[Prof.Dr.Osman Şahin] İslâmi hükümlerin günümüzde uygulanabilirliği

İslâm’daki ceza hukukuyla ilgili kuralların ve hükümlerin uygulanabilmesi için, devletin kanunları tarafından kabul ediliyor olmaları veya kanunların İslâmi esaslara bina edilmiş olmaları, o devleti oluşturan fertlerin ekseriyetinin bunlara evet demeleri, hayatın bu esaslara uygun olarak gerçekleşiyor olması ve İslâm’ın o toplumda doğru temsil ediliyor ve yaşanıyor olmasına ihtiyaç vardır.

SHABER3.COM

PROF.DR. OSMAN ŞAHİN 

İslâmi hükümlerin günümüzde uygulanabilirliği

İslâm’daki ceza hukukuyla ilgili kuralların ve hükümlerin uygulanabilmesi için, devletin kanunları tarafından kabul ediliyor olmaları veya kanunların İslâmi esaslara bina edilmiş olmaları, o devleti oluşturan fertlerin ekseriyetinin bunlara evet demeleri, hayatın bu esaslara uygun olarak gerçekleşiyor olması ve İslâm’ın o toplumda doğru temsil ediliyor ve yaşanıyor olmasına ihtiyaç vardır. 

Günümüzde, bu şartları sağlayan yeryüzünde bir devlet mevcut değildir. Dolayısıyla, bu tarz ceza hukukuna dair kuralların uygulanması düşünülemez. İslâm’ın doğru temsil edilip, yaşanmadığı toplumlarda bunları uygulamak adalet de olmayacaktır. İnsanlar İslâm’ı tam kabul etmeden, inanmadan ve toplum altyapısı günahları engelleyici ve iyilikleri emredici bir hale gelmeden ve hakiki İslâm’ın varlığı ve doğru temsili olmadan da bu mümkün değildir. Ayrıca, böyle cezaların uygulamasını sadece devlet yapabilir, fertlere bu yetki verilmemiştir. Bu şartların gerçekleşmediği günümüzde, mevcut kafa yapılarına ve anlayış seviyelerine bu uygulamalardaki hikmetleri ve güzellikleri anlatıp onları ikna etmek de çok zordur. 

Bu tarz hükümler mevzu edildiğinde, genellikle, günümüz ortamında uygulandığı zaman ortaya çıkabilecek problemler dile getirilmekte, bu uygulamaları öğrenen insanların İslâm hakkında menfi düşüncelere kapılacakları ileri sürülmekte ve buradan hareketle, bu hükümlerin geçmiş zamanlara ait olduğu ve günümüze hitap etmediği gibi düşünceler ortaya atılmaktadır. 
Bazıları da dinin ruhuna uygun düşmeyen tevillere girmek suretiyle, ya bu hükümleri arzularına veya dünyevi kanun ve kurallara uygun olarak değiştirerek tahrip etme veya inkâr yoluna sapmaktadırlar. Dolayısıyla, ihtiyaç olmadıkça bu konuların gündeme getirilmesinin bir anlamı olmayacaktır. Bu konuları hazmedemeyecek olanların yanında mevzu edilmesine de gerek yoktur. Fakat, inananların bu hakikatlerdeki hikmetleri ve güzellikleri müzakere edip araştırmalarına ihtiyaçları vardır.

DİNDE ZORLAMA YOKTUR

Fethullah Gülen Hocaefendi, "Dinde Zorlama Yoktur" Âyetini İzah Eder misiniz? Başlıklı yazısında, Kur’ân-ı Kerim’de kıtâl ve cihadı farz kılan ayetlerin, karşı cepheye ait zorlamaları ortadan kaldırmak için olduğunu, böylece insanların İslâm dinine kendi arzu ve iradeleriyle girebilecekleri, cihad emriyle irade hürriyetinin sağlandığı ifade edilerek, her zamanın bir hükmü olduğunu da nazara vererek bu hususlara temas etmektedirler: 

“Bu âyetin hükmü belli devrelere aittir. Belki her kemal ve zeval fâsılalarının da birbirini takibinde bu devreler yine bulunacaktır; ama, hüküm sadece o devreye münhasır kalacaktır. Nitekim Kâfirûn Sûresi’nde bildirilen “Sizin dininiz size, benim dinim de bana.” hükmü de aynı şekilde belli bir devreye mahsustur.

Bu devre ve bu dönem, meseleleri çözme ve anlatma dönemidir. Meseleler sözle anlatılacak ve kabulde muhatap kat’iyen zorlanmayacaktır. Ve yine bu dönem, başkalarının dalâlet ve sapıklığıyla ilgilenmeme, onları tahrik etmeme ve kendi hidayetini muhafaza ile ferdî hayatında dini tatbik etme dönemidir. Bu dönem ve devrelere ait hükümler ise, bütün zaman dilimlerine şamil değildir; tabiî bu mânâda şamil değildir. Yoksa bu hüküm artık hiçbir zaman tatbik edilmeyecek demek yanlış olur. İslâm’ın her devresinde böyle bir zaman parçası -realite olarak- yaşanmıştır ve günümüzde de yaşanmaktadır.”

Tarihselçilerin iddialarında olduğu gibi değildir mesele, Kur’an’ın hükümleri her zaman bakidirler. Bazı zamanlarda, o hükümlerin uygulanmasını gerektiren şartlar mevcut değilse uygulanmazlar, ama şartlar tahakkuk ettiğinde ise uygulanırlar. Divan-ı Harb-i Örfi’de, günümüzde, cihadın İslâm’ın parlak delillerinin elmas kılıçları ile yapılması gerektiği, çünkü medenîlere galebe çalmanın ikna ile olacağı, vahşilerle olan mücadeledeki gibi cebir ile olmaması gerektiği ifade edilmektedir. Bu Kur’an’ın cihadı farz kılan ayetlerine de aykırı değildir. Maddi cihadı gerektiren şartlar vuku bulduğu zaman o hükümler bakidir. Günümüzde, maddi cihad için şartlar mevcud olmadığından, Kur’an’i hakikatler olan elmas kılıçlar ile bu mücadele yapılmalıdır. 

Hocaefendi, “Çağın Fütüvvet Ruhu” başlıklı Bamteli’nde bu konuyu şöyle açıklamaktadırlar: “Günümüzde de böyle bu mesele; ancak zamanın şartlarına göre… Bazıları bazı dönemlerde kuvvet kullanıyorlar. Ashâb-ı Kehf kullanmamış, gördüğünüz gibi. Ne yapmışlar, imanın elmas kılıcını kullanmışlar. Aklın, mantığın elmas düsturlarını kullanmışlar. Çağın Sözcüsü de “Kur’an’ın elmas düsturlarını kullanmak” üzerinde duruyor. Bu çağda, “Maddî kılıç, kınına girmiştir.”

Bazı dönemlerde el-âlem, kılıç ile karşınıza çıkıyor. Benzer bir dönemde Hazreti Ali efendimiz, Hâricîlere karşı, Harûrîlere karşı öyle mücadele etmiş. Hazreti Ebu Bekir ehl-i irtidâda karşı öyle hareket etmiş. Ama günümüzde o türlü şeyler, tamamen kılıfına konmuş; buzdolabına da değil, toprağa gömülmüş; dirilmemek üzere de üzerine kocaman kayalar konmuş. “Kur’an!” denmiş, “Sünnet!” denmiş, “Hâl ve temsil ile Allah’ın anlatılması!” denmiş. Mesele ona bağlanmış; onun dışında başka argümanlara hiç başvurulmamış. Bence, günümüzün fütüvvetinin esası da budur.”

"Dinde Zorlama Yoktur" Âyetini İzah Eder misiniz?  Yazısının devamında, azınlıklara bakan yönüyle hiçbir zaman bir zorlamanın olmadığı, Hıristiyan ve Yahudiler’in her türlü kendi dinlerini yaşama imkanlarına sahip oldukları, çok geniş hürriyetlere sahip bulundukları ifade edilmekte, sadece bizi iğfal etmelerine imkân ve fırsat verilmediği, Müslüman gençleri ve kadınları saptırmalarına göz yumulmadığı ve bunun da kendi toplumumuzu korumamızın gereği olduğu ifade edilmektedir.

Aynı yazıda, İslâm dinine giren insanların bazı şeyleri yapmakla bazılarını da yapmamakla mükellef kılındıkları ve bunların önemli faydalarına vurgu yapılmaktadır: “Bunun da zorlama ile bir alâkası yoktur. Nasıl ki, namaza duran bâliğ bir insan namaz içinde sesli olarak gülecek olsa, ceza olarak hem namazı hem de abdesti bozulur. Ve yine ihramlı bir insan, üzerindeki haşeratı öldürse veya dikişli bir elbise giyse çeşitli cezalara çarptırılır. Hâlbuki aynı insan namazın dışında gülse veya ihramsız bir zamanda bunları işlese hiçbir cezası yoktur. Aynen bunun gibi, İslâm, dine girme mevzuunda kimseyi zorlamamakla birlikte, kendi iradesiyle dehalet edeni de başıboş bırakacak değildir. Elbette onun kendine göre emir ve nehiyleri olacak ve müntesiplerinden, bunlara uygun hareket etmelerini isteyecektir. Bu cümleden olarak, namazı, orucu, zekâtı ve haccı emredecek; içki, kumar, zina ve hırsızlığı da yasaklayacaktır. Bu yasakları ihlal edenlere de suçlarının cinsine göre ceza verecektir ki, bütün bunların zorlama ve ikrahla hiçbir alâkası yoktur. 

Esasen biraz düşünüldüğünde, bu türlü caydırıcı tedbirlerin de, insanların yararına olduğu idrak edilecektir. Çünkü fert ve cemiyet böyle müeyyidelerle, dünya ve ukbâlarını korumuş olacaklardır. İşte bu mânâda dinde bir zorlama vardır. Bu da insanları zorla Cennet’e koymak istemekle aynı anlamda bir zorlamadır...”

İnşaallah bir sonraki yazıda, bu hükümlerden bir örnekle konumuza devam edelim.


<< Önceki Haber [Prof.Dr.Osman Şahin] İslâmi hükümlerin günümüzde... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER