'Rehine diplomasisinin yayılmasına izin vermeyin'

Uluslararası Barış ve Adalet Platformu'ndan Uğur Tok, İngilizce makalesinde AKP hükümetinin uyguladığı rehine diplomasisinin daha fazla yayılmaması ve bu metodun işe yaramaması için uyardı.

SHABER3.COM

Uğur Tok / Platform for Peace and Justice (PPJ)

TÜRKİYE’NİN “REHİNE DİPLOMASİSİ”NİN YAYILMASINA İZİN VERMEYİN

Haziran 2013’teki Gezi protestolarının ardından, Türkiye’nin güçlü adamı Recep Tayyip Erdoğan yolunu demokrasiden, otoriter bir yönetime çevirdi. O zamandan bu yana Erdoğan gücünü giderek artırıyor. Bu amaçla, özgür basını susturdu, muhalifleri korkuttu, 130 binden fazla kamu görevlisini işten attı, bir kısmı gazeteci ve akademisyen olmak üzere yaklaşık 60 bin muhalifi hapse attı. Türkiye şu anda dünyada en çok gazetecinin tutuklu olduğu ülke durumunda.

AB üyelik adayı, NATO üyesi ve onlarca yıldır Batı dünyasının bir parçası olan Türkiye’de otoriter yönetimini kurabilmek için Erdoğan Türk kanunlarını, hatta anayasayı sürekli olarak ihlal etti. Hukukun üstünlüğünü ortadan kaldırdı, devletin işleyişindeki yerleşik teamülleri ve düzeni yıktı, Türkiye’deki mevcut kural ve normları çiğnedi.  

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkesinde demokrasiyi yok etmek ve tek adam rejimini kurmaktaki başarısından aldığı özgüvenle bir sonraki aşamaya geçti ve uluslararası kural ve normları ihlal etmeye başladı. Türkiye’nin müttefiki olan ülkelere karşı, hakaret ve hatta tehdide varacak şekilde birçok defa uygunsuz bir dil kullandı. Örneğin, Alman devletine “Nazi”, Hollanda’ya ise “Nazi artıkları” dedi. Erdoğan birçok kez Avrupa ülkelerini teröre destek vermekle suçladı. Hatta Avrupalıları şu şekilde tehdit etti: “Siz böyle davranmaya devam ederseniz, yarın dünyanın hiçbir yerinde hiçbir Avrupalı, batılı, güvenle, huzurla sokağa adım atamaz”. Erdoğan’ın sürekli olarak Batı’yı Türkiye’ye karşı komplo kurmakla suçlayan siyasi retoriği yüzünden (Erdoğan ve destekçileri Temmuz 2016 darbe girişimi için de ABD ve NATO’yu suçluyor), bugün Türkiye’de Batı ve ABD karşıtlığı en yüksek seviyeye çıkmış durumda.

Erdoğan hükümeti uluslararası hukuku çiğneyerek, ajanları ve diplomatik temsilcileri aracılığıyla, Sudan, Gabon, Afganistan, Pakistan, Myanmar ve Suudi Arabistan gibi dünyanın birçok ülkesinde yaklaşık yüz Erdoğan muhalifini kaçırdı. Türk istihbarat kurumu olan MİT’in İsviçre, Almanya ve Hollanda’da bile bu tür operasyonlar için plan yaptığı ortaya çıktı. Geçtiğimiz günlerde Türk ajanları Moğolistan’da Gülen cemaati mensubu bir okul müdürünü kaçırdı. Moğolistan makamları Türk ajanların okul müdürünü ülkeden çıkarmasına izin vermedi ve Türkiye’yi “Moğolistan’ın egemenlik ve bağımsızlığının ihlali olan bu kabul edilemez olaydan” dolayı resmi olarak protesto etti.

Rehin almak, Erdoğan dış politikasının yeni trendi. Temmuz 2016’daki darbe girişimin ardından Erdoğan hükümeti çok sayıda yabancı uyruklu kişiyi tutukladı. Bu tutuklular arasında, farklı ülkelerden çok sayıda başka yabancının yanı sıra, birçok Alman vatandaşı (içlerinde gazeteci ve insan hakları aktivistleri de bulunmakta), iki Yunan askeri ve yaklaşık 20 ABD vatandaşı da yer alıyor. Amerikalı Evanjelist bir rahip, NASA’da çalışan bir bilim adamı ve ABD’nin Türkiye’deki konsolosluklarında çalışan yerel personel de tutuklular arasında. Erdoğan’ın taktiği bu kişileri uydurma suçlarla hapse attırarak, bu kişileri, vatandaşı oldukları ülkelerle ilişkilerde pazarlık unsuru olarak kullanmak.

Erdoğan hükümetinin bu tür yasa ve ahlak dışı uygulamaları, Erdoğan’ın giderek otoriterleşmesi ve ülkesinde uyguladığı geniş çaplı baskıcı politikalar yüzünden bugün birçok analist ve yorumcu Türkiye’yi “haydut devlet”ler arasında sayıyor. 2000’li yıllarda Türkiye’nin, Kuzey Kore, İran ve Suriye ile aynı ligde anılması hayal dahi edilmezdi. Çünkü o zamanlar Erdoğan yönetimindeki Türkiye demokratik reformlar yapmaktaydı ve bu reformlar Batı tarafından sıklıkla övülmekteydi.

Erdoğan’ın Amerikalı rahip Andrew Brunson üzerinden yürüttüğü rehine diplomasisi bugünlerde Türkiye ile ABD arasında ciddi bir krize dönüştü. İki ülke arasındaki zaten sorunlu olan ilişkiler tarihteki en düşük düzeye indi. Erdoğan, rahibi pazarlık unsuru olarak kullanmak suretiyle birden fazla hedefe ulaşmayı amaçlıyor. Rahip Brunson’un serbest bırakılması karşılığında Erdoğan ABD’den şunları istedi: - Hamas’a maddi yardım ulaştırmak iddiasıyla İsrail’de gözaltına alınan bir Türk gazetecinin serbest bırakılması, - İran’a yönelik yaptırımların ihlaline ilişkin ABD mahkemelerindeki bir davada 32 ay hapis cezası alan Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın Türkiye’ye iadesi, - Halkbank’a kesilmesi beklenen cezanın düşük miktarda tutulması, - Türkiye’nin İran yönelik ambargoyu delmesine ilişkin iki yeni soruşturmanın kapatılması. Sözkonusu iki soruşturmanın Erdoğan’ın yakın çevresini kapsayabileceği belirtilmekte.


Erdoğan, halka açık bir konuşmasında, rahip Brunson’un tutukluluk kararının aslında hukuki
 değil, siyasi bir karar olduğunu kendisi ilan etmişti. Erdoğan bu konuşmasında Başkan Trump’a seslenerek “Ver papazı, al papazı” demiş, Fethullah Gülen’e karşılık Brunson’u vermeyi teklif etmişti.



Bu yılın başında Almanya da Erdoğan’ın rehine diplomasisiyle uğraşmak zorunda kalmıştı. Alman yetkililer Türkiye’ye muhtemel yaptırımlardan bahsedince, iki ülke arasında birtakım toplantılar yapılmış ve ardından cezaevindeki Alman gazeteci Deniz Yücel serbest bırakılmıştı. Ancak, Alman hükümetinin bu pazarlıkta ne gibi tavizler verdiği açıklanmamıştı. Bu durum Almanya’da ciddi bir tartışma yaratmış; Alman hükümeti bu anlaşmadan dolayı fazlaca eleştirilmişti. Hatta Deniz Yücel’in kendisi de dâhil birçok kişi bu pazarlığı “kirli anlaşma” olarak nitelendirmişti. 



Uyguladığı rehine diplomasisinin sonuç getirdiğini gören Erdoğan, amaçlarına bu ahlak dışı yöntemi uygulayarak ulaşma stratejisini devam ettirdi. Rahip Brunson krizi, bir açıdan, Erdoğan’ın Deniz Yücel üzerinden yürüttüğü rehine diplomasisindeki zaferinin sonucudur.



Bu nedenle, ABD yönetimi, Erdoğan’ın amaçlarına ulaşmak için masum bir rahibi pazarlık unsuru olarak kullandığı rehine diploma
sisini ödüllendirmemeli ve Erdoğan’a istediklerini vermemeli. Eğer Trump Erdoğan’ın bu ahlak dışı taktiğine boyun eğerse, Erdoğan çok büyük ihtimalle, amaçlarına ulaşmak için birçok masum insanın hayatını mahvetmeye devam edecektir.



Daha da kötüsü, Erdoğan’ın rehine diplomasisinin başarılı olması başka ülkeler için olumsuz bir örnek teşkil edecek ve otoriter eğilimleri olan diğer liderleri de aynı yolu izlemek için cesaretlendirecektir. Bu ise, birçok masum insanın hayatını tehlikeye atmakla kalmayacak, aynı zamanda, dış ilişkilerin yürütülmesi konusundaki yerleşik ve saygı duyulan uluslararası kural ve normlara da büyük zarar verecektir. Bu durum, uluslararası düzeni tahrip edecek, bu düzeni daha az öngörülebilir ve daha kaotik hale getirecektir. Bu ise, hiçbir ülkenin, özellikle de demokratik ülkelerin arzu edeceği bir durum değildir.

UĞUR TOK PPJ
<< Önceki Haber 'Rehine diplomasisinin yayılmasına izin vermeyin' Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER