  imkanı olanlar çarşıdan pazardan aldıkları, başka insanların alamayacakları kıymetli şeyleri açıktan evlerine getirmeyip onları fark edilmeyecek şekilde sarıp sarmaları gerekir. Hatta bu yüzden file ile taşıma yerine daha örtülü ve kapalı biçimde getirmeleri icap eder. Fakir komşularına da eğer görmüşlerse bir kısmını vermeleri; evde pişirilen ve kokusu komşular tarafından hissedilmiş yemeklerden canları çekmiş olabilir, diye ikram etmeleri  lâzım gelir. Çünkü insanda nefis var ve insana şeytan musallat… Şeytan insanların yüreklerine girerek onları birbirlerine karşı bileyip kışkırtmakta, onlara kötülükleri câzip gösterebilmekte, insanların içine imtihan gereği yerleştirilen muzır madenler hükmündeki bazı duyguları  çok rahat işletebilmektedir. 
İbrahim Aleyhisselamın torunu İshak Aleyhisselamın oğlu olan Yakup Aleyhisselamın bir peygamber olarak yaşadığı atmosfer, vahiy ve ilhamlarla her an yüzyüze olması ve bir peygamberler zinciri soyundan gelmesi itibariyle, Hz. Yusuf’un bir peygamber olacağı kanaatına vardığı için oğluna şunları  söyledi: “Tıpkı rüyanda gördüğün  gibi Rabbin seni peygamber olarak seçecek, sana olayları (rüyaları) tabir etmeye ait bilgiler öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ile İshak’a yönelik nimetini nasıl tamama erdirdi ise, sana ve Yakup (İsrail)  soyuna yönelik nimetini de tamama erdirecektir. Hiç şüphesiz Rabbin herşeyi bilir (Alìm’dir) ve her işi yerinde yapar  (Hakîm’dir). 
Bizler dünya çapında gerçekleşmiş rüyaların varlığını biliyoruz. Bunları tesadüfe havale etmek mümkündür… Homeros Destanında geçen ve gerçekleşen Sart Kralı Kerzüs’ün rüyası… Meşhur Amerikan Başkanı Abraham Lincoln’ün rüyası gibi… Ve bu üzerinde durduğumuz Yusuf Suresinde geçen Yusuf’un rüyası, zindan arkadaşlarının rüyaları ve Kralın rüyası…
Ama maalesef psikanaliz rüyaları sadece daha önce yaşanmış olayları tekrar hatırlanması, bastırılması duyguların uykuda şuurun devre dışı kalmasıyla dışa vurumu ve arzuların şekillenmesi olarak ele alıyor. Halbuki rüyaların bir de gerçekleşenleri ve hakiki olanları vardır; bunlara sâdık rüyalar denir. Bunlar şöyle gerçekleşir: “Doğrudan doğruya insanın mâhiyetinde bulunan ‘lâtîfe-i Rabbaniye”nin bu fiziki âlemle bağlanan ve o âlemde dolaşan duyguların kapanmasıyla ve durmasıyla gayb âlemine karşı bir münasebet kurup bir menfez açmasıyla, o  pencereden vukua gelmeye hazırlanan hadiselere bakıp, Levh-i Mahfuz’un cilveleri ve kaderi mektupların numuneleri nevinden birisine rastgelerek, bazı hakiki vakaları görmesidir. O gördüğü olaylar üzerinde bazen hayal tasarruf eder, suret ve şekil elbiseleri giydirir. (Zaten hayal duygusu hazır elbiseleri gibi, gelen mânalara yakışan suretleri hemen elbise gibi giydirir durur.) Bu kısmın çok çeşitleri vardır. Bazı aynen gördüğü gibi çıkar, bazen bir  ince perde altında çıkar. Bazen kalınca bir perde ile sarılır. (Tabir gerekir.)  Hadis-i Şerifin ifadesine göre Resul-i Ekrem Efendimizin (S.A.S.) vahyin gelmeye başladığı ilk zamanlar gördüğü rüyalar sabah aydınlığı gibi, zâhir, açık ve doğru çıkıyordu.” (Yirmi Sekizinci Mektup, Birinci Risale)
İnsanı zaman ve mekâna bağlayan maddî vücududur. Halbuki ruh ise maddî olmadığı için zaman ve mekana bağlı değildir. Geçmişe-geleceğe gidip gelebilir. Bir anda başka mekânlara varıp dönebilir.
Fî Zılâli’l-Kur’an’da şöyle bir rüya anlatılıyor: “Bu noktada anlatılan şeylere inanmayacak bile olsam, Amerika’dayken yaşadığım bir olayı asla unutamam. Ailem Kâhire’deydi. Bir gece rüyamda kız kardeşimin oğlunu gördüm; gözü hiçbir şeyi göremeyecek denli kan içindeydi… Oturup Kâhire’ye aileme bir mektup yazdım. Mektupta, söz konusu yeğenimin gözüne bir şey olup olmadığını da bizzat sormaktaydım. Daha sonra bana gönderdikleri cevabî mektupta yeğenimin, gözündeki  kanama dışarıdan fark edilemez. Bu sebeple yeğenimin gözüne sadece dışarıdan bakanlar, bu kanamayı gönderemediklerinden, bir şey yok diye düşünmektedirler. Halbuki dışarıdan görülmemekle birlikte içeride bir kanama söz konusudur. Neticede gördüğüm rüya bu iç kanamayı bana göstermiştir… Bu örneğin yeterli olacağını düşünerek, daha başka misal getirmeye gerek görmüyorum.” 
Bilimsellikten uzak peşin hükümlere ve teorisindeki  bütün çarpıklıklarına karşı Freud bile, gelecekten haber veren rüyaların varlığını itiraf etmektedir…

<< Önceki Haber On bir Yıldız , Güneş ve Ay... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER