'Tabutu logosuz, naaşı memlekete ilaçsız gönderildi'

Mümine Açıkkollu, işkenceyle öldürülen öğretmen Gökhan Açıkkollu'yla ilgili yaşadıkları süreci tüm ayrıntılarıyla İspanyol gazetesi'ne anlattı

SHABER3.COM

İspanya'da yayınlanan Eldiario Gazetesine röportaj veren merhum Öğretmen Gökhan Açıkkollu'nun eşi Mümine Açıkkollu, yaşadıkları süreci ayrıntılarıyla anlattı...

Mümine Hanım'ın verdiği röportajın tercümesi şöyle:

Bir devlet okulunda tarih öğretmeni olan Gökhan Açıkkolu, Temmuz 2016'da Türkiye'deki darbe girişiminden sonra tutuklandı ve 13 gün gözaltında tutulduktan sonra işkence sonucu öldü. Öldükten sonra eşi için işkence devam etti: Cenaze işlemleri, cenaze arabası, bir tabut ve eşini onuruyla defnetmek için bir yer ona çok görüldü. Hatta cenazenin defnedilene kadar bozulmaması için yapılması gereken tahnit işlemlerini yapmayı bile reddettiler. 

"Kızım 7 yaşındaydı eşim vefat ettiğinde, şimdi 9 yaşında “ben ‘baba’ demeyi özledim” dediği zaman çaresiz kalıyorum”, diyor gözyaşları içinde Mümine Açıkkollu.

Gökhan Açıkkolu, on üç gününü gözaltında geçirdi. Henüz polis tarafından resmi bir ifadesi dahi alınmadan işkenceyle öldürüldü. Bir devlet okulunda tarih öğretmeniydi, ama Gülen hareketine yakın olması onu tehlikeli bir "hain" yapıyordu, bunun için ne yargılamalara, ne kanıtlara, ne ifadelere ne de diğer ‘önemsiz’ şeylere gerek yoktu. İşkence ölümünden sonra da devam etti: Cenaze işlemleri, cenaze arabası, bir tabut ve eşini onuruyla gömmek için bir yer ona çok görüldü. Hatta cenazenin defnedilene kadar bozulmaması için yapılması gereken tahnit işlemlerini bile reddettiler. 

Kendisi de o dönem bir devlet okulunda öğretmen olan Mümine hanıma, eşinin cenaze töreni yapılmadan "hainler mezarlığına" gömüleceği söylendiğinde bunu reddetti. İşte o an ölümden sonraki işkence başlamış oldu. Üstelik, eşine atfedilen suçu devralmışçasına, kocasının tutuklanmasını emreden aynı savcı tarafından ifadeye çağrıldı. Eşinin dosyasından dolayı sorgulamak istiyordu: "Kocan darbe gecesi tanklara emir verdi" dedi. Vefatının üzerindense altı ay geçmişti.

Gökhan Açıkkollu'nun vefatından bir buçuk yıl sonra, 22 Şubat 2018'de Mümine hanım, kocasının çalıştığı okuldan arandı. Millî Eğitim Bakanlığı, gözaltındayken açığa alınan eşini görevine iade ediyordu.

Muhalefet bu garip durumu Meclis'e taşırken, hükümet yanlısı havuz medyası Mümine hanımı kocası gibi "hain" ilan ederek saldırmaya başladı. Hakkında açılan davada ise 31 Mayıs 2018 tarihine duruşma için gün verildi. Dehşete düşmüştü. İki çocuğuyla beraber Meriç nehrini geçerek ülkeyi terk etmeye karar verdi. Güvenlik endişesinden dolayı nerede olduğunu şu an söylemek istemiyor.

"Ağabeyim kendi elleriyle eşimin cesedini ilaçladı”

Açıkkolu ailesi İstanbul'da yaşıyordu ve Gökhan'ı oraya defnetmek istiyorlardı. Mümine hanım eldiario.es’e verdiği demeçte, ‘Eşimi İstanbul'da defnetmek istediğimiz taktirde cesedini bize vermeyip cenaze işlemleri yapılmadan 'hainler mezarlığı’na gömeceklerini söylediler. Henüz yargılama bile yapılmadığını söyleyerek bunu reddettiler. “O an kimsenin bize yardımcı olmak istemediğini anladık. Yukarıdan aldıkları emirleri yerine getirmek istiyorlardı”. diyor.

Bahsi geçen bu hainler mezarlığının amacını, zamanın İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı Kadir Topbaş şöyle tarif etmişti: “Bir yer ayıracaksınız ve vatan hainleri mezarlığı diyeceksiniz, geçenler lanet okuyacak. Her giden lanet okusun ve kabirlerinde yatamasınlar.” Bu işi en iyi yapansa yetkililerdi.

Onu, İstanbul'a yedi saat mesafede bulunan memleketi Konya’da defnetmeye karar verdiler. Yetkililer bu şartla cenazeyi aileye verdiler, ancak garip bir şekilde Gökhan Açıkkollu’nun boyuna orantısız biçimde çok büyük bir tabutla vermişlerdi. “Üzerinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi mührü olmayan tabut bulmaya çalıştık” dediler. 
Gökhan öğretmen bunu da hak etmemişti çünkü... 
Mümine hanım ağlayarak anlatıyor: “Çok acı verici zor bir durum. Vatanına, milletine bu kadar sahip çıkan, seven, hizmet etmeye çalışan bir insana yapılan bu muamele, bir tabutu bile çok görmeleri, ‘üzerinde Büyükşehir Belediyesi logosu olmamalı’ ifadeleri çok ağırdı''

Cenazenin ilaçlanması (tahnit) gerektiğini ama ilaçlama hizmeti de vermeyeceklerini söylediler. Yaz sıcağında yedi saatlik yol boyunca cenaze bozulmaya başlayacaktı. Kardeşleri “Madem öyle ilacın ismini verin, biz temin edelim ve kendimiz ilaçlayalım” deyince "Memurlardan biri gizlice ilacı vererek nereye nasıl enjekte edeceğimizi tarif etti. Ağabeyim kendi elleriyle ilaçladı eşimin cenazesini" diye ekliyor.

Kendi mezarını kazmak

Ebatları normal dışında çok büyük olan tabutu arabaya yükleyip Konya'ya doğru yola koyuldular. Köy muhtarından cenazenin defni için izin aldılar, ama mezar kazmak için iki ilçe belediyesinden kepçe talep etmelerine rağmen ikisinden de olumsuz yanıt aldılar. 

“Ailem mezar kazımı için bir akrabamızın tanıdığından kepçe kiralayıp mezar yerini hazırladı. Cenaze namazı için imam da bulamadılar, namazı köy ahalisinden biri kıldırdı.''

“İki gün sonra, kaymakam ve ilçe savcısı köy muhtarını çağırıp bu cenazeden neden haberdar edilmediklerini sormuşlar. Muhtar daha önce hiçbir zaman cenaze için izin istemediğini söylemiş. Bu olayı duyduğumda zaman, -zaten acınızı yaşatmıyorlar, o acının üstüne tekrar be tekrar başka sıkıntılar yaşatıyorlar-, o kadar korktum ki o esnada Üstad Bediüzzaman Hz. döneminden çok daha zor zamanlardan geçtiğimizi ve (aynı Üstad’a yaptıkları gibi) eşimi kabrinden çıkarıp başka bilinmeyen bir yere götürecekleri aklıma geldi.” diyor.

Mümine hanım Ekim ayında yayınlanan bir KHK ile öğretmenlik mesleğinden ihraç edildi:
“Bir taraftan ev kredisi ödüyorduk. Evde erişte keserek, örgü örerek, bir şeyler yapıp satmaya çalışarak geçinmeye çalıştık. 24 Şubat’ta gözaltına alındım. Zaten sürekli diken üstünde yaşıyorduk. Her asansör sesinde her kapı çalınışında irkiliyorduk. Kızım bazen endişelenmemem için asansör sesini duyunca ‘Anne korkma bizim katta durmadı’ diyerek beni teselli etmeye çalışırdı. "Kızım 7 yaşındaydı eşim vefat ettiğinde, şimdi 9 yaşında “ben ‘baba’ demeyi özledim” dediği zaman çaresiz kalıyorum”, diyor gözyaşları içinde.

“İlaçlarını verdiğim gibi iade ettiler”

15 Temmuz 2016 Cuma günü Türkiye'de bir darbe girişimi yaşandı. Açıkkolu ailesi şehir dışındaydı, ancak çocuklarının okuduğu okulların Gülen Hareketi'ne yakın olduğu gerekçesiyle kapatıldığı haberini aldılar. Gökhan bey, kayıt parasını geri almak için tek başına İstanbul'a döndü. Ve her şey burada başladı.

Mümine hanım sabah saat yedide bilmediği bir numaradan arandı: “Eşiniz Terörle Mücadele Şubesi tarafından gözaltına alındı, bilginiz olsun” dediler ve telefon kapandı. Mümine hanım günler boyunca, Gökhan beyin nerede olduğunu bulmak için aynı numarayı arayıp durdu ama hiçbir cevap alamıyordu. Eşinin ismini bile sormadan sadece “Eşiniz iyidir, burada bakıyorlar” dediler. Sayılı günleri kalmıştı Gökhan Açıkkolu’nun.

En sonunda dördüncü gün eşinin nerede gözaltında tutulduğunu söylediler ve Mümine hanım eşinin ilaçlarını götürebildi. Eşi diyabet hastasıydı. “Eşimin vefatından sonra bu ilaçlarının hiç kullanılmadığını fark ettim çünkü ben nasıl verdiysem ilaçları aynı şekilde geri aldım.'' diyor.

“Evin altını üstüne getirmişlerdi.” diyor Mümine hanım. “Balkondaki saksılardaki toprakları topraklara varana kadar her şeyi yerlere saçmışlardı, ne bulmayı umuyorlardı bilemiyorum.”

Eşi tutuklanırken orada bulunan bir tanığın anlattığına göre, Gökhan bey avukat talep ettiğinde polis “Avukat tutamazsın, gerekirse biz sana avukat temin ederiz” diyor.

Türk makamlarının işkenceyi reddetmesine rağmen, aksine kanıtlayan çok sayıda delil var. Gözaltında bulunanların darp ve cebir raporları alınmak zorunda. Doktor kendisine “Darp var mı? diye sorduğu zaman Gökhan bey hem evde hem arabada darp edildiğini doktora anlatıyor ve bu ifadeler doktor raporlarında bulunuyor. 

Gökhan beyin cenazesi teslim edildiğinde gözlükleri de kırılmıştı. Gözaltında beraber kaldığı Gürol Berber'in ifadesine göre, Gökhan beyin gözlüğü sorgu için nezarethane dışına çıkarıldığında darp neticesinde kırılmış:
''Etrafını saran 8-10 tane polis vardı. İçlerinden biri 'Neden yüzüme bakıyorsun?' diyerek vurmaya başlıyor. Yüzüne bakmayıp yere baktığında, 'Neden yere bakıyorsun? Yüzüme bak!' diye vurmaya başladılar. Yüzüne yüzlerce kez darbe alıyor Gökhan bey. Sonra yere yatırıp sırtına dizleriyle bastırarak kaburgalarına tekme atmaya başladılar''

Gözaltında tutulduğu 13 gün boyunca Gökhan Açıkkollu panik atak ve krizler yaşadı, bayıldı... Vücudunda şişlikler ve morluklar vardı... Göğsünde ve kaburgalarında ise dayanılmaz bir acı… Bunların hepsi doktor raporlarında var. Kaburgalarındaki ağrıdan dolayı ise hiç röntgen filmi çekilmedi, nihayet otopside kaburgaların kırık olduğu ortaya çıktı.

Bu yazı www.prodorechos.org sitesinin katkılarıyla hazırlanmıştır.


<< Önceki Haber 'Tabutu logosuz, naaşı memlekete ilaçsız gönderildi' Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER