Ramazanın özü mukabeledir

Ramazan denilince akla ilk gelmesi gereken Kur'an-ı Kerim'dir. Kur'an ayı olan Ramazan'da okunan mukabeleler bir Peygamber geleneğidir. Hafız Celal Yılmaz, yüzlerce insanın mukabele dinlemek için camileri doldurduğu, hafızlar için 400 minderin serildiği Beyazıt camiindeki o güzel manzaraları anlattı.

Kuran-ı Kerim'i karşılıklı okunması anlamına gelen mukabele, Peygamber Efendimizin vahiy süresince nüzul olan ayetleri Cebrail (AS) okunmasına dayanıyor. Mukabele ibadeti Kuran- ı Kerim'in bir hafız ya da Kuran- ı Kerim'i usulüne uygun biçimde okuyabilen bir kişi tarafından okunması ve diğer kişiler tarafından dinleyerek takip edilmesiyle yapılan ibadettir. O günden bugüne intikal eden mukabele, Harem-i Şerif'te ve Müslümanların yaşadığı bütün ülkelerde Ramazan ayında boyunca okunmaya devam ediyor. Ramazan ayı girmeden bir hafta önce başlayan mukabeleler ramazan ayı bitiminde tamamlanmış olacak. Binlerce Müslüman bayrama hatim dualarıyla ve Kuran ayını Kuran okuyarak geçirmenin zevkiyle girecek. Bugün camilerde ya da evinde mukabele okutan kişilerin ev sahipliğinde okunan mukabeleler geçmişte büyük camilerde ve evlerde yüzlerce kişi tarafından takip edilirdi. Çok değil bundan altmış sene önce mukabele saatlerinde Sultanahmet Camii ve Beyazıt Camii gibi büyük camilerde geç kalanlar mukabele için yer bulamıyordu. Beyazıt camiye geç kalan biri camiye giremez, başka camilerdeki Kuran ziyafetine koşardı. Yüzlerce insan hafızlardan mukabele dinlemek için camileri doldurur ve Beyazıt camiinde aynı anda on farklı mukabele okunurdu. Her mukabele sahibinin hafızlar için hazırladığı minderler başköşede yerlerini alırdı. Bu minderler mukabeleden önce minderhan denen zatlar tarafından hafızlar için camiinin belli köşelerine yerleştirilirdi. Kuran okumaya ömrünü adamış ve yüzlerce insanın ağlayarak dinlediği, kasideleri, mersiyeleri, mevlitleri okuyan Hafız Celal Yılmaz Hoca geçmişte mukabele saatlerinin nasıl yaşandığını anlatıyor. Beyazıt'ta dört yüz tane minderin hafızlar için dizildiğini bizzat gören Hafız Celal Yılmaz, sabah namazından iftar saatine kadar sürekli Kuran- ı Kerim'in okunduğu büyük camilerde mukabele okunduğu yılları, mukabelenin altın çağları olarak isimlendiriyor.. Mukabele adabınıysa 'edep' olarak tarif ediyor. Rabbimize en yakın olduğumuz anlarda engin kulluk bilincinin ağırlığıyla 'edep' duymamızı tavsiye ediyor. "Edeple Kuran-ı Kerim'i hem okumak, hem de dinlemek. Mukabele etmek, karşılık vermek böyle anlaşılmalı" diyor. Ramazan ayında mukabelenin öneminiyse şu sözlerle açıklıyor: Mukabeleyi dinleyenler karşılıklı ecir alırlar. Mukabele ramazanın özüdür, mukabelenin özü ise edeptir. Mukabelenin anlamını aklımızdan çıkarmadan her harfi içimize işleyerek okumak ve dinlemektir edep. Mukabeleye katılmak mümkün olduğunca Kuran-ı Kerim'i günün bütün saatlerine yaymak gerekir. Kuran- Kerim ayının Kuran'ı duyarak ve yaşayarak geçirilmesi gerektiği hatırlıyor 'Kuran ise bizim kâinatı ve yaradılış gayemizi anlamamız, hayatımızı nasıl tanzim edeceğimizi belirleyen yüce kitabımızdır. Bu nedenle Müslümanlar ramazanı Kuran-ı Kerim okuyarak dinleyerek geçirmelidir. Mukabeleyle ramazan ayını taçlandırmalı" diyor. Bu Ramazan yeniden mukabelenin altın çağı olsun Celal Yılmaz, geçmişte ramazanın manevi iklimini, otuz yıldır oturduğu ve uzun yıllar imamlık yaptığı Beyoğlu'nun Kasımpaşa semtini örnek vererek anlatıyor. Celal Yılmaz, Mukabele saatlerinde bembeyaz başörtülü yüzlerce kadının ve çocuğun sokaklara döküldüğünü duygulanarak ifade ediyor. Yılmaz, insanları meşgul eden televizyon ve eğlence kültürü olmadığı için insanların ramazanı daha duyarak, hissederek yaşandığını ve mukabele dinlemek için küçük camilerde bile on saf cemaatin bulunduğunu aktarıyor. "Benim uzun yıllar yaşadığım ramazanlar, herkesin koltuğunun altında bir Kuran-ı Kerim ile heyecanla Arap Camii, Yeni Camii, Yer altı Camii ya da Ayasofya'ya koştuğu Ramazanlardır" diyor. Yılmaz, aynı camiinin içinde farklı hafızların sesinden Kuran- ı Kerimin bereketini yaşamak isteyen cemaatin camilerin farklı bölümlerinde öbekler halinde toplandığını belirtiyor "Mukabeleye başlayan Hafız Efendi besmeleyi çeker, kubbede çınlayan gür sesle Kuran-ı Kerim'i okumaya başlardı. Cemaatte hafızın okuduğu rahlenin karşısına edeple dizilirdi. Mukabele aralarında cemaatin birbirleriyle tanışıp hal hatır edebilmeleri için çay araları verilir. Semaverlerde fokur fokur kaynayan çayın kokusuyla eşliğinde koyu bir sohbete dalardı" diyor. Okunan cüz bittiğinde cemaat aceleyle evlerinin ve işlerinin yolunu tutmadığını insanların gününü ramazana göre planladığını da ekliyor. Mukabelelerin eskisi gibi yaşanmamasından duyduğu üzüntüyü "Kuran-ı Kerim'in feyzini daha çok yaşamak isteyenler, mukabelenin ardından dini konulardaki sorularını hafızlara yönelttirdi. Mukabele saatleri uzar, dini sohbetlerin de yapıldığı güzel saatlere yayılırdı. Günümüzde mukabeleler hem azaldı hem de uzun sürmüyor. Müslümanlar mukabelenin bereketini ve feyzini Kuran- ı Kerim'le ruhlarına dolacak manevi hazzı nasıl kaçırırlar?" sözleriyle ifade ediyor. Müslümanların mukabeleyi iş yoğunluğu ya da vakit darlığı nedeniyle kaçırmamaları gerektiğini söylüyor. Mukabelenin altın çağı dediği ramazanlara özlem duyan Yılmaz, güzel bir duayla sözlerini tamamlıyor: Yarabbi, sen bize ramazan mukabelenin altın çağını yeniden yaşat. İNTERNETTEN MUKABELE TAKİP ETMEK İÇİN -TIKLAYIN
RAMAZAN İMSAKİYESİ
Ramazan başlangıcından itibaren imsak ve iftar vakitlerini buradan takip edebilirsiniz.

3:45

20:26

HADİS-İ ŞERİF
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:


“Kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum; vasiyyetimi tutunuz. Zira kadın kısmı kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri yeri üst tarafıdır. Eğri kemiği doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi hâline bırakırsan, yine eğri kalır. Öyleyse kadınlar hakkındaki tavsiyemi tutunuz. ”

Buhârî, Enbiyâ 1, Nikâh 80; Müslim, Radâ’ 60. Ayrıca bk. Tirmizî, Radâ` 11, Tefsîru sûre (9) 2; İbni Mâce, Nikâh 3