Son Ezan

Okuma Süresi 3 dkYayınlanma Pazar, Kasım 24 2024
Samanyoluhaber.com yazarlarından Harun Tokak bu haftaki yazısını 'Son Ezan' başlığıyla kaleme aldı.


Son Ezan
Bir zamanlar Hocaefendi'nin ikamet ettiği Pensilvanya’ya üç dört ayda bir giderdik.
Ne güzel, ne saadetli günlerdi.
Bütün odalarda, salonlarla koridorlarda püfür püfür ötelerden esintiler hissedilirdi. Hayatın cennetçesiydi. Hangi odayı açsan, hangi kapıyı açsan yüce davayı omuzlamış kahramanlardan bir veya birkaçını ya huşu içinde namaz kılarken ya murakabeye dalmış bir kumru gibi düşünürken ya da dünyanın meselelerini konuşurken bulurduk.
Her şey bir sonsuzluk bestesi, her şey hizmet ve ahiret temalıydı.  Her şeyin aşkla yaşandığı günlerdi.
Hocaefendi'nin bulunduğu salona girerken üst başımıza çeki düzen verir, saçımızı başımızı gözden geçirir öyle içeri girerdik.
 Tatlı bir tebessümle “Hoş geldiniz!” derdi. Lakin o tebessümün arkasındaki hüznü hissederdik.
Değişik ülkelerden gelen arkadaşlarımızla günler, geceler boyunca toplantılar olurdu.
Anlatılan güzellikler karşısında “Bütün bunlar Allah’tan (c.c).” derdi. “Sakın kendinizden bilmeyin.”
 Şimdi gitsek bile bize kim “Hoş geldiniz!” diyecek?
Keçecizade İzzet Molla'nın dediği gibi;
“Bülbül suskun, havuz boş, gül bahçesi harap olmuş.”
O bizim için sadece bir hoca değildi, aynı zamanda bir baba idi. Her derdimizle ilgilenen, çocuklarımızı soran, hastalıklarımızı takip eden bir baba.
 Son günlerinde söylediği o söz içime kor gibi oturdu.
“Ben kendim için yaşamadım, sizin için yaşadım.”
 Garipti, kalabalıklar içinde bile yalnızdı.
 Çamaşırını kendi yıkıyordu. Düğmesini kendi dikiyordu.  
Bir gün arkadaşlarımızdan birisin düğmesini sarkık görünce “Düğmen düşmek üzere. Çıkar da ben onu dikivereyim.” demişti.

Bu haberler de ilginizi çekebilir