Transatlantik’te Ukrayna çatlağı derinleşiyor

Ukrayna’nın "güvenlik garantisi" talebi ile Batı'nın "askeri varlık" planlarının nasıl bir dengede oturacağı önümüzdeki dönemin en kritik sorusu olarak karşımızda duruyor. Bu durum, Doğu Avrupa’daki çatışmanın geleceği ve Batı-Rusya ilişkileri açısından büyük öneme sahip. Moskova, Ukrayna'daki krizin çözümü için belirlediği koşullardan taviz vermeyeceğini iki gün önce Türkmenistan'ın başkenti Aşkabat'ta gerçekleşen Uluslararası "Barış ve Güven" forumu kapsamında tekrar gündeme getirdi. Kremlin, hem Washington’a hem de Avrupa başkentlerine Rusya'nın ana taleplerinden ödün vermeyeceğini gösteriyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yardımcısı Yuri Uşakov, Moskova'nın Donbas bölgesinin tamamının Rusya'ya ait olması ve Rus yönetimleri tarafından idare edilmesi konusundaki ısrarını sürdüreceğini açıkladı. Bu da gösteriyor ki Rus tarafı, bölgenin geleceğine ilişkin net pozisyonunda sabit duruyor. Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, Eylül ayındaki bir açıklamasında, Ukrayna'daki savaşın en az iki yıl daha devam edeceğini söylemişti. Gelişmeler ve liderlerin açıklamaları bunu teyit eder vaziyette.
Özellikle Washington’un tutumu ile AB’nin pozisyonu arasında derin çatlak oluşması savaşın durdurulması konusunda beklentiyi azaltıyor. Avrupa Birliği ülkeleri, Ukrayna sorunu konusunda ABD Başkanı Donald Trump'ın daha karar verici olmasını bekliyor. Brüksel ve Varşova, "Kiev’in teslim olmasına izin verilemeyeceğini” vurgularken, Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, "savaşın uzun süre devam edebileceğini" belirtiyor. Polonya Başbakanı Donald Tusk, Beyaz Rusya sınırında "şer gücünün imparatorluğu" uyarısında bulunuyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise, "eğer Putin, Trump'ı atlarsa yeni yaptırımlar uygulanacağını" iddia ediyor.
AB, bir yandan dik duruş sergileme diğer yandan çıkış yolu bulma çabasında
Yani Avrupa ile ABD, savaşın nihai çözümüne dair birleşik bir duruş sergileyemiyor. Trump, Rusya’ya bağımlı ve toprakları küçülmüş bir Ukrayna ihtimalinden pek endişe duymuyor. Avrupa başkentleri askerî dengelerin değişmesine tamamen güvenlik sorunu olarak yaklaşıyor.
Trump için Ukrayna savaşı, bir iş modeli. Avrupa için ise kendi güvenlikleri ve buna bağlantılı olarak siyasi elitlerin hayatta kalma meselesi. Bu nedenle Rusya karşıtı söylemler, Avrupa’nın siyasi kimliğinin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Sonuç olarak Ukrayna krizine AB ve Washington farklı değerlerden bakıyor.
Gelinen noktada, ABD ve Avrupa’nın Ukrayna’ya olan desteğinin süresi ve koşulları, çatışmanın geleceğini belirleyecek en kritik faktör olarak öne çıkıyor. Ukrayna’nın Rusya’ya karşı yürüttüğü savaşın sürdürülebilirliği, büyük ölçüde dışarıdan gelen askeri yardımlara ve Batı destekli lojistik hatlara bağlı. AB ülkeleri bir yandan dik duruş sergileme diğer yandan da çıkış yolu bulma çabasındalar. Avrupalı liderler bu yönde bir adımın hakkının verilmesi gerektiği görüşünde olsalar da ateşkes sonrasının yükünün Avrupa'ya bırakılmasından ayrı bir endişe içindeler. ABD'nin Avrupa müttefiklerini doğrudan sürece dahil etmeden yürüttüğü ikili müzakereler, kıta başkentlerinde derin bir rahatsızlık ve tepkiye yol açıyor.
ABD Özel Temsilcisi Stephen Whitcoff ve Başkan Trump'ın damadı Jared Kushner'ın geçen hafta Florida, Miami'de Ukrayna yetkilileriyle yaptığı gizli görüşmelerin ardından, İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, 8 Aralık'ta Londra'da bir araya gelerek ortak bir tutum belirlemeye çalıştı. Bu zirvenin, Avrupa'nın Washington'ın tek taraflı olarak yürüttüğü "Ukrayna partisi"ne verdiği kolektif bir yanıt niteliği taşıdığı yorumları yapılıyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı, görüşmelerin "savaşı sona erdirebilecek adımları" ve "Ukrayna'nın savaş sonrası yeniden inşasını" kapsadığını belirten basmakalıp bir açıklama yaptı. Ancak Axios, Bloomberg ve The New York Times gibi yayınlara sızan bilgiler, görüşmelerin özellikle toprak bütünlüğü ve güvenlik garantileri konularında oldukça gergin geçtiğini ortaya koydu.
Rusya pozisyonunda sabit dururken, Batılı müttefikler arasındaki asıl çatlak, Ukrayna'ya verilen tavsiyelerde kendini gösteriyor. The Wall Street Journal'ın kaynaklarına göre, Avrupalı liderler, Volodymyr Zelenskiy'e, ABD'den net güvenlik garantileri almadan Moskova'nın koşullarını kabul etmemesi konusunda baskı yapıyor. Avrupalılar, başlıca güvenlik garantisi yükünün Washington'a ait olacağını düşünüyor ve Kiev'in önce bu garantileri netleştirmesi, ardından Rus talepleriyle yüzleşmesi gerektiğini savunuyor.
“Avrupa Üçlüsü" ile ABD arasındaki stratejik ayrışma
Staarmer’in ev sahipliğinde yapılan zirve sonrası, ABD Başkanı Donald Trump, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Şansölyesi Friedrich Merz ve İngiltere Başbakanı Keir Starmer ile Rusya-Ukrayna çatışmasının çözümünü tekrar görüştü. Trump, görüşmenin "oldukça sert” geçtiğini belirtti. "Ukrayna'yı oldukça sert ifadelerle tartıştık. Göreceğiz ne olacak. İlerleme kaydedebilmek için şimdi onların yanıtları bekliyoruz" ifadelerini kullandı. Bu açıklamalar, Trump yönetiminin Avrupalı müttefiklerini Ukrayna barış planına ikna etmek için artarak devam eden diplomatik baskısının bir yansıması. "Sert ifadeler" ve "anlaşmazlık" sözleri, transatlantik ittifak içindeki görüş ayrılıklarının ve gerilimin açıkça su yüzüne çıktığını gösteriyor. “Avrupa Üçlüsü" ile yaşanan sert diyalog, Batılı müttefikler arasında sadece taktik değil, aynı zamanda stratejik bir ayrışma olduğunu gösteriyor.
ABD Başkanı Donald Trump, artık açıktan Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenski'yi de hedef alan açıklamalar yapıyor. Rusya-Ukrayna çatışmasına barışçıl bir çözüm önerisini henüz incelemediği gerekçesiyle Zelenski'den duyduğu hayal kırıklığını dile getirdi. Trump'ın Zelenski'ye yönelik bu tür açıklamaları, barış müzakerelerinde potansiyel bir tıkanıklığa işaret ediyor. Ayrıca Ukrayna tarafının, ABD'nin Rusya ile yaptığı istişareler sonucu şekillenen plana temkinli veya olumsuz yaklaştığını gösteriyor.
Sonuç itibarıyla bu gelişmeler, ABD'nin Avrupa müttefiklerini tam olarak dahil etmeden yürüttüğü ikili diplomasinin yol açtığı gerilimleri ve koordinasyon zorluklarını bir kez daha gözler önüne seriyor. Ukrayna barış süreci, artık sadece Kiev ile Moskova arasında değil, aynı zamanda Washington ile Avrupa başkentleri arasında da şekilleniyor. ABD'nin müttefikleri devre dışı bırakan ikili diplomasisi, Avrupa'da güvensizlik ve dışlanmışlık hissini derinleştiriyor. Londra'daki üçlü zirve, Avrupa'nın süreçte söz sahibi olma ve ABD'nin atacağı adımları etkileme çabasının bir göstergesi. Miami'den Londra'ya uzanan bu diplomatik gerilim hattı, Ukrayna savaşının sonucunun yalnızca cephede değil, Batılı müttefikler arasındaki bu stratejik rekabetle de belirleneceğini ortaya koyuyor. Bundan olsa gerek, Almanya Şansölyesi Friedrich Mertz, dünyadaki jeopolitik değişimi sert bir dille eleştirdi ve Avrupa için Pax Americana döneminin sona erdiğini ilan etti.
Bu haberler de ilginizi çekebilir
En Çok Okunanlar

ŞERİF ALİ TEKALAN

KADİR GÜRCAN

ABDULLAH AYMAZ

KEMAL GÜLEN








