Prof. Dr. Ergun Özbudun'dan AYM'ye Hidayet Karaca mütalaası

Kesinleşmiş tahliye kararına rağmen cezaevinde alıkonulan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’nın avukatları, Prof. Dr. Ergun Özbudun tarafından hazırlanan bilimsel mütalaayı Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) sundu.

Prof. Dr. Ergun Özbudun'dan AYM'ye Hidayet Karaca mütalaası

13 sayfalık mütalaasında önemli tespitlerde bulunan Prof. Dr. Özbudun, Karaca’nın Anayasa’ya aykırı bir şekilde cezaevinde tutulduğunu kaydetti. Yüksek Mahkeme’nin bu hak ihlalinin bir an önce ortadan kaldırılması için ivedilikle bir karar vermesinin gerekli olduğuna dikkat çekti. Bir televizyon dizisinden terör örgütü çıkarılmasının hayal gücünü zorladığı vurgulanan mütalaada, “Hidayet Karaca Türkiye toplumunda tanınmış ve saygın bir kişidir. Kendisi teslim olmuştur. Kaçma şüphesi uyandıracak somut olgu yoktur.” denildi.

Karaca’nın gözaltına alınmasından sonra yaşanan hukuki süreci değerlendiren Özbudun, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle teminat altına alınan ‘kişi hürriyeti ve güvenliği, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti, hak arama hürriyeti’nin ihlâl edildiğinin altını çizdi. Karaca hakkındaki tüm kararların Anayasa ile güvence altına alınan tarafsız mahkemede yargılanma hakkına aykırı olan sulh ceza hakimlikleri tarafından verildiğini vurguladı.

Makul şüphe ile tutuklama olmaz, kuvvetli delil gerekli

Tutuklamanın, makul şüphe ile yapılamayacağını belirten Özbudun, “Anayasamızın 19’uncu maddesi, mâkul şüphe kavramından da daha bağlayıcı olan ‘kuvvetli belirti’ deyimini kullanmaktadır.” tespitlerinde bulundu. Makul şüphe ile tutuklamanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına aykırı olduğunu kaydederek bu yönde kararlara atıfta bulundu. Mütalaada, “Karaca’nın tutuklama kararında dayanılan başlıca delil, 2009 yılında yayınlanan bir televizyon dizisindeki bazı replikler olduğuna göre, delillerin yok edilmesi, gizlenmesi veya değiştirilmesi ihtimali hiçbir şekilde mevcut değildir. Bu repliklerdeki ifadelere dayanılarak, şüpheliye “terör örgütü yöneticiliği” suçunun isnat edilmesi, “mâkul ya da “kuvvetli” suç şüphesi şartı ile hiçbir şekilde bağdaşmayan, hayal gücünü zorlayan bir iddiadır.” tespitlerine yer verildi. Gizem, komplo ve zaman zaman şiddet sahnelerine yer veren dizilerin günümüzde pek çok televizyon kanalında gösterildiği belirtildi.

Yasa dışı kayıtla tutuklama Anayasa’ya aykırı

Tutuklama kararında yasa dışı kayıtların delil olarak sunulmasının Anayasa’ya aykırı olduğu vurgulanan mütalaada şöyle denildi: “Tutuklama kararında Karaca ile Fethullah Gülen arasında geçtiği iddia edilen bir telefon konuşmasına da yer verilmiştir. Oysa, savcılık sorgusu sırasında şüpheli ve müdafileri, bu ses kaydının kanunsuz olarak elde edildiğini ileri sürmüşler. Gerek Karaca gerek Gülen böyle bir konuşmanın yapılmadığını beyan ederek savcılığa yaptıkları şikayet dilekçelerini sunmaları üzerine savcı bu soruyu şüpheliye sormaktan sarfınazar etmiştir. Buna rağmen söz konusu kayda tutuklama kararında somut delil olarak değinilmiş olması, Anayasa ve CMK’ya aykırıdır.”

Silah yok, silahlı örgüt suçlaması var

Hidayet Karaca’ya “silâhlı örgüt yöneticiliği” suçlaması yöneltildiği ancak ortada silah olmadığı hatırlatılarak, “Silâhın hiçbir şekilde mevcut olmadığı bir ortamda bu suçun, bir TV dizisi yoluyla nasıl işlenebileceğini anlamak, gerçekten mümkün olamamaktadır. Tutuklamaya dayanak gösterilen, Tahşiye operasyonu ile şüpheli arasındaki bağlantıyı kanıtlayan hiçbir somut delil yoktur. Bu örgüt hakkında soruşturma, Tek Türkiye dizisinden ve Karaca ile Gülen arasında geçtiği iddia edilen konuşmadan önceki tarihlerde başlamış ve halen yargılaması Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam etmektedir.” denildi. Hidayet Karaca hakkında tutuklama kararı veren İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği ve bu karara itirazları reddeden diğer sulh ceza hâkimliklerinin kararlarının şablon gerekçelerden oluştuğu hatırlatıldı.

Hakimlerin verdiği kararın ‘yok’ sayılması kararı ortadan kaldırmaz


Sulh ceza hakimlerinin tarafsızlığını yitirdiği gerekçesiyle İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi’nin reddihakim talebini kabul ettiğinin hatırlatıldığı mütalaada şu ifadelere yer verildi: “Bu kararın daha sonra hukuka aykırı yollardan yetkisizlik nedeniyle ‘yok’ sayılması, bu konuda kamuoyunda mevcut olan yaygın şüphelerin ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir. Düşünceyi açıklama araçları ile elbette bazı suçlar işlenebilir, ama silahlı terör örgütü kurma suçunun bu yolla işlenebileceği iddia edilemez. Dolayısıyla tutuklama işlemi, ifade hürriyeti açısından da bir ihlâl oluşturmaktadır.”
<< Önceki Haber Prof. Dr. Ergun Özbudun'dan AYM'ye Hidayet Karaca mütalaası Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER