Dik duranları Cenab-ı Hak yalnız bırakmaz

“İşte kainatta cereyan eden bu sırlı uzun düsturdandır ki, işsiz, tembel, istirahatla yaşayan ve rahat döşeğinde uzananlar ekseriyetle sıkıntı çekerler. Çünkü daima işsizler ömründe şikayet eder, eğlence ile çabuk geçmesini ister. Çalışanlar ise hamd ve şükrederler ve ömürlerinin geçmesini istemezler. Hem o sır iledir ki, ‘Rahat, zahmette; zahmet rahattadır’ cümlesi darb-ı mesel olmuştur.”

SHABER3.COM

Abdullah Aymaz | samanyoluhaber.com
Her Şeyi Hep Başkasından Bekleme

“Faaliyetin her nevi, cüz’î olsun, küllî olsun bir LEZZET  verir. Belki her faaliyette bir LEZZET  var. Belki faaliyet LEZZET’in tâ kendisidir. Belki faaliyet, ayn-ı LEZZET  olan vücudun tezahürüdür ve elemin ta kendisi olan yokluktan uzaklaşmakla silkinmesidir. Evet, her kabiliyet sahibi, bir FAALİYET ile kabiliyetinin inkişafını LEZZET ile takip eder. Her bir istidadın FAALİYET ile tezahür etmesi, bir LEZZET’ten gelir ve bir LEZZET’i netice verir. Her bir kemâl sahibi, FAALİYET ile kemâlâtının tezahürünü LEZZET ile takip eder. (Otuzuncu Lem’a, Kayyum İsmi, Üçüncü Şua) 

“İşte kainatta cereyan eden bu sırlı uzun düsturdandır ki, işsiz, tembel, istirahatla yaşayan ve rahat döşeğinde uzananlar ekseriyetle sıkıntı çekerler. Çünkü daima işsizler ömründe şikayet eder, eğlence ile çabuk geçmesini ister. Çalışanlar ise hamd ve şükrederler ve ömürlerinin geçmesini istemezler. Hem o sır iledir ki, ‘Rahat, zahmette; zahmet rahattadır’  cümlesi darb-ı mesel olmuştur.”
On Yedinci Lem’a, Sekizinci Nota: 
“Hayat bir bakıma, baştan başa çalışma, gayret ve mücadele demektir. Çalışmak için ümide ve mücadeleye için de maddî-manevî  hazırlıklı olmaya ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacı hesaba katmadan, hayatın çok çetin zikzaklı labirentlerinden geçmeye kalkanlar, ya dökülür yollarda kalırlar veya bir gölge gibi hep başkalarını takip edip dururlar. Her iki halde de zelil, derbeder ve tutarsızdırlar. Ara sıra yalancı bir saadet elde edip onunla aydınlığa ermiş görünseler bile, hemen her zaman zillet ve sefalet içindedirler…” 

Anlatılır: Kaynar bir süt kabının içine iki KURBAĞA  atıldı. Birisi hemen ümitsizliğe kapılıp kendisini salıverdi ve öldü. Öbür kurbağa direndi ve çırpınmaya başladı… Böylece yavaş yavaş sütün üstüne çıktı. Süt, yoğurt ve kaymak tutarken o da boğulup ölmekten kurtulmuş oldu.

Hüseyin Rahmi’nin anlattığına göre, büyük zooloji bahçesinde iki keçi getirilip birisi bir boa yılanının ağzına atılır. O hiçbir gayret direnç göstermez ve yılanın ağzından karnına gider. Öbür keçi önüne atılan boa yılanına şiddetle direnir ve boynuzları ile kendisini müdafaa eder. Hatta yılanı yaralar. Yılan onu yutmaktan vazgeçmek zorunda kalır. Bunu seyreden görevliler:  “Bu keçi yaşamaya hak etti” derler…

“Ümitsizlik kanser gibi bir hastalıktır.” (Bediüzzaman)

Musa Aleyhisselam, kavmini Firavun’dan kurtarmış. Kızıl Deniz’den çıkarmış. Çölde Cenab-ı Hak onları bıldırcın kuşu ve kudret helvasıyla beslemiş. Susuz kalmışlar. Musa Aleyhisselam Cenab-ı Haktan su istemiş. Hz. Musa’ya “Asânı taşa vur!” buyurulmuş. Vurunca kayadan on iki pınar çıkmış… Bir müddet sonra Hz. Musa’ya “Biz sadece bıldırcın kuşu ve kudret helvası ile değil de, soğan, sarımsak ve mercimek gibi yiyecekler istiyoruz!” diye kazan kaldırmışlar…

“Bir vakit de Musa, kavmine şöyle demişti: ‘Ey kavmim! Allah’ın size lütfettiği nimetlerini bir düşünün; zira O, içinizden peygamberler çıkarttı, sizi hür insanlar yaptı ve devrinizde, hiç kimseye vermediğini size verdi. Ey kavmim!  Haydi Allah’ın size nasip ettiği mukaddes ülkeye girin, sakın geri dönüp kaçmayın. Yoksa hüsrana düşerek perişan olursunuz. Onlar ‘Yâ Musa, dediler, orada zorba ve güçlü bir kavim var. Onlar oradan çıkmadıkça biz asla giremeyiz. Eğer çıkarlarsa, ancak o zaman gireriz.’  (…)  Yine dediler ki: ‘Yâ Musa!  O zorbalar orada oldukları müddetçe biz asla giremeyiz. Haydi sen, Rabbinle git, ikiniz onlarla savaşın biz işte burada oturuyoruz.’ Musa: ‘Yâ Rabbi, dedi, ben kendi nefsimden ve kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle bu itaatsiz, bu yoldan çıkmış topluluk arasında ‘Sen hükmünü ver!’  buyurdu ki: ‘O  mukaddes yer, onlara kırk yıl boyunca haram kılındı. Oldukları yerde, sersem sersem dolaşacaklardır. Sen artık o yoldan çıkmış kimseler için kendini üzme.” (Mâide Suresi, 5/20-26)

Biz iradenin hakkını vermek, hak yolda yürümek, hak üzere direnmek ve asla ümitsizliğe kapılmadan dimdik durmak zorundayız. Dik duranları Cenab-ı Hak yalnız bırakmaz. Aktif sabrın gereklerini yerine getirerek fitne-fesat üfleyen şeytanî vesveselere önem vermeden ışığa doğru ilerlememize devam edelim.  

<< Önceki Haber Dik duranları Cenab-ı Hak yalnız bırakmaz Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER