Sistemli planlı ve bilinçli hareket

Samanyoluhaber.com yazarlarından Prof. Dr. Osman Şahin yeni köşe yazısını "Sistemli planlı ve bilinçli hareket" başlığı ile kaleme aldı.

SHABER3.COM

Önceki yazılarda iman ve Kur’an hizmetinde nasıl bir yol ve erkân takip edilmesi gerektiği üzerinde durulmuştu. Bu yazıda da o konunun devamı olarak, sistemli bir mücadelenin ne şekilde yapılması gerektiği, hak ve hakikatin tebliğ ve anlatılmasında nasıl bir yol takip edilmesi gerektiği üzerinde durulacaktır…

Bugün için en çok ihtiyaç duyulan şey, en büyük bir iş ve vazife olan dinin anlatılmasında ve insanlara iman hakikatlerinin duyurulmasında bilinçli, şuurlu, sistemli ve planlı bir yol ve metodun takip edilmesidir. Aksi takdirde o yüksek hedeflere ve gayelere erişmek mümkün olmayacaktır.

Öncelikle, günümüz dünyasında, İslâm’ın doğru bilinip yaşanmadığı, onun hakkında yalan yanlış çok şeylerin dolaşımda olduğu ve insanların İslâm’ı kabul etmelerinin önünde büyük engellerin bulunduğunun farkında olarak hareket edilmelidir:

“Dünyada bir hayat yaşıyoruz ki gelişimiz elimizde olmadığı gibi göçüp gidişimiz de elimizde değildir. Ancak, bu hayatta sırasını savmak için bekleyen bir insan olmaktan kurtulup, kademe kademe yükselerek Cenâb-ı Hakk'ın razı olacağı bir hayat şekline dönüştürmemiz de mümkündür.

O da evvelâ, imanın rükünlerini hazmederek ruhlarımızı onlarla bütünleştirme ve vicdanlarımızı mârifet-i ilâhî adına birer bal peteği hâline getirme; daha sonra da imana ait meseleleri, ibadet vesilesiyle "ayne'l-yakîn"e (gözle görüyormuş gibi olma) yaklaştırarak ihsan şuuruna erme (O’nu (CC) görüyor veya O (CC) sizi görüyor gibi ibadet etme) ve güzel ahlâka ait esasları mahiyetimize dercedilmiş (yerleştirilmiş) birer melekeye (yetenek, kabiliyet) dönüştürme, derken kendi adımıza elde ettiğimiz bu meziyetleri (güzellikleri, faziletleri)  başkalarına da taşıma ve iman nurları sayesinde hayatın her sahasını, herkesi ve her yeri aydınlatma yoluyla kabildir.

Günümüzde, ister Türkiye isterse başka bir İslâm ülkesinde, düşünce ve fikirler İslâm'a karşı çok yabancılaştırılmış durumdadır. Müslümanlık âdeta hayatın dışına itilmiş gibidir. İlim ve teknik sürekli dine düşman gösterilmiş ve kitleler aldatılmıştır.

Binaenaleyh, İslâm, Kur'ân ve imana ait meseleleri çok iyi bilmek şarttır. Evet, imana ait bu ulvî mânâların bazı gönüllere girmesi çok zordur. İşte o zoru zorlamadan, sindire sindire ve yavaş yavaş bu mânâların her kalbi aydınlatmasına vesile olmak hakikaten sabır iktiza eder ve aceleci fıtratların bir türlü anlayıp idrak edemedikleri teenniyi (dikkatle ve sabırla hareket etme) gerektiren bir usûl ister ki, Allah'la kullar arasındaki engelleri kaldırmak mümkün olabilsin.”(Tebliğ Metodumuz Nasıl Olmalıdır?)

İrşad vazifesini hakkıyla yapabilmek için rehber prensipler/ilkeler

Fethullah Gülen Hocaefendi, “Asrın Getirdiği Tereddütler” kitabında, “Dinimizi öğrenip başkalarına da öğretirken hangi hususlara dikkat etmeliyiz; tebliğ metodumuz nasıl olmalıdır?” sorusuna verdiği cevapta, irşat ve tebliğ işini yapacakların İslâm, Kur'ân ve imana ait meseleleri çok iyi bilmeleri, zamanı doğru okumaları, realitelerin farkında olmaları, acelecilikten uzak ve çok sabırla hareket etmeleri, muhatapları iyi tanımaları ve ona göre tebliğ metotları geliştirilmelerinin öneminin altını çizerek on bir madde içerisinde bunları özetlemektedirler. (Tebliğ Metodumuz Nasıl Olmalıdır?)

 

1.   Bunlardan birincisi hizmet götürülecek insanların gönüllerini kazanma meselesidir. Gönüller arasında sevgi ve saygı köprüleri kurulmadan karşılıklı bir etkileşim ve alışveriş sağlıklı ve verimli olmayacaktır:

“Muhatabın ruhuna girme yolları araştırılmalıdır. Bu insanî bir yaklaşım şeklidir. Hediyeleşme veya ona ait bir sıkıntıyı bertaraf etme gibi, esasen dinin ruhunda bize emredilmiş olan hususları pratiğe dökmeli ve muhatabımıza o yollarla yaklaşılmalıdır.

Aslında bu meseleyi belli kalıplara dökmek, fikir vermesi bakımından faydalı olsa bile, işin özünü, ruhunu dondurması açısından değerlendirilecek olursa bazı zararları da melhuzdur. Onun için biz, mevzuun elastikiyetini koruyarak şöyle demeyi uygun buluyoruz: Muhatabımızın gönlüne girebilmek için her meşru yol denenmelidir.

Yani kendisine bir şeyler anlatacağımız insan, evvelâ bizim şahsî dostluğumuzu kabul etmelidir. Bu ona vereceğimiz düşünceleri kabulde mühim bir faktördür ve ihmal edilmemelidir.”

2.   Muhataplara mesaj verilmeden önce o mesajları alabilecek seviyeye getirip hazırlamalıdır. Bu da ancak onları çok iyi bilip tanımaktan geçer. Herkese seviyesine göre geliştirilmiş bir yol takip edilmelidir: 

“Muhatabımızın inanç ve kültür seviyesini iyi bilmemiz gereklidir. Meselâ, ona açıp okuyacağımız Kur'ân dahi olsa, eğer bu onu ürkütüp kaçıracak ve bir daha bize yaklaşmayacaksa, o esnada ona Kur'ân dahi okunmamalıdır.

Esasen Kur'ân misalini bazı eserlere telmih için söylemiş oldum. Ona okuyacağınız kitabın her satırı ruh ve kalbleri fetheden ilhamlarla köpürüp dursa bile ruhen buna hazır olmayan insanlara onu okumak İslâm davasına karşı kapalı bir ihanettir.


Cenâb-ı Hakk'ın, tekvînî âyetlerinde (Kâinatta işleyen ilâhî kanunlar) bize gösterdiği hususları cümle cümle, satır satır, hece hece ve nokta nokta iyice tetkik edip (inceleyip) davranışlarımızı ona göre ayarlamak zorundayız.

Bazen bu ayarlama yapılmadığından irşad namına söylenenler, onlarda öyle bir reaksiyona sebep olur ki, daha sonra münasebetini bulup anlatsanız da, artık fayda vermez. Onun için ilk durumda onun idrak ve vukuf (anlama ve kavrama) seviyesini tespit etmemiz çok önemlidir. Bunu bir büyüğümüz şu sözlerle vecizelendirir: "Ata et, aslana ot atmayınız!"

3.   Önemli işlerde, taraflar arasında tam bir güven olmadan insanların birbirlerini kabul etmeleri, iki dünyayı ilgilendiren mesajları almak için gönül kapılarını açmaları mümkün olmayacaktır. Bunun en başarılı örneklerini Asr-ı Saadet'te görebiliriz:

“Muhatabınızın itimadını kazanmanız da şarttır. O size öyle itimat etmeli ve öyle bağlanmalı ki, bütün sevdikleriyle tartılsanız orada siz ağır basmalısınız. Çünkü sizin onunla münasebetiniz, sadece Allah içindir. Siz onu Allah için sevdiğinizden dolayı bu sevgi onun gönlünde tesirini gösterecek ve sıhriyet itibarıyla teessüs etmiş (kurulmuş) sevgi atmosferine; sizin olan bu sevgi ve saygı girecek ve ağır basacaktır.

Bu ağır basma o denli olmalıdır ki, sizin yanınızda olmakla yüklendiği ağır mükellefiyetleri (sorumlulukları), diğer tarafın zevk ve safasına tercih edebilmelidir. Hatta sizin, yoluna baş koyduğunuz mefkûre (dava düşüncesi) uğrunda başına gelmesi muhtemel her türlü tehlike ve katlanılması mukadder her türlü çile onun için önceki hayatın rahat ve rehavetinden daha sevimli olmalıdır. Bu da o şahsın sizi iyice tanıyıp, size son derece itimat etmesiyle mümkün olabilecektir…

Dünden bugüne, irşad eden ve irşad edilen adına değişen fazla bir şey olmamıştır. Dün değişik şekilde cereyan eden bu meseleler, bu gün de farklı bir şekilde aynen devam etmektedir. Öyleyse mürşid ve mübelliğler, Allah Resûlü'nün gönüllere girme yolunu aynen tatbik etmelidirler. Aksi takdirde, anlatılan meseleler hep havada kalacak ve hüsnü kabul görmeyecektir. Bu bir ruhlara nüfuz etme meselesi ve gönüllere yerleşmenin adıdır…

İşte, mürşid muhatabının gönlüne böyle girmeli ve ona her dediğini yaptırabilmelidir. Ancak, şunu da unutmamalıdır ki, talep edilecek hiçbir şey kendi nefsi adına olmamalıdır. Kendi adına talepte bulunanların durumunu -Kur'ân-ı Kerim'in ifadesine göre- temsil edenler Firavunlar, Nemrutlar ve Şeddatlardır. Hâlbuki nebiler bütün taleplerini Hak namına ve ümmetleri hesabına yapmışlardır.”

Burada tarif edilen (anlatılan) Allah için gönüllere girme işinde, Allah Resûlü’nün yolundan giden Hocaefendi’nin etrafında, günümüzde yaşanan süreçte onca yapılan ağır zulümlere rağmen, Hizmet insanlarının düsturlarından vazgeçmeden ve çok büyük fedakârlıkları göze alarak kenetlenmeleri ne kadar güzel bir örnektir.

İnşallah sonraki yazıda devam edelim…
<< Önceki Haber Sistemli planlı ve bilinçli hareket Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER