Ramazana Dokunun, Tutun Elinden..!

Okuma Süresi 3 dkYayınlanma Salı, Mart 26 2024
Samanyolu ve MC Tv’nin ekran yüzü ve ana haber bülteni sunucusu Kemal Gülen'in köşe yazısı
KEMAL GÜLEN 


Teravihten sonra klasik Türk sanatlarıyla süslü revakların altında ayaküstü muhabbete daldığım yazar dostum Yusuf Ünal beyin, ramazanla ilgili yazı yazma heyecanı beni düşünmeye sevk etti. “Niçin ramazanla ilgili yazmak istiyorsun, bu telaş neden, piyasada onlarca yazı var, bir tane fazla olmuş-eksik olmuş ne çıkar? “ diye sorduğumda, aldığım cevap, bana gizli bir hazinenin anahtarını verdi: Ben dedi, “ramazanla ilgili yazıyı başkaları için yazmıyorum, ramazan üzerine araştırıp yazdıkça, ramazana dokunduğumu hissediyorum; arkadaş oluyorum ramazanla, teravih gözümde büyümüyor, oruç bana yoldaş oluyor, açlık gibi bir kardeş ediniyorum. Adeta ikizimi bulmuş olma heyecanı ile hiç ayrılasım gelmiyor ondan; dokunduğumu hissediyorum ramazana.”

Dokunmak… işte aradığım sihirli kavram buydu. Yıllardır içimde gezdirdiğim boşluğu doldurur diye kafa yormaya başladım bu kavram üzerinde. Bir şeye dokunmayınca, onu beş duyu ile hissedip duymayınca varlığından da şüphe duyuyor insan. Ramazanlar, bayramlar, kandiller gelip geçiyor bir bir, lakin transit geçiyor; dokunmadan-dokunamadan, belki sadece bir esintisini, meltemini bırakıyor ardında o kadar. Ben de “ramazana dokunmak” istiyormuşum aslında.

Ne garip bir şey bu… Bir şeyin varlığını anlamak için, ondan haberdar olmak yetmiyor sadece; illa ki dokunmak, dinlemek veya görmek istiyoruz. Fıtrata yerleştirilmiş olan, bu beş duyu ile idrak özelliği, belki de hemcinsimizin cennetten dünyaya inmesinin de sebebi. Yasak olduğunu bildiğimiz halde elmaya dokunmak, hatta tatmak istiyoruz.

Bilmeyi ilme’l-yakin, ayne’l-yakin ve hakka’l-yakin diye derecelendirmenin bir sebebi de bu olmalı belki. Bize “hakikate dokunarak”daha iyi idrak edeceğimizi anlatıyor bu basamaklar. Hani martıları uzaktan görüp bir denizin varlığına hükmetmek, sonra ayaklarınla o deniz

Bu haberler de ilginizi çekebilir