[Safvet Senih] Akmescit, Üç Şerefelî, Dâru’l-Hadis, Hızırbey ve Hocaefendi

Samanyoluhaber.com yazarı Safvet Senih , Dr. Yüksel Çayıroğlu'nun ' Bir Fikir ve Aksiyon İnsanı Olarak Fethullah Gülen' isimli kitabını kaleme aldı

SHABER3.COM

SAFVET SENİH

Bir Fikir ve Aksiyon İnsanı Olarak Fethullah Gülen isimli kitabında Dr. Yüksel Çayıroğlu Hocaefendi’nin resmi vazifeleri hususunda diyor ki: “Hocaefendi 30 yıla yakın süren memuriyet hayatı boyunca Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi bir görevlisi olarak Türkiye’nin farklı illerde ve farklı camilerinde imam, vaiz ve Kur’an kursu hocası olarak görev yapmıştır. Hatta Diyanet tarafından olan bazı yurt dışı görevlendirmeleri de olmuştur. Nitekim o, 1968 yılında hacıların durumunu tetkik ederek yapılacak iyileştirme çalışmalarıyla ilgili bir rapor hazırlamaları için Diyanet tarafından Denizli ve Eskişehir müftüleriyle birlikte görevli olarak hacca gönderilmiştir. Onun diğer bir yurt dışı görevlendirmesi ise Almanya’dır. Oradaki Türklerin talepleri üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı 1977 yılında Gülen’i Almanya’ya göndermiştir. O da Almanya’nın farklı illerinde vaaz ve konferanslar vermiştir. 

“Fethullah Gülen’in ilk vazifeye başladığı yer Edirne’de bulunan Akmescit’tir. O, ramazanda hocalık yapmak üzere 1959 yılında Edirne’ye geldiğinde, o dönemin müftü yardımcısı İbrahim Akın tarafından imtihana tâbî tutulur ve başarılı olunca da Yıldırım Mahallesi Muhtarlığı’na teslim edilmek üzerine eline bir görevlendirme yazısı verilir. O da eline aldığı tahta bavulu ile Akmescit’in yolunu tutar. Normal şartlarda taşradan gelen imamlar Edirne’nin köylerine gönderilmektedir. Fakat Hocaefendi’nin imtihan sırasında verdiği cevaplara ve onun tavırlarına bakan İbrahim Bey, karşısında ilim sahibi ve vakur bir insan gördüğünden, köylere göndermek yerine ona Edirne içinde bir vazife vermeyi daha uygun bulmuştur.”

Hocaefendi belki kısa bir süre için Akmescit’e gönderilmişti ama, halk onu çok sevmiş ve Ramazan’dan sonra bırakmak istememiştir. Durumu anne taraftan akraba olan vaiz Hüseyin Top Hocayı araya koyarak Hocaefendi orada devam etmesini sağlamışlardır. Orada hizmet ederken, Ankara’da Diyanet İşleri bir vaizlik imtihanı açmıştır. Bu imtihan kazanır. İmtihanı kazananlar müftü de olabildiği için Hocaefendi, Edirne Müftülüğü için dilekçe verir. Fakat yaşı tutmaz. Çünkü her ne kadar 1938 doğumlu olsa da, köylerde hep olduğu için zamanında nüfus kağıdı alınmadığı için geç olarak 1942’de kaydedilmiştir. Onun için mahkemeye müracaat ederek yaşını bir sene büyüterek 1941 yaptırır. Bu sefer Diyanet, onu 6 Ağustos 1959’da Üç Şerefeli Camiye ikinci imam olarak tayin eder.

Askere gidinceye kadar orada hizmet eder. Maceralar bir askerlikten sonra dört yıl aradan sonra Erzurum’a gider. Orada Komünizmle Mücadele Derneği’ni açmak için uğraşır. Sonra Edirne’ye döner. Döndüğünde Hüseyin Top Hoca, aynı zamanda müftülüğe de vekalet etmektedir. Bu sefer Hocaefendi’yi Dâru’l-Hadis Camii’ne vekil imam, aynı zamanda Kur’an kursu öğretmeni olarak göreve başlar. Aynı zamanda vaazlarına devam eder.

Ama Edirne’de vâli ve çevresinin Hocaefendi’ye yaptığı baskılar ve tarassutlar yüzünden Ankara’ya gidip diyanetten tayinini Edirne’den Kırklareli’ne çıkardı. Vaiz olarak gittiği Kırklareli’nde Hızırbey Camii’nde hizmetine devam etti. Yaşar Tunagür Hoca, Başbakandan daha yetkili Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı olunca İzmir’de kendi yerine geçmesi için Hocaefendi’yi iknâ etmek istedi. Hocaefendi İzmir’e gitmek istemiyordu. Küçük yerleri istiyordu. Mesela askerlik yaptığı İskenderun’un bir kazası gibi bir kazaya gönderilmesini arzu ediyordu. Yaşar Tunagür Hoca’ya hayırlı olsun demek için ziyaretine gittiğinde, Yaşar Hoca dilekçeyi çoktan hazırlamıştı. “Şuraya bir imzâ at.” dedi. Sonrasını Yaşar Hoca halletti. 11 Mart 1966’da Hocaefendi’nin tayinini gerçekleştirdi.

Aslında üç sene önce (1963’lerde)  Hocaefendi Edirne’den İzmir’e Yaşar Hocamızın ziyaretine gelmiş. Bunu merhum Mehmet Ali Hocamız hatırlıyordu. Hatta, Mehmet Ali Hocam, Mısır’a Ezher’de okumaya gitmesi için kendisine yardımcı olmasını istemişti. Yaşar Hocamız onu hep oyalamıştı, ama çok ısrar edince kendisine “Hocaların sözünü dinlemek lâzım” diye çıkışmış ve engellemişti. Seneler sonra Mehmet Ali Şengül Hocamız bunun hikmetini şöyle ifade etti: “Yaşar Hocamız beni çok severdi. Cuma günleri vaaz ve hutbesi sırasında bütün ezanları ve kametleri ben okurdu. Onun için bana “müezzinim!”  derdi. Demek ki, kendi yerine İzmir’e getireceği Hocaefendi için ortam hazırlıyordu. Onun için, benim Mısır’a gitmemi istemiyor, burada kalmamı arzu ediyordu.”

İzmir’de Kestanepazarı Cami, Edremit’te Mahkeme Camii gibi hep isimleri bile remizli rumuzla isimler tevafuk ediyor. Hatta Amerika’da kiralık kamp yeri ararken tevafukan arkadaşların  karşılarına bir kamp çıktı, ucuz olduğu için satın alınıp imar edilen bu kampın ve o civarın kestane tepeleri ve kampın da adının Kestane Kampı olduğunu öğrendik. Bu bakımdan karşısına çıkan isimlerin birer tesadüf olduğunu zannetmiyorum. 

Not: Yüksel Çayıroğlu'nun son kitanı ile ilgili detaylı bilgi için tıklayın 


<< Önceki Haber [Safvet Senih] Akmescit, Üç Şerefelî, Dâru’l-Hadis,... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER