Özgür Özel: Bizi seven arkamızdan gelsin!

Sosyal Demokrasi Derneği tarafından İBB Başkanı ve CHP’nin tutuklu cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na verilen “2025 İnsan Hakları Onur Ödülü”nü teslim alan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Gitgide güçlenmek, kalabalıklaşmak, günü geldiğinde toplanmak, günü geldiğinde sandığa el uzatan olursa o sandığa uzanan elleri hep birlikte geri püskürtmek için size ihtiyacımız var. ‘Özgür Başkanım seni çok seviyorum. Selam söyle, Ekrem Başkan’a. Onu çok seviyorum.’ Öyle sözle, elle sevme dönemi bitti. Kimse beni öyle sevmesin. Bizi seven arkamızdan gelsin” ifadelerini kullandı.

SHABER3.COM

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Sosyal Demokrasi Derneği’nce düzenlenen İnsan Hakları Günü Ödül Töreni’ne katıldı. Törene Sosyal Demokrasi Derneği Başkanı Sami Doğan, CHP’nin tutuklu cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun eşi Dilek Kaya İmamoğlu, Genel Başkan Yardımcıları Sezgin Tanrıkulu ve Nurhayat Altaca Kayışoğlu, Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner, Mamak Belediye Başkanı Veli Gündüz Şahin, Muğla Milletvekili Süreyya Öneş Derici, Ankara İl Başkanı Ümit Erkol, Zonguldak İl Başkanı Devrim Dural da katıldı.

19 Mart sürecinde ilk gece Saraçhane’ye gelen 110 bin kişiye çok şey borçlu olduklarını belirten Özgür Özel, “Demokrasi Ödülü verecek olursak, ben teklif edeceğim ve madalyanın parasını da milletvekillerinden ben toplayacağım, o ilk gece gelen 110 bin kişiye o madalyadan bir tane vereceğim. Emin olun, seçimi kazandığımız akşam Ankara’da 2 milyon kişi sokakta olacak, İstanbul’da 7 milyon kişi sokakta olacak. Ama o 110 bin kişiye çok şey borçluyuz. İlk gece Mansur Başkan, Hüseyin Başkan, il başkanımız, bütün arkadaşlarımız sokaktaydı. ODTÜ’lü öğrenciler bariyerleri yıktılar ve geldiler. 81 ilde; ilk gece yürüyenler, ikinci gece yürüyenler, her gün yürüyenler çok önemli bir işi başardılar. Ve o günden bugüne geldiğimizde, öyle bir noktadayız ki; yedi gün sonra Saraçhane’yi yine bir seçilmişe teslim edip geldik. Şimdi kendileri de kabul ediyorlar. ‘Kayyum atanacaktı, Erdoğan’ı şöyle dedik ikna ettik, böyle dedik ikna ettik.’ O gece kayyum atamayı kafaya koymuşlardı ama darbe bir yönüyle püskürtüldü. Ellerinde tutsaklarımız var. Darbe başarılı olmadı. İstanbul’u elimizden alamadı. Seçme irademizi elimizden alamadı ama seçilmişlerimizi esir aldı. Şimdi onlar içeride, biz dışarıda hep birlikte bir haysiyet mücadelesi veriyoruz” diye konuştu.

“SAYIN DEMİRTAŞ İLE YÜKSEKDAĞ NEREDEYSE DOKUZ YILDIR CEZAEVİNDE”

Özel, şunları kaydetti:

“Türkiye siyasi tarihinin darbe dönemlerinin belli acılarını, işkencelerini, belli muhtıra süreçlerinden sonraki idamları, 1960 darbesinin idamlarını bir kenara koyacak olursak; Türkiye siyasi tarihinin en fazla hak ihlali yapılan dönemindeyiz. Geçmiş dönemlerde HDP’ye, Eş Genel Başkanlarının eş zamanlı olarak farklı farklı savcıların bir gece bir yerden onlarca savcının koordinesi ile yapılan operasyonları ve o günden bugüne Sayın Demirtaş ile Yüksekdağ’ın neredeyse dokuz yıldır cezaevinde olduklarını not edelim. Onu görmezden gelmeyelim. Şu anda haklarında dünya kadar iddia olan, ama o iddiaların hepsi dokuz aydır konuşulan ama iddianameye önemli bir kısmı konulamamış bir büyük itibar suikastı ile karşı karşıyayız. 15 belediye başkanımız içeride, arkadaşlarımızla ilgili söylenen bütün yalanlar ortada ve Türkiye’de bir ikili hukuk sistemi var. Tamamının yalan çıktığını kendileri de kabul ediyor. Kimi gazeteci ‘İnsan bazen yalan atar’ diyor. Kimi gazeteci ‘Beni de kandırdılar’ diyor. Ama iddianamede hiçbir somut delille karşı karşıya değiliz.

“BÜTÇE GÖRÜŞMELERİNDE İDDİANAMEYİ SAVUNABİLECEK BİR KİŞİ ÇIKMADI KARŞIMIZA”

Biz yaz boyunca ‘İddianame çıksın, biz bu iddianame ile yargılanmayacağız. Bu yalancıları, bu iftiracıları yargılayacağız’ diyorduk. O sıralarda biz meydan okuyorduk, ‘Merak etmeyin, iddianame çıksın birbirinizin yüzünüze bakamayacaksınız’ diyorlardı. İddianame çıktı, biz birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Yarın 74’üncüsü yapacağımız eylemlerle 11 milyon kişinin içine de karıştık, yüzüne de baktık, gözüne de baktık. Ama dün bütçe görüşmelerinde iddianameyi savunabilecek bir kişi çıkmadı karşımıza. Birtakım şarlatanlıklar yapılmaya çalışıldı, ellerine yüzlerine bulaştırıldı. Beş gün önce oylama yapıldı, yazın ‘TRT’den yayın istiyoruz’ deyince, ‘Hodri meydan, verin TRT’den, destekliyorum’ diyenler, ‘O destekliyorsa ben de destekliyorum’ diyenler, ‘Canlı yayın’ dediğimizde hep birlikte ellerini kaldırdılar, ‘Aman canlı yayın olmasın’ dediler. Erdoğan iddianame çıkmadan bir hafta önce kükrüyordu. İddianame çıktı, arkasında durmuyor. Devlet Bey bu iddianameyi çok kuvvetli bekliyorlardı, kanıtlar olmayınca canlı yayına milletvekillerine oy verdirtmedi. AK Partililer dünden razı bu işler canlı yayınlanmasın diye. Ve şimdi biz yargılama için gün bekliyoruz bir taraftan.

“TARİHİN HİÇBİR DÖNEMİNDE OLMADIĞI KADAR VE HİÇBİR DEMOKRASİDE OLMADIĞI KADAR AYAKLAR ALTINDA”

Anayasada ne yazıyor? Hakim teminatı var. Ne demek hakim teminatı? Hakim karar verirken, ‘Bu karar ne olursa olsun benim başıma bir şey gelmez. Vicdanıma göre, delillere göre doğru kararı veririm. O karara göre başıma bir şey gelmez.’ Şimdi öyle değil. Eğer üç hakim karar verdi, ikisi rejiminin istediği gibi, bir tanesi farklı düşündü. O bir karşı oyu, Türkiye’nin öbür ucuna sürüyorlar. Ya da icra mahkemesi gibi yaptığı görevden tercih etmediği bir göreve sürüyorlar. Bu sürmeleri hızla ara kararnamelerle yapıyorlar. Yaptıkları işteki acele, beğenmedikleri kararı vereni cezalandırmak için değil; herkesin önünde diğer hakimlerin önünde ibreti alem olsun diye veriyorlar. ‘Bir sonraki kararda şerh yazarsan, bak milletin başına ne oldu’ diye. Şimdi Türkiye’de tutuklama incelemesi yapan ya da yargılamalar yapan savcılar ve hakimler, kararın rejimin buradaki zabitinin hoşuna gitmezse ‘Ben nasıl gideceğim Gaziantep’e, ben ne yapacağım Artvin’de? Çocuğun okulu var, eşimin tayini var’ı düşünüp taşınıp onun üzerine bir karar vermek zorundalar. Yani anayasal hakim teminatı, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar ve hiçbir demokraside olmadığı kadar ayaklar altında.

“KADIN TUTUKLULARA VE ONLARIN GÖSTERDİĞİ GERÇEKTEN DİRENCİN ÖNÜNDE BİR KEZ DAHA EĞİLİYORUM”

Adil yargılanma hakkı, başta savunmanın özgürlüğünü içerir. İyi savunma hazırlayan bütün avukatları alıp içeri atıyorlar. Bir; o çalışkan ve becerikli, yetenekli, konuya hakim avukattan kurtuluyorlar. İki; görev verilecek yeni avukata gözdağı veriyorlar. ‘Eğer dört elle bu işe sarılırsan, iki elim yakanda, seni de atarım Silivri’ye’ diyorlar. Diğer yandan tanıkların özgürce ifade vermeleri lazım. İnsanları önce alıp içeri atıyorlar olur olmaz bir sebepten. Burada kadın tutuklulara ve onların gösterdiği dirence, gerçekten ayrılmamaya, adalete ve insanlık onuruna saygının önünde bir kez daha eğiliyorum. Beş kadın tutukluya kimini küçük çocuğuyla, kimini biri yurt dışında biri burada okuyan kızıyla, kimi yaşlı annesiyle, kimi sağlığıyla, kimi çocuğunun sağlığıyla tehdit edildi. Aylardır bu zulümler sürüyor. Şimdi burada bir buna direnenlerin uğradığı hak ihlali var. Bir de direnmeyenlerin attığı imzayla, imzaya muhatap diğer kişilerin uğradığı hak ihlali var.

“İDDAMAMEYE DE MEŞE’Yİ DEĞİL DE İLKE’Yİ KATTILAR. BÖYLE BİR SÜRECİN İÇERİSİNDEYİZ”


Bunlar sürerken arkadaşlarımızın iddianameleri çıktı. Şöyle bir gerçeklikle karşılaştık. 19 – 23 Mart arası arkadaşlarımıza yapılan sorguda üç gizli tanık vardı. Meşe, Çınar, Ladin. Bunlar gerçek kişiler. Gizli tanık yasası gereği kimliğini bir tek savcı biliyor biz bilmiyoruz. Bu davada öyle bir şeyle karşılaştık ki iddianame çıkınca, Meşe’nin söyledikleri satırı satırına, noktası virgülüne var. Ama Meşe yok. Meşe ne oldu? Meşe delirmiş, savcının katına çıkmış, ‘Bana söz verdin bunları yapmadın’ demiş. İntihara yeltenmiş. Demiş ki ‘Doğruları anlatacağım.’ Ya anlatırsa? Ama 19 Mart‘ta da Meşe’nin dediklerine göre tutuklama yapmışım. Ne yapmışlar? Oyuncu değişikliği. Gizli tanık değişikliği olur mu? Meşe’nin söylediği her şeyi İlke’ye yazmışlar. Bu sefer Meşe yok ve İlke diyor ki ‘Odadaydım.’ Hani Meşe, Ekrem Bey üç kişiydi bunlar? Sen nereden çıktın? Tamamen gizli tanık değiştirmek demek, gizli tanık ifadesini ben yazdım o imzaladı şimdi o zaten vazcaydı başkasına imzalattım demek. Ekrem Başkan’ın kravat bağladığı şekilde kapıda polis bir gün kimse gelmedi. Bir gün Vatan Emniyet’e gitmedi. Bir gün tutuklanmadı. Birinci kademe ve suç kesinleşirken Yargıtay’da asla ve asla tutuklu değildi. Üç ay yattı, çıktı. 30 senedir onu anlatıyor. Burada arkadaşlarımız sadece Meşe denen gizli tanığın ifadeleriyle dokuz aydır yattılar. İddamameye de Meşe’yi değil de İlke’yi kattılar. Böyle bir sürecin içerisindeyiz.

“PARTİDE OTURARAK, EVDE OTURARAK, RİSK ALMAYARAK, MEYDAN OKUMAYARAK BU İŞ BAŞARILAMAYACAK”

Bütün bu tehditler, baskılar, zorlamalar, yalancı tanıklar… 700 yılla yargılanan adam serbest, yatarı yedi ay olan suçtan altı – yedi aydır içeride olan arkadaşlarımız var. Bir kere seçilmişe görevini yapması gerektiği sürede hapiste olduğu için insan hakları ödülü veriyoruz. O da bu ödülü alamıyor kendi üstüne. Bakın ‘Ben mağduriyete uğradım, ödülü alıyorum’ diyemiyor. ‘Ben bu ödülü şunun, şunun yerine de alıyorum’ diyor. O yüzden tarihin en zor dönemlerinden birinden geçiyoruz. Burada dayanışma gösteren herkese ihtiyaç var. Bugün bunun adı, Sosyal Demokrasi Derneği. Şunu söylüyorum arkadaş: ‘Bu işler doğru, küfr ile abad olunmaz ama zulm ile abad olunur’ diyorsanız, ‘Bu kadar zulüm iyidir, beterini hak ettiniz’ diyorsanız bunu diyene benim sözüm yok. Bunu diyen otursun bizim bu mücadeleyi kazanmamızı beklesin. Ona söyleyecek sözüm yok. Benim sözüm şunu diyene: ‘Bu kadar da olmaz. Haksızlık yapılıyor ve gerçekten büyük haksızlık. Ekrem Başkan çıkmalı.’ Böyle diyorsan sen evinden çıkmalısın. Evde oturarak bu iş olmuyor. Evde oturarak Ekrem Başkan çıkarılacak olsa ben de partide oturacağım. Ama partide oturarak, evde oturarak, risk almayarak, meydan okumayarak bu iş başarılamayacak.

“BİZİ SEVEN ARKAMIZDAN GELSİN”

Eninde sonunda başaracağız. Bu başarıldığında bizimle birlikte, Sami Doğan’dan demokrasi ve mücadele madalyası hak edenlerden mi olacaksın? Yoksa ‘O pijamayla evde oturuyordu’ diyeceklerimizden mi olacaksın? Bunun için herkesi, bu zulme ortak olmak istemeyen herkesi her türlü direnişe davet ediyorum. Biz kimseyi gelip de polisle, askerle çatışmaya davet etmiyoruz zaten. Biz meşru meydanlarda kalabalık olmaya davet ediyoruz, çok olmaya devam ediyoruz. 10 bin kişi başka bir şey, 100 bin kişi başka bir şey, 1 milyon kişi bambaşka bir şey. Gitgide güçlenmek, kalabalıklaşmak, günü geldiğinde toplanmak, günü geldiğinde sandığa el uzatan olursa o sandığa uzanan elleri hep birlikte geri püskürtmek için size ihtiyacımız var. ‘Özgür Başkanım seni çok seviyorum. Selam söyle, Ekrem Başkan’a. Onu çok seviyorum.’ Öyle sözle, elle sevme dönemi bitti. Kimse beni öyle sevmesin. Bizi seven arkamızdan gelsin.”

İMAMOĞLU: “BUGÜN BİZLER EN TEMEL HAKLARIMIZDAN OLAN ADİL YARGILANMA HAKKINDAN MAHRUM BIRAKILMIŞ DURUMDAYIZ”

Dilek Kaya İmamoğlu da Ekrem İmamoğlu’nun gönderdiği mesajı okudu. İmamoğlu şunları kaydetti:

“Bu değerli ödülü; siyasi nedenlerle özgürlüklerinden mahrum bırakılmış belediye başkanlarımız, meclis üyelerimiz ve bürokratlarımız; gerçekleri cesurca dile getirdikleri için gözaltına alınan, tutuklanan medya mensupları; haksızlık karşısında susmadığı için cezalandırılmak istenen gençler; baskıyla, tehditle, şafak operasyonlarıyla sindirilmek istenen milletimiz adına almaktan onur duyuyorum. Bugün bizler en temel haklarımızdan olan adil yargılanma hakkından mahrum bırakılmış durumdayız. Yargılanmıyor, peşinen cezalandırılıyoruz. Masumiyet karinesi ayaklar altına alınmış durumda. Lekelenmeme hakkımız her gün asılsız, dayanaksız ithamlarla ihlal ediliyor. Tarafsız mahkemeler tarafından şeffaf ve tutuksuz şekilde yargılanma taleplerimiz göz ardı ediliyor. Tüm bu yapılanlar sadece bizim haklarımızın değil milletin iradesinin, seçme ve seçilme hakkının çiğnenmesidir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin insan hakları ihlalleri açısından en acı günlerini yaşıyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyulmuyor. Siyasi parti başkanları, milletvekilleri, iş insanları, bürokratlar AİHM kararlarına rağmen özgürlüklerinden mahrum bırakılıyor. Haber yapmaktan, gerçekleri dile getirmekten başka gayesi olmayan basın mensupları bugün tutuklu durumda. Tutuklanan her basın mensubuyla birlikte milletin doğru bilgi alma hakkına da kilit vuruluyor. Susturulmak, sindirilmek istenen her genç, her sanatçı, her yayıncı, her yurttaş ile düşünce ve ifade özgürlüğüne ket vuruluyor.

“‘KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA, YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ’ DİYORUZ”

Eğitim hakkına ulaşamayan, okul sıralarında olması gereken yaşta çalışmak durumunda kalan çocuklarımız var. Okula gidenler arasında ise gıdaya erişim haklarından mahrum olan, derste açlıktan baygınlık geçiren çocuklarımız var. Mülakatlarla, torpille, adam kayırmayla gençlerimizin çalışma hakları ellerinden alınıyor, gelecekleri çalınıyor. Gençler umutsuzluğa, geleceksizliğe terk ediliyor. Hayal kurma hakları yok ediliyor. En güç koşullarda, sigortasız, güvencesiz çalışan milyonlarca emekçinin hakları ihlal ediliyor. Her gün işçilerimiz, önlenebilecek olan iş kazaları nedeniyle hayatlarını kaybediyor. Enflasyon karşısında beli bükülen emeklilerimizin insanca yaşama hakkına saygı duyulmuyor, talepleri kulak ardı ediliyor. Bu ülkede kadınlar sokakta dolaşmaktan korkar hale getirildi. Kadına yönelik şiddetin önü alınamıyor, alınmıyor. Kadınların yaşama hakkı, sosyal yaşama katılma hakkı gasp ediliyor. Yükselen fiyatlar nedeniyle büyük bir barınma kriziyle karşı karşıyayız. Milletin barınma hakkı tehlike altında. Milletin arazisine, evine, şirketine bir gecede el koyuluyor. Mülk edinme hakkı ayaklar altında. Bugün hak ihlalleri toplumun her kademesine ulaşmış durumda. İşte biz bu yüzden ‘Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz’ diyoruz.

Bir grup azınlığın her şeyi kendine hak gördüğü, milletin geri kalanının en temel haklarına ulaşamadığı günler yaşıyoruz. Biz bu eşitsizliğe, bu haksızlığa, hep birlikte dur diyeceğiz. Her zaman söylüyorum ‘Hak yemem, hakkımı da yedirmem.’ Hiç kimsenin hakkını yemeyeceğiz, yedirmeyeceğiz. Bu ülkeye eşitliği, adaleti, huzuru ve barışı yeniden getireceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini sosyal demokrasinin ışığıyla aydınlatacağız. Bizim iktidarımızda hiç kimse haklarından mahrum bırakılmayacak. Hiç kimse kendini yalnız, desteksiz, ümitsiz hissetmeyecek. Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit ve özgür bireyleri olarak hep birlikte güzel günlere yürüyeceğiz. Önce adalet, önce hürriyet.”

SAMİ DOĞAN: “EKREM İMAMOĞLU DİMDİK AYAKTA DURMUŞ BİR LİDERDİR”

Doğan ise, “Ekrem İmamoğlu insan hakları konusundaki duyarlılığı insan haklarından taviz vermeyen duruşu ve mücadelesi dikkate alınarak bu ödüle layık görülmüştür. 19 Mart sürecinde siyasi tutsak olarak alıkonan ve bedel ödemekte olan tüm belediye başkanlarımız, belediye meclis üyelerimiz, bürokratlarımız ve Gezi tutsakları adına da bu ödül Sayın Ekrem İmamoğlu’na verilmektedir. Ekrem İmamoğlu halkın iradesiyle iki hatta üç kez seçim kazanmış ancak bu iradenin gaspına yönelik girişimlere karşı dimdik ayakta durmuş bir liderdir. Kendisine yönelik hukuki süreçler ve verilen cezalar yalnızca bir kişiye değil milyonlarca yurttaşın demokratik tercihine yöneltilmiş bir müdahaledir. Sayın İmamoğlu’nun cezaevi sürecinde dahil sergilediği sarsılmaz duruşu ve demokrasiye olan inancı Türkiye’de adalet mücadelesi veren tüm yurttaşlara ilham kaynağı olmuştur” ifadesini kullandı.

Ardından SDD Başkanı Sami Doğan ödülü Özel ve Dilek Kaya İmamoğlu’na takdim etti. Özel ödülü yarın Silivri ziyaretinde Ekrem İmamoğlu’na teslim edecek. Ödül takdiminin ardından Doç. Dr. Kerem Altıparmak “İnsan Hakları için Hukuk Devleti” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi.

 
<< Önceki Haber Özgür Özel: Bizi seven arkamızdan gelsin! Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER